FATMA BEREN KARATEPE
AGAH TAHA TEMİZKAN
ELA EYŞAN POLAT
AMIRHOSSEIN HAMEDISHAHRAKI
ELVİN RANA PELİT
ATAKAN KIVANÇ AĞCA
GAMZE SENA KUYUCU
ZÜMRA ŞAHİN
Hayri, Eren, Dudu, Merve ilkokuldan beri aynı sınıfa devam eden dört arkadaştı. Başka arkadaşları da olmuştu fakat onlar ilerleyen sınıflarda yolları ayırmışlardı. Bazıları başka okullara bazıları başka illere gitmişlerdi. Evet, başka illere gitmişlerdi çünkü yaşadıkları şehirde büyük bir doğal afet yaşanmış, evlerin yarıdan fazlası kullanılmaz hale gelmişti. Aslında yaşadıkları şehrin nüfusu da azalmıştı epey. Şehir, savaştan çıkmış bir kasabayı andırmıştı aylarca. Şimdilerde ise her şey geride kalmıştı. Değişmeyen tek şey Hayri, Eren, Dudu ve Merve’nin dostluğuydu.
Bir sene sonra üniversite sınavına gireceklerdi ve 11. sınıftaydı bu dört arkadaş. Yıllar süren bu birlikteliği üniversite hayatı ile devam ettirmek istiyorlardı. Aynı şehirde, aynı üniversitede ve aynı bölümde okumak gibi bir hayalleri vardı. Artık aileleri de bu dört kişilik arkadaş grubuna alışmışlar ve çocuklarının arkadaşları ile birlikte iken güvende olduklarına inanır olmuşlardı. Bu dört kişinin aslında kişilik olarak birbirine benzeyen bir yönü yoktu. Her birinin kişisel özellikleri ve ilgi alanları farklıydı.
Hayri; arabesk dinler, kitap okumayı çok sevmez, garip diziler izlerdi. Dersleri çok iyi değildi ve okula yalnızca arkadaşları için geliyordu. Arkadaşları olmasa okulu çoktan bırakmıştı.
Eren ise hayli düzenli bir çocuktu. Genellikle rap dinlerdi. Yabancı dili çok iyiydi. Derslere ilgisi vardı fakat matematikten fazlaca anlamıyordu. Yine de okulu seviyor ve eğitim hayatına devam etmek istiyordu.
Dudu, içlerinde okumayı ve konuşmayı seven tek öğrenciydi. İşi gücü kitap okumak, ilginç kelimeler bulmak ve bunları arkadaşlarına anlatmaktı. Derslerinde hayli başarılıydı. Öğretmenleri ondan ümitliydi.
Merve, içlerinde en sessiz olanıydı. Çoğu zaman sorulmadan konuşmazdı çünkü bütün enerjisini evinde ailesi ile harcıyordu. Evde ne kadar hareketli ise dışarda o kadar sessizdi. Hatta Merve birkaç kez okula devamsızlık yapmış fakat devamsızlığı kayıtlara geçmemişti. Öğretmenleri bile fark etmemişti Merve’nin okula gelmediğini. Öğretmenler, veli toplantılarında en çok Merve’yi hatırlamakta zorlanıyordu. Ailesi bu duruma alışmış olmalıydı ki veli toplantılarına Merve’nin fotoğrafını götürüyorlardı. Merve, müzik dinlemezdi. Kitap da okumazdı. Dersleri umursamazdı ama nasıl oluyorsa sınavlardan hep yüksek notlar alıyordu. Merve ayrıca oyun bağımlısıydı. Arkadaşları ile birlikte iken pek oyunlara dalmasa da evde boş kaldığı zamanların tümünü oynayarak geçiriyordu.
Bunca farklılığa rağmen nasıl bir arada kalmışlardı senelerce, hiçbiri bilmiyordu. Hatta bunu düşünmemişlerdi bile.
On birinci sınıf, biraz farklı olacak gibiydi. Öğretmenler değişmiş, dersler biraz ağırlaşmıştı. Dudu’nun durumu iyiydi fakat arkadaşları adına her geçen gün umutsuzluğa kapılıyordu. Bir gün öğlen yemeği vakti Dudu arkadaşlarına:
-Arkadaşlar, şayet bundan sonraki hayatımızda da birlikte olacaksak biraz derslere asılmanız gerekiyor. Aksi durumda 12. sınıftan sonra yolları ayıracak gibiyiz, dedi.
Dudu’nun söylediklerinden en çok Hayri alındı. Hayri:
-Şimdiye kadar nasıl geldikse bundan sonra da devam ederiz. Aynı bölüm olmasa bile aynı şehirde, aynı okulda devam edebiliriz bence, dedi.
Kısa bir sessizlikten sonra Eren:
-Bence Dudu haklı. Kendimize bir program yapalım ve haftanın dört günü birlikte çalışalım. Her gün bir arkadaşımızın evinde olalım, dedi.
Bu fikir hepsi tarafından onaylandı. İlk olarak Merve’nin evinde buluşacaklardı ve yoğun bir tempo ile ders çalışacaklardı. Dudu, bir kaynak listesi oluşturdu ve tüm arkadaşlarının bu kitapları temin ederek ertesi gün Mervelerde olmaları gerektiğini söyledi. İster istemez hepsi bu fikri benimsedi.
Ertesi gün okul çıkışı hep birlikte Merve’nin evinde toplandılar. Merve’nin annesi güzel yemekler hazırlamıştı. Yemeğin hemen ardından ders çalışmak için evin salonuna geçtiler. Merve’nin annesi, durumdan hayli memnundu. Sürekli çay, pasta servisi yapıyor, bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyordu. Hayri bile ortamdan etkilenmişti. Anlamadığı konuları sürekli soruyor, bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu. Tek mutsuz vardı: Merve.
Bir saatlik ders sürecinden sonra küçük bir mola vermişlerdi ki Merve’nin yanlarında olmadığını fark ettiler. Bir süre beklediler fakat Merve dönmüyordu. Bunun üzerine Merve’nin annesine sordular Merve’yi. Annesi üç arkadaşını da yanına alarak Merve’nin odasının önüne geldi:
-Buyurun çocuklar, Merve ihtimal içerde şu an.
Kapıyı açan arkadaşları Merve’yi bilgisayar başında buldu. Merve, arkadaşlarının odaya girdiğinin farkında bile değildi. Dünyadan uzaklaşmış bir vaziyette habire bir şeyler yapıyordu. Kocaman bir kulaklık takmıştı başına. Masayı yumrukluyor bazen tekme atıyor bazen de bağırıyordu. Yine kızdığı bir an sandalyeden kalkar kalkmaz arkadaşları ile göz göze geldi. Herkes suskundu. Merve, usulca sandalyesine oturdu. Kulaklığı çıkardı:
-İşte ben buyum, benim hayatım bu. Benim yapmaktan zevk aldığım tek şey bu. Evdeki hayatım bundan ibaret anlıyor musunuz, dedi ve ağlamaya başladı.
Üç arkadaş sessizce bekliyordu. Annesi, öfkeli bir biçimde odayı terk etti. Dudu, Eren ve Hayri odada boş buldukları yerlere oturdular ve yerdeki halının desenlerini izlemeye başladılar.
Sessizliği Dudu bozdu:
-Biz, senelerdir birlikteyiz ve ortak hedeflerimiz var. Yalnızca senin değil bu hatalı durum, biz de suçluyuz galiba. Neden şimdiye kadar farkına varmadık ki bu yaşantının?
Eren:
-Benim de durumum çok iyi değil ama bir yola girdik ve verdiğimiz sözleri yerine getirmemiz lazım.
Hayri bu esnada bilgisayara doğru yaklaştı ve fişini çekti. Daha sonra kabloları sökmeye başladı.
-Bu günden sonra artık bu cihazla arkadaşlığın bitti. Ya bu cihaz ya da biz. Tercih senin.
Dudu:
-Ya bu odada sonsuza kadar küfleneceksin ya da bizimle birlikte güzel anılar biriktirmek için çalışacaksın.
Merve, bulunduğu yerden kalktı. Hep birlikte ders çalıştıkları odaya yeniden geçtiler. Sessizdiler fakat anlamadıkları yerleri birbirlerine sormaya devam ediyorlardı.
Birkaç hafta içinde çalışma sistemleri artık oturmuştu ve hepsinin derslerinde gözle görülür bir yükseliş vardı. Öğretmenler de aileler de durumdan memnundu.
Büyük gün gelmişti. Sınav günü hepsinde de bir heyecan ve gerginlik vardı fakat sınavdan sonra hepsinde büyük bir huzur oluştu. Şimdi sınav sonuçlarını beklemek ve aynı şehirde okumak için plan yapmak zamanıydı.
Kısa bir süre sonra sınav sonuçları da açıklandı. Merve, ara verdiği bilgisayar işlerine daha rahat devam edebilmek için bilgisayarla ilgili bir bölüm istiyordu. Dudu’nun tek amacı tıp fakültesiydi. Eren, hukuk fakültesinde okumak istiyordu. Hayri ise mühendislik bölümünün kendisi için uygun olduğunu düşünüyordu.
Sınav sonuçlarının ilan edilmesinden sonra hepsi hepsinin aynı üniversitede okuyabileceği tek şehir vardı: Ankara.
Tercihlerini önce aynı üniversiteden yaptılar sonra da Ankara’daki başka üniversitelerden. Geriye yalnızca beklemek kalmıştı. Bir yandan da gidecekleri şehre dair araştırmalar yapıyorlardı.
Yerleştirme sonuçları geldiğinde Dudu dışındaki herkes hayatının en büyük hayal kırıklığını yaşamıştı. Dudu, Ankara’da bir tıp fakültesine yerleşmişti fakat Merve; Antalya’da, Eren; Amasya’da, Hayri ise Adana’da istedikleri bölüme yerleşmişlerdi. İllerin nasıl böyle karıştığını anlamıyorlardı. Yollar ayrılmıştı fakat hepsi de bir üniversiteye yerleşmişti. Şehirlerin nasıl karıştığını kimse anlayamadı. İtiraz etmek için vakit de yoktu.