9 Mart 2024 Cumartesi

BİR KURTULUŞ HİKAYESİ

    Emir Aras İmirhan, Yusuf Çağrı Ekici, Emir Subaşı

 
    Bütün dünyada bir kedi sevgisi hastalığı başlamış, çocuklar, gençler yaşlılar herkes ama herkes evinde, mahallesinde gördüğü kediyi seviyor, besliyordu. Kimsenin aklına kedilerin sinsi planı gelmiyordu. Kediler için yüzyıllardır bekledikleri fırsat doğmuştu. Artık kimse köpekleri sevmiyor, kuşlara bakmıyor herkes yalnızca kedileri seviyordu. Bazıları annesinden, babasından, kardeşinden çok kedisiyle vakit geçiriyordu. Kedilerin evcilleştirildiğini sanıyorlardı ama kediler insanları kedileştiriyordu. Kediler gibi nankör, kediler gibi mızmız ve tembel insanlar çoğalmıştı. Evlerde tıpkı kediler gibi uzanıp yatan çocuklar türemişti. Yalnızca mama vakti kalkıp, kumuna işeyen ve sonra yeniden horul horul uyuyan çocuklar. İnsanlar normal konuşmayı unutmaya başladıklarının farkında değillerdi. Konuşmaları artık miyavlamayı hatırlatıyordu. Bazıları kedilerinin konuştuğunu zannediyor bununla ilgili videolar çekiyor ve paylaşıyordu ama gerçek tam tersiydi. İnsanlar miyavlamaya yakın anlaşır hale gelmişti. Tıpkı kediler gibi insanlar da birbirlerinden hazzetmiyor, bölgelerine başkaları girdiğinde agresif tavırlar sergiliyorlardı.
    Yalnızca bu kadar olsa yine iyiydi fakat insanlar kedileri sevdikçe kuşları yiyecek olarak görüyor, köpeklerden korkuyla karışık bir nefret duyuyorlardı. Ayrıca şehirlerde balık satışları da tavan yapmıştı.
Dünyanın bu gidişatından en çok rahatsız olanlar kuşlar ve köpeklerdi. Kuşlar, zaten çoğunlukla doğada yaşıyorlardı ancak köpekler bin yıllardır hizmet ettikleri, sadakat gösterdikleri insanların nasıl bu hale geldiklerini anlamıyorlardı. Sonunda insanlığın sadık dostu, koruyucusu köpekler birer ikişer şehirlerden ayrılarak yeniden doğaya dönmeye başladılar. Dağlarda, ormanlarda kendi cinsleriyle karşılaşan köpeklerin hepsinin gözlemi aynı yöndeydi. Kediler dünyayı ele geçirmek üzerelerdi ve insanlardan sonra dünyadan kaldırmayı düşündükleri canlılar ihtimal köpeklerdi.
    Günlerce içinde bulundukları durumu şehirlerden uzaklarda değerlendiren köpekler sonunda büyük bir mücadele için karar verdiler ve K.İ.T.Y (Kedi İmha ve Toplama Yönetimi) adlı teşkilatı kurarak yeniden insanların yanlarına dönmeye başladılar. K.İ.T.Y’nin kuruluş amaçları şöyleydi:
    1- Son yıllarda değişen kedi tavırlarını ve niyetlerini anlamak.
    2- Kedilerin içinden bazılarını kendileriyle çalışmaya ikna etmek gerekirse zorlamak.
    3- Kedilerin insan davranışlarındaki etkilerini anlamak.
    4- Dünyayı yeniden eski günlerine döndürerek gerekirse dünyayı kedi türünden arındırmak.
    Kendi aralarında gizlilik anlaşması ve görev dağılımı yapan köpekler kedilerin dikkatini çekmeden yeniden şehirlere inmeye başladılar. İşleri çok zordu çünkü onlar doğadayken kediler, insanları iyice yoldan çıkarmışlardı.
    Köpeklerden biri takip ettiği kedilerden birinin davranışlarında gariplikler sezmişti. Kedi, insanların yanındayken normal bir kedi gibi davranıyor ancak dışarıya çıktığında adeta farklı bir yaratığa dönüyor ve tuhaflıklar sergiliyordu. Birkaç gün bu kediyi takip eden köpek sonunda teknolojik bir üssün önünde onlarca kediyi gördü. Bu üs dünya dışı yaratıklar tarafından yönetiliyordu ve bazı kediler de aslında bu yaratıklara çalışıyordu. Durumu diğer köpeklere haber vermek için bir toplantı talep etti. Toplantıda söylenen şeyler hep birbirinin aynısıydı. Aslında dünyayı istila eden, insanları yöneten kediler değil de kedileri de yöneten dünya dışı yaratıklardı. Köpeklerin işi iyice zorlaşmıştı. Mutlaka kendilerine yeni yardımcılar bulmaları gerekiyordu. Bunun için kuşlardan yardım almak gerektiğinde hemfikir oldular. Önce evcil kuşlardan başlamak gerekiyordu. Kedilerin tavırlarından zaten muhabbet kuşları, papağanlar, güvercinler ve kanaryalar da rahatsızdı. Önce onlara K.İ.T.Y’nin varlığından ve çalışma şartlarından bahsetti köpekler. Hepsi de birlikte çalışmayı kabul etti fakat bu kuşlar çelimsiz ve güçsüz olduklarından diğer kuşlara da durumu anlatmak gerekliliği oluşmuştu. Bir süre sonra yerde köpekler gökte tüm kuşlar kedileri ablukaya almışlardı.
    Dünya dışı yaratıklar ise bu esnada planlarının deşifre olduğunun farkına vardılar ve köpeklerle, kuşlarla büyük bir mücadele planı yaptılar. Kedilerin bir kısmı doğal kediydi, normal davranıyordu. K.İ.T.Y mensupları doğal kedilere ulaştığında facianın daha büyük olduğunu anladı çünkü bu kediler köle gibi, rehine gibi zorla çalıştırılıyorlardı. Hatta bazı kediler sahiplerine bir şeyler anlatmaya çalışmış fakat hayvan barınağına bırakılmışlar ve yerine diğer kedilerden bırakılmıştı.
Yeteri kadar doğal kediyle irtibat kuran K.İ.T.Y, dünya dışı yaratıkların üslerine tüm kedilerin giriş hakkı olduğunu öğrendiğinde büyük bir planı yürürlüğe koydu. Tıpkı bu yaratıkların insanlığı adım adım ele geçirme çabası gibi köpekler de adım adım üsse sızacak bir yandan da kuşlardan destek alacaklardı.
    Daha fazla zaman kaybetmek anlamsızdı. Kısa sürede üssün tüm krokisi ve kritik bölümleri K.İ.T.Y’nin eline geçti ve şafakla beraber taarruz kararı aldılar. Kuşlar önce etrafı kolaçan etti, ardından doğal kediler üsse birer ikişer girmeye başladı. En son köpekler uluyarak ve sert sesler çıkararak üsse saldırdı. Dünya dışı yaratıkların karşılık verecek vakitleri yoktu. Üs, bir anda sesler çıkarmaya başladı. Büyük bir patlamanın ardından üssün çekirdek bölümü ışıklar saçarak havalanmaya başladı. Cisim uzaklaştıkça doğal olmayan kedilerin önce tüyleri dökülüyordu sonra cızırtıyla küle dönüşüyorlardı.
Dünya kurtulmuştu ama insanların doğal hallerine dönmeleri için hayvanların onlara doğal davranışları hatırlatmaları gerekiyordu.
    Uzun, yorucu bir mücadele geride kalmıştı. Görevini tamamlayan K.İ.T.Y’nin artık dağıtılması gerekiyordu fakat bu kez de köpeklerin içinde değişik davranışlar sergileyenler başlamıştı.

YAĞMUR

 Emir Baran İpek, Zehra Yıldırım

    Otobüs gecenin karanlığında yavaş yavaş ilerliyordu. Arada bir karşı yoldan gelen araçların ışığı otobüsün içini kısa süreliğine aydınlatıyor sonra yeniden otobüs karanlığa bürünüyordu. Gözlerini açtı, ön koltuklar boş görünüyordu. Yan koltuk da boştu. Geriye döndü ve baktı. Arka koltuklar da boştu. Kocaman otobüste tek başına kalmıştı. Yolculuğun nereye olduğunu bilmiyordu. Susamıştı, acıkmıştı da ama dinlenmiş gibiydi. Ayaklarının şiştiğini ve ayakkabının dar geldiğini hissetti. Su istemek için muavini aradı gözleri fakat ortalıkta o da görünmüyordu. Otobüs iyice yavaşlamış ve ana yol üzerinden ayrılmıştı. Mola verileceğini düşündü. Bir mola iyi gelirdi gecenin bu saatinde. Hava almaya da ihtiyacı vardı. Otobüs nihayet durdu ve kapılar açıldı.
    Kendini dışarıya hızla attı ve bir şeyler yemek için tesisin içine daldı ancak kimseler yoktu içerde. Sağda solda başka araç da yoktu. Masalar, sandalyeler boştu. Her yerin ışığı yanıyordu. İçeriye girerken gördüğü çeşme geldi aklına. Dışarıya tekrar çıktı ve çeşmeden su içmek istedi. Musluğu çevirdiğinde gıcırtıya benzeyen bir ses duydu. Musluktan önce bir hava sesi geldi ancak su gelmedi. İn cin top oynuyor dedikleri yerler buna benzer yerlerdi galiba. Aklı bir türlü almıyordu burada yaşadıklarını. İnsanlardan umudunu kesmişti ama en azından bir kedi, köpek, ağaç dallarında tünemiş bir kuş bile yok gibiydi. Zaman durmuş gibiydi ya da siyah beyaz bir resmin içine düşmüş gibiydi. Kendisinden başka her şey hareketsizdi. Başını göğe kaldırdı. Yıldızları, ayı aradı. Görünmüyordu hiçbiri. Simsiyah bulutlar vardı hareket etmeyen. Otobüse dönmekten başka çaresi kalmamıştı. Otobüse doğru yöneldiğinde otobüsün yerinde olmadığını fark etti. Bir rüya mıydı bu? Belki de şu anda evinde yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Bunun bir rüya olup olmadığını anlamak için kendi yüzüne bir tokat attı. Acısını derinden hissedince rüyada olmadığını anladı. Peki, bu otobüse ne zaman binmişti, nereye gidiyordu? Üzerindeki giysilere baktı, bir başkasının giysileri gibi emanet duruyordu üzerinde üstelik hayli büyüktü de. Yürümekten başka çaresi kalmamıştı. İlerde şehrin ışıkları görünüyordu. Yolda bir araç görür şehre kadar götürür, düşüncesiyle yeniden anayola çıktı. Anayola adım atar atmaz yüzüne düşen yağmur damlası ile irkildi. İşin sonunda ıslanmak da vardı fakat ıslanmayı, yağmurda yürümeyi, yağmurda şarkı söylemeyi severdi. Işıklara doğru yöneldi, ellerini ceplerine koydu, yakasını kaldırdı ve yürümeye başladı. Attığı her adımda yağmur biraz daha hızlanıyordu. Arada geriye dönüp bakıyor ancak gelip geçen bir araç görmüyordu. Son kez geriye dönüp baktığında olduğu yerde kaldı. Az önce ayrıldığı yer ortadan kaybolmuştu.
    Geceydi, karanlıktı, kimsecikler yoktu, yağmur yağıyordu ve önünde uzun sayılabilecek bir yol vardı. Yürümeye devam etti. Zihninde bir şarkı aradı karanlığa ve yağmura söyleyeceği. Hatırlayamadı. Oysa ne çok şarkı bilirdi, türkü bilirdi. Hatırlayamadı.
    Kaç dakika olmuştu yürümeye başlayalı, yoksa kaç saat mi? Belki de günlerdir yürüyordu. Siyah bulutlar tepesinden ayrılmıyordu. Rüzgar yoktu, ses yoktu. Sanki yola düşen yağmur damlaları tam asfalta değecekken ortadan kayboluyor ya da yavaşlıyordu çünkü yağmurun da sesi yoktu. Bu sessizlik onu çıldırtacak gibiydi. Bir şarkı bulmalıydı söylemek için geceye, yağmura, yola…
    Şehre bir türlü ulaşamıyordu. Ayaklarının altındaki yol bir yürüme bandı gibi hep aynı yerde tutuyordu onu. Daha fazla dayanamayıp koşmaya başladı. Koştukça yağmur hızlandı, hızlandı, hızlandı. Şehir bir türlü yaklaşmadı. Hiçbir araç geçmedi yanından. Bulutlar yerinden oynamadı.
    Kan ter içinde kalmıştı. Adımları artık kendini taşıyamıyordu. Önce durdu, sonra oturdu yola, sonra sırt üstü uzandı. Göğe baktı. Yağmur damlaları üzerine üzerine düşüyordu. O sırada yağmurun ritminden bir şarkı gelmeye başladı zihnine. Sözlerini hatırlamaya başladı bu şarkının. Gözlerini kapattı ve şarkıyı mırıldanmaya başladı.
    Gözlerini açtı. Otobüs gecenin karanlığında yavaş yavaş ilerliyordu. Arada bir karşı yoldan gelen araçların ışığı otobüsün içini kısa süreliğine aydınlatıyor sonra yeniden otobüs karanlığa bürünüyordu.

RAMAZAN MANİLERİ

 



Eymen Akif Şahin

Ramazan geldi hoş geldi
Minareye kuş geldi
Eğer oruç tutmazsan
On bir ayın boş geldi


Top patlar iftar olur
Dünya bize dar olur
Eğer oruç tutmazsan
Bayram sana zor olur

BİR ÇOCUKLUK SABAHI

Alp Mete Akbaş


Bir çocukluk sabahı
Küçük bir ilçenin ortasında
Karın soğuğunda
Çocuktum

O ilçenin sabahı
Çocukluğumun anısı
Ben özlerim yine
O buz gibi sabahı

RAMAZAN GELDİ

 
Livanur Ekici

Ramazan geldi
Oruç tutma vakti
On bir ayın sultanı
Hoş geldin Ramazan

Bugün oruç tutacağız
Sahura kalkacağız
İftar yapacağız
Hoş geldin Ramazan

BİR HAFTA




Belinay Coşkun


Pazartesi yenidir
Salı güneşlidir
Çarşamba mutlu
Perşembe sevgi dolu
Cuma enseni kapa
Cumartesi git Sivas’a
Pazarla sona erdi bir hafta

BAYRAM

Belinay Coşkun
Bugün bayram günü
Ayrılıklar uçsun barış konsun evlere
Yeni giysiler giyelim
Raflardan tabaklar insin
Asık surat olmasın
Meydanlar dolsun neşeyle

RAMAZAN

 Hanzade Eligüzel

Ramazan geldi
Evlere neşe getirdi
Otuz gün oruç tutarsak
Sonunda bir bayram bekler bizi

Tüm çocuklar güzelce giyinir
Eğlenip şeker toplar
Unutmazlar hiç
Önemli olan yeni kıyafetler değil
Temiz kıyafetlerdir

RAMAZAN

Hanzade Eligüzel

Ramazan geldi
Artık oruçlar başladı
Maniler havalarda uçuşur
Artık uyanma vakti der davulcular
Zamanında kalkar herkes oruç için
Aralarında oruç tutmayan çocuklar
Namaz için okunan ezan sesine uyanırlar


ORUÇ
Oruçlar başladı
Ramazan geldi
Uzunca bir sohbet başlar oruçlar açılınca
Çünkü tüm akrabalar bir araya gelir 

ORUÇ
Oruç başladı
Yüzler güldü
Akrabalar toplandı
Bayram yaklaştı
Evde dolaşır neşeli çocuklar
Sohbeti hiç bitirmeyen
Konuşkan büyükler

KÖSEDAĞ’IN KÖSESİ

 Emir Celal ÇAT

Bir gün Köse Süleyman bir arkadaşıyla sıcak çayları yudumlarken bir diğer arkadaşı ise en rahat koltuğuna oturmuş gazete haberlerine bakıyordu. Bu, onun her zaman yaptığı işti. Bu örüntüye göre günler akıyordu. Köse, bir gün bu zaman döngüsünü kesmeyi başardı. Sırf değişiklik olsun, uçukluk olsun diye bir dağa çıkmaya karar verdi. Belki de o dağa yedi günde çıkardı belki de yedi haftada.
Köse, dağa çıkma umuduyla o gün arkadaşlarıyla belki de son çaylarını yudumluyordu. Bunu arkadaşlarına demedi. Ertesi gün olmuş Köse umutla uyanmıştı. Yola çıkmak için daha ilk adımını atmış ona göre diğer insanlar yan yatmıştı.
Artık uzun yol Köse’yi bekliyordu ama o sırada dağa çıktığını bile fark etmemişti. O gün tarih 1 Temmuz 1243’tü. Zaten çıktığı gibi inmesi de lazımdı. Köse, o dağı yavaş yavaş indi.
Ertesi gün Köse, tesadüfen arkadaşlarını görmüştü. İçindeki mutluluk umudunu taşırmıştı. Üç arkadaşın birine yaklaşan bir çocuk dedi ki:
-Ağabey, ağabey, savaş çıktı çabuk gel.
Üç arkadaş hemen oraya gidip tetiği çektiler. Moğollar Anadolu Selçuklu Devleti’ne savaş açmıştı. O günün tarihi 3 Temmuz 1243’tü.
Köse de savaşa katılmak ve tetiği çekmek için dağa çıkarken bir Moğol onu vurmuştu. O günden sonra savaşı kaybetmiştik ama Osmanlı kurulmuştu. Bu yüzden orasının ismi Kösedağı olmuştu.

DEĞİŞİK DÜNYA

 Elif Yüsra Yaralı

Bu dünya bildiğin gibi bir dünya değil!!!
Bu dünyada arkadaş diye bir şey yok, insan diye bir şey yok. Bu dünyada uzaylılar yaşıyor. Spor yok, bilsem yok, isim hiç yok. Aslında burada dünya yok. Sadece boşlukta yaşıyoruz. Ben yazmıyorum, beynim yazıyor. Burada bina yok. Özellikle hayat yok. Burada yaşamak ister miydin?

KİTAP

 Merve Sena Öztürk

Severim kitapları
Neşe bilgi yuvası
Mutluluğun dünyası
Ah canım kitaplarım

Öğrenirim her şeyi
Sevmeyi ve bilmeyi
Anlatamam kimseye
Senden aldığım zevki



ESKİYİ ÖZLEDİM

 
Sude Gökçe Çelen

Eskiler daha güzeldi. Şimdi oooo… Her yer kirli ve kötü insanlar dolu dünyada. 

Eskiden dünya temizdi ve güzel insanlarla doluydu. Özledim eskiyi, eskileri. Üzülüyorum dışarıya. Savaşlar, bombalar var şimdi. Hayvanlar ölüyor, bitkiler soluyor. Çevre kirleniyor. Ömrümü vermem böyle hayata. Ses kirliliği, çevre kirliliği, hava kirliliği. 

Eskilerde çocuklar özgürdü ve temizdi hayat. Evleri yıkıyorlar, çevre kirleniyor. İnsanlar evsiz kalıyor. Sular bitiyor insanlar yüzünden. Egzozlar havayı kirletiyor. Teknoloji ilerlediği için çocuklar eve kapanıyor. 

Eskiler böyle değildi. 

Özledim eskiyi, eski zamanları.



GÜZEL TÜRKİYE’M

 Emir Asaf KONAÇ

Benim güzel Türkiye’m
Her şehrin başka güzeldir
Tarihî güzelliklerinle
En zengin sensin

Benim güzel Türkiye’m
Her şeyinle güzelsin
İyi ki benim ülkemsin
Canım Türkiye’m benim

 

OKUL

 
 Emir Asaf KONAÇ
Okulda öğrendim her şeyi
Keşke her gün ders olsa
Uzasa dersler hemen bitmese
Lazım olan tek şey okul herkese

ORUÇ


Sude Gökçe Çelen

Tutarız bir ay
Gece yeriz
Akşamı bekleriz
Yemeğimizi yeriz

Sahurumuzu yapıp
Yatağa kaçarız
Ramazanı geçiririz
Bir ay sonra
Bayram ederiz
Hayata döneriz

ÇİKOLATA

Sude Gökçe Çelen
Çikolata sevmeyen mi var
Sevmiyorsan çeşitlerini dene
Sütlüsü bitteri beyazı
Hangisi

Hepsi güzel
Seçemem

Mutluluk verir insana
Fazla yersen kötü olur
Tam ortayı bul
Öyle dene

RAMAZAN


Merve Sena Öztürk
On bir ayın mübareği
Ramazandır ta kendisi
Sahura kaldırır bizi
O davulun güm güm sesi

Ramazanda oruç tutarız
Orucu iftarda açarız
Hayata neşe katarız
Ne mübarek şu Ramazan

ORUÇ


Aysel Zümra Yuvacı
Ramazan ayının gelmesine iki üç gün kalmıştı. Çok mutluydum. Şöyle bir sıkıntım vardı: Bu oruçların hepsini tutmam gerekiyordu fakat bunda sakınca gören tek çocuk bendim. Çok şaşırmıştım. Neden oruç tutmamız, aç kalmamız zorunluydu ki? 

Anneme sormak istedim. Annemi ilkönce odalarda aradım. Sonra onu mutfakta gördüm. Annem beni karşısına aldı:

-Kızım çünkü fakir olup da aç kalan kişilerin halini anlamamız gerekiyor, dedi. Anneme güler yüzle baktım ve koşarak odama gittim. Odamda dersime çalıştım. Artık ödevim bitmişti. İki gün art arda yattım, yattım. Oruç zamanı gelmişti. Sahur vaktinde çok yemediğim için sabah çok aç uyandım. Acıktığım için unutup bir kase gevrek yedim ve oruçlu olduğumu hatırladım. Hemen annemin yanına mutfağa koştum. Anneme olanı biteni anlattım. Annem:
-Kızım bir şey olmaz. Eğer bilerek yediysen orucun bozulur, yoksa orucuna bir şey olmaz, dedi.

YEŞİL ORMAN

 Elif Erva Öztürk

Tertemiz havanla
Böceklerinle kuşlarınla
Masmavi göletlerinle
Sen yeşil ormansın

Senin olmadığın yerde
Ne güzellik ne bereket
Sensin derman bütün dertlere
Hep yaşamaya devam et

ÖĞRETMENİM GİTMEYİN

 Zeynep Göktaş


Bir gün öğretmenim sınıfa geldi. Biraz üzgündü. Ne olduğunu sordum öğretmenime. Öğretmenim başka bir okula gidecekmiş. Sınıfta hep bir ağızdan:
-Öğretmenim, gitmeyin, diye bağırtılar yükseldi. Öğretmenimiz:
-Merak etmeyin, ben gerekli yerlerle konuştum, tam üç gün uğraştım. Aslında gidecektim ama sizin için gitmedim, dedi.
Bütün sınıf öğretmenimizin yanına gidip sarıldık.  Sonra da derse başladık.

ÜLKELER İÇİN AKROSTİŞ

 Umut Pekyiğit

Fransa
Fransızların Eyfel Kulesi tartışılmaz güzeldir
Resimlerinden biri Mona Lisa
Avrupa ülkesi olan
Napolyon gibi güçlü bir lidere
Sahip olan bir ülke
Avrupa Birliği’ne üye olan ülke

Çin
Çinliler çok akıllıdır
İyi ya da kötü insanlarıyla
Ne nüfusuyla ne bayraklarıyla

Rusya
Ruslar en büyük ülkenin sahibi
Ukrayna’yı hiç sevmeyen
Sayısız askeri bulunan
Yine Rusya
Ama dünyanın en güçlü ülkelerinden biri

Almanya
Avrupa Birliği’ni yöneten ülke
Lüksemburg, Hollanda, Belçika, Danimarka, Polonya
Macaristan Fransa gibi yirmi yedi ülkeyi
Avrupa Birliği’ne katılmış
Ne değişik Almanlar
Yansımış haritaya
Almanlar ne demiş
“Türklere saldırırsanız hepsini yok etmek zorunda kalırsınız. Yoksa yeni bir devlet kurar ve intikam alırlar.”

TOHUMDAN AĞACA

 Ayça Yıldız



Tohumdan fidana
Büyük bir dünya
Fidandan ağaca
Küçük bir yağmurla


Tarlalar dolusu
Ağaçlarla
Tek bir ağaçtan
Büyük bir ormana

ARKADAŞ

 
Dinçer Kara

Arkadaşlar benim için önemli
Her şeyden geçebilirim
Ama onlardan vazgeçemem

Onlarla oynamak eğlenceli
Onlarla oynamak dünyanın en güzel şeyi
Okul eğer güzelse
En çok onların hatırına

UYKU

 
Ömer Asaf Koç
Sabahları çoğu zaman
Uyanmakta güçlük çekiyorum
Yataktan kalksam bile
Uykunun kollarından kurtulamıyorum

Diyorum ki biraz uyusam iyi olacak
Dönüp başımı yastığa koyuyorum
Bu kez de hiç ama hiç
Uyuyamıyorum



XOX

Ömer Asaf Koç


En sevdiğim oyun Xox
Arkadaşlarımla başladığım zaman bu oyuna
Zaman nasıl geçiyor anlamıyorum
Bir bakıyorum sabah
Bir bakıyorum akşam
Doğru eve koşuyorum
Çok ödevim olduğunu hatırlayıp
Ödevlerimin başına gidiyorum

KUŞ ARKADAŞIM

 Reyyan Sibel Teke

En iyi arkadaşlarımdan biri
Evimizin neşesi
Sensin sevgili Limon

Sen olmayınca sessiz evimiz
Sen olmayınca neşesiz hepimiz
Derslerimin başındayken sensin beni izleyen
Sensin okul dönüşü yolumu bekleyen

Sen dilini bilmeden sevdiğim
Canım arkadaşım Limon’um.

KARINCALARDAN ÖZÜR

Ömer Ali Çamcı


Bazen sizi görmeyerek
Yanlışlıkla üzerinize basıyorum
Ama çoğu zaman yürürken
Size dikkat ediyorum

Eğer farkına varmadan
Ezmişsem birinizi
Lütfen affedin
Bu kardeşinizi

RAMAZAN DAVULCUSU

 
Ömer Ali Çamcı
Ramazanı seviyorum aslında
İftarlar, sahurlar bir başka
Ancak uykunun en güzel yerinde bir ses
Dann dann dann
Daha sahur vakti başlamadan

Açlığa zor da olsa dayanıyorum
Susuzluğa da katlanıyorum
Teravih namazları uzun da olsa keyifli
Ancak gece olmadan başlayan davul sesine
Sinir oluyorum

TEYZEME ŞİİR

 Mustafa Aktaş

1
Sen olmasaydın ben
Ne yapardım
Ne gezer ne tozardım
Evde yalnız kalırdım
Sen olmasaydın
Kardeşimin elinden
Nasıl kaçardım

2
Bir teyzesi varsa insanın
Gerçekten şanslıdır diyorum
Çünkü teyze aynı zamanda
Hem arkadaştır hem abladır biliyorum
Teyzemi çok seviyorum


8 Mart 2024 Cuma

KELEBEK

     Üner Taha Aydemir

    Yetmiyordu ve yetinmeyi bilmiyordu. Kendini bildiğinden beri hep birileri sağından solundan geçiyor, iyi yerlere geliyor, iyi kazanıyor, iyi bir hayat yaşıyordu fakat o her şeyin hep gerisindeydi. En azından kendi öyle hissediyordu. Daha küçük bir çocukken okulda başlamıştı his. Bazı arkadaşlarının notlarına bakardı ve onlarda geride olduğunu düşünürdü. Kaybettim, derdi kendi kendine. Aldığı notlar, kazandığı başarılar aslında azımsanacak, küçümsenecek türden değildi ancak yetmiyordu ona ve yetinmeyi bilmiyordu.
    Ortaokul bitip de liseye başlayınca yine aynı duygular daha yoğun biçimde kendini hissettirmeye başlamıştı. İyi bir liseye yerleşmişti. Güzel bir puan almıştı ve çoğu arkadaşının hayali olan bir okula başlamıştı. Yine de eksik bir şeyler vardı içinde. Kaybettiğini düşünüyordu. Başkalarının kazandığını ve kendisinin kaybettiğini düşünüyordu. Bir pencerenin önüne geçtiğinde uzaklara, karşıya, manzaraya değil de cama yansıyan görüntüsüne takılıyordu. Kendini aşamıyordu. Kendine hapsolmuş gibiydi. Kendinin dışına çıkamıyor ya da sadece kendinden ileride olanları görüyordu bu pencerenin önünde. Arkasında kalanları ne görmüştü ne de onlar dikkatini çekiyordu.
    Hayat onunun için yalnızca kaybetmek demekti. Oysa kaybetmiyordu. Oysa imrenilen bir hayatı vardı çoğu kişiye göre. Yıllar böyle geride kaldı.
    Okul hayatı bittikten sonra da kendini hep aynı pencerenin önünde gördü. Manzara değişiyordu, hedefler, yollar değişiyordu fakat o yalnızca camdaki yansımasını görüyordu. Kendi güzel kanatlarını göremeyen ve güvelerin bile kanatlarına hayranlık duyan kelebekten farksızdı.
    Denizi olan onlarca şehre gitmiş ama bir kez bile denizi görmeden, görse bile denize bakmadan dönmüştü. Dört mevsimi aynı zaman diliminde yaşayabileceği bir coğrafyadaydı ancak o kendini yalnızca sonbahara teslim etmişti. Irmaklar akıyordu yaşadığı şehirde fakat bir kez bile ırmak kıyısına gitmemiş, ayaklarını o ırmağın suyuna değdirmemişti.
    Nasıl bir hayat yaşamıştı senelerce?
    Nasıl geçmişti günler?
    Neyin peşinde geçmişti ömür?
    Mutluluk mu?
    Hayır…
    Huzur mu?
    Hayır…
    Hayat otobüsünün şoför koltuğuna oturtulmuş aceleci bir sürücü gibiydi ömür yolunda.  Gözleri yolda değildi, arka koltuklarda da değildi. Dikiz aynasında yalnızca kendini görüyordu. Önüne bakınca otobüsün camında yansıyan kendini görüyordu. Hiçbir şeye çarpmadan ve olanca hızla bu yolda geçtiği diğer otobüsleri, araçları görmüyordu. Hızlı gidiyordu, aceleciydi fakat farkında değildi hızının ve geride bıraktıklarının.
    Kaybettiği ne çok şey vardı. Aslında yoktu ama öyle düşünüyordu. Tanıdığı insanlar farklıydı, mutlulardı her şeyden önce. Çok kazanıyorlardı, çok önde gidiyorlardı, hayatı olması gerektiği gibi yaşıyorlardı. Mutlu değildi ve çok kazanmıyor hatta kaybediyordu. Evet, “kaybetmek” onun iç dünyasını karşılayan en net kelimeydi.
    Kaybetmiş ve kaybolmuştu kelebek ömrü gibi bir ömrün içinde.
    Çocukluğunu kaybetmişti, gençliğini kaybetmişti, yıllarını, ömrünü, sevdiği insanları, mutluluğunu, umudunu, hedefini kaybetmişti.
    Ne kalmıştı ki kaybedecek başka?
    Kaybettiğini düşündüğü her şey aslında bir yanılsamaydı.
    Kaybettiği tek şey duygularıydı.

6 Mart 2024 Çarşamba

GÜZEL ZAMAN

Aydın Çınar Yıldırım

Sen geldiğinde güzelleşiyor dünya
Güzelleşiyor insanlar ve hayat
Sen geldiğinde sevgi saygı geliyor
Seninle kalplerde yeşeriyor şefkat

Sabahın güzelliğini sen öğretiyorsun bize
Ve akşamın eşsizliğini
Susuzluğu, açlığı, yoksulluğu
Öğretiyorsun bize sonsuz iyiliği

Biraz zor, biraz yorucu
Ama yine de keyifli seninle tamamlamak
Bir günü, bir ayı
İradeyi, sabrı öğretip bize
Çiçeklendiriyorsun dünyayı

Sen on bir ay beklediğimiz
Ve bir ay misafir ettiğimiz güzel zaman
İftarınla, sahurunla, bayramınla
Diriliyoruz seninle her an
Ey kutlu Ramazan





5 Mart 2024 Salı

KAYIP PARÇA

 Ezgi Budak

Öfkelenmek insanlar arasında pek hoş karşılanmaz. Sebebi meçhul ya da önyargı? Öfkeli insan kontrolsüzdür, rahattır en önemlisi dürüsttür. Normal halimiz gerçek halimiz anlamına gelmez. Böyleyken insan kendisini şartlara uygun olmaya zorlar. Nazik, edepli, tatlı, güzel. Kabul edelim bunlar tam olarak biz değiliz. Gerçek biz öfkemizle lodos gibi gelir ama bir yıldızın kayması kadar kısadır. İleri gidecek olursak karşımızdaki bizi yadırgar, bu sen değilsin, diye. Hayır, o biziz. Kendini göstermek için fırsat tanınmamış, diğer zihniyetlerin ısrarıyla öldürülüp insan içine gömülmüş oradan çıkmak için an kollayan eksik parçamız. Tamam, birçok farklı duyguya sahibiz ve hepsi için farklı tavırlar sergiliyoruz. İşte o tavırlar bizlerin karakterini oluşturan parçalar. Öfke de onlardan biri. Nasıl sevdiğimiz bir şeyi yaparken mutluysak sevmediğimizi yaparken de öfkeli olmamız çok normal. Bir yapbozun en küçük parçası dahi kaybolsa ve diğer tüm parçalar yerinde olsa biz o yapboza tam bitmiş diyemeyiz. O kayıp parça, işte o: öfke. Diğerleri ne derse derse desin o bize ait ve o olmadan bir yanımız eksik kalacak. Önyargıyı kırmak zordur ama kırmaya zaten gerek yok. Kenara itsek yeter. İnsanlara öfkenin de bir duygu olduğunu göstermek gerek. Belki o zaman insanlar kayıp kendilerini bulabilir.

TIRAŞ

 Elif Masal Zontul, Eymen Arda Aydemir, Kadir Çağan Aydın, Ezgi Budak

Her günkünden daha durgun olduğunu hissetti. Normalde böyle değildi, gülümserdi, espri yapardı, arkadaşlarıyla sohbet ederdi ama o gün bir şeyler vardı konuşmasını, gülmesini engelleyen. Neden böyleydi? Kötü bir haber almamıştı. Kötü bir olay da yaşamamıştı. Birdenbire, kendiliğinden dışına düşmüştü yaşamın ve seyircisi haline gelmişti yaşadıklarının. Biraz hava alsam iyi olacak, dedi kendi kendine. Belki de önceki günlerde kendini fazla kaptırmıştı hayatın akışına ve birden yorulmuştu. Zaten şair de öyle demiyor muydu: İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur. Akşam değildi, yaşlı da değildi ama bir yerlerden okuduğu bu dize gelip içine oturmuştu.
Dışarıya çıktı ve kalabalıklar arasına karıştı. İstasyon Caddesi her zamanki gibi insan seliydi. Üstelik seçim propagandaları başlamıştı ve her yerde bayraklar asılıydı, müzikler çalıyordu.  Yüzlerine baktı insanların. Hepsini ilk kez görüyor gibiydi. Belki de gerçekten ilk kez görüyordu. Tanıdık bir yüz aradı kalabalıkta. İlkokul arkadaşı da olurdu ortaokul arkadaşı da. Bir akraba veya bir komşu… Tanıdık bir yüz aradı kalabalıkta. Yüzlerce insan geçiyordu yanından ama hiçbirinin yüzü tanıdık değildi. Madem herkes yabancıydı tanıdık birilerini kendisi bulabilir, yanına gidebilirdi. Yıllardır tıraş olduğu berber geldi aklına. Zaten saçları da uzamıştı epey. Berber onu kendine getirirdi. Zaten sohbeti iyi biriydi. Mutlaka tıraş boyunca konuşacak ve konuşturacak bir konu bulurdu. Berberin bulunduğu sokağa saptı, biraz sonra dükkanın önündeydi. Tam içeriye girmek üzereydi ki burasının artık kasap olduğunu fark etti. Nasıl oluyordu bu? Çocukluğundan beri bu yolu adım adım biliyordu. Biraz geriye çekildi, sağa sola baktı. Burası berberdi. Yıllardır berberdi. Bir anda değişemezdi. Kötü bir rüya mıydı yaşadıkları? Cesaretini ve kafa karışıklığını toparlayıp dükkana girdi. Şükür ki berber içerdeydi ancak kasap önlüğü takmış işiyle meşguldü. Selam verdi ancak arkadaşı başını bile kaldırmadan selamını aldı ve devam etti:
-Buyurun efendim, size nasıl yardımcı olabilirim?
Bu beklemediği soğuk cevaptan dolayı da biraz canı sıkıldı.
-Demek artık iş değiştirdin. Ne zaman oldu bu değişiklik? Ben şimdi nerede tıraş olacağım?
Kasap, bu cümlelerden sonra başını kaldırdı ve:
-Ben yirmi yıldır burada kasap işletiyorum. Galiba biriyle karıştırdınız. Buyurun, size nasıl yardımcı olabilirim?
Bağırmamak için kendini zor tuttu ve dükkândan dışarıya çıktı. Dükkânın ilerisine yürüdü, döndü. Birilerini durdurup sormak istedi. Burası berber değil miydi, diyecekti yoldan geçen ilk kişiye ancak alacağı cevaptan korktu. Zaten saçları da çok uzamamıştı. Bir vitrinin önünde durdu, saçlarını taradı. Evet, daha birkaç hafta idare ederdi bu saçlarla.
İçini kemiren bir şeyler vardı. Normalde böyle değildi, gülümserdi, espri yapardı, arkadaşlarıyla sohbet ederdi ama o gün bir şeyler vardı konuşmasını, gülmesini engelleyen. Neden böyleydi? Eve gidip yemek yaparsa belki her şey normale dönerdi. Yemek yapmayı ve yemeyi çok severdi. Yemek yaparken bütün dünyayı unuturdu. Yemek hazırlamak güzel bir fikir, diye aklından geçirdi. Kasaptan malzeme alıp eve dönmeye karar verdi. Kasapla bu kez hiç muhatap olmayacaktı, selam bile vermeyecekti. İstediği malzemeyi alıp konuşmadan çıkacaktı. Kasabın önüne geldi, içeriye adım atar atmaz berber arkadaşı neşeli bir şekilde karşıladı:
-Nerelerdesin sen yahu? Haftalardır uğramıyorsun. Saçların da hayli uzamış. Otur, bir çay iç seni tıraş edeyim.
Başı döndü, oturmak zorundaydı. Önüne konulan çaya uzandı, arkadaşının yüzüne baktı. Bardak elinde dışarıya çıktı ve dükkanın tabelasına baktı. Bu esnada ilkokul arkadaşı yanına geldi ve hal hatır sordu. Tekrar içeri girdi ve tıraş sandalyesine oturdu. Aynada kendisini gördü. Dışarıya çıkmak iyi gelmişti.




KENDİNİ YAZAN ŞİİR

 Elif Masal Zontul


Şiir aslında benim için uzak bir ülke
Kelimelerle Kafdağı’nın
Ardında kurulan şato
İçine giremediğim
Belki de davet edilmediğim

Devamı gelebilirdi aslında
Öylesine yazılmış şu kısacık şiirin
Şimdilik çok uzak bana
Büyüsü kelimelerin