SALİH TAHA BALTA
HAYRETTİN EYMEN BULUT
UTKU KERİM GENÇ
1. Bölüm
Yol Ayrımı
Bu mesleği babasından devralmıştı. Babası da dedesinden devralmıştı. Dükkanının yapılma tarihini şehirde bilen kimse yoktu. Şehrin kuytularında bir mahallede, tek katlı küçücük bir dükkandı burası. Renkli tabelası yoktu. Kapısının ve penceresinin boyaları dökülmüştü. Ahşap bir kapısı ve penceresi vardı yalnızca. Kış geldiğinde pencerenin kenarlarına macun çekerdi. Kapının rüzgâr giren yerlerine ise gazete yapıştırırdı. Bu dükkânın önünden geçen bir yabancıya burasının dükkân olduğunu ispat etmek çok zordu çünkü içerde sadece bir masa vardı bir da ahşap sandalye. Duvarlar boyasızdı. Tavandan sarı bir ampul iniyordu aşağıya doğru ve etrafı örümcek ağları ile sarılmıştı. Zaten ampul bu dükkanı ışıtmak için yetersizdi. Etrafındaki binalar sanki bu dükkânı gizlemek ister gibiydi ve görevlerini iyi yapıyorlardı. Bu mesleği babasından devralmıştı zaten yapabileceği başka bir iş de yoktu.
Mizan Çınar’ı mahalle sakinleri dışında kimse tanımazdı. Az konuşur ve az gezerdi. Sabahtan gece yarısına kadar dükkânda beklerdi. Evet, onun müşterileri özellikle gece yarısında gelirlerdi yanına. Bazıları akşam da uğrayabiliyordu ama dükkânın en yoğun olduğu vakit geceydi. Vakit akşamı geçmişti. Sokak tenhalaşmaya başlamıştı. Mizan Çınar, yerinden kalktı ve küçük pencereden dışarıya baktı. Az sonra birilerinin geleceğini biliyordu. Kapı usul usul üç kez vuruldu: Tık, tık, tık.
-Buyurun, dedi Çınar. İçerdeyim.
Gözleri uykusuzluktan kızarmış, saçları dağınık, üzerinde pijamalar, ayağında terlikleriyle orta yaşlı biri araladı kapıyı:
-Dün bana sattığınız rüyayı hiç beğenmedim. Uyandım, uyandım yeniden gördüm ama yine beğenmedim. Bundan önce sattığınız rüyalar çok güzeldi. Bu rüya beni yordu. Gece kesik kesik uyudum, gündüz de uykum vardı. Şimdi sizden yeni bir rüya almak için geldim.
Mizan Çınar ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyordu. Daha önce sattığı rüyalardan hiç şikâyet almamıştı.
-Yeni rüyanız için bir ücret ödemenize gerek yok fakat talimatlara uygun bir biçimde uyuduğunuzdan emin misiniz? Uykuya gece saat 12’den önce yatmadınız değil mi? Ya da yastığınızın her zamanki yüzünü değil de ters tarafını çevirmeyi ihmal etmemişinizdir umarım? Uyumadan önce yemek yemiş olabilir misiniz? Size bu kuralları defalarca daha önce söylemiştim. Tamam, burada bir şeyler satıyoruz fakat ilk kez bir şikayet alıyorum. Size yeni rüyanızı birazdan uzatacağım, dedi.
Pijamalı adam biraz kendisini suçlu hissetti bu konuşmadan sonra çünkü bu söylenenlerin hiçbirini yapmamıştı. Belki aynı rüyayı bir kez daha kullanabilirdi fakat istemedi. Ellerini Mizan Çınar’a uzattı. Mizan Çınar, küçük masasının çekmecesinden çıkardığı kokuyu pijamalı adamın ellerine sıktı ve:
-İyi uykular, tatlı rüyalar, dedi.
Pijamalı adam, terliklerini sürüye sürüye dükkândan ayrıldı. Mizan Çınar’ın ilk kez bu kadar canı sıkılmıştı. Belki de bu mesleğin sonu geliyor, diye düşündü. Başka nasıl bir iş yapabilirdi, mesela berberlik, ona göre bir iş miydi? Değildi. Biraz daha düşündü aklına terzilik geldi. Düşününce ondan da vaz geçti. En son ayakkabı tamirciliğini de düşündü. Bu işi de yapamazdı. Belki hikâye yazarı olabilirim diye düşündü. Evet, bu iyi bir fikirdi. Sattığı rüyaları yazabilirdi mesela. Yine de biraz daha direnmeliydi. Tam bunları düşünürken yeniden kapı vuruldu: Tık, tık, tık, tık. Bu kez gelen yaşlı bir kadındı. O da dün bu saatlerde bir rüya alarak gitmişti. Kadın daha ağzını açmadan Mizan Çınar:
-Rüyanızı beğenmediniz değil mi, dedi.
Kadın:
-Nereden anladınız, senelerdir sizden rüya alıyorum, ilk kez bu kadar berbat olanına rastladım, dedi.
-Merak etmeyin, size şimdi yeni bir rüya vereceğim hem de ücret almadan, diyen Mizan Çınar, yeni rüyasını kadına verdi.
Şimdi bir karar vermesi gerekiyordu. Bu işe devam mı etmeliydi yoksa hikâye yazarlığına mı başlamalıydı. Yine de erkendi bu işi bırakmak için. Masasındaki çekmeceden bir kâğıt çıkardı. Çok eski bir kağıttı bu. Babasından, belki de dedesinden kalmıştı. Kağıt kadar eski bir de kalem vardı çekmecede. Büyük yazılarla kağıda şöyle yazdı:
SATILANLAN HAYALLER ALINMAZ, YENİSİYLE DEĞİŞTİRİLMEZ.
On yıllardır penceresine bir şey asılmayan dükkânın camında ilk kez bir yazı vardı artık. Gelip geçenlerin dikkatini çekecek bir yazı hem de.