1 Mart 2025 Cumartesi

YARININ IŞIĞI

 

Ekin Akçay

Küçücük bir kalem
Ucundaki mürekkeple
Yazılmış olan
O büyük eserler
Bazense küçük eserler
Ama yarının
Küçük eserleri
Bitmek bilmeyen
Büyük düşünceler
Devamı gelmek bilmeyen
Ufak düşünceler
Ama büyüdükçe büyüyen
Ufak ve uçsuz bucaksız
Ufak düşünceler
Küçümsemek o ufak düşünceleri
Yarının ışığını kilitlemek
Hem de bir asma kilitle
O asma kilit vardır
Aslında küçüktür ama
Koca bir ufku kaplar
Küçümsememem lazım
O küçücük düşleri

26 Şubat 2025 Çarşamba

İKİNCİ KEZ

Hayrettin Eymen Bulut

Belki giderim
Belki de hiç dönmem
Yazıyorum kim bilir bu sözleri dünden
Bir gecede 
İkinci kez ölürken

KAYIP

Emir Sabri Ünsal


Seni artık göremiyorum ya
İçimi bir hüzün kaplıyor
Unutmaya çalışıyorum
Ama hep aklıma geliyorsun
Seni kaybettiğim günden beri
Değerin bende fazlalaşıyor
Neredesin canım ciğerim
Küçücük minnacığım
Değerlim, kedim 

Bir gün karşıma çıkabileceğini düşünüyorum
Bunu kalbimde hissediyorum
En yakın zamanda evine bekliyorum
Seni hemen bulmak dileğiyle
Hoşça kal diyorum

GECE

Mehmet Çınar Köksal

Ay ile bakışıyorum geceleri
Yansıtıyor üzerime ışıltısını

25 Şubat 2025 Salı

BÜYÜYEN YALNIZLIK

Emir Sabri Ünsal

Eskiden
Çınlardı kulaklarımda bazen
Yalnızlık
    Yalnızlık
        Yalnızlık diye
Ama bugünlerde 
Bu sesi daha fazla duymaya başladım
Bilmiyorum niye

Fazla olmaya başladı bu ses
Sanki yanımda kimsem kalmadı
Artık duvarla konuşmaya başladım
Çünkü çok sıkıldım
Belki bir yerlerden 
Kendime destek almalıyım
    Kalmadı 
        Kalmadı 
            Kalmadı artık hiç sabrım

ABLAMA

Salih Taha Balta

Kalbim çok kırık
Düzeltemiyorum 
Çaresini arasam da bulamıyorum
Gecenin karanlığı sarıyor beni
Uyuyamıyorum 
Bir günlüğüne de olsa 
Lütfen kal abla

Sen varken hayatım rengârenk
Solgun bırakma beni
Sen yokken hayatımın anlamı yok
Anlamlandır lütfen
Geceler bana düşman
Aynı mutluluk gibi
Gitme dur ne olur
Mutlukla barıştır beni

Tek dostum yanımdaki duvar
Konuşsa da anlamıyorum
Sen yanımda durursan eğer
Türkülerini bile duyarım duvarın

Üzgünlüğüme çare yok
Sen gelsen bana deva olur
Kalbimin boşluğu açıldıkça açılıyor
Kurtar beni ne olur
Gideceksen şayet
Bir günlüğüne olsun yine gel
Gelirken hediyelerle gel
Bana sorma ne istediğimi
Anlattım işte sana her şeyi

BENİM GÜNÜM

 

Emir Sabri Ünsal

Günlerin arasında en sahipsizi
Salı olsa gerek diye düşünüyorum
Herkesin düşmanı pazartesi
Cuma, cumartesi, pazar herkesin sevgilisi
Çarşamba deseniz ortası haftanın
Salı öyle garip
Öyle kimsesiz
Salı benim günüm
Müsaade ederseniz

DOST


Mahmut Eray Erbaş

Kışın soğuk gecelerinde
Titrerim rüzgâr estikçe
Atarım sobaya üç beş kestane 
Pişer kestaneler ve aydınlanır gece

Dışarda kıyamet kopsa da
Şehir buzdan bir gezegene dönse de
Soba bir dost gibi ısıtır ıssızlığı
Karanlık odamda geceleri
Sobamın alevlerine tual olur tavan
Siluetler çizer sabaha kadar
Kimi korkunç kimi sevimli
Soba bir dosttur aslında
Bizlere anlatan, fısıldayan
Eski, çok eski günleri 

GÜN BİTERKEN


Mehmet Çınar Köksal

Gün batarken her akşam
Yorgunluğu bırakır omuzlarıma
Yüklenir gözkapaklarıma bir ağırlık
Düşerim sessiz, ıssız bir dünyaya

Gün batarken her akşam
Sanki haber beklerim uzaklardan
Soramam, soramam seni, senin haberini
Kaybolan ufuklardan

Gün batar, gece başlar
Yorgunluk siyah bir kuş olur dünyaya inen
Duyarım kanat seslerini ruhumda
Saatin tik takları bir şarkıya dönüşür
Beni söyleyen, seni söyleyen, beni söyleyen

KAMİL KÖZ

Emir Kaan Şimşek, Mahmut Eray Erbaş, Emir Sabri Ünsal

 1. Bölüm: Uzun İnce Bir Yol
Bu mesleği isteyerek seçmemişti ama şikâyetçi de değildi. Herkese nasip olmazdı şehir şehir dolaşmak. Hem de kocaman bir araçla. Tır şoförü Kamil Köz, yaşadığı hayattan memnundu. Zaman geçmişi düşünüyordu, arkadaşlarını hatırlıyordu hepsi iyi eğitim almışlardı hatta hepsi keldi. Saçları dökülmüştü okul sıralarında. Çoğu da gözlüklüydü. Oysa Kamil gözlük kullanmıyordu. Geceleri bile çok iyi gördüğü için arkadaşları ona Kartal Köz, diyorlardı. Saçları ise efsaneydi. Hatta birkaç şampuan markasından reklam yüzü olması için teklif gelmişti ama Kamil:
-Reklam, televizyon, marka işleri beni bozar, şöhret afettir, bulaştırmayın beni, demişti. 
Zaman zaman tırının penceresini açıyor, saçlarını rüzgârla tarıyordu. Arkadaşlarına göre hayli genç de duruyordu. Arkadaşları resmen çökmüşlerdi. Bu mesleği isteyerek seçmemişti ama şikâyetçi de değildi.
Gezmediği şehir kalmamıştı ama dünya büyüktü ve daha gezebileceği birçok ülke vardı. Yurt dışına çıkan arkadaşları hep övgüyle bahsediyordu oralardan. Üstelik dil öğrenen bile vardı arkadaşları arasında. Dönüşte getirdikleri hediyeler, elektronik eşyalar da cabası. Bekliyordu, sabırla, heyecanla yurt dışına çıkacağı günü bekliyordu. 
Nihayet kışın en sert günlerinden birinde sürekli çalıştığı bir firma ona yurt dışına bir nakliye görevi vermişti. Önceleri hayli sevindi ancak gideceği ülkeyi öğrenince biraz duraksadı.  Transdinyester’e yarım tır dolusu Tokat çemeni yarım tır da pezik turşusu götürmesini istiyordu işveren. Ülkenin adını tam anlayamadı ve bir daha sordu:
-Hangi ülkeye gideceğim? 
İşveren gayet sakin bir biçimde cevap verdi:
- Transdinyester.
Adını bile duymadığı bir ülkeydi bu. Dayanamayıp sordu:
-Bu ülke Asya’da mı, Avrupa’da mı, Afrika’da mı? Daha önce hiç duymadım. 
İşveren biraz endişeli bakıyordu. 
-İstemiyorsan talip çok, dedi. Üstelik çok uzak da değil. 
Kamil Köz, düşünmedi fazlaca. Nasıl olsa haritada yerini bulurum diye düşündü ve malzemelerin yüklenmesini istedi. Bir gün boyunca malzeme yüklenecekti tırına. Bu esnada o da gideceği ülke hakkında araştırma yapıp yanına yeterli malzeme alacaktı. 
Tırı onun için evi gibiydi. Orada yatıyor, kalkıyor, yiyor, içiyordu. Hatta bilgisayarı bile vardı tırının uyku bölmesinde. Yorgun olmadığı zamanlar oyun oynuyor, film izliyordu. 
Haritadan Transdinyester’e baktı, çok uzak bir ülke değildi fakat daha önce adını hiç duymamış olması onu biraz endişelendiriyordu. Üstelik yabancı dil de bilmiyordu. Keşke yabancı dil bilen bir arkadaşı olsa ve birlikte gitseydi oralara. Yurt dışına giden arkadaşları, dünyanın her yerinde Türklerin bulunduğunu ve Türkçe bilen birilerine rastladıklarını söylemişlerdi. Gerekli araştırmayı yaptıktan sonra yolculuğun aslında çok uzun sürmeyeceğini fark etti. Hiç mola vermeden bile gidebilirdi ama bu riskliydi. Üstelik yavaş gitmeli ve yolculuğun keyfini çıkarmalıydı. Yine de birkaç günlük yiyecek almalıydı. Hava soğuktu ve Kamil tam olarak her sene ülkemize soğukların geldiği Balkanlara gidiyordu. Soğuğun merkezine gidiyordu. Sıkı giyinmeliydi.
Hazırlıklarını tamamladıktan sonra yola çıktı Kamil. İçinde tuhaf bir duygu vardı. Daha önceden ülkenin en uç noktalarına kadar gitmişti, bozuk yollardan malzeme götürmüştü ama bu kez içi buruktu. Belki de gurbet, hasret dedikleri şeyi şimdiden yaşamaya başlamıştı. İlk kez ülkesinden ayrılacaktı. Bu hislerden arkadaşları hiç bahsetmemişti. Gecenin saat dördüydü ve bir daha hiç dönemeyecekmiş gibi ilerliyordu karanlıkta. Her zaman geçtiği yollar değişik görünüyordu gözüne. Bu şehre, bu yollara sağ salim dönebilecek miyim, endişesi her kilometrede biraz daha artıyordu içinde. Efkârını biraz dağıtmak için kahve içmek iyi bir fikirdi. Bir yandan da radyoyu kurcalamaya başladı. Nasıl olsa Türkiye’den çıkınca bu radyolar da ihtimal çalışmayacaktı. Doya doya memleket şarkıları, türküleri dinleyerek yola devam etmeliydi. Radyoyu açtı, daha önce hiç bu kadar etkilenmediği ama defalarca dinlediği türküye eşlik ederek karanlıkta ilerlemeye devam etti:
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece

2. Bölüm: Tuhaf Yol Arkadaşı
Birkaç saat yol almıştı ki acıktığını hisseti. Yol üzerinde bir yerlerde mola vermeliydi. Türkiye’nin dışında bir yerlerde yemek yiyerek midesini bozmak istemiyordu. Belki de gittiği yerde hiç yemek yemezdi. Yanında da yiyecek vardı ama onları daha sonra yemeyi düşündü. Bu düşüncelerle yol alırken biraz ilerde bir dinlenme tesisi gördü. Üstelik birkaç tır daha park halinde bekliyorlardı burada. Uzun süre kalmayacak, hızlıca yemeğini yiyip yola devam edecekti. 
Tırını uygun bir yere park edip aşağıya indiğinde ayaklarının şiştiğini hissetti. Ellerini kollarını salladı, ayaklarını yere vurdu. Daha şimdiden küçük bir usanç ve yorgunluk hissetmeye başlamıştı. Biraz kendine gelince tesisin lokantasına yöneldi fakat bu esnada kenarda elinde valizle bekleyen bir adam dikkatini çekti. Adam 1940’lı yıllardan kalmış gibiydi. Başında bir fötr şapka vardı ve yuvarlak gözlükleri hayli garipti. Küçük bir de valizi vardı yanında. Kamil Köz, geçerken sanki ona bir şeyler söylemek istedi fakat vazgeçti. En azından Kamil, böyle hissetti. Biraz endişe de etti adamın halinden. 
Hızla içeriye girdi ve biraz kuru fasulye biraz da pilav rica ederek yerine geçti. Dışarda gördüğü adam aklından çıkmıyordu. Geniş pencerelerden adama doğru baktı, adam Kamil’i izlemeye devam ediyordu gözleriyle. 
İştahı kaçmıştı. Hatta mola verdiğine de pişman olmuştu. Yemeğin yarısını masada bırakarak dışarıya çıktı. Bir an önce buradan uzaklaşmalıydı. Zaten yemek de hayli kötüydü. Bir daha mola yerlerinde yememeye karar verdi. Hızla aracının yanına doğru gidiyordu ki birdenbire karşısında az önce kendisini izleyen adamı gördü. Derin bir nefes aldı ve:
-Buraya geldiğimden beri beni takip ediyorsunuz sanki. Beni tanıyor musunuz? Bir şey mi diyeceksiniz?
Adam sakin bir biçimde cevap verdi:
-Sizi tanımıyorum fakat sizin bana yardım edeceğiniz hissine kapıldım. 
Kamil’in endişesi daha da artmıştı. Bir film setinden ya da eski bir fotoğraftan çıkmış gibi duran bu adam gecenin bir yarısı kamera şakası mı yapıyordu acaba? Belki de dolandırıcıydı. Önce hiç cevap vermek istemedi fakat tırının kapısına yaklaşınca döndü ve sordu:
-Nasıl bir yardımmış bu, ne yapabilirim sizin için?
-Yurt dışına çıkmam gerekiyor ve beni siz götürebilirsiniz, diye düşündüm. Galiba siz de yurt dışına malzeme götürüyorsunuz, dedi tuhaf adam. 
-Nereye gidiyorsunuz, ne iş yapıyorsunuz, neden beni seçtiniz, uçak yok muydu gideceğiniz yere gibi soruları üst üste sordu Kamil. Tuhaf adam:
-Size her şeyi anlatabilirim fakat burada değil, araca bindiğimde, dedi.
Kamil önce hiçbir şey demeden binip gitmek istedi fakat bu esnada adamın görünüşü acınası bir durum almıştı. Kafasında binbir endişe ile adamın teklifini kabul etti. Hem yolculuk biraz daha eğlenceli hâle gelebilirdi yanında bir arkadaşı olursa. Adamın yüzüne bile bakmadan:
-Haydi yolumuz açık olsun, yol boyu anlatırsın bana hikâyeni, dedi. 
Bu cevap tuhaf adamı mutlu etmeye yetmişti. Bir çocuk sevinci ve heyecanıyla tırın diğer kapısına yöneldi. Tırın basamakları hayli yüksekti. Bir süre zorlandıysa da neşeyle kapıyı açtı ve yandaki koltuğa oturdu. Kamil, tanımadığı bu adamı yanına almakla iyi mi yoksa kötü mü yaptığını bilemiyordu. Tek düşündüğü bir an önce yükünü teslim edip dönmekti. 
2. Bölüm: Sessiz Veda
Yolculuk başlamıştı fakat garip yabancı hiç konuşmuyordu. Oysa her şeyi yolda anlatacağını söylemişti. Kamil, yabancıyı konuşturmak için birkaç kez havadan sudan söz açtı. Fakat yabancı sürekli elindeki deftere bir şeyler yazıyordu. Bazen çantasından bir kitap çıkarıyor, bir süre ona bakıyordu sonra yine yazıyordu. Kamil, dayanamadı ve konuştu:
-Her şeyi yolda anlatacağını söylemiştin. Yola çıktık ama sen tek cümle bile konuşmadın. Oysa ben yolculuğun seninle daha zevkli geçeceğini ummuştum. Bana hikâyeni anlatacaktın, dedi. 
Yabancı, sanki başka bir dünyada gibiydi. Kamil’e cevap bile vermedi ve kalemiyle defterini işaret etti.
Birkaç saatlik yolculuktan sonra sınıra ulaşmışlardı. Artık ülke sınırlarının ötesine geçeceklerdi. Kamil’in için yabancının evraklarının eksik çıkacağına ve başına dert açacağına dair bir his vardı. Tırını durdurdu ve görevlilere evraklarını uzattı. Yabancı da hiçbir şey söylemeden belgelerini görevliye uzattı. Birkaç dakika sonra görevli belgeleri getirdi ve Kamil yeniden gaza bastı. Morali bozulmuştu iyice. Mola vermek de istemiyordu ancak bir yerlerde mola verip yabancıyı indirmek fikri zihninde dolaşıyordu. 
Birkaç saat daha yolculuk yaptıktan sonra Kamil yabancıya döndü ve:
-Bir şeyler yemenin zamanı gelmedi mi, dedi. 
Yabancı:
-Benim için fark etmez, gideceğimiz yere kadar mola vermeden devam edebiliriz, dedi. 
Kamil, iyiden iyiye kızmaya, sinirlenmeye başlamıştı. 
-Arkadaşım, yoldan seni aldım, işin açığı neden aldığımı ben de bilmiyorum. Belki yol boyu sohbet ederiz diye düşündüm. Bu benim yurt dışına ilk çıkışım. Seni nerden buldum, niye yanıma aldım bilmiyorum. Vallahi pişman ettin, dedi. 
Bu cümleler üzerine yabancı yazmayı bıraktı. Defterini kenara koydu. 
-Endişe etmen gereken bir durum yok. Şimdi, müsait ilk yerde mola verelim. Belki de konuşuruz, dedi. 
Bu kez susma sırası Kamil’e gelmişti. Kamil sustu. Kilometrelerce sustu. Gurbet, ayrılık, hayat gibi sorgulamalar uçmuştu zihninden. İlerde bir mola yeri görünce yavaşladı ve tırına uygun bir yer buldu. Yabancı kendinden önce inmişti bile. Birlikte boş bir masaya geçtiler. İkisi de suskundu. Yabancı müsaade isteyerek lavaboya gideceğini söyledi. Kamil, cevap vermedi. Sadece gözleriyle tamam, dedi. 
On beş dakika geçmesine rağmen yabancı dönmedi. Hesabı ödemek için kasaya gittiğinde hesabın yabancı tarafından ödendiğini öğrendi Kamil. Buna gerek yoktu oysa. Dışarıya çıktı, beklemeye başladı fakat gelen giden yoktu. Yeniden içeriye girerek tesis görevlisine az evvel yanımda oturan kişiyi gördünüz mü, diye sordu. Görevli, tarif edilen kişinin yarım saat önce başka bir araçla ayrıldığını söyledi. 
Derin bir nefes aldı Kamil. Kurtulmuştu yabancıdan ve Transdinyester’e birkaç saatlik yolu kalmıştı. Karnı da doymuştu nasıl olsa. Keyifle tırına bindi. Yabancının defteri bıraktığı yerde duruyordu. Çantasını zaten yanına almıştı. Kimdi bu adam? Belki defterde ona dair bir şeyler bulurum, diye düşündü ve sayfaları çevirmeye başladı. Hikâyelerle dolu bir defterdi bu ve son hikâye çok tanıdık gelmişti Kamil’e. Şöyle başlıyordu:
Bu mesleği isteyerek seçmemişti ama şikâyetçi de değildi. Herkese nasip olmazdı şehir şehir dolaşmak. Hem de kocaman bir araçla. Tır şoförü Kamil Köz, yaşadığı hayattan memnundu. Zaman geçmişi düşünüyordu, arkadaşlarını hatırlıyordu hepsi iyi eğitim almışlardı hatta hepsi keldi. Saçları dökülmüştü okul sıralarında. Çoğu da gözlüklüydü. Oysa Kamil gözlük kullanmıyordu...
Olanlara anlam vermeye çalışmak gereksizdi. Kimdi bu yabancı, kimdi?


BAY MÜRKEMEL'İN SIRADAN BİR İŞ GÜNÜ

Salih Taha  Balta


Bay Mürkemel, elinde siyah çantası ile evinin tam önündeydi. Bir şeyler bekliyor gibiydi ama gelen giden yoktu. Etrafına da bakmıyordu. Bir süre hareketsiz bekledikten sonra sağ tarafa doğru yürümeye başladı. Çantası galiba ağırdı, taşımakta zorluk çeker gibi bir hali vardı. Bir süre yürüdükten sonra yönünü değiştirdi ve sola geçti. Bay Mürkemel, çok unutkan biriydi. Bir süre sonra hızlandı, hızlandı. Bu hızlanışın nedenini anlayamıyordu. Çantasını döndüğü ilk köşede unuttuğunun farkında değildi. Unutkandı Mürkemel. Beş, altı dakika kadar hızla yürüdükten sonra çantasının eksikliğini hissetti. Nerede bıraktığını bilmiyordu ama yine de geri dönmek gerekliydi. Geri döndü fakat geldiği yolu unutmuştu. Siyah şapkası ve siyah gözlükleriyle sokakta dikkat çekiyordu. Onu görenler önemli biri zannediyordu. Ciddiydi ve kimseye bakmadan yürüyordu. Bir süre yürüdükten sonra neden bu tarafta yürüdüğünü hatırlamaya çalıştı. Çantasını almak için dönmüştü ama ne için döndüğünü de unutmuştu. Neyse ki bu esnada yolun karşısında çantasını gördü. Ne kadar da benim çantama benziyor dedi içinden. Bu esnada eline baktı, çantası yoktu. Evet evet, çantasını aramak için gelmişti buraya. 
Yolun karşısına geçip çantasını alacaktı ki güvenlik görevlileri çantanın olduğu yeri çevrelemeye başlamıştı. Halk heyecanla etrafına toplanmıştı bantlarla çevrilen yerin. Bu esnada bomba imha ekibi göründü uzaktan. Bay Mürkemel’in çantası fünye ile patlatılmak üzereydi. Kalabalığın içinde birden adımlarını hızlandırarak görevlilere doğru koştu Mürkemel. Durdurmak isteyenleri kenara itekledi ve çantasını yerden kaptı. Etraftakilere bağırdı:
-Ben özel dedektifim ve bu benim çantam ve içinde çok önemli evraklar var. 
Güvenlik görevlileri olup biteni anlamaya fırsat bile bulamadılar. Hızla çantasını açtı Mürkemel ve içindeki boş sayfaları sağa sola atmaya başladı. Bir yandan da yine yüksek sesle konuşuyordu:
-Çantamın içindekileri birileri değiştirmiş. 
Boş çantayı sallayarak bürosuna ulaştı. Yorucu bir sabahtı onun için. Sandalyesine oturdu, geriye doğru yaslandı. Kaç zamandır müşteri gelmiyordu sanki. Belki de geliyordu ama Mürkemel unutkan biriydi.