11 Kasım 2023 Cumartesi

HAYAL YOLCULUĞU


Emir Celal Çat 

Yolculuk sadece arabayla trenle
Uçakla mı yapılır
Hayallerle de yolculuk vardır sanki
Hayalden bir uçağım olsa
Belki gezerdim hayal ülkesinde
Gezerdim her yeri

Sanmayın yolculuk sadece
Arabayla, vapurla, uçakla yapılır
Hayallerle yapılan yolculuk bence
Yolculukların en tatlısıdır

HAYAL DÜNYAM

 
Eymen Akif Şahin 


Hayal dünyam çok büyük
Oyuncaklarım var içinde
Hayal dünyam çok büyük
Değişik evler ve bazen
Devler var içinde


Hayal dünyam çok büyük
Arkadaşlarım var içinde
Sonsuz bir mutluluk var
Cennet gibi içi de

BİLSEM

Livanur Ekici 

Çoğu zaman soruyorlar bana
Diyorum ki 
Bilsem
Bazen bir bilmece çıkıyor yoluma
Diyorum ki 
Bilsem

Bilsem zaten söylerdim
Bilsem ne zaman bitecek bu sorular
Bilsem ne zaman büyüyeceğim
Bilsem ne zaman bileceğim her şeyi
Nereye gidiyorsun diyorlar
Bilsem diyorum
Onu da anlamıyorlar


HÜZÜNLÜ KASIM


Asaf Selim Yıldız 

Atam Atam
Sen öldün diye
Bütün dünya üzüldü
Ama sen benim için ölmedin
Bizim için ölmedin

Bütün Türkiye yasta
Bugün On Kasım
Dokuzu beş geçe
Tüm sirenler çalsın
Atam hüzünle anılsın

Bugün çok üzgünüm
Bence herkes üzülsün

Dolmabahçe sarayında
Dokuzu beş geçe göçtü Atam

Atam sen her zaman
Bizler için çok çalıştın
Bizler yaşadıkça dünyada
Sen de hep yaşa


ON KASIM

 Aziz Toptaş

O gün yağmur yağmıyordu
Nedense yine de ıslaktı yerler

Kendiliğinden iniyordu gözyaşları
Asla ağlamayan bir insanın bile
Sele kapılmıştı yanakları
Irmak oldu akan yaşlar
Masal gibi bir kasımdı, hüzünlü bir masal

İKİ KUZEN ÜÇ HAYAT

Aziz Toptaş

Yaz tatili gelmişti artık dinlenebilirdim. Sonunda kuzenlerimle oynayacak vaktim olmuştu çünkü yaz tatilinde kuzenlerim bize gelirdi. İki kuzenimden biri büyük şehirde yaşardı diğeri köyde. Önce şehirli kuzenim gelirdi bize sonra köyde yaşayan kuzenim. Ertesi günü heyecanla bekliyordum. Heyecandan uyuyamamıştım. Sonunda sabah oldu. Şehirli kuzenim önce gelmişti ve valizinde teknolojik bir sürü cihaz, oyun konsolu, play station bir de telefon vardı. Kuzenimle ilk gün lunaparka gittik. Daha sonra film izledik, abur cubur yedik. 

Kısa süre sonra da köyde yaşayan kuzenim gelmişti. Onun valizinde birkaç köy ekmeği, yumurta ve taze meyve vardı. Odama girip yeni kitaplarımı görünce heyecanlandı ve hemen okumak istediğini söyledi bazılarını. Okuruz, vaktimiz var dedim. Kitaplarımın yanında testlerimi görünce daha da heyecanlandı. Ben de çözebilir miyim, dedi ve birlikte gömüldük kitapların, testlerin içine. Üçüncü günün akşamına vardığımızda on kitaptan üçü bitmişti bile. Diğer kuzenim ise kendi başına bir oyunun sonuna ulaşmış, bitirmişti. Sevinçliydi. Oyunun tüm aşamalarını bitirdiği için müzik dinledi bir süre. Güzel müziklerdi, kulağa hoş geliyordu. Büyük şehirde yaşayan kuzenimin hayatı bana biraz garip geliyordu. Evin içinde bile paten giyiyordu bazen, odanın birinden diğerine onunla geçiyordu. 

Böyle böyle iki hafta geride kaldı. Kuzenleri uğurladık. Bir süre sonra bu kez de ben köyde yaşayan kuzenimin evine gidecektim. Arabaya binmiştik. Onların evine vardığımızda adını bilmediğim bir yemek kondu önümüze. Daha sonra dağlara, kırlara çıkarak ot topladık. At, eşek her tür hayvan vardı. Eve geldiğimizde akşam olmuştu. Çok sert bir yatak vermişlerdi bana ama yorgunluktan nasıl uyuduğumu bile anlayamamıştım. Sabah, kuzenimin çağırmasıyla uyandım. Kalkar kalkmaz yine iş beni bekliyordu. Kahvaltı için bostandan sebze topladım. 

Yine yemek ve yine adını bilmemek. 

Bir tek ayranı biliyordum sofrada olan. Oh, şu köy hayatı… Hemen koyun otlatmaya geçtik. Dört günümüz de çobanlıkla geçti. 

Beşinci günün sonunda yatağımdan doğrulduğumda evde kimse görünmüyordu. Hemen dışarıya çıkmıştım. Bir leğenin içinde ıslanmış yünler gördüm ve yün yıkanmasına da yardım ettim. İki haftam böyle geçti. Bazen koyun güttüm, bazen sebze topladım, bazen de ev işlerine yardım ettim. İki haftanın sonunda eve dönüş vaktim gelmişti. Yorgun ama mutluydum.

Evde geçirdiğim on günden sonra büyük şehirde yaşayan kuzenime gitmek için uçak bileti aldık. Ardından yola düştük. Bu kez ailem de benimleydi. Sonuçta uçağa binerek gidecektim. Yolculuk kısa sürdü, indiğimizde kuzenim bizi karşıladı. Son model bir araçla bizi aldılar. Yolda kuzenimin evini hayal ediyordum. Sonunda havuzlu, müstakil bir eve ulaştık. Hayalimden daha güzel, geniş, ferah, rengarenk bir evdi burası. İlk günümüz oyun ve havuzla geçti. Sonraki gün ben kitabıma döndüm ama o oyunlarla devam etti. Bu şekilde bir hafta geride kaldı. Babam durur mu:

- Senelerdir ilk kez geliyoruz, buraları gezelim, görelim dedi. 

Gezdik, dolaştık ve burada da yoruldum ama çok mutlu muydum, bilemiyorum. Minibüse bindik ve geri döndük. Gel zaman git zaman burada da iki haftayı tamamladık. Yine ben kitap okudum, kuzenim müzik açtı. Ayrılık zamanı yaklaşmıştı. Eve döndüğümde düşündüm, köyde yaşayan kuzenim büyük şehirde yaşayana göre daha bilinçli ve sağlıklıydı. Yaz tatilim böylece bitmişti.






OKULUM

Recep Kuzu


Canım okulum benim
Sensin benim en sevdiğim
Neler neler öğrenirim
Senin değerini bilirim

Her sınıfta yeni bilgiler
Hepsi birbirinden güzel

Canım okulum benim
Sen olmasan her sabah
Erkenden nereye giderim
Türlü türlü oyunlar 
Güzel güzel masallar
Hepsini öğrenirim

 

DALGACI

Metehan Darıcı

Bir uzuyor
Bir kısalıyor
Sanki eğilip bükülüyor
Şekilden şekle giriyor
Saat var
Takvim var ama
Bence hiç biri doğru ölçmüyor
Zaman bizimle dalga geçiyor

TATİL MATİL

Metehan Darıcı
Tatilleri seviyorum
Uzun tatilleri daha çok seviyorum
Mesela yaz tatili
Hiç bitmeyecek sanıyorum

Tatil beklerken geçen zaman
Ne kadar hızlı geçiyorsa
Tatil ondan daha hızlı geçiyor
Anlamıyorum

Daha dün okula başlamıştım
Bugün baktım beşteyim
Yarın ne olacak kim bilir
Acaba yarın neredeyim

Zaman geçiyor 
Ama tatiller daha hızlı
Kimse bir şey yapmıyor
Yavaşlasın diye tatiller
Belki de bu yüzden bütün tatiller
Göz yumup açıncaya kadar 
    Biter
            Gider
                    Yiter

SENSİZ OLMUYOR

Muhammet Onur

Hepimizin en büyük ihtiyacı sensin
Sen yoksan tadı yok
Tuzu yok yaşamanın
Hastalansak en çok özlediğimiz sensin
 
Ekmeksiz yaşarız biraz
Susuzluğa da dayanırız
Ama bize hayat veren
En çok sensin
Yaşadığımızı hissettiren
 
Bazen kendi kendimizle
Bazen arkadaşlarımızla
Sen bizim yaşlarımızın vazgeçilmezisin
Ya sen olmasaydın dünyada
Ne yapardık biz acaba
Oyun

AY YILDIZLI BAYRAĞIM

 
Emine Hazal Altun 

Göklerde parlar ay yıldızım
Bağımsızlığımızın simgesisin sen
Sensin sebebi yaşamamızın
Yetiyor huzurumuza senin gölgen

Sen varken biz özgürüz
Sen varken ülkemiz bağımsız
Sen yokken biz öksüzüz
Sensiz biz nasıl yaşarız

Sen dalgalan hep orada
Senin için hep verdiğimiz çaba
Bu canım olsun feda
Ay yıldızlı bayrağıma

KASIMLARIN EN KÖTÜSÜ

Emir Asaf Konaç

On Kasım’da öldü Atam
Nasıl durdu o güzel kalbi

Kasımların en kötü sabahı
Atam gitti bu dünyadan
Sel oldu gözyaşları durmadan
Islandı bütün yanaklar
Masal gibi yaşadı masal gibi gitti dünyadan

ÜLKELERİN EN GÜZELİ

Sude Gökçe Çelen

Türkiye’mi severim
Ülkemi korurum
Riske atmam özgürlüğümü
Korurum vatanımı
İleri götürürüm
Yine hep Türkiye’mi
En güzeli ülkelerin Türkiye’m

KURTULUŞ MÜCADELESİ

 Merve Sena Öztürk

Cumhuriyet kuruldu
Ulus vatan kurtuldu
Milletimiz sevindi 
Hürriyete kavuştu
Uzun yıllar savaştı
Rahatlığı düşünmedi askerler
İllerinden köylerinden uzakta
Yendiler düşmanı
Ellerinde ay yıldızlı bayrak
Terk etmediler cepheyi

OKUL SEVGİSİ

Emir Asaf Konaç

O
kumayı yazmayı
Kimseler bilmezken öğrenir orada
Uzak değildir kimseye bahçesi, sınıfı
Leylekler yuva kurmuş olur çatısına
Seviyorum her sabah gitmeyi okuluma
En değerli bilgiler, en güzel kitaplar
Vardığımda okulumda beni karşılar
Güz gelince bende hep bir heyecan başlar
İlk günkü neşeyle okulum beni karşılar
Sende bulduğumu başka bir yerde bulamıyorum
İyi ki varsın okulum

KALBİMİN BAŞKENTİ

Zehra Fırat

Başka şehirler de gördüm
Denizi, dağları, ormanları olan
Başka şehirler de gördüm
İçinde kocaman binalar olan
 
Ama senden başkasını sevemedim nedense
Denizin yok ama bir ırmağın var
Ormanın yok ama dağların var
Kışın çok soğuksun
Yazın çok sıcak
Ama benim için hep sıcak bir şehirsin
 
Belki burada doğduğumdan
Belki burada doyduğumdan
Başkasın sen Sivas
Başka bir şehirsin
Kalbimin başkentisin

DİK DURUŞ

Elif Sude Göçer

                        Filistinli çocuklar için…

Her gün çocuklar ölüyor
Kimse bunları görmüyor
Bizim gibi yavrular
Hiç kimsesiz kalıyor
 
Yaşam hakları telef oluyor
İnsanlar buna dur demiyor
Böyle de olunca işte
Dünyanın hiç anlamı kalmıyor
 
Anlayın durumlarını
Zor geçen zamanlarını
Hiç değilse ibret alın
Onların dimdik durmalarını

ATATÜRK'ÜM

Elif Sude Göçer

Türk’üm türküm Atatürk’üm
Gözleri mavi Türk’üm
Saçları güneş
Kendisi de güneş Türk’üm

Vatan elden gidiyordu
Askerlerimiz yetmiyordu
Hemen koştu yardıma
Düşmanı kovdu Türk’üm

Nurlar içinde yatsın
Mekanı cennet olsun
Vatanı cennet yaptı
Yeri de cennet olsun

10 Kasım 2023 Cuma

SIRÇA HAYALLER

Üner Taha Aydemir

Bir pencere yetmez çoğu zaman
Görmek için dünyayı
Bir pencereye nasıl sığdırabiliriz
Hiç bitmeyen bir rüyayı
 
Yağmur mesela sığar mı
Ardına pencerelerin
Ya da sonbahar yaşanır mı
Ardında siyah perdelerin
 
Rüzgar nasıl hissedilir
Gerisinde iki camlı pencerenin
Ya da toprak kokusunu
Nasıl çekeriz içimize derin derin
 
Pencere ardına hayalleri
Mümkün müdür sığdırmak
Esir kalmış bir mahkûm gibi
Umutların ardından bakakalmak

TEBESSÜM


Üner Taha Aydemir

     Kışın ayak seslerini duyurmaya başladığı bir sonbahar akşamıydı. Ağaçlar yapraklarının tamamıyla değilse de dökmüşler, kışa hazırlardı. Günler iyiden iyiye kısalmış, karanlık artık erken çökmeye başlamıştı. Telaşlı karıncalar gibi insanlar evlerine koşuyorlardı. Öğrencilerin okul yorgunlukları, çalışanların iş bezginlikleri yüzlerinden okunuyordu. Herkesin yüzünde aynı mutsuzluk, umutsuzluk vardı. Evlerine gidince dinlenecekler miydi? Bütün yorgunlukları bitecek miydi? Yüzlerine mutluluk maskesi takacaklar mıydı? Bunları düşünüyor, bir yandan da aynı kalabalığın içinde sürükleniyor, evine ulaşmaya çalışıyordu. Evi uzaktı ama ulaşım araçları güzergâhında olmadığı için her akşam bu insan selinin içine karışmak zorundaydı. Artık ezberlemişti yolları, gözlerini kapatsa bile ayakları kendiliğinden gidiyordu. Mesela iki yüz metre sonra kaldırım ortasında koca bir çukur vardı aylardır onarılmayı bekleyen, onun hemen sağından geçmeliydi. Tam buradan geçerken yanından üç tane lise öğrencisi sırtlarında çantalarıyla yürüyor olacaktı. Konuşurlarken zaman zaman birbirlerinin isimlerini de söylüyorlardı, o kadar aşina olmuştu bunlara. Onları geçtikten sonra sarı ışıklarıyla günün son ekmeklerini satmak telaşındaki fırın olacaktı sırada. Özellikle çok acıktığı zamanlarda bu fırının önünden geçmek başka bir şeydi. Neyse ki bugün çok aç değildi. 

     Düşünmeye devam etti, her gün yaptığı şey buydu. Neden mutsuz insanlar, neden kendisine selam veren birileri yok etrafta? Neden her gün bir film setinde gibi aynı yolları arşınlamak gerek? Bozuk kaldırımı geride bıraktı. Fırına doğru ilerlerken ilk kez farklı bir şey gördü. Az ilerde, fırının hemen önünde mutlu bir genç vardı. Ay beyazı dişleri, tebessüm eden yüzünde parlıyordu. Mutlu görünüyordu. Elinde yarım bir pide vardı ve koparıp koparıp yemeye devam ediyordu. Kimdi? Nereden gelmişti? Neden bu kadar mutluydu? Yaklaştı, yaklaştı nihayet genç de kendisini fark etmişti. Göz göze geldiler. Hayatında ilk kez bu kadar neşe dolu bir çift gözün kendisine baktığını hissediyordu. Tam önündeyken bir sesle irkildi:

    -Ekmek ister misin, ben doymak üzereyim. 

    Bu teklif karşısında akşamın, sonbaharın, kalabalığın her zamanki sıradanlığı dağıldı. Artık dünyada yalnızca ikisi var gibiydi. İşin kötüsü canı ekmek de çekmişti o an. Kararsız kaldı fakat eli uzanmıştı bile istemsizce. Gencin kıyafetine, ellerine baktı. Temiz giyimliydi, elleri de temizdi ve hala tebessüm ediyordu. Yürüyen, gelip geçen insanların aksine tebessüm ediyordu. Mutluydu. Ekmeğinden bir parça kopardı ve uzattı. Almalı mıydı bu ekmeği yoksa suratını asıp yoluna devam mı etmeliydi? Eli uzanmıştı bir kere, almalıydı. Bir el büyüklüğünde kendisine uzanan pideyi aldı ve tebessüm etme ihtiyacı hissetti. Tebessüm etmeyi bile unutmuş gibiydi, üzerine çevrili mutlu bir çift göze bakarak:

     -Te.. te.. teşekkür ederim, dedi.  

     Yürümeye devam etti. Bir elinde çanta vardı, bir elinde ekmek parçası ama ekmek parçasında dünyanın bütün ağırlığını hissediyordu. Yüzüne deminden beri aradığı, unuttuğu tebessüm usul usul gelmeye başlamıştı. Yine kendisini kontrol edemediğini hissetti eli ekmeği ağzına doğru götürmüştü bile. Isırdı ekmeği. Tazeydi, sıcaktı…

     Yol, keyifli bir hal almıştı. Etrafındaki asık suratları görmüyordu. Göğe baktı… Bir süre sonra evinin kapısının önündeydi. Zile basacaktı ve ya eşi açacaktı kapıyı ya çocuklardan biri ama yine elinin istemsizce cebinden anahtarını çıkarıp kapıya taktığını ve çevirdiğini fark etti. İçeriye girdiğinde yüzünde temiz bir tebessüm vardı. Eşi şaşırdı, o da tebessüm etti. Yanına gelen çocukları anne ve babanın tebessüm ettiğini görünce onlar da gülümsedi. Kimse bir şeyler konuşma ihtiyacı hissetmiyordu. Mutfağa doğru yürüdüler.  


9 Kasım 2023 Perşembe

SUDAN HİKAYE

 Atıf Kaan Salar, Akın Eliş

Bahar geldim, geliyorum diyordu. Güneşli bir hafta sonu sabahıydı. Ağaçlar yapraklarını salmak üzereydi. Kuşlar bahar telaşına düşmüşlerdi bile. Toprak ısınmaya başlamıştı. Sabahın ilk saatleriydi. Mutfaktan gelen kahvaltı kokusu evin her yerine yayılıyordu. Uyandı, gözlerini ovuşturdu, gelen kokulardan kahvaltıda kızartma olduğunu seziyordu. Kızartmaya dayanamazdı. Yıldırım gibi yataktan fırladı. Yere düşen yorganını ayağı ile yatağına attı, elini yüzünü yıkamaya koştu. Musluğu açtığı anda büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Sular kesilmişti. Birden uyandığındaki heyecanı öfkeye dönüştü. Mutfağa gitti ve annesine:

-Sular yine mi kesik anne, dedi. Annesi evde suyun bulunduğunu yüzünü mutfaktaki suyla yıkayabileceğini söylediyse de bunu yapmadı. Kahvaltı manzarası keyfini yerine getirdi yeniden. Annesi:

-Haydi herkesi kahvaltıya çağır, dedi. Oda oda dolaşarak önce babasını çağırdı. Babası uyanıktı. Sonra ağabeyinin odasının kapısının önüne geldi. Kapıyı vursa ihtimal azar yiyecekti. Vurmasa, annesi vermişti emri. Bir süre bekledi. Sonra küçük küçük kapıya vurdu ve:

-Kahvaltı hazııııır, dedi. Sular olmasa da, diye ilave etti. Ağabeyi, elinde telefonla kapıyı araladı:

-Geliyorum, dedi. 

Kahvaltı uzun sürmedi. Sular olmadığı için herkes tatsızdı. En iyisi kahvaltı sonrası bir yerlere gitmekti. Belki sular gelirdi. 

Herkes gidecek bir yerler bulmuştu. Planlar yapılmıştı. Annesinin arkadaşlarıyla günü vardı. Babası maça gidecekti. Ağabeyi test çözmeye kütüphaneye gidecekti. İki senedir gidiyordu zaten. O da evi kendilerine yakın olan arkadaşına gitmeyi düşündü. 

Ev yarım saat içinde boş kaldı. Bulaşıklar tezgah üstünde yığılıydı. Çamaşırlar makinanın önünde küçük bir tepe gibiydi. 

Dışarıya çıktığında güneş onu bütün sevecenliği ile selamladı. Arkadaşının iki sokak ilerdeki evine doğru yürüyor bir yandan da etrafa bakıyordu. Az ilerde çalışan belediye ekiplerinin su boruları ile uğraştığını gördü. En azından birkaç saate sular gelir diye içinden geçirdi. Yüzünü de yıkamamıştı halen. Annesi normalde bu duruma hep kızardı. 

Arkadaşının evine geldiğinde binadaki sessizlik birden içine bir korku düşürdü. Kocaman binada kimse yok gibiydi. Dışarısı ne kadar hayat dolu ise içerisi de o kadar bunaltıcıydı. Belki de daha kimse uyanmamıştı. Belki onların da suyu kesikti ve bina bu yüzden sessizdi. Arkadaşı 7. Kattaydı. Asansöre yöneldi, bindi ve 7 numaraya bastı. Asansörün kapılar kapanır kapanmaz korkusu daha da büyüdü çünkü asansör ışıklarından biri yanıp yanıp sönüyordu. Üstelik hareket ederken asansör sallanıyordu. İçi darala darala 7. kata ulaştı ve kendisini dışarıya zor attı. 

Kapının ziline basacaktı ki kapının açık olduğunu gördü. Heyecanı daha da arttı. Zile bastı ama zil çalmıyordu. Bir daha bastı, sonra kapı tokmağını tıklattı. İçerden ses gelmiyordu. Kapıyı usulca araladı. İçeri halen boştu. 

-Mert, evde misin, diye seslendi. Cevap alamadı. İçeriye girecekti istemese de çünkü merak ediyordu, herkes neredeydi. Ayakkabısını çıkarmayı bile unutmuştu, içeriye adım attı ve kapı hızla kapandı. Paniği iyice arttı, kapıyı açmak istedi, açılmıyordu. Mert’in odasına doğru yürüdü, kimsecikler yok gibiydi içerde. Mert’in odasının kapısını tıklattı ama ses yoktu. Korkuyla kapıyı açtı. Mert bilgisayarın başındaydı ve kulaklık takmıştı. Kendisini görünce sadece baktı ve yanındaki sandalyeyi işaret etti. Bu tuhaflığa daha fazla katlanamadı ve bilgisayarın fişini çekti. Mert öfkeyle baktı, kulaklığı çıkardı:

-Ne yaptığını sanıyorsun, dedi. 

-Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun, kapı açık, evde kimse yok, apartman sessiz ve sen oturmuş oyun oynuyorsun…

Mert güldü:

-Pencereden geldiğini gördüm ve kapıyı oyuna oturmadan önce ben açık bıraktım. Evde kimse yok çünkü evde sular kesik. Apartmanda da sessizlik var çünkü onların da suyu yok, dedi. 

Derin bir nefes aldı. Ayakkabılarını fark etti. Utandı. Kapıya doğru tekrar yürüdü ve ayakkabılarını çıkardı. İçeriye girecekti ki vaz geçti. Tekrar ayakkabılarını giydi. Eve dönmeye karar verdi. Asansörü kullanmadı. Döne döne indi 7. kattan. 

Evine dönerken yolda çalışan belediyecilere baktı, kimse yoktu yerinde. Hatta yolda çalışma yapıldığına dair bir iz de yoktu. Eve döndü ama anahtarı yoktu. Kapının eşiğine oturdu. Sabah beri yaşadığı şeyleri düşündü, ailesinden birilerinin gelmesini bekliyordu. Beklediği sadece ailesi değil aynı zamanda suların da gelmesini bekliyordu. 


CAN SIKINTISI

 
Metehan Ersoy
Akşamın ilk vakitleriydi. Canı çok sıkılıyordu. Kendisini üzen bir şey yoktu hayatında ama hiçbir şey yapmamış olmaktan, yapamamaktan dolayı canı sıkılıyordu. Sıkıntısını dağıtmak için odasına gitti, küçük kitaplığına baktı. Okumadığım bir kitap var mı, diye hepsini elden geçirdi. Okumadığı kitap kalmamıştı ama yeni kitap da epeydir almıyordu. Küçük Prens’e baktı. Üçüncü sınıfta okumuştu. Kitapların üzerine adını yazmamak gibi bir huyu vardı. Keşke okuduğum seneyi, yaşımı yazsaydım diye içinden geçirdi. Resimlerine baktı kitabın, bazı cümleleri anımsadı. Sonra kapattı ve yerine koydu. Canının sıkıntısı geçmiyor, aksine artıyordu. Bu kez de kitaplığın yanındaki çekmecenin başına geçti. Ne aradığını bilmiyordu. İlk çekmeceyi açtı, içinde kalemler, ödev notları, küçük etiketler, eski karneler hatta vesikalık fotoğraflar vardı. Fotoğraflardan birini aldı. Bir yabancıya bakar gibi baktı. Ne sevimli bir surat diyecekti ki aynada kendi yüzünü gördü. Bu ben miyim, diye sordu içinden. Canı daha da sıkıldı. İlk çekmeceyi kapattı. Hemen altındaki çekmeceyi açtı. Zaten ilkini açınca ikinci çekmece de peşinden geliyordu hep. İkinci çekmecede okul kıyafetleri vardı. Anında kapattı. Üçüncü çekmeceye gelmişti sıra. Açtı ve hemen ardından kapattı çünkü bu bozuk çekmeceydi, kullanmıyordu. Son çekmecede oyuncaklarının olduğunu hatırladı. Hevesle kulpundan tuttu ve kendisine doğru çekti. Akıl oyunları, zeka küpleri, pinpon topu, raketler, eldiven, kulaklık… Hepsine baktı, hepsini kurcaladı. Zeka küplerini karıştırdı yeniden sıraladı. Bir türlü geçmiyordu can sıkıntısı.
Telefonuna gelen bildirimle biraz içinde bulunduğu havadan sıyrılmıştı. Telefonunu aldı, gelen ödev bildirimiydi. Bildirimi açtı, ödevine baktı, telefonu kapattı ve çantasından kitaplarını, defterini, kalemliğini çıkardı.
Başka arkadaşları içi dünyayı, her şeyi unutturan bilgisayarı masanın üzerinden kendisine bakıyordu. Doğruldu baktı, küçümsedi.
-Üzgünüm ama seninle ilgilenecek havada değilim, dedi bilgisayarına.
Sandalyesine oturdu, masasına kitap ve defterlerini, kalemliğini koydu. İçindeki sıkıntıyı unutmuş, ödev telaşına düşmüştü bile. Dışarda hava kararmış, sokak lambaları yanmıştı. Kalktı perdeleri çekti.

8 Kasım 2023 Çarşamba

RÜYA İÇİNDE

Aydın Çınar Yıldırım

Kimi zaman sıkıcı
Kimi zaman eğlenceli
Bazen horoz bazen inek sesleri

Gökyüzü hep açık
Etraf hep yeşillik
Herkes dost birbiriyle 
Köy hayatı büyülü bir hayat sanki

Elbette tozu, toprağı, çamuru da var
Ve elbette kirleniyor üstümüz başımız bazı zamanlar
Yine de selam vermek kapıdaki köpeğe
Merhaba demek duvardan geçen kediye
Ve dinlemek kuş seslerini gündüzleri
Sessizliği geceleri
Sanki bir rüya

Ağaçlar çeşit çeşit
Kiminde armut kiminde elma
Yanlarından geçerken
Dallarıyla uzatıyorlar bana
Fısıldıyorlar: Bak şunun tadına

Temiz havası ile doymak uykuya
Erkenden uyanmak güneşin doğuşuyla
Koşmak beni çağıran yemeğin kokusuna
Telefon, tablet, internet yok ama
Köy yaşamı bir başka
Her haliyle bambaşka

KARANLIK AYDINLIK

Meva Vural

Her yer karanlık olsa diyorum bazen
Baktığımız, yaşadığımız, gördüğümüz
Ve olmasa yıldızlar, olmasa mehtap
Karanlık dökülse dağların ardından
Sabahları gün yerine
 
Belki o zaman
Anlaşılır aydınlığın değeri
Ve o zaman aydınlanır kararmış kalpler
 
Karanlık insanlığın damarlarında
Bakışında, düşünüşünde
Keşke aydınlık çoğalsa
Karanlık yok olsa

SANAT

Aydın Çınar Yıldırım
Kimi zaman insanı
Kimi zaman acıyı, korkuyu, hüznü
Belki aşkı anlatırsın

Büyük bir ağaç gibi
Onlarca kolu var dalı var
Şair, müzisyen, ressam ve seninle var oldu birçok yazar
Okudukça, dinledikçe baktıkça 
İnsanın ruhunda huzurun çiçekleri açar

Sen hayat damarısın insanlığın
İnsandansın insanlıksın
İnsanı insana anlatansın
Ey sanat
Sen yaşamsın 

CAN DOSTUM

Meva Vural

                                Elif Erva Candan için...
Canımsın sen canım benim
Aradığımsın yokluğunda, yanımda olmayınca
Neden bugün gelmedin

Dostum can dostum benim
Ortada bir şey yokken sevdiğim
Sensiz geçmiyor saatler, dakikalar
Tatsız tuzsuz bütün yiyeceklerim, içeceklerim
Umarım yarın görürüm seni
Mademki yanımda değilsin şimdi 

ÖZGÜR/LÜK

Aydın Çınar Yıldırım

Ne güzel bir şey
İstediğim gibi gezmek
Dolaşmak, düşünmek
Ve türkülerimi söylemek
 
Özgürlük yalnızca insana değil
Kuşlara, böceklere de gerek…
 
Fakat yok bazılarında ufak bir eser
Özgürlük düşüncesi olmayanın ruhunda
Tutsaklığın yelleri eser
 
Ey özgürlük
Seninle gelir rahatlık, insanlık ve huzur
Yaşamak bence budur
 
Seni tanımayan ülkelere
Nasıl üzülürüm bir bilsen
Sensin ey özgürlük
Dilimde, aklımda
Hep sen



GÜNLER

Meva Vural
Vardır günler isimleri farklı farklı
Yedi gün diyorlar ama bence daha çok
İsimleri ne olursa olsun
Hepsi bence birbirinden beter

Olmasa keşke bu günler
Bıktım artık takvimlerde isimlerini görmekten
Üstelik gelmiyor bir türlü tatiller
Gelse bile bitiyor hemen

İsimleri aynı olsa da bazı günler 
Öncekinden farklıdır
Belki size göre değişiktir ama
Benim için hepsi de aynıdır

Yan yana gelip günler 
Oluyorlar bir hafta
Sonra onlar da gidiyor
Başlıyor yeni hafta

Aslında bir gün var özel
Ötekilerden çok başka
O da benim doğum günüm
Biter güzümü açtığımda

NİCE YÜZYILLARA

 Yusuf Kerem Köse 
Tam yüz yıl önce
Ulu Önder’in izinde
Şehitlerimizin kanıyla
Kazandık bu milleti
 
Dile kolay yaşamak zor
Urfa, Antep, Adana
Bir hilal uğruna
Korkmadan savaştılar
 
Çanakkale geçilmez
Türk milleti bölünmez
Bizimle savaşmadan
Vatan kimseye verilmez
 
Seyit Onbaşı, Elazığlı Hasan
Onların son nefesi
Bayrağımızın özgürlüğü
Ne mutlu Türküm diyene
 


HÜZÜNLÜ BİR HATIRA


Aydın Çınar Yıldırım

Kış hep yavaş yavaş gelir
Önce yapraklar dökülür 
Sonra yağmurlar başlar
Ve kasımda yaşanır 
En acı ayrılıklar

Hastaydın, yorgundun taşımaktan yükünü
Yangınlardan, savaşlardan çıkmış bir milletin
Birden bire olmadı gidişin
Bir kasım sabahıydı
Sensiz kaldığımızda
Sensiz
Boynu bükük
Kimsesiz

Yılları saymıyoruz artık gidişinin ardından
Çünkü sen gitsen de bizimlesin
Ölsen de yanımızda
Bu günümüzde yarınımızdasın

Yine de her 10 Kasım
Artıyor biraz daha yasım
Söylüyor bize hüzünlü bir hatıra
Artık Atatürk yok dünyada

DÜNYANIN GARİPLİĞİ

Yusuf Kerem Köse

Dünya her haliyle garip
Lavken de su iken de
İnsansız da garip
İnsanlı da
Renksiz de renkli de
Kötüler acımasız, iyiler vicdanlı
Dinozorlar büyük atomlar küçük
Hayvanlar dilsiz insanlar konuşkan
İşte her şey burada karışıyor
Güçlüler de var güçsüzler de
Hızlı yavaşlar
Herkes garip
Her şey değişik

 

 

SULARIMIZ

 
Yusuf Kerem Köse
Dünyanın dörtte üçü
Ülkemizin üç tarafı
Şehrimizin Kızılırmak’ı
Ne güzel sular ırmaklar
 
Yer altında bekliyor
Bizi tatlı sular
İçmek çok güzel
Sıcak veya soğuklar
 
Şelaleler, göller
Ne güzel o sesler
İçlerinde yaşarlar
Canlılar bitkiler
 
Tatlıları da var tuzluları da
Derinlikleri çok fazla
Denizaltları içinde
Dolaşıyorlar özgürce

7 Kasım 2023 Salı

ÇOCUKLUĞUM


Yusuf Kerem Köse

Bahçeme bakınca aklıma
Çocukluğum geliyor
Bazen gülen bazen üzülen
O çocuk bana gülüyor
 
Ellerimden kaydı
Soğuk kartopları
Gözlerim yaşarıyor hatırlayınca
Diyorum onlar benim anılarım
 
Hayatın keyfi
Asıl o zamanlarda çıkarmış
İnsan büyüyünce
Renkleri solarmış
 
Sadece bir gün daha
Yeterdi benim için
Neden gittin çocukluğum
Sana kal diyemedim

BÖCEK CENAZESİ


Eymen Akif Şahin
Bir kuru böcek vardı
Sınıfın tam ortasında
Onu gören arkadaşlarım
Korkuyla bağırdı
 
Gittim yanlarına ne var dedim onlara
Kuru bir böcek dediler bana
Yaklaştım ona
Hareketsiz duruyordu orada
 
Ölmüş bir böcekten korkulmaz ki
Dedim yanımdakilere
Elime bir mendil aldım
Böceği götürdüm bahçeye
 
Cenaze törenini ben yaptım
Mezarının üstüne de bir çiçek taktım
 

KİTAPLAR

 Hanzade Eligüzel 
Kitapları severim
Hele de resimli olanı
Ve sayfaları renkli, küçük olanı
Yazıları da küçükse
Her sayfa ayrı hayal
Her sayfa ayrı pencere
 
Kitapları severim
Hele de evimizde olanı
Durup durup raflardan alırım
Onlarla değişik düşüncelere dalarım
 
Kitapları severim
Bazıları çağırır kendine yeniden
Bitirsem bile seslenirler ardımdan
Beni bir daha okur musun lütfen
 
 

ÖYLEYSE...


Ezgi Budak
 
Değişmeyen tek şey 
Değişimin kendisidir derler ya 
Yalan 
Öyle ise açıklayın bana 
Zaman ne denli 
Alır sevdiklerimizi bizden 
Hiç söz dinlemeden hem de 
Tanımadan “vakit” bile… 
 
Kendini bilmez  
Bencil şey 
Düşününce 
Haklı da
Ne olduğu fark etmeksizin  
Her şey yapıcısına çekmiştir 
Bir nevi modern puttur zaman 
Yapan insan 
Tasarlayan insan 
Üreten insan… 
 
Öyle ise açıklayın bana 
Neden  bağlı kalmak zorundayız buna
Sınırlı “zamanımıza” 
Şimdi yine
Soruyorum sizlere 
Neden yaptığımız şeyler 
Yönetsin ki 
Bizleri

MIYORUM

Emir Baran İpek

Bilmek istiyorum bilemiyorum
Bulmak istiyorum bulamıyorum
Sorsam da cevabı göremiyorum
Yok mu bunu çözecek bir Holmes

Herkes soruyor da soruyor
Beni bir makine mi sanıyor
Benim merakım coşuyor
Yaşıyor muyum bilemiyorum

Bunu bilen var mı çözemiyorum
Bu bir şiir mi anlayamıyorum
Bu ironiden çıkamıyorum
Bir tek bu kaosu biliyorum

İŞTE GELDİ YİNE 29 EKİM

  
Eymen Akif Şahin
İşte beklediğim gün
Herkes evinden çıksın bayrak asıyorum
Balonları şişiriyorum
İşte geldi yine 29 Ekim

Günlerdir bu günü bekliyorum
Yazdığım şiirleri okuyorum
Sevinçten havalara uçuyorum
İşte geldi yine 29 Ekim

Topumu kırmızı beyaza boyuyorum
Kardeşim ve arkadaşlarımla oynuyorum
Her gün bu bayramı kutluyorum
İşte geldi yine 29 Ekim
 
Odamı resimlerle donatıyorum
Bugün interneti kapatıyorum
Yemekler yapıyorum bayram diye
İşte geldi yine 29 Ekim

Sokakta bağırdım: Cumhuriyet, diye
Sonra bana katılın dedim mahalleye
Bisikletimle gezdim Cumhuriyet diye
İşte geldi yine 29 Ekim

MUTLULUKTUR BAYRAM

 Emir Celal Çat

Şu dünyada en mutluluk veren
Ve en güzel şey bayramdır 
Mutluluğun sembolü bayram mıdır ki
Çocukların coşkusu bayramdır belki
Düşünürüm bazen bir bilim insanı gibi
Düşünürüm düşünürüm
Asıl bayram çocukların mutluluğu demek ki

BAYRAK

Emir Celal Çat

Milletin bağımsızlığıdır bayrak
Milletin özgürlüğüdür bayrak
Her ülkenin vardır bir bayrağı
Her bayrağın vardır bir anlamı

Her devletin var bir bayrağı
Türkiye, Fransa, Almanya, Çekya
Her bayrağın bir anlamı
Kanım feda olsun bayrağa

TÜRKLER


Alp Mete Akbaş
On altı Türk devleti var tarihte
Hepsi birbirinden yüce
Korktu bütün dünya hep
Türkleri getiremedi dize
 
Hunlardan Göktürklere
Koskoca mazi bizim
Şimdi büyük Türkiye
Umudu hepimizin
 
Türk çağına giriyoruz
Bütün dünya izliyor
Bu gelen yepyeni çağ
Çok zaferler gizliyor

OKUL

 Muhammet Onur

Başarılı olmak için
Gidiyoruz her gün eğitim almaya
Dersler var türlü türlü
Matematik, Türkçe, fen, sosyal bilgiler
 
Bazıları ne işimize yarıyor anlamıyorum
Ama büyükler uygun görmüş
Bir sebebi vardır diyorum
 
Kimileri anlamsız görse de
Aslında en önemli derslerden biri
Beden eğitimi
 
Ya da
Resim dersi mesela
Çok önemli diyorum
Önümüzde bembeyaz bir kağıt
Ve çeşit çeşit boya
 
Diğer dersler zaten önemli
Türkçe, matematik, sosyal
Sizce de öyle değil mi

ZEKA KÜPÜ

Metehan Darıcı

Her gün yanımda taşıyorum
Rengarenk zeka küplerini
Büyüklerin elinde tespih
Benim elimde rengarenk küpler
 
Çeviriyorum aynı renge getirmek için
Hızlı hızlı kareleri
Anında çözüyorum
Anında altı renklileri
 
Bazıları daha büyük
Üstelik elime de sığmıyor
Ama yine de durmadan çeviriyorum
Zeka küplerini çok seviyorum

5 Kasım 2023 Pazar

GÖK ÇEKİMİ

 
 
Ecrin Kılıç
 

Yürüyorsam eğer toprakta
Sebebi
Yerçekimi
Koşuyorsam eğer okul bahçesinde
Yine sebebi yerçekimi
Yağmur taneleri, kar taneleri
Düşüyorlar toprağa
Çünkü çekiyor toprak onları da
Ama bir şeye cevap bulamıyorum
Neden ağaçlar hep uzuyor
Yukarıya

ZAMAN SORUNU

 

Emir Asaf Konaç
 
Zaman diyorlar
Hep geçiyor
Hızlı geçiyor
Saate bakıyoruz yerinde durmuyor
Takvime bakıyoruz o da yerinde durmuyor
Günler geçiyor, aylar geçiyor, yıllar geçiyor
 
Zaman geçtikçe değişiyorum ben de
Değişiyor yüzüm
Ellerim de
 
Zaman akıyor diyorlar
Nereye akıyor
Hangi denize
Hangi okyanusa
Bilmiyorum
 

BİZ (akrostiş)

 

Muhammed Aziz Toptaş
Atatürk’ün yolunda
Türkiye'nin bağrında
Atamızdan öğrendik doğruluğu
Türk’üz atalarımız gibi
Rahatlığımızı borçluyuz ona
Ülkemiz bizim her şeyimiz
Korkusuzca savunuruz bu ülkeyi
 

KİTAPLAR (akrostiş)

 

Muhammed Aziz Toptaş
Kitaplardır en güzel dost
İsimleri de var onların
Tıpkı bizler gibi
Anne gibi şefkatli baba gibi merhametli
Pek çok şey öğretirler
 

SEN RAHAT UYU (Akrostiş)

 
Muhammet Aziz Toptaş
 
Atam canım Atam
Temiz kalbinle
Anlatırsın bize
Tüm yurdu korumayı 
Ülkemizi sevmeyi
Rahat uyu sen
Koruruz biz vatanı
 

YARAMAZ KEDİM

Yusuf Hakkı Çakır

Yemekleri beğenmez
Bazen de hasta olur
Veterinere gider
İğne görünce kaçar

Hastalığı hiç geçmez
Tırnaklarını kestirmez
Yıkayalım deyince
Gözümüze görünmez

İşi gücü haylazlık
Herkesle kavgalıdır
Bu nasıl sevimlilik
Üstelik çok nazlıdır

KÜÇÜK BİR RAMAZAN ANISI

Feyza İşbaşar
Bir gün okuldan yorgun bir şekilde eve gelmiştim. Bir yığın ödevi bitirdikten sonra sıra aileme, ev işlerine yardım etmeye gelmişti. Annem, mutfakta iftar için sofrayı hazırlarken benden yardım istedi. Gerçekten de iftar hazırlığı çok zordu. Evi önce bir turladım. Herkesin ne işle meşgul olduğuna baktım ve annemin yanına gittim. Benim dışımda herkesin bir uğraşı vardı. Daha sonra annem yemeği hazırlamaya devam ederken ben de sofrayı kurdum. Tabaklar, bardaklar, kaşık ve çatallar… Her şey yerindeydi. Tek eksik suydu. Bardaklara birer birer suları doldurdum. Bardaklara su doldururken bardağın biri çok fazla dolmuştu. Taşmak üzereydi. Bir an oruçlu olduğumu unuttum ve bardağa eğilerek suyu azalttım. Ardından annemi bana bakarken gördüm. Annemin bakışlarından bir suç işlediğim fikrine kapılmıştım. O anda aklıma geldi, ben oruçtum. Neyse ki annem bana yanlışlıkla yemenin ve içmenin oruca zarar vermediğini söyledi. Zaten iftar yakındı ve herkes masaya gelmeye başlamıştı. 
Annemin sözleri beni rahatlatmıştı. Ezan okundu, herkes orucunu açtı. Ben biraz mahcup olsam da orucum sağlamdı. İçimdeki suçluluk hissi gitmişti. 

YEMEK AŞKIM


İlker Çitgez
 
İngilizce öğretmenim
Vermişti bir ödev 
Tasarlayın demişti bir ders programı
 
Bir şeyler yaptım saatlerce
Uğraştım, didindim
Güzel de oldu bence
 
Ama beğendiremedim
Çünkü farklı şeyler istemişti öğretmenim benden
Özgün olsun, başka olsun herkesten

Düşündüm saatlerce 
Ne yapsam özgün olurdu
Hedefi on ikiden vururdu

Bir lahmacun şeklinde 
Ders programı yapmayı düşündüm
Ve üşenmedim yaptım
Bu kez de beğenilmezse ne yapardım bilmiyorum
 
Gösterdim öğretmenime ödevimi
Beğendi sonunda
Sınıfa gösterdi
Yemek aşkım ilk kez bir işe yaramıştı böylece
İnsan mutlu oluyor demek ki
Lahmacunu düşününce bile

KARDAN ADAM


Ahmet Emir Koç
 
Kaç kış mevsiminde
Kaç değişik yere yuvarlaya yuvarlaya 
Yaptık seni
Kaç kere canlandırdık
Bilmem

Havuçtan burnun
Zeytinden gözün vardı
Bazıları yıktı, bazıları yardım etti
Biz seni oraya yerleştirirken

Şimdi kar yok
Sen de yoksun
Kardan da olsan
Bizim için bir eğlence kaynağıydın
Kardan adam