10. sınıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
10. sınıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Mart 2025 Cumartesi

ANAHTAR

Üner Taha Aydemir

Ellerin kolların zincirli
Bir ağırlık akşam vakti
Kifayetsizdir ne desen
O pencerenin kenarındayken

Bir anahtar var kaybolan
Bahtsız analarda olan
Kimsesiz kuşlarda olan
Mutluları ise yoran

Bırakmışsın miğferini
Eski kuyunun yanına
İçinde çiçek açmış
Sen olmayınca

Zorluyorsun
İnatla deniyorsun
Ama bu topraklar
Daha verimli sen olmayınca
Martılar daha neşeli
Senin yokluğunda 

Gerekiyor kabullenmen
Arkanda hiçbir şey bırakmadan
Çekip gitmen
Çünkü sen busun
Bir istenmeyen

8 Mart 2025 Cumartesi

RAYLAR

Üner Taha Aydemir

Yazıyorum son mektubumu
Şehrin raylarında
Eskimiş binanın
Tam arkasında

Bıraktım çocukluğumu 
Şehrimin dar sokaklarında
Yitirdim umudumu
O yatağın başında

Sokaklar iyidir insanlardan
Kanatmıştı dizimi kaldırımlar
Peki ya insanlar
Onlarsa ruhumu hiç acımadan 

Pek bir tanıdık geliyor
Bu paslı raylar
Bana anımsatıyor
Parktaki salıncaklar

Mısralarımı anlayan
Kimse yok aslında
Ama yazmadıklarım
Yük olur omzumda
O yüzden borcumdur
Bu kalabalığa bir veda

15 Şubat 2025 Cumartesi

YAPRAK

Üner Taha Aydemir


Yapraklar da ayrılır vakti geldiğinde
Ama kendi isteğiyle
Ağaçtan sıkılırmış yapraklar 
Bahane olurmuş sonbahar 

Pek farklı değildir insan da
Sıkılmış yerinden
Gelmiş dünyaya
Sabırsızlığı biraz da bu yüzden

Burada da farksız
İnsan hazırlıyor kefen parasını
Daha doğmadan 
Çünkü ölmek için doğar insan

8 Şubat 2025 Cumartesi

ELEM

Üner Taha Aydemir

Her sabah aynı
Her gün aynı sabaha uyanıyorum
Seçimler değiştirmiyor bu sabahları
Sadece seçiyorum acılarımı

Her şey sıradan
Herkesin kalbi taştan
Sadece biri var
Beni anlayan

Sürekli konuşuyorum onunla 
Dertlerimi anlayan
Bir tek o var aslında
Benim yüzümden uyuyamayan

Eskiden düşünüyordu
Gökyüzündeki yerini
Şimdiyse
Topraktaki yerini

Olanların sebebi benim belki de
Durup dururken şöyle diyorum kendime
Bu hayırsız dünyanın evladına
Davranmasaydım böyle 

Hep böyle değildi
Önce onu sevinçleri terk etti
Hiç istenmediğini anlayan
Bir insan gibiydi

Saklambaç oynayan bir çocuktu
En büyük korkusu
Değildi bulunmak
Yalnızca aranmamak

Biraz büyüdü
Ama büyüdükçe 
Hayalleri küçüldü
Doğan güneş onu üşüttü

Bu vakit çok bir elemli
Düşünüyor karşılayamadığını
Hiçbir beklentiyi

Sanmıyorum anladığını
Benden başka kimsenin
Onu tanımadığını

11 Ocak 2025 Cumartesi

KOCA AĞAÇ

Üner Taha Aydemir

Yine buradayım karşındayım
Koca ağaç acımasız ve heybetli 
Geriye sadece ben mi kaldım
Neden çağırdın beni

Mahkûmun kaçmasını engellemenin
En iyi yolu
Öğrenmemesidir demiştin
Zindanda olduğunu
Peki ben neredeyim koca ağaç?

Çok soğuk üşüyorum
Hava değil soğuk olan
İnsanlar ve hayat
Geriye sen kaldın soğuk olmayan 

Onlar da istiyor aslında
Beni bitirmeyi
Sinsice ama
Değiller senin gibi

Karşındayken kifayetsiz kalıyor kelimeler 
Sadece gürültüden ibaretler
İnsanın sevdiğinin yanında
Gerek kalmaz konuşmasına
Ama ben seni seviyor muyum acaba

Duygularımı anlatacak kadar efsunlu değildi
Belki de kelimelerim
Fakat ruhunu sallayacak kadar
Derindi hissettiklerim

Karşındayım koca ağaç
İşte burada
Cevap vermek için kaçınılmaz olana
Sormuştun bana
Ne için varsın bu dünyada
Ama hakiki bir soru kalkmaz ortadan
Bulunmuş bir cevapla

Sakın kızma bana
Artık haiz değilim duygulara
Senden bana umut değil
Elem inecek
Galiba beni sen değil
Hissettiklerim bitirecek

4 Ocak 2025 Cumartesi

AĞAÇ

Üner Taha Aydemir

Bütün fırtınalar 
Hayatımızı bozmak için gelmezmiş
Bazıları yolumuzu temizlemek içinmiş

Fırtınalar temizlemek istiyor beni de
Düşünüyorum
Birinin yoluna mı çıktım diye
Çünkü
Şiddetli
Çok şiddetli
Rüzgârlar var etrafımda
Bense güçsüz ve mecruh bir ağaç gibiyim
Bunca kıyametin ortasında

Yaslanacak bir yer arıyorum kendime
Yıkılmayayım diye
Ve sonunda bulduğuma inanıyorum
Yıkılmayacağım
Sağlam bir duvar olduğuna
Ama hayır yanılıyormuşum

Çünkü unutuyorum
Ağaç düşer yaslandığı yöne 
Bu yüzden dikkat etmeli
Güvendiğin kişiye

YABAN ARISI

Üner Taha Aydemir

Tırmanıyorsun en yüksek dağa
En ihtişamlı, ulaşılması en zor olanına
Ne için?
İnsanlar seni görsün diye
Kibrin kabarıp seni bulutlara çıkarsın diye
Altında kalanları
Dağdaki her bir taşla ezeyim diye
Onların hatası
Benden daha iyi olmamaları
Diye sayıklıyorsun

Aslında en büyük hatayı sen yapıyorsun
Tırmanma en büyük dağa
Görsün diye seni dünya 
Tırman dünyayı görmek için
O zaman en başarılısı sensin
Yaban arısı gibi 
Karşı koymalısın kurallara
Sana mani olanlara
Ve bakmalısın dünyaya
En zirvesinden

SANDIK

Üner Taha Aydemir

Camları buğulu
Ardını göremiyor
Bu kalpsiz varlıklar
Merhametlerini yanlarına
Almayı unutmuşlar
Duygularını saklıyorlar
Zalim sandıkta

Ölmeyi mi bekliyorlar
Kurtulmayı mı
Belirsiz
Fakat beklemedikleri kesin
Unutulmayı
Kaybolup toprağa karışmayı

Sanıyorlar ki sonsuzlar 
Ama bilmiyorlar
İki kez ölürmüş insan
İlki nefesi kesilince
İkicisi ise
Adlarını bilen son kişi ölünce

SUÇLU


Üner Taha Aydemir

Yaratılanı severim
Yaratandan ötürü
Demiş aralarından en hayırlısı
O hâlde ben miyim
Bu âlemin en hayırsızı

Suç mu sevmemek bu insanları
Bileğine zulüm prangalanmış küstahları 
O hâlde ben miyim 
Bu âlemin en suçlu insanı 

Elimde değil
Gözü kararmışları sevmemek
Hatta nefret etmek
Onlar beni istemiyorlar eminim
Nereden mi biliyorum
Çünkü ben de onlardan biriyim

3 Ocak 2025 Cuma

ADINI SUSAN ÇİÇEK


Betül Seyhan

Ne zaman babaannemlere gitsem onu görüyorum salonun bir köşesinde, sessiz ve hüzünlü. Onu görmek yalnızca bir bitkiyi görmek değil benim için. Onu görmek yıllar yıllar öncesinin bir kısa film gibi gözlerimin önünden geçmesi. Onu görmek demek, zamanın donması. Onu görmek demek çocukluğuma dönmek biraz da. 
Adını bile bilmediğim bir bitkinin bu kadar anlam yüklenmesi nasıl oldu, anlamıyorum. Aslında yıllardır oradaydı o ve sadece dedemin gözdesiydi. Elleriyle dikmişti onu, o saksıya ve üzerine titremişti yıllarca. Büyüyen her dalında, açılan her yaprağında dedemin de yüzünde bir tebessüm açardı, sevinirdi çocuklar gibi ve bizlere gösterirdi büyüyen çiçeğini. O zamanlar anlamazdık dedemin sevincini. Çiçek de sanki dedemin dilinden anlar gibi o sevindikçe daha da gelişti, büyüdü. Hatta bir ara daha fazla büyürse nereye sığacak diye düşünmeye başlamıştım fakat daha fazla büyümedi, aksine küçüldü. Bir ekim ayında dedem bizleri bırakıp göçtüğünde sonsuzluğa, onun yadigârı çiçek de küçülmeye başladı. Artık yeni dallar, yapraklar açmadı. Önce büyümeyi bıraktı, sonra küçüldü, küçüldü. 
Çoğu insan için sadece bir çiçek o fakat benim için başka bir dünya, başka bir imge. Dili olmayan, kelimeleri bilmeyen fakat konuşan, fısıldayan, hüzünlenen bir canlı. 
Hani üzerinde güller açsa, çiçekler açsa ismini Dedeçiçeği koyacağım fakat çiçek de açmıyor garibim. Yalnızca hoş bir yeşillik. Hepsi o kadar. 
Babaannem artık fazlaca ilgilenemiyor çiçekle. Belki de ilgilenmek istemiyor.
Dedem onu bize bırakıp gitti. Şimdilerde o yok evinde fakat onun emaneti öylece duruyor ve her yanına gittiğimde sanki bana dedemle yaşadığı şeyleri anlatıyor. Sormasam da, konuşmasam da anlatıyor. 

20 Aralık 2024 Cuma

CEVAPSIZ SORULAR

Betül Seyhan


Dünyada ilk kez bir çiçeği karşısındaki kişiye kim uzattı? Uzatırken niyeti neydi? Uzatılan çiçeğin türü neydi? Nasıl kokuyordu bu çiçek ve uzatılan kişi çiçeği koklamayı biliyor muydu, kokladı mı? Uzatılan çiçeğin dikeni var mıydı? Acaba kökünden mi koparılmıştı çiçek yoksa dalından mı kırılmıştı?
Bu soruyu şöyle de değiştirebiliriz: İlk kez bahçesinde çiçek görmek isteyen kimdi? Sonra bahçesinden çiçeği evine, penceresinin önüne alan insan kimdi? 
Çiçek görmek, çiçek almak, çiçek büyütmek çoğumuzun zihninde adı konulmamış düşüncelerle yer alır. Bazen yalnızlığın paylaşıldığı bir dosttur çiçek bazen yalnızca odamızın kenarındaki bir süs. Bazen bir sevginin mecazı, sembolü ve anısıdır çiçek bazen uzak diyarların hatırlatıcısı, çağrışımı. Bazen bir geçmiş olsun mesajıdır çiçek bazen en yakın dostun, arkadaşın yadigârı. Bazen de en mutlu anların düğünlerin, nişanların renkli misafiri. Bazı insanlar çiçek gibidir bazı çiçekler de insan gibi. 
Neden kocaman alışveriş merkezlerinde, garlarda, havaalanlarında, okullarda, hastanelerde bile olmazsa olmazlardan sayılıyor çiçekler? 
İnsanın ruhunda, kalbinde çiçeğe bir aşinalık var ve çiçeğin olduğu yerde huzur duyuyor sanki. Bu yüzden çiçek görmediğimiz yerde boğuluyor ruhumuz. Bu yüzden çiçeklerle donatıyoruz kalabalık şehirlerde küçücük parkları bile. Hatta çiçek bulunduramadığımız yerlere çiçekli resimler koymamız da bu yüzden belki de. Çiçekli elbiseler, çiçekli takılar, çiçekli masalar, duvarlar da bu yüzden. Ağaçlar çiçek açtığında ruhumuzun havalanması belki de bu yüzden. 
Çiçekler insanın sessiz tercümanı bütün duyguların, özlemlerin, sevgilerin, hasretlerin.
Lale, papatya, sümbül, çiğdem, şakayık… Adı ne olursa olsun hepsiyle gizli bir sözleşmesi var gibi kalbimizin. 
Galiba çiçekler önce kalbin toprağında açıyor, sonra yeryüzünü süslüyor. 

14 Aralık 2024 Cumartesi

FİRARİ


Üner Taha Aydemir

Durmadan düşünüyorsun fırtınayı
Durmayan yağmuru düşünüyorsun 
Durmadan
Bitmemesinden korkuyorsun karanlığın
Usanıyorsun belki de bulutlardan
Fakat unutuyorsun bazı şeyleri
Mesela gökkuşağı çıkmaz
Yağmur yağmadan

Güvende olmak için
Kaçıyorsun dalgalardan
Okyanusun ortasından
Bir gemi kıyıda güvendedir her zaman
Fakat unutuyorsun bazı şeyleri
Gemiler limanlarda uyusun diye yapılmamıştır
Gemiler denizlerde özgürleşir kaptan

Yağmurun var, rüzgârın var, gemin var
Okyanuslarda doğan
Gökkuşağına inan

29 Kasım 2024 Cuma

TAHLİYE

Betül Seyhan

Bu karanlık zindanda
Hayalinin ışığına sığındım
Gerçekten uzaklaştığımın
Farkına bile varmadım

Beklentilerin esiri olmaktan
Gerçeğin ipini koparmıştım
Hayalinle yaşamaktan
Asıl seni anlayamamıştım

Parmaklıkların ardına geçtim
Gerçeklerle çarpıştım
İşte o an özgürleştim
Hiç olmadığını anladım

23 Kasım 2024 Cumartesi

ELBİSE

Üner Taha Aydemir

Uzaklarda kalmış gibisin
Duymasan da sesimi
Durup durup sesleniyorum sana
Biliyorum bu çok anlamsızca

Şu taşa bir daha basma
Kayıp düşebilirsin yokluğa
O yere bir daha gitme
Hapsolursun yalnızlığa
Demek istiyorum ama
Ulaşamıyorum sana

Aslında sana ait bir telmih var karşımda
Benzemese de sana
Götürüp bırakıyor beni
Acınası anıların ağına

Belki karşımdasın belki yanımda
Belki anımsadıkça derinleşen bir kuyuda
Ya da bıraktığım kuytuda
Uzaklarda değilsin
Mazinin gölgesine paslı çivilerle perçinlisin
Biliyorum bana biraz sitemlisin
Başkalarından ne farkım var diyorsun
Kifayetsiz hamuş kelimelerin

Sen hatalarınla beni var edensin 
Bu yaşa gelirken yağmura astığım elbisemsin

SEÇTİRİLEN YOL

Betül Seyhan

Dünyam sizin dünyanıza benzemiyor, bu çok belli. Sizi sevindiren şeyler beni sevindirmeye yetmiyor, bu da belli. Siz üzüldüğünüzde bunun nedenini anlayamıyorum çoğu zaman ve belki de bu yüzden hep oyunlarınızın seyircisiyim. Oyunlarınıza dahil olamıyorum. 
Oyuna dahil olamamak aslında üzüntü veren bir şey çünkü zaman, geçmek bilmiyor oyunda olmadığın zaman. Tek tesellim ise kıyıda kalmayı benim seçmiş olmam. Kıyıda kalmayı ben tercih ettim. Yalnızlığı ben seçtim bu kalabalıklar arasında. Kıyıda kaldım çünkü beklediğim gemiyi bulamadım hiçbir zaman. Zaten bu kıyaya gemiler de yanaşmıyor fazlaca. 
Bu yalnızlığı ben seçtim. Seçer gibi çiçekçiden can vermek üzere olan bir menekşeyi. Seçtim ve ona yeni bir dünya kurdum. Onunla yeni bir dünya kurdum. Yeşerttim yalnızlığımı, çiçeklendirdim. Karanlıktan alıp kurtardım onu, aydınlık bir pencerenin önünü onunla süsledim. 
Benzemiyoruz birbirimize farkındayım. Siz de bunun farkında olun artık ve benden beklemeyin size benzememi. Sizleşmemi. 
Yine de istiyor insan bazen anlaşılmayı ve istemiyor unutulmuş bir kitap gibi raflarda tozlanmayı. Bu yalnızlığı ben, bile isteye seçtim fakat zorunlu bir yalnızlık bu. Seçmek zorunda kaldığım bir yol. 

2 Kasım 2024 Cumartesi

YANSI

Üner Taha Aydemir

Bir ayna açılıyor kendiliğinden çoğu zaman
Uzaklarda, çok uzaklarda
Görüyorum
Bir çocuk şarkı söylüyor
Bakarak sulardaki aksine
Bir gölün kıyısında
Hayal kurduğu belli benim aksime
Yaklaşıyorum aynaya 
O beni görmüyor
Dalıyor ufuklara

Bir ayna açılıyor kendiliğinden çoğu zaman
Ardında ne var göremiyorum
Belki bir çift göz izliyor beni
Biliyor içimden geçenleri
Anılarına dönüp bakıyor sanki
Çok uzaklardan 
Yıllar sonrasından
Aşina bir yüz, aşina bir bakış
Üzerime eğilmiş gibi

İNTİZAR

Üner Taha Aydemir

Bir şeyler bekliyorum
Olmasını umuyorum
Ama kimden
Bunu da bilmiyorum
Çünkü bunlar
Meçhulün
Önüme serdiği duygular

Soruyorlar
Niye bakıyorsun hüzünle
Bir şey mi oldu
Hayır olmasına gerek mi var
Bakıyorum ızdırabın korkusuyla 

Çok kalabalık bir ıssızlıktayım
Çok yankılı bu sessizlik
Artık bıktım 
Keşke 
Tebessüm edebilsem bir kerelik

Korkmuyorum ölümden
Bu duygular kadar
Çünkü ölüm yok yaşarken
Ölünce de ben yokum
Fakat var bu duygular hep 

Keşke kar yağsa da
Kaplasa duygularımı
Saklasa
Görmese
Ben de dahil
Hiç kimse

19 Ekim 2024 Cumartesi

SAHNE

Üner Taha AYDEMİR


Yaşamak bir lütuf mu
Yoksa ceza mı bana
Bir türlü karar veremiyorum bu hususta 
Belki de benim
Bu hayata verilen ceza

Yer yok herkese bu satırlarda
Bu bahçe sevmiyor herkesi galiba
Çünkü biter bazıları çayırda
Bazılarıysa 
Küçük bir saksıda

Muaffak değil miyim güneşi görmeye
Kaderin bile çok çok ötesinde
Son ziyaretçi yanıma gelince 
Gözlerimi kamaştırıyor sadece
Ulaşmamam için hakikate

Niçin yalnız bırakıyor bazılarını 
Kıskanıyor mu onları 
Çünkü seveni pek azdır hayatın
O yüzden istemiyor umutlu bakışları

Halbuki ben seçmedim
Bu sahneye çıkmayı
Sonra arkamda hiçbir şey bırakmadan kaybolmayı
Belki de ben istemiyordum 
Sorgusuzca sunulanı


12 Ekim 2024 Cumartesi

KATİL

Üner Taha Aydemir

Şimdilerde bir sızı var ruhumda
Kalbimi ağlatan
Memata istek uyandıran

Bir ağırlık büyüyor vücudumda
Kurtulmam gereken
Azaltmak neye yarar ki bu ağırlığı
En fazla bir yirmi bir gram 

Şimdilerde bir sarsıntı var ruhumda
Belki de fırtınalardır içimde kopan
Aklımı hüzne boğan
Başlatanı meçhul olan

Savurur düşüncelerimi etrafımda 
Yıkar duygularımı büyük bir hışımla
Ama kükrese de olanca inadıyla
Yıkamaz tek bir şeyi
Ruhuma kazıklarla çakılmış olan 
Mesut anılarımı 

Aslında biliyorum fırtınaları koparanı
Yakından tanıyorum hatta kendilerini
Artık bıkmış benden
Uzak duran zihnimden

Bu fırtınayı durdurmayı çok isterdim ama
Elimden gelmiyor ne yapsam da
Fırtınayı koparan bitirebilir dediler bana
İnanmıyorum ben bunlara

Çünkü gözlerim şahididir 
Bir katilin
Düşüncelerime zincir attıran
Duygularımda dolaşan
Beni çok iyi tanıyan
Ruhuma hançerlerle dizeler kazıyan

Kulaklarımsa şahididir
Şu sözlerin
İnsan kendinin katilidir

SIRADAN BİR CUMARTESİ

Betül Seyhan

Esaretinin bitmesine az bir zaman kalmıştı. Dışardan gürültüler geliyordu. Çıldırmışçasına ilerleyen araçlar, mevsimleri karıştırmış kediler, yüksek sesle konuşarak ilerleyen insanlar, yeni yanmış sokak lambaları. Tüm bu kaos içinde kendisini yorgun hissediyordu. Yorgundu… Gün boyu bir yerlere koşuşturmaktan. Yorgundu insanlara bir şeyler anlatmaya çalışmaktan. Yorgundu geleceğini düşünmekten. Yorgundu bu hayatta yaşamaktan. Oysa daha hayatın başında olduğunu söylüyordu ondan yaşı büyük olanlar. Başında bir ağrı hissediyordu. Ağrı Dağı büyüklüğünde bir ağrı. Küçüklüğünde bu ağrı hiç yoktu. Küçüklüğünde mutluydu, neşeliydi. Mutlu… İnsanlar çocuklarına artık böyle isimler koyuyordu: Mutlu, Mesut, Bahtiyar…
O sırada kanayan parmağı gözüne çarptı. Belki de stresten yolduğu tırnak kenarları kanıyordu. Ne zaman gelmişti bu aşamaya, değer miydi kendini bu kadar hırpalamaya? Kahverengi ojesine baktı. Sonbahar çağırışımı yaptığı için sürmüştü tırnaklarına. Baştan sona sonbaharı yaşamak için oysa hayatının baharındaydı. Öyle diyorlardı en azından. Bu nasıl bir bahardı, anlamıyordu. Bahar böyle ise yaz nasıl olacaktı? Sonbahar ve kış nasıl olacaktı? Bunları düşünmemeliydi. 
Esaret bitecek ve eve koşması gerekecekti. Koşamazdı, otobüs bekleyecekti. Otobüs ihtimal tıklım tıklım olacaktı. İnsanlar sebepsiz bir yerden bir yere kendilerini taşımaktan son derece mutlu. Kimi bebek arabasıyla binmeye çalışacaktı otobüse kimi emekli kartı ile binip bir sonraki durakta inecekti. Otobüste gitmesi gereken o, ihtimal bu kalabalıktan sıkılıp evine birkaç durak kala inecekti. Eve varmadan oksijen almalıydı. Bu kadar zor olmamalıydı hayat. Zoruna gidiyordu bazen bu şekilde yaşamak. Tüm bunları düşünürken esaret bitmişti. Yola çıktı. Otobüs beklerken önünden geçen bir tekerlekli sandalyeye baktı. Sandalyede oturan kişi kendisiyle aynı yaştaydı. Gökyüzüne baktı, derin bir ah çekti. Yaşadıklarının zor olmadığını hatırladı. Bu esnada otobüs gelmişti. Otobüste çantası gövdesinden daha ağır öğrencileri gördü. Kalın gözlüklü öğrenciler. Beli bükülmüş yaşlılar. Bu kez her zamankinden de kalabalıktı otobüs çünkü günlerden cumartesiydi. Otobüs şoförü hemen elinin altındaki düğmeyi çevirdi ve bir şarkı yankılandı otobüsün içinde:
"Yalnızım uçurum kıyısında
Hayat ve ölüm arasında
Tüm hayatım akıp geçiyor
Ayaklarımın altında"