Atıf Kaan Salar, Metehan Ersoy, Akın Eliş
Kar yağmayan bir şehirde yaşamıyordu. Kar, soğuk, buz çocukluğundan beri aşina olduğu şeylerdi ve yine bir kış mevsimi gelmişti. Kış demek, okul demekti. Yaz demek, tatil demekti. Bu yüzden belki de uzun tatilin adı “yaz tatili”ydi. Havalar iyice soğumuştu ama kar yağmıyordu. Haber bültenleri kışın kurak geçeceğinden bahsediyordu. Hiç iyi haber vermezlerdi ki.
Cuma günün yorgunluğu ile eve döndü. Cumartesi ve Pazar günleri çok iyi çalışması gerekiyordu çünkü pazartesi günü hayatının sınavı sayılabilecek bir dersin sınavı vardı. Türkçe sınavına hazırlanması gerekiyordu çünkü Türkçe dersinden 70 ortalamayı tutturamazsa sınıf tekrarı yapması gerekiyordu. Türkçeyi seviyordu ama Türkçe derslerini sevmiyordu. Neydi o sıfatlar, zamirler, ekler, kökler… Zarf tümleçleri, edatlar… Hepsi havada uçuşuyordu kafasında. Hele noktalama işaretleri… Hepsini biliyordu ama sınavda yapamıyordu. Ya o söylenmesi güç kelimelerin anlamlarının sorulması yok mu? Binlerce sözcükten en zor olanlar galiba sözlükten seçilerek önlerine konuyordu. Bu düşüncelerle eve dönerken havada tatlı bir koku hissetti. Kar kokusu derdi yaşlılar buna. Hava tertemiz ciğerlerine doldukça mutlu oluyordu. Özlemişti kar yağışını.
Evine ulaştı, yemeğini yedi. Biraz televizyon izledikten sonra dışarıya pencerenin ardından baktı… Kar başlamıştı. Hem de ne biçim kar. Dışarda göz gözü görmüyor, pamuk şekeri gibi kocaman kar parçaları düştüğü yerde kalıyor, erimiyordu. Şimdiden birkaç santim olmuştu bile. Sabaha kadar yağarsa arkadaşlarımla kartopu oynar, kardan adam yaparım diye düşündü. Yorgundu. Üstelik sınav endişesi de onu güçsüz bırakıyordu.
Bir saat kadar sonra uyumuştu.
Sabah uyandığında doğrudan dışarıya baktı. Bembeyaz bir sokak görmeyi düşünüyordu… O da ne? Gece kar yağışı yağmura dönmüş ve tek kar kütlesi bırakmamıştı dışarda. Oturup ders çalışmaktan başka çaresi yoktu zaten. Akşama kadar kitapları karıştırdı, sözlüklere baktı… Defterlerini tekrar etti. Bitecek gibi değildi konuları. Bir de yazım yanlışları çıkmıştı ortaya. Türkçe konuşulduğu gibi yazılan bir dil değildi sanki…
Akşama kadar evden çıkmadı. Yine akşam yemeği sonrası dışarıya baktığında kar yağdığını gördü, gökyüzüne baktı:
-Biliyorum gece yağmura döneceksin, boşuna ümit verme bana, dedi.
Yatağına uzandı, karmakarışık rüyalarla sabahı zor etti. Hatta rüyalarından birinde Türkçe dersinden kaldığı için sınıfı tekrar ediyordu. Kendilerinden alt sınıfta olanlarla aynı sıralara oturduğunu gördü. Utanç vericiydi.
Sabah uyandığında dışarıya bakmak ve bakmamak arasında tereddüt etti. Yine de pencereye yürüdü. Yağmıştı! Bu kez kar yağmıştı hem de diz boyu… Neşe ile elbiselerini giyindi. Eldivenlerini taktı, aylardır görmediği bir arkadaşı gelmiş gibiydi kapıya. Kapıyı açar açmaz önündeki kardan bir avuç aldı ve ağzına attı. Soğuktu, özlemişti.
Hemen arkadaşının kapısına yöneldi. Arkadaşı kapıyı eldivenleri ile hazır açtı. Kapı kapı dolaşarak nihayet ekibi beş kişiye tamamladılar. Önce gruplara ayrılarak kar savaşı ve kar kalesi yaptılar. Biraz dinlendikten sonra yapı yarışması yaptılar. Hızlıca yemek yedikten sonra apar topar dışarı çıktılar birinin elinde damacana, diğeri ayaklarına pet şişe bağlanmış vaziyette döndüler ve bu düzeneklerle kaydılar bir süre. Akşama doğru hava birden yumuşadı. Neler oluyordu mevsimlere. Bu kar erimemeliydi, üstelik ders de çalışmamıştı, hatta üşüyordu, öksürmeye de başlamıştı. Ateşinin yükseldiğini hissetti. Eve girdiğinde her şey için çok geçti artık. Yarın sınav ardı, bir günü boş geçmişti. Dün çalıştığı her şey beyninden dökülmüş gibiydi. Yatağa uzandı. Annesi nane limon kaynattı. Sınavı düşündükçe hastalığı daha da artıyordu. Dışarda da yağmur başlamıştı ve karlar eriyordu. Çaresiz, hasta hasta sınava gidecekti ertesi gün.
Aldığı ilaçların etkisiyle sızmıştı. Sabah büyük bir gerginlikle uyandı. Telefonuna baktı, okul saati yakındı. Elbiselerini giyiyordu ki gelen mesajları gördü. Yoğun hava şartları nedeniyle 3 gün kar tatili verilmişti. İnanılır gibi değildi. Belki de rüya bu diye düşündü.
Pencereden baktı, yine diz boyu kar vardı üstelik yağmaya devam ediyordu.
Bulutlara doğru baktı yüzünde bir tebessüm oluştu:
-Teşekkür ederim, dedi. Yeniden yatağına uzandı. Bir süre sonra annesi, okula geç kalıyorsun diye seslendi ama cevap verecek gücü yoktu…