Emir Aras İmirhan, Emir Subaşı, Yusuf Çağrı Ekici
Mesai biteli birkaç saat geçmişti. Akşam yemeğini yemiş, kahvesini hazırlamayı düşünüyordu. Keyfine diyecek yoktu. Hayatı, arkadaşlarına göre hayli güzeldi. İyi kazanıyordu, evi ve arabası vardı. Daha ne olsundu? Tam bunları düşünüp keyfine keyif katacakken telefonun iğrenç sesiyle irkildi. Bu saatte genelde arayan soran olmazdı. Göz ucuyla telefonunun ekranına baktı, arayan patronuydu. Düşünmeden telaşla telefonu açtı:
-Bay Sufuy, acilen iş yerine gelmeniz gerekiyor. Bana nedenlerini, niçinlerini sormayın. Otuz dakikada derhal burada olun, çok önemli bir konu var. Patronun cümleleri biter bitmez telefon kapandı. Hemen ardından tekrar patronunu aradı ancak ulaşılamıyordu. Kafasında binbir soru işareti vardı. Çok önemli ne olabilirdi? Acaba patron rehin mi alınmıştı? Müfettişler mi gelmişti? Hiç hayra alamet değildi bu telefon. Ocağı açmıştı kahve için, ancak yakmayı unutmuştu bu trafikte. Bir süre düşündü mutfakta. Gitmekten başka çaresi yoktu. Ocağın altını kapatmadan dışarı çıktı.
Aracına binerek hızla iş yerine doğru ilerlemeye başladı. Her yer karanlık ve yollar tenhaydı. Durmadan bir müzik sesi duyuyordu uzaklardan. Tanıdığı bir müzikti bu. Daha önce de bu saatlerde dışarıya çıkmıştı ama hiç böyle tenha ve karanlık değildi yollar. Yol boyunca da olumsuz düşünceler zihnini terk etmiyordu. Zaten eviyle iş yerinin arası yarım saatti ve evden on dakika geç çıkmıştı. Bir yandan saate bakıyor bir yandan gaza basıyordu ki birden tanımadığı bir yerde olduğunu fark etti. Her zaman gittiği bu yol nasıl değişmişti. Etraftaki binalara baktı. Hiçbirinin ışığı yanmıyordu. Trafik ışıklarının hepsi sırayla yanıp sönüyordu. Frene bastı ve el frenini de çekti. Niyeti araçtan inmekti ki arka taraftan garip sesler duydu. Arkasına baktı, onlarca insan frenin etkisiyle sarsılmış homurdanıyordu. Durmadan bir müzik sesi duyuyordu uzaklardan. Tanıdığı bir müzikti bu. Kendisini aracında zannediyordu ama şu an içinde bulunduğu kocaman bir otobüstü. Başı döndü, tekrar yerine oturdu. Bir otobüsün şoför koltuğuydu oturduğu. Kendini toparladı ve dışarıya çıktı. Merdivenlerden indi. Dışarıya adım attı, derin bir nefes çekti. Dönüp arkasına baktığında otobüs yerine kendi aracını gördü. Ne oluyordu böyle? Aklı karmakarışıktı. Aracına dönerek kapıya yönelmişti ki aracın arkasından biri indi. Tam inen kişinin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu, biri daha indi, sonra biri daha, biri daha, biri daha… Sayamıyordu. Az önce otobüste gördüğü insanlara benzetti bunları. Artık inen kimse kalmayınca aracının arka koltuğuna baktı, kimse yoktu. Aracına bindi, hızla buradan uzaklaşmalıydı. Arkasına bakmaya korkuyordu. Az ilerde bir tünel vardı. Tünele hızla girdi. Aracın ışıklarından başka bir ışık yoktu tünelde. Durmadan bir müzik sesi duyuyordu uzaklardan. Tanıdığı bir müzikti bu. Birazdan tünelden çıkacağını umuyordu ancak tünel bitmiyordu. Patron yarım saat demişti ve yarım saat çoktan geride kalmıştı. Artık patronu filan umursamıyordu. Nerede olduğunu, başına bunların neden geldiğini düşünüyordu. Nihayet tünel bitmişti ki birdenbire büyük bir okyanusun ortasında küçücük bir sandalla sallandığını gördü. Artık bu kadarı fazlaydı ama daha da fazlasının başına geleceğini bilmiyordu. Sandalın arka tarafından sesler duydu. Dönüp baktığında yüzü görünmeyen iki adam:
-Patron seni bekliyor sen burada sandal sefası yapıyorsun. Yakışıyor mu sana, dedi.
Sinirlenmişti. Bir şeyler demek istedi, bütün kelimeleri unutmuş gibiydi. Bağırıyordu ama sesi çıkmıyordu. Başı döndü, bulunduğu yere uzandı. Durmadan bir müzik sesi duyuyordu ama yakından geliyordu bu ses. Tanıdığı bir müzikti bu.
Ayıldığında bütün iş arkadaşları yanındaydı. Patronu elinde kolonya şişesi ile ellerini ovuşturuyordu. Arkadaşlarından biri:
-Gözlerini açtı şükür, dedi.
Bir diğeri:
-Güya sürpriz yapacaktık, şu olanlara bak, dedi.
Patronu da sevinmişti duruma.
-Suyuf Bey, güya arkadaşlarla sana doğum günü partisi hazırlamıştık iş yerinde. Eğlence düzenlemiştik. Ama sen gecikince şüphelendik. Kaç kez aradık seni, sen bize dönmeyince de buraya geldik. İnsan ocağın altını kapatmaz mı? Geldiğimizde baygındın. Şükür kendine geldin, dedi.
Suyuf, gözlerini kısarak arkadaşlarına baktı. Patronuna baktı ve kısık bir sesle:
-Ben zaten geliyordum yanınıza, siz niye buraya kadar yoruldunuz ki, dedi. Sağa sola baktı, evinden hiç çıkamamış olduğunu, gördüklerinin doğalgaz sızıntısı yüzünden bir kâbus olduğunu anladı.
-Hiç evden çıkamamışım haklısınız, hoş geldiniz, dedi.
Patronu birden ciddi bir tavra büründü. Yüzüne doğru eğildi ve:
-Evet, geliyordun. Sandal sefan bitince değil mi, dedi.