Akın Eliş
1. Bölüm
Serin bir bahar gecesiydi. Yarın için okul çantasını hazırlıyordu. Zihninde bir durgunluk vardı, anlam veremediği bir durgunluk. Çantasını hazırladıktan sonra lambasını kapattı ve yatağına uzandı. Yavaşça gözlerini yumdu ve uyumak için kendini bir süre zorladı ama uyuyamadı.
Zihnindeki durgunluk daha da büyümüştü. Bir eksiklik seziyordu hayatında, büyük bir boşluk. Bu eksikliği anlamlandırmaya çalıştı. Evet, mutlu olmamıştı kaç zamandır. Mutluluğu unutmuştu. Kahkaha atmayı, tebessüm etmeyi bile unutmuştu. Neden mutsuz olduğunu bilmiyordu. Hayatındaki eksikliği bulmuştu ama bir çözümü yoktu bu eksikliğin, tıpkı bir nedeni olmadığı gibi.
Bu sorunu düşündükçe mutsuzluğunun daha da arttığını hissetti. Gecenin bir yarısında onu uyutmayan tek sebep mutsuzluğuydu. Düşündükçe hatırladı, bu eksiklik hissi, birazcık mutlu olabileceği anlarda bile gelip karşısına dikiliyor ve onun mutsuzluğuna mani oluyordu. Düşünmekten yorulmuştu. Her şeye rağmen uyudu.
Uyandı, hazırlandı ve okula doğru yola çıktı. Her yerde mutsuzluğunun nedenini düşünüyordu. Mutlu olamayacağını düşünmek, onu daha da mutsuz ediyordu. Bu düşüncelerle günü tamamladı ve akşam olduğunda evinin yolunu tuttu.
Bu eksiklik hissini unutabilse belki de biraz mutlu olabilirdi ama nasıl unutacaktı eksiklik hissini. Bu düşüncelerle ilerlerken bu yol üzerinde daha önceden hiç görmediği bir ara sokak gördü. Oysa defalarca evine gidip gelmişti bu yoldan fakat bu ara sokağı ilk kez görüyordu. Mutsuzluğunu unutmak için farklı bir yoldan evine gitmek iyi bir fikir olabilirdi. Belki görebileceği yeni şeyler karşısına çıkar ve kendisini neşelendirirdi. Daha fazla düşünmeden ara sokağa girdi. Küçük ve dar bir sokaktı burası. Etrafta kimseler görünmüyordu. Bir film setini andırıyordu. Yollar taş döşeliydi ve yol kenarlarında araç da yoktu. Zaten yol kenarında araç olsa buradan başka bir aracın geçmesi mümkün olmazdı. Evlere baktı, pencerelerine, balkonlarına baktı. Evlerin pencerelerinde bir hayat belirtisi bile yoktu. Sokağın diğer ucu, bu ucundan görünüyordu ve diğer ucunda ışıltılı bir kapı görünüyordu. Bu kapı sokağın en sonundaki apartmanın yangın merdivenine ait olmalıydı. Daha sokağa sapar sapmaz iyi gelmişti bu sokakta yürümek ona. Işıltılı kapıyı merak ediyor ve heyecanlanıyordu. Yaklaştıkça aydınlık sanki daha artıyordu. Sonunda kapının önüne gelmişti. Etrafta kimseler yoktu. Biraz endişe etti ama içinden bir ses ona kapıyı açmasını söylüyor gibiydi. Bilmediği bir sokakta, tanımadığı bir apartmanın yangın merdiveninin kapısını açmak, çok doğru bir şey değildi fakat ellerine hakim olamıyordu. Sanki başka biri tarafından eli havaya kaldırılmış ve ışıltılı kapının kolu üzerine bırakılmıştı. Kapıyı açtı. Kapıdaki ışıltının kapının ardındaki aydınlıktan geldiğini anladı. Kapının ardı çok aydınlıktı ve hemen önünde bir merdiven uzanıyordu. Bir yangın merdiveni için hayli lükstü basamaklar. Birkaç adım attı ve kafasındaki tüm olumsuz düşüncelerden ayrılarak merdivenleri birer birer çıkmaya başladı. Attığı her adımda sanki yükü hafifliyordu. Takati kesilinceye kadar hızla devam etti merdivenlerden çıkmaya fakat merdivenler bitmiyordu. Oysa uzaktan çok yüksek bir görünüşü yoktu burasının. Biraz dinlenmesi gerekiyordu. Dinlendikten sonra devam etmeyi düşünüyordu. Merdivene oturduğu anda geriye doğru baktı ve aslında hiç yol almamış olduğunu fark etti. Halen merdivenin ilk katındaydı ve çıkış kapısı görünüyordu. Şaşkındı fakat şaşkınlığı uzun sürmedi ve mutsuzluğa dönüştü. Merdivenden indi ve evine doğru yürümeye başladı.
Ertesi gün yine geleceğinden emindi. Hava çoktan kararmıştı. Evdeki işlerini hallettikten sonra yatağına uzandı. Bu günden sonra artık iki sorunu vardı: Biri mutsuzluğu, diğeri de anlam veremediği bu yangın merdiveni.
2. Bölüm
Sabah uyandığında okula gitmek yerine önce yangın merdivenin olduğu binaya gitmeyi düşündü. Bunun için biraz erken çıkması gerekiyordu evden. Kahvaltısını bile bitirmeden yola çıktı. Bir süre yürüdü fakat dün akşam gördüğü ara sokağı bir türlü bulamadı. Oysa dün akşam nereden, hangi köşeden döndüğünü hatırlıyordu. Yolu birazcık değiştirmek amacıyla farklı bir sokağa girmişti fakat şimdi o sokak yoktu. Biraz daha dolaşacak olsa okula geç kalacaktı, bu yüzden okula gitmeye karar verdi.
Gün boyu o sokağı neden göremediğini düşündü. Belki de ters yönden geldiği için zihni ona bir oyun oynamıştı. Okuldan evine giden yolda, orasını bulmak daha kolay olabilirdi. Bu yüzden gün boyu derslerin bitmesini bekledi. Üstelik bu kez merdivenlere işaret koymayı düşünüyordu. Böylelikle yaşadığı şeyleri biraz daha anlamlı hâle getirebilir ya da mantık düzeyine indirebilirdi. Mutsuzluğunun önüne geçmişti bu merdivenin esrarı. Bunu çözmeliydi. Bu durumu anlatabileceği bir arkadaşı olsaydı keşke, onunla beraber gitseydi yangın merdiveninin yanına fakat yoktu böyle bir arkadaşı. Hem olsa da belki alay ederdi yaşadıklarını ona anlatınca.
İlk kez bir arkadaşın hayalini kuruyordu. Belki de mutsuzluğunun sebeplerinden biri buydu: arkadaşsızlık. Kocaman okulda bir tanecik bile olsun insanın arkadaşı olmaz mıydı? Yoktu işte…
Bu düşüncelerle okuldan ayrıldı ve dün akşam yolunu değiştirdiği yere kadar geldi. Yine aynı ara sokağı görmüştü. Sabah da bakmıştı buraya oysa fakat sabah bu sokağı görememişti. Biraz morali yerine gelmişti. Hızla yolun sonunda kendisini çağıran binaya doğru ilerledi. Artık bildiği bir sokaktı onun için burası ve binanın da yabancısı değildi. Bu kez ışıltılı kapıya yürürken içinde bir endişe yoktu. Kapının kolunu açarken de bir endişe hissetmedi. Zaten elleri, ayakları kendinden bağımsız hareket ediyor gibiydi. Kapıyı araladı, kapının ardında daha önceden de gördüğü aydınlıkla karşılaştı. Hemen önündeki merdivenden dün zaten çıkmıştı. Çıktığını zannediyordu. Çantasından renkli bir kalem çıkardı. Bu kez merdivenleri çıkmak için acele etmedi. Basamakları yavaş yavaş çıkıyordu ve çıktığı her basamağa bir sayı yazıyordu. Bir süre sonra rakam yazma işini daha da pratik hale getirmiş ve adımlarını hızlandırmıştı. Basamaklar hiç bitmeyecek sanıyordu. Kaleminin mürekkebi bitmeye yaklaşmıştı ki son basamağa 486 sayısını yazdı. Bitmişti artık basamaklar ve önünde parıltılı bir pencere gördü. Sanki güneşe yaklaşmıştı merdivenleri çıkarak. Pencereyi açmayı düşündü fakat pencerenin kolu yoktu. Biraz daha yaklaşarak aşağıya bakmaya çalıştı. Aşağıda bir şey görünmüyordu. Sadece buluta benzeyen bir sis tabakası vardı. Yukarıya bakmaya çalıştı fakat gözleri kamaştı. Kısık gözlerle bile yukarıya bakamıyordu. Merdivenin sırrını çözme çabasındayken yeni sorular geliyordu zihnine. Şimdi aşağıya doğru inmenin zamanıydı. Sayılara bakarak inmesi gerekiyordu. Yönünü aşağıya çevirdi. İlk basamakta oturdu. Bir süre dinlenip inmeyi düşünüyordu. Birdenbire aydınlığın daha da büyüdüğünü fark etti. Hiçbir şey görünmüyordu etrafta aydınlıktan. Gözlerini kapamak zorunda kaldı birkaç saniye. Gözlerini yeniden açtığında merdivenin ilk basamağındaydı ve çıkış kapısı karşısındaydı. Heyecanla dönüp geriye baktı, merdivenlere yazdığı sayıların hiçbiri görünmüyordu. Kaçmak, buradan çıkmak istiyordu.
Hızla dışarıya çıktı. Buraya yeniden gelmek istiyor muydu, emin değildi. Mutsuzluğundan kurtulmak isterken bir belaya düşmekten endişe ediyordu. Zihin ve ruh hâlinin kötüye gitmesinden endişe ediyordu. Evine doğru ilerlerken iki gün önceki hayatının aslında ne kadar rahat ve güzel bir hayat olduğunu düşündü. Boşu boşuna kendine bir mutsuzluk icat etmişti. Mutlu olma, mutluluğu arama çabası onu büyük bir huzursuzluğa düşürmüştü. Yaşadıklarını belki de yazmalıydı. Günlük tutmak iyi bir fikirdi ama son iki günü geçerek başlayacaktı günlüğe. Bu düşünceler, içini biraz rahatlatmış ve zaten evinin önüne de gelmişti.