-küçürek hikâye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
-küçürek hikâye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Haziran 2025 Cuma

ÇİÇEĞİN RÜYASI

 

 Akın Eliş

Irmaklar yorulmuştu, denizler, dağlar da. Kuşlar ürkerek uçmaktan yorulmuştu. Ağaçlar yorulmuştu, bulutlar ve insanlar da. Ölüm yorulmuştu dolaşmaktan yeryüzünde.

Kin ve kan kokusuna aldırmadan, yolun nereye çıkacağını bilmeden, gece gündüz demeden koşuyordu. Ansızın bir çiçek kesti yolunu, daha önce resmini bile görmediği bir çiçek. Ayakları yere çivilenmiş gibiydi. Çiçek fısıldadı:

 -Siz, çiçeklerin ve kuşların sesini duyarak cennet gibi bir dünyada kardeşçe yaşamak yerine dünyayı cehenneme çevirmeyi seçtiniz.

Bir çiçeğin rüyasında uyandığının farkında değildi.  

 

3. KÜÇÜREK ÖYKÜ YARIŞMASI 

TÜRKİYE İKİNCİSİ 

 


19 Şubat 2025 Çarşamba

SIRA

Zeynep Ayten

Sonunda sıramın geleceğini biliyordum ama çok da gergin değildim zaten. Elimde bir kitap ve bir kalem beklemiştim dakikalarca. Birkaç dakikalık bir işti benimki, sırada bekleyen diğerleri gibi dakikalarca sürmeyecekti.
Koridor uğultuluydu ve sıra bir türlü ilerlemiyordu. Diğer insanlar ne kadar da gamsız, dertsiz dolaşıyorlardı. Kiminin elinde yarım tost kiminin elinde meyve suyu, bazıları kol kola girmiş geziniyorlardı. İstasyon Caddesi değildi burası ama küçük bir cadde gibiydi. Sıram gelinceye kadar bir kenarda otursam, diye düşündüm fakat ya başkaları sıramı kaparsa? Kaç dakikadır bekliyordum, biraz daha sabretmeliydim. 
Gözümle bir yandan duvardaki saati süzüyordum. Eğer iki dakika içinde sıra bana gelmezse bırakıp gitmek zorunda kalacaktım. Tam ümidi kesecektim ki öğretmenim bana doğru gülümsedi:
-Soruna bakabiliriz zil çalmadan, dedi. 
Zil çalmak üzereydi ama sıra sonunda bana gelmişti. Soru çözme sırası… 

KIRK TİLKİ


Zeynep Akbulut

Kar, ara sıra yavaşlıyor ama yağmaya devam ediyordu. Zihnimde binbir düşünce vardı. Kırk tilki geziyordu beynimin içinde ama dikkat ettim, hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyordu. Mesela kar tatili olacak mıydı? Bence olacaktı fakat sonraki gün acaba tatil bitecek miydi, bu büyük bir sorundu çünkü sonraki güne yetişmesi gereken tonla ödev vardı. Ödevi yapmak bir şey değildi fakat öğretmenimin ödevimi beğenip beğenmemesi de ayrı bir sorundu. Kendi kendime tam da “Sorunların bunlar olsun.”demiştim ki akşam yemeği aklıma geldi. Kaç zamandır İskender yemediğimi hatırladım. Akşama bir ziyafet olsa, diye geçti içimden. Olmasa da olur, dedim kendi kendime. Kar, ara sıra yavaşlıyor ama yağmaya devam ediyordu. Diğer illerden birer birer tatil haberleri geliyordu. İstanbul bile kar tatili vermişti. İstanbul kar tatili veriyorsa Sivas’ın bir haftayı tatil etmesi gerekiyordu. Bence öyleydi yani ama büyüklerimiz iyisini bilir tabii. 
Tilkiler beni yormaya başlamıştı. Gerek yoktu bu kadar düşünmeye her şeyi. Önümdeki baklavaya baktım, fena görünmüyordu. Uzandım ve tadına baktım. Biraz fazla şekerliydi sadece. Kar, ara sıra yavaşlıyor ama yağmaya devam ediyordu.

7 Ocak 2025 Salı

ÜÇ KİŞİLİK BİR DÜNYA


Salih Taha Balta


Akşamın ilk saatleriydi. Üç kişiydik.  Salih, Taha ve ben. Salih sürekli susuyordu. Taha, çok konuşuyordu ben ise yazıyordum. Salih’i konuşması için Taha sürekli teşvik ediyor fakat bir cevap alamıyordu. Ben, yazarak Salih ve Taha’ya örnek olmaya çalışıyordum ama ikisinin de bir çabası yoktu. 

Taha; rüyasında konuşuyor, gerçek hayatta susuyordu. Salih ise gerçek hayatta konuşuyor, rüyasında susuyordu. Ben gerçek hayatta yazıyor, rüyamda konuşuyor, susuyor, gülüyor, ağlıyordum. En azından öyle olduğunu söylüyorlar çünkü gördüğüm hiçbir rüyayı hatırlamıyorum. 

Akşamın son saatleriydi. Yazmayı bırakmam gerekiyordu. Salih’in susma vakti gelmişti. Taha’nın uyku saati gelmişti. Benim başka bir âleme geçme vaktim gelmişti. 


27 Aralık 2024 Cuma

YARA

 
ZEYNEP AYTEN

Yaralıydı. Hem de ağır yaralı. Kimse farkında değildi yaralarının verdiği acının. Kimse farkında değildi kaybettiği kanın. Durmadan ona geliyorlardı tedavi olmak için. Hastalar, hastalar, hastalar… Aslında gelenlerin çoğu hasta değildi, sadece ona ihtiyaçları vardı. Onunla konuştuktan sonra yüzlerinde bir tebessüm oluşuyordu gelenlerin. Gelirken beton gibi bir yüzle gelen insanlar, onun yanından ayrılırken çiçek bahçesini andıran bir yüzle dönüyorlardı. 
Günler böyle geçiyordu. Kimse ona derdini sormuyordu. Kimse ona, yaralı mısın, demiyordu. Ona gelen her kişi bir yara bırakarak oraya geri dönüyordu. Bu kadar yaranın bir yararı yoktu ona. Bu kadar yarayı artık taşıyamayacağını da düşünüyordu. Neyse ki bazı yaralar kendiliğinden iyileşiyordu birkaç gün içerisinde. Bazıları ise anında iyileşiyordu. 
Kimse onun da hislerinin olabileceğini düşünmüyordu. Yara bere doluydu her yanı. Acı çeke çeke kurumaya yüz tutmuştu her yanı. Yıllardır bir yudum su getiren olmamıştı. Cansız bir iskelet gibi kalan gövdesine yıllardır bir kuş konmamıştı. Vücuduna kazınan anlamsız şekillerden, harflerden ve dallarına bağlanan renkli bez parçalarından acı damlıyordu. Hemen önüne yakılıp giden mumlar da canını yakıyordu. Böyle bir hayat düşünmemişti. Diğer arkadaşlarının fısıltılarını duyuyordu rüzgârdan, fırtınadan. Neşeli fısıltılardı bunlar. 
Yaralıydı ve gitme zamanının çoktan geldiğini biliyordu. Bir sabah onu alacaklar ve götüreceklerdi bilmediği bir yere. 
Daha önce hiç duymadığı bir acıyla selamladı son günü. Toprağın altında gömülü ayakları bile sızlıyordu. Rengârenk dalları titriyordu. Duyabileceği en büyük acıyı, sızıyı duymuştu artık ve bitmişti hepsi. Hepsi geride kalmıştı. Çok sürmedi, kendini yerde buldu. Toprağa hiç bu kadar yakın olduğunu hatırlamıyordu. Ayrılırken köklerine baktı, baktı… Bütün yaralarını orada bırakmıştı. 

AYNA

 
ZEYNEP AYTEN

O yüzü duvarda görünce bütün o sıkıntılı geçmişi tekrar tekrar yaşamış gibi oldu. Uzun bir hikâyeydi o yüzden yansıyan. İstese de başka yere bakamıyordu. Bir kez görmüştü o yüzü ve gözlerini ayıramıyordu. Elinde bir bardak çayla öylece kalakalmıştı odanın ortasında. Yıllardır görmediği birini görmüş gibi oldu. Epeydir haber alamadığı birinden haber almış gibi… Tüm cesaretini toplayıp en yakın koltuğa oturdu. O aynanın yerini değiştirmenin zamanı gelmişti. 

KAPI


ZEYNEP AKBULUT

Üzülmediğine göre bir sorun olmadığını söyledim fakat bana bir türlü inanmıyordu. Durmadan yere bakıyor, bir şey söylemiyordu. Bir ara ellerine baktım, parmaklarını çıtlatıyordu ama ses gelmiyordu parmaklarından. Haydi artık, dedim. Sen, yapabileceğin her şeyi yapmışsın. Onu da üzmemişsin, kendini de. Cevap vermiyordu ve arada gözlerime bakıyordu ve gözlerini gözlerimden kaçırıyordu. Beni görmek, ona tedirginlik veriyordu, sezmiştim. Daha fazla bekleyemezdim onun önünde. Arkamı döndüm ve kapıyı kapattım. Ayna, orada öylece kaldı. 

20 Aralık 2024 Cuma

BEYAZ MENDİL

Akın Eliş

Dışarı çıktı, herkes barışı kutluyordu. O da cebinden beyaz mendilini çıkardı, havaya attı ve mendil altın kafesten yeni çıkan kuş gibi beyaz güvercine dönüşüp gökyüzünde özgürce kanat çırptı. 

14 Aralık 2024 Cumartesi

CEHALET


Elif Naz Özden

Kendi kendine düşünürken içinden geçirdi: "İnsanlar iki günü peş peşe kötü geçince yarın güzel geçecek." diyor. "Oysa dün de bunu dememişler miydi?"

7 Aralık 2024 Cumartesi

BAŞKA BİR KONU

NEHİR GÜVER

Merhaba, ben Olay’ın arkadaşı Konu. Konu, deyince aklına ne geliyor? Konu, denilince benim aklıma ben geliyorum. Şimdi size günlük rutinimi anlatacağım ama öncelikle ben güzeller güzeli, yakışıklı biriyim. Sabah uyanırım, pijamalarımı giyerim. Akşam yemeğimi yerim sonra eve giderim, sonra geri gelirim ve uyanırım. Hatta daha sonra okula ya da işe giderim. Daha sonra evden çıkarım. Bütün günüm böyle geçer. 
Herkes gibi normal ve düzenli bir gün geçiririm. Benim hayatımda günlük rutinim bu işte. 

AKŞAM


Elif Naz Özden

Her akşam, kötü bir günün ardından yarınım güzel geçecek diyordu.  Dün akşam da böyle demişti, önceki gün akşam da ve daha önceki gün akşam da… Farkında değildi dünlerin, önceki günlerin, daha önceki günlerin…

TERS HAYAT

 ELİF NAZ ÖZDEN

O ters. Onun hayatı ters. O ve hayatındaki her şey ters. O her şeyi ters yapar. O, ters adam. Yatağına ters bir şekilde yatar. Tersinden uyanır. Yüzünü elinin tersiyle yıkar. Birisi onu sinirlendirdiğinde kahkaha atar ve elinin tersiyle vurur. Kantinden kendisine bir şey aldığında paketi tersten açar. Okulda sandalyesine ters oturur. Artık o kadar terstir ki ters yürümeye alışmıştır, arkasına bakmadan yürüme kabiliyeti kazanmıştı. Aynı zamanda kendisine bir dil uydurmuştu. Bütün kelimeleri tersten söylemeye alışmıştı. O, tersliğin hakkını veriyordu, gerçekten ters biriydi. O, tersliğin yürüyen, nefes alan, konuşan, uyuyan hâliydi. 

SİLGİ

 

ELİF SERRA YILDIRIM

Hayatımızda bir silgi olsa keşke, yaptığımız hataları, yanlışları silebilsek. Geri alabilsek bazı sözleri, işlenmiş günahları, söylenmiş yalanları ve bir de bazı insanları. 

HAYIR, HAYIR

ELİF SERRA YILDIRIM

Önce biraz yürüdü sonra adımları hızlandı, git gide koşmaya başladı. Koştu, koştu… Şehrin kalabalık sokaklarında belirsiz bir silüet oldu. Nedendir ki sonra hafif hafif damlayan yağmur eşliğinde yavaşladı. Nefes nefese bir halde geldiği yere bakındı. Boş gözleri önce endişe, sonra umutsuzlukla sağa sola dönmeye başladı geldiği yeri tanıyınca. Bu bir tesadüf müydü? Hayır, dedi kendi kendine. Hayır, hayır, olamaz. Söylediği son şey bu oldu.