salih taha balta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
salih taha balta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2025 Salı

ABLAMA

Salih Taha Balta

Kalbim çok kırık
Düzeltemiyorum 
Çaresini arasam da bulamıyorum
Gecenin karanlığı sarıyor beni
Uyuyamıyorum 
Bir günlüğüne de olsa 
Lütfen kal abla

Sen varken hayatım rengârenk
Solgun bırakma beni
Sen yokken hayatımın anlamı yok
Anlamlandır lütfen
Geceler bana düşman
Aynı mutluluk gibi
Gitme dur ne olur
Mutlukla barıştır beni

Tek dostum yanımdaki duvar
Konuşsa da anlamıyorum
Sen yanımda durursan eğer
Türkülerini bile duyarım duvarın

Üzgünlüğüme çare yok
Sen gelsen bana deva olur
Kalbimin boşluğu açıldıkça açılıyor
Kurtar beni ne olur
Gideceksen şayet
Bir günlüğüne olsun yine gel
Gelirken hediyelerle gel
Bana sorma ne istediğimi
Anlattım işte sana her şeyi

BAY MÜRKEMEL'İN SIRADAN BİR İŞ GÜNÜ

Salih Taha  Balta


Bay Mürkemel, elinde siyah çantası ile evinin tam önündeydi. Bir şeyler bekliyor gibiydi ama gelen giden yoktu. Etrafına da bakmıyordu. Bir süre hareketsiz bekledikten sonra sağ tarafa doğru yürümeye başladı. Çantası galiba ağırdı, taşımakta zorluk çeker gibi bir hali vardı. Bir süre yürüdükten sonra yönünü değiştirdi ve sola geçti. Bay Mürkemel, çok unutkan biriydi. Bir süre sonra hızlandı, hızlandı. Bu hızlanışın nedenini anlayamıyordu. Çantasını döndüğü ilk köşede unuttuğunun farkında değildi. Unutkandı Mürkemel. Beş, altı dakika kadar hızla yürüdükten sonra çantasının eksikliğini hissetti. Nerede bıraktığını bilmiyordu ama yine de geri dönmek gerekliydi. Geri döndü fakat geldiği yolu unutmuştu. Siyah şapkası ve siyah gözlükleriyle sokakta dikkat çekiyordu. Onu görenler önemli biri zannediyordu. Ciddiydi ve kimseye bakmadan yürüyordu. Bir süre yürüdükten sonra neden bu tarafta yürüdüğünü hatırlamaya çalıştı. Çantasını almak için dönmüştü ama ne için döndüğünü de unutmuştu. Neyse ki bu esnada yolun karşısında çantasını gördü. Ne kadar da benim çantama benziyor dedi içinden. Bu esnada eline baktı, çantası yoktu. Evet evet, çantasını aramak için gelmişti buraya. 
Yolun karşısına geçip çantasını alacaktı ki güvenlik görevlileri çantanın olduğu yeri çevrelemeye başlamıştı. Halk heyecanla etrafına toplanmıştı bantlarla çevrilen yerin. Bu esnada bomba imha ekibi göründü uzaktan. Bay Mürkemel’in çantası fünye ile patlatılmak üzereydi. Kalabalığın içinde birden adımlarını hızlandırarak görevlilere doğru koştu Mürkemel. Durdurmak isteyenleri kenara itekledi ve çantasını yerden kaptı. Etraftakilere bağırdı:
-Ben özel dedektifim ve bu benim çantam ve içinde çok önemli evraklar var. 
Güvenlik görevlileri olup biteni anlamaya fırsat bile bulamadılar. Hızla çantasını açtı Mürkemel ve içindeki boş sayfaları sağa sola atmaya başladı. Bir yandan da yine yüksek sesle konuşuyordu:
-Çantamın içindekileri birileri değiştirmiş. 
Boş çantayı sallayarak bürosuna ulaştı. Yorucu bir sabahtı onun için. Sandalyesine oturdu, geriye doğru yaslandı. Kaç zamandır müşteri gelmiyordu sanki. Belki de geliyordu ama Mürkemel unutkan biriydi. 

4 Şubat 2025 Salı

GARİP BİR HÂL

Salih Taha Balta

Bu gece
Uyku tutmadı beni
Yatmak istedim ama
Vicdanım el vermedi

Nedenini bir türlü bulamadım
Saat sabahın altısı
ve ben hâlen uyumadım
Dalgın gözlerle yazdım
Bu şiiri kendime

Durumumu anlatamam
Anlatsam da anlamaz kimse
Uykusuzluğu herkes bilse de
Hâlimi anlatamam kimseye

7 Ocak 2025 Salı

SABIR

Salih Taha Balta


Peş peşe eklemişler hiç bitmiyor
Biri bitiyor diğeri başlıyor
Üç kitap önümde
Beş defter yanımda duruyor

Tam diyorum ki artık bitti hepsi
Uzanır dinlenirim biraz
Fakat bırakmıyorlar beni bana
Ders çalış, ders çalış, sınavın var diyor
Sivrisinek vızıltısı gibi saz

Çalışıyorum kalkıp saate bakmadan
Akıl kaybı yaşıyorum
Koşuyorum okula gece hiç uyumadan
Hurdaya dönüyorum

Sen sabır ver ya Rabbi

KAPI


Salih Taha Balta


Anahtar deliğinden bakıyorum
Kapının ardında ne var bilmiyorum
Az büyüse de görsem ardını
Ya da bir anahtar bulsam açsam kapıyı
Yine de tahmin ediyorum
Belki özgürlük
Belki de mutluluk
Belki kasavet 
Belki hasret 
Hepsi zaten bunların
Değil mi bir kapının ardında

ÜŞÜYORUM


Salih Taha Balta

               Bilir misin gardaş Türk illerinde
              Havada yıldızlar, dağda kar üşür.
                                            A. Karakoç

Yorganıma sarılıyorum
Tül gibi incecik geliyor
Üşüyorum diyorum
Kimse üşüdüğümü bilmiyor

Oysa aylardan haziran
İnsanlar yorgansız yatıyor balkonlarda
Ben yine de üşüyorum
Temmuzda, ağustosta

Üşümek mevsimsel bir olay değil
İlgisi yok yaz aylarıyla
Dünyanın dört yanındaki yetimleri
Sahipsiz çocukları düşünüp
Üşüyorum 

İSTEMİYORUM

Salih Taha Balta

Bugün son günüm belki de
İsteyip istemesem de
Ne diye zorluyorsunuz beni
Ben sürekli reddettikçe 

Bugün son günüm değilse de
İstemiyorum gitmeyi buradan
Yollara düşmeyi 
Özlemeyi
Hasret çekmeyi
Ya da yorgun düşmeyi
Ben mutluyum hayatımdan

Lütfen zorlamayın beni

ÜÇ KİŞİLİK BİR DÜNYA


Salih Taha Balta


Akşamın ilk saatleriydi. Üç kişiydik.  Salih, Taha ve ben. Salih sürekli susuyordu. Taha, çok konuşuyordu ben ise yazıyordum. Salih’i konuşması için Taha sürekli teşvik ediyor fakat bir cevap alamıyordu. Ben, yazarak Salih ve Taha’ya örnek olmaya çalışıyordum ama ikisinin de bir çabası yoktu. 

Taha; rüyasında konuşuyor, gerçek hayatta susuyordu. Salih ise gerçek hayatta konuşuyor, rüyasında susuyordu. Ben gerçek hayatta yazıyor, rüyamda konuşuyor, susuyor, gülüyor, ağlıyordum. En azından öyle olduğunu söylüyorlar çünkü gördüğüm hiçbir rüyayı hatırlamıyorum. 

Akşamın son saatleriydi. Yazmayı bırakmam gerekiyordu. Salih’in susma vakti gelmişti. Taha’nın uyku saati gelmişti. Benim başka bir âleme geçme vaktim gelmişti. 


HAYIRDIR İNŞALLAH


Salih Taha Balta

Mahzun gözlerle dışarıya baktı. Yağmur her yeri ıslatmış ve yağmaya devam ediyordu. Yağmurdan nefret ederdi. Yağmur onun için tüm felaketlerin sebebiydi. Yağmur, kötülüklerle gelirdi. Tarlalar berbat olurdu gereğinden fazla yağdığında. Toprak kayması olurdu, dereler coşar, sel çok şeyi sürükleyip götürürdü. Üstelik araç kazaları da artardı yağmurlu havalarda. Köyüne giden servisin içindeydi ve dışarıya bakarken aklına başka şeyler geliyordu. Yağmurdan daha kötü bir şey varsa o da kardı. Hayvanların yiyecekleri bile kar altında kalıyordu o yağdığında. Soğuk ve hastalık da cabası. Aslında sadece yağmurdan, kardan değil her şeyden nefret ediyordu. Kendinden bile. Her şeye suç bulmanın bir anlamı yoktu. Hele de insanların “rahmet, bereket” dediği şeylerden nefret etmesi anlamsızdı. Sorun kendisindeydi. 
Bu düşüncelerle serviste ilerlerken yağmur şiddetini artırmıştı iyice. Servisin silecekleri yetersiz kalıyordu. Gök delinmiş gibiydi. Sanki binlerce hortum yukardan üzerlerine su tutuyor gibiydi. Yollar göle dönmüş, neredeyse servisin içine su dolacaktı. Yol görünmediği için araç sağa sola sallanıyordu. Dikkatle dışarıya baktığında yağmur damlalarının arasında kar tanelerinin de olduğunu gördü. Çok geçmedi ki yağmur, yerini kara bıraktı ve şiddetli bir tipi başladı. Yol, hızla kapanıyordu kardan. Az önceki yağmur yerini buza ve kara bırakmıştı yollarda. Aracın ilerlemesi iyice zorlaşmıştı. Kayarak ilerliyordu artık. Şoför aracı kontrol etmekte zorlanıyordu. Şiddetli ve uzun süreli bir kaymadan sonra servis yoldan çıktı ve uçurumda takla atarak yuvarlanmaya başladı. Yolcular aracın içinde sağa sola yuvarlanıyor, koltuklara tutunmaya çalışıyorlardı. Nihayet yuvarlanış bitti. Yolcuların her biri çığlık atıyor, sonra birer birer kayboluyorlardı. Şoför geriye döndü ve baktı. Hiçbir endişe yoktu yüzünde. Hatta kötü kötü gülüyordu. Araçta yalnızca o ve kendisi kalmıştı. Diğer insanlar aniden nereye gitmişti. Servisin camları kırıktı ama kapısı kapalıydı. Belki de pencereden yuvarlanmıştı diğer yolcular. Şoför hâlen gülüyordu. Yerinden kalkıp ona haddini bildirmeliydi. Bu işlerin sebebi oydu. Az daha dikkatli olabilirdi. Koltuklardan tutarak yerinden kalktı. Terlemişti. Bir şeyler söyleyecekti ki yatağında olduğunu fark etti. Sağa sola baktı. Pencereye baktı. Dışarda kar başlamıştı. Derin bir nefes aldı ve şükretti yaşadıklarının rüya olduğuna. Terli olmasına rağmen pencereyi açtı ve kar tanelerine doğru bakarak bağırdı:
-Hoş geldiniz… Bereket getirdiniz. 

24 Aralık 2024 Salı

BİLMEM NEDEN

Salih Taha Balta

Bilmem neden bulutlar beyaz
Bluzlar mavi
Geceler ve mazi siyah

Bilmem neden
Ağaçlar yeşil
Çiçekler sarı
Böcekler kahverengi 

Belki de hepsi
Kendi istediği renkte
Şimdi tek bir soru kaldı
Benim rengim ne

UÇTUM SEVİNÇTEN

Salih Taha Balta

Uçtum sevinçten
Seni görünce dede
Al yanaklı tonton dedem
Götür beni haydi yine
Parklara, gezmelere

Sırtına çıkar beni
Salıncakta salla
Ya da giderim belki
Oyuncak satan yerlere
O kukla ne güzel, bak dede
Uçtum sevinçten 
Bak 
Çok komik değil mi sence de

10 Aralık 2024 Salı

YALNIZLIK

 Salih Taha Balta

Yalnızlık nedir, bilir misiniz? Eksiklik mi yoksa yokluk mu? Ya da belki nasıl desem?.. Mutfağın boşluğu mu? Belki de kumandanın yerde olması… Ya da yaşadığın odanın boşluğu veya de her gün gördüğün üç dededen sadece ikisini görmek mi?

Sanırım anlatamayacağım yalnızlığı böyle ya da her şey yalnızlıktır. Belki de yalnızlık, düşünce boşluğudur. Hatta sadece boşluktur yalnızlık. 1 sayısı neden bu kadar önemli? Çünkü o da bir başına. Yalnızlık belki de önemli olmaktır, değerli olmaktır ve size kıymet verir. Yalnızlık, dağın zirvesi de olabilir. Etrafında hiçbir şeyin olmamasıdır yalnızlık. Arkadaş kelimesinin anlamını bile bilmemektir. Kocaman dünyada tek başına yaşadığını sanmaktır.  

SONSUZLUK YURDU

Salih Taha Balta

Bir istediğim olmadı kimseden
İstek nedir bilmedim ki ben
Dünya bana bir oyundu
Şimdi neredeyim ben

Dediler bana anlamadın mı
Bir götürdüler beni
Gittim bilmeden nereye gittiğimi
Meğer sonsuzluk yurduymuş
Bütün yolların sonu

MEVLİT KANDİLİ

Salih Taha Balta

Gecenin karanlığında parladı bir nur
Aydınlandı her taraf sabah gibi
Bir mucize ki Allah’ın nimeti
Geldi yine her zaman olduğu gibi
Mevlit Kandili

O gecede yıkıldı putlar yüz üstü
Söndü ateşler 
Bilmedi insanlar, niye?
Her yerde müjdelenmişti onun gelişi
Söyledi İbrahim 
Son Peygamber, diye

Mevlit gecesi 
İnsanların en güzelinin
Dünyaya gelişi 
Ve son buluşu karanlıkların
Doğuşu
Bitmeyecek büyük nurun

3 Aralık 2024 Salı

SORU

 Salih Taha Balta

Abla abla neredesin
Gittin gideli gelmedin
Ne diye takıldın İstanbul’a
Annem bile ayrılmamış evinden senin yaşında

Abla abla neredesin
Sensizlik değiştirdi beni
Sanki duyarım boş odalarda sesini
Bana mı sesleniyorsun uzaklardan

Bensizlik de seni değiştirdi galiba
Niye eskisi değilsin bana karşı
Deme bana ben büyüdüm artık
İnsan kocaman olsa da içinde bir çocuk
Yaşamalı değil mi her zaman

SUÇ

Salih Taha Balta

Korktu ilk kez bu insanlardan
Doğrusu belli de değildi
Ne olup olmadığı
Pahalı giyinince mi insanın
Değerli olduğun sanıyordu bunlar 

Yürüdü, uzaklaştı hızla
Kendisi seçmemişti bu hayatı
Ve fakir olmayı
Sonra düşündü uzun uzun
Cahil olmak mı suç fakir olmak mı

RÜYA TACİRİ



SALİH TAHA BALTA
HAYRETTİN EYMEN BULUT
UTKU KERİM GENÇ

1. Bölüm
Yol Ayrımı

Bu mesleği babasından devralmıştı. Babası da dedesinden devralmıştı. Dükkanının yapılma tarihini şehirde bilen kimse yoktu. Şehrin kuytularında bir mahallede, tek katlı küçücük bir dükkandı burası. Renkli tabelası yoktu. Kapısının ve penceresinin boyaları dökülmüştü. Ahşap bir kapısı ve penceresi vardı yalnızca. Kış geldiğinde pencerenin kenarlarına macun çekerdi. Kapının rüzgâr giren yerlerine ise gazete yapıştırırdı. Bu dükkânın önünden geçen bir yabancıya burasının dükkân olduğunu ispat etmek çok zordu çünkü içerde sadece bir masa vardı bir da ahşap sandalye. Duvarlar boyasızdı. Tavandan sarı bir ampul iniyordu aşağıya doğru ve etrafı örümcek ağları ile sarılmıştı. Zaten ampul bu dükkanı ışıtmak için yetersizdi. Etrafındaki binalar sanki bu dükkânı gizlemek ister gibiydi ve görevlerini iyi yapıyorlardı. Bu mesleği babasından devralmıştı zaten yapabileceği başka bir iş de yoktu. 
Mizan Çınar’ı mahalle sakinleri dışında kimse tanımazdı. Az konuşur ve az gezerdi. Sabahtan gece yarısına kadar dükkânda beklerdi. Evet, onun müşterileri özellikle gece yarısında gelirlerdi yanına. Bazıları akşam da uğrayabiliyordu ama dükkânın en yoğun olduğu vakit geceydi. Vakit akşamı geçmişti. Sokak tenhalaşmaya başlamıştı. Mizan Çınar, yerinden kalktı ve küçük pencereden dışarıya baktı. Az sonra birilerinin geleceğini biliyordu. Kapı usul usul üç kez vuruldu: Tık, tık, tık.
-Buyurun, dedi Çınar. İçerdeyim.
Gözleri uykusuzluktan kızarmış, saçları dağınık, üzerinde pijamalar, ayağında terlikleriyle orta yaşlı biri araladı kapıyı:
-Dün bana sattığınız rüyayı hiç beğenmedim. Uyandım, uyandım yeniden gördüm ama yine beğenmedim. Bundan önce sattığınız rüyalar çok güzeldi. Bu rüya beni yordu. Gece kesik kesik uyudum, gündüz de uykum vardı. Şimdi sizden yeni bir rüya almak için geldim. 
Mizan Çınar ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyordu. Daha önce sattığı rüyalardan hiç şikâyet almamıştı. 
-Yeni rüyanız için bir ücret ödemenize gerek yok fakat talimatlara uygun bir biçimde uyuduğunuzdan emin misiniz? Uykuya gece saat 12’den önce yatmadınız değil mi? Ya da yastığınızın her zamanki yüzünü değil de ters tarafını çevirmeyi ihmal etmemişinizdir umarım? Uyumadan önce yemek yemiş olabilir misiniz? Size bu kuralları defalarca daha önce söylemiştim. Tamam, burada bir şeyler satıyoruz fakat ilk kez bir şikayet alıyorum. Size yeni rüyanızı birazdan uzatacağım, dedi. 
Pijamalı adam biraz kendisini suçlu hissetti bu konuşmadan sonra çünkü bu söylenenlerin hiçbirini yapmamıştı. Belki aynı rüyayı bir kez daha kullanabilirdi fakat istemedi. Ellerini Mizan Çınar’a uzattı. Mizan Çınar, küçük masasının çekmecesinden çıkardığı kokuyu pijamalı adamın ellerine sıktı ve:
-İyi uykular, tatlı rüyalar, dedi. 
Pijamalı adam, terliklerini sürüye sürüye dükkândan ayrıldı. Mizan Çınar’ın ilk kez bu kadar canı sıkılmıştı. Belki de bu mesleğin sonu geliyor, diye düşündü. Başka nasıl bir iş yapabilirdi, mesela berberlik, ona göre bir iş miydi? Değildi. Biraz daha düşündü aklına terzilik geldi. Düşününce ondan da vaz geçti. En son ayakkabı tamirciliğini de düşündü. Bu işi de yapamazdı. Belki hikâye yazarı olabilirim diye düşündü. Evet, bu iyi bir fikirdi. Sattığı rüyaları yazabilirdi mesela. Yine de biraz daha direnmeliydi. Tam bunları düşünürken yeniden kapı vuruldu: Tık, tık, tık, tık. Bu kez gelen yaşlı bir kadındı. O da dün bu saatlerde bir rüya alarak gitmişti. Kadın daha ağzını açmadan Mizan Çınar:
-Rüyanızı beğenmediniz değil mi, dedi. 
Kadın:
-Nereden anladınız, senelerdir sizden rüya alıyorum, ilk kez bu kadar berbat olanına rastladım, dedi. 
-Merak etmeyin, size şimdi yeni bir rüya vereceğim hem de ücret almadan, diyen Mizan Çınar, yeni rüyasını kadına verdi. 
Şimdi bir karar vermesi gerekiyordu. Bu işe devam mı etmeliydi yoksa hikâye yazarlığına mı başlamalıydı. Yine de erkendi bu işi bırakmak için. Masasındaki çekmeceden bir kâğıt çıkardı. Çok eski bir kağıttı bu. Babasından, belki de dedesinden kalmıştı. Kağıt kadar eski bir de kalem vardı çekmecede. Büyük yazılarla kağıda şöyle yazdı: 
SATILANLAN HAYALLER ALINMAZ, YENİSİYLE DEĞİŞTİRİLMEZ. 
On yıllardır penceresine bir şey asılmayan dükkânın camında ilk kez bir yazı vardı artık. Gelip geçenlerin dikkatini çekecek bir yazı hem de. 

19 Kasım 2024 Salı

BİR YAŞLININ DİLİNDEN

Salih Taha Balta

Bir zamanlar kalkmazdı oyunlardan elim
Yiğit bir delikanlı idim
Ansızın bir savaş çıktı sonra
Cepheden cepheye gönderildim
Bir savaşta vuruldum
Gaziyim

Şimdi protezli ayağım belim
Dayandığım bastonda
Gençliğime hasretim

Gençlik neydi
Rüya mı, hayal mi
Hatırlıyorum gençlik hızlı koşan bir taydı
Git gide yavaşladı
Sorulduğunda bana
Gençliğin nerde kaldı
Diyeceğim onlara 
Gençliğimi zaman aldı

İLHAM

Salih Taha Balta

İlham gelmiyor neden
Dostum olan kalem
Atmışım bir kenara
Şimdi bir düşmandır bana
Yıllarca kullanmıştım oysa

Şimdilerde ilham bile düşman bana
Kalemim sanki bir yabancı
Defterim açılmıyor
Sayfalarını saklı tutuyor
İlham 
Ey ilham
Ben beklerken senin yolunu günlerdir
Niye uğramıyorsun bana
Ne olur sen de 
Benzeme bir düşmana

ÇOCUKLUK


Salih Taha Balta

Bilmezdim çocukken
Tehlikenin ne olduğunu
Güven içindeydim
Annemin kollarında
Güveniyordum ardımda duran
Dağ gibi babama

Şimdi anlıyorum savaştakileri
Sömürgeleri ve köleleri
Özlüyorum geçmişi
Babamı, annemi
İngilizce konuşuyorum
Özgür hissetmiyorum kendimi