Emir Sabri Ünsal, Muhammet Miraç Gün, Emir Kaan Şimşek, Muhammed Uğur Bulut
Anadolu en hareketli dönemlerinden birini yaşıyordu. Ataman İmparatorluğu dağılmıştı ve merkezi otorite sarsılmıştı. Her yerde küçük beylikler ortaya çıkmıştı ve birbirleriyle kıran kırana mücadele ediyorlardı. Amaçları Ataman İmparatorluğundan kalan boşluğu dolduracak güç olmaktı. Bu mücadelelerde en aktif olanlar; Kaanoğulları, Muhodanlar, Mirmunlardı. Yıllarca birbirleriyle savaşan Kaanoğulları, Muhodanlar, Mirmunlar arasındaki mücadele zorunlu olarak bitmiş bu üç beylik kendilerini tehdit eden yeni ve büyük güce karşı ittifak kararı almışlardı. Bu üç beyliğin her birinin kendine özgü savaş taktikleri vardı. Kaanoğulları kara gücünde emsalsizdi. Muhodanlar ise dönemin teknolojisini elinde bulunduruyordu. Kılıç, ok dışında çok yeni ve düşmanların tanımlayamadığı silahlar icat etmişlerdi. Mirmunlar ise mimari alanda iyilerdi ve yıkılması zor kışlalar, kaleler inşa ediyorlardı. Mirmunlar’ın o tarihe kadar kalelerinden hiç biri ele geçirilememişti.
Önce Anadolu sonra da tüm dünya yeni bir tehditle karşı karşıyaydı. Sabriyun adı verilen garip bir teşkilat ortaya çıkmıştı ve bunlar değişik yöntemlerle ülkeleri birer birer ele geçiriyorlardı.
Sabriyunluğun kurucusu Ebir Sabiri, farklı bir müzik aleti geliştirmişti. Bu müzik aletinin sesini duyan kişiler anında hipnoz oluyor, verilen her emri yerine getiriyor, ölümü bile göze alıyorlardı. Bu sesi duymamak için insanlar artık yanlarında tıkaç taşıyorlardı. Bütün ülkelerin korkulu rüyası haline gelmişti bu ses ve tüm dünya sessizleşmişti.
1. Bölüm
BÜYÜK ANLAŞMANIN EŞİĞİNDE
Kaanoğulları Beyliğinin yeni yöneticisi 1. Kaan, Beyliğin başına geçtiği günün ertesi sabahı yaverlerinin getirdiği mektupla uyandı. Mektupta ticaret indirimi için Muhodanlar’dan güzel bir teklif vardı. Kendileriyle işbirliği yaptıkları takdirde Muhodanlar yüzde 20 indirim yapacaklarını ve bir üründen elli tane alındığı takdirde birini hediye edeceklerini yazıyorlardı. 1. Kaan’ın bu teklif hoşuna gitti ve beyliğini güçlendirmek için savaş malzemeleri almaya yaverleriyle karar verdi. Akşama doğru ikinci bir mektup daha geldi, Mirmunlar da benzer bir teklifte bulunuyorlardı. Mirmunlar, Kaanoğulları kabul ettikleri takdirde onlara sağlam kışlalar ve barınakları indirimli bir biçimde yapacaklarını yazıyorlardı. 1. Kaan bunu da kabul etti.
Her iki beyliği de kendi topraklarına davet ederek anlaşma yapmak için haber gönderdi. Bir hafta sonra Mirmunlar, Muhodanlar Kaanoğulları’nın topraklarına anlaşma için geldiler. Bu gelişmeleri Ebir Sabiri’nin çaşıtları aynı gün Sabiri’ye ulaştırıyor, Sabiri ise bu hareketliliğe tahtına kıs kıs gülüyordu çünkü yakında Anadolu diye bir coğrafyanın kalmayacağının planlarını yapıyordu.
Vaktinde toplantıya katılabilmek için Mirmunlar ve Muhodanlar mektuplarını alır almaz yola çıktılar. Tam donanımlı küçük birer kafile halindeydiler. Kendilerini savunacak kadar askerleri de yanlarına almışlardı. Mirmunlar Anadolu’nun tam göbeğinden yola çıktı, Muhodanlar ise kuzeybatıdan geliyordu. İki beylik Kaanoğulları’nın sınırında Donuzlu vadisinde buluşacaklardı ve bu haber de Sabiri’ye ulaşmıştı. Sabiri günler öncesinden Donuzlu Kalesindekileri alt etmiş, keyifle iki beyliğin gelmesini bekliyordu. Adamları Donuzlu Kalesi’nin eski askerlerinin kıyafetlerini giymişti. İki beyliğin kafilesi kalenin önüne geldi. Kale kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. Her şey yolunda gibi görünüyordu. Geceyi burada geçirip sabahın ilk saatlerinde Kaanoğulları’na ulaşacaklardı.
Askerler kale dışını kontrol için dışarda bırakılmıştı. Yenildi, içildi, sohbetler edildi. Sıra eğlenmeye gelmişti. Müzik aletleri ortama alınmaya başlandığında Mirmunlar ve Muhodanlar’ın komutanları hiç görmedikleri bir müzik aletini fark ettiklerinde kendilerine hazırlanan tuzağı fark ettiler, sessizce daha önce hazırladıkları tıkaçları kulaklarına yerleştirdiler. Sabiri’nin elemanları için işler yolunda görünüyordu. İlerleyen saatlerde Mirmunlar ve Muhodanlar hipnoz olmuş taklidi yapmaya başladığında Sabiri’nin askerleri keyiflenmişti. Ani bir işaretle Muhodan askerleri Mirmunlar’ın ve Sabiri askerlerinin hiç görmedikleri silahlarını müzisyenlere ve sarayın vezirine doğru yönelterek ateş etmeye başladılar. Birkaç dakika içinde yaşayan Sabiri askeri kalmamıştı. Bu, Muhodanlar ve Mirmunlar için büyük bir tecrübe oldu. Yaralı olarak kurtulmayı başaran bir Sabiri askeri, durumu efendisine ilettiğinde Ebir Sabiri küplere binmişti.
Ertesi gün biraz yorgun olsa da iki kafile Kaanoğulları’nın sarayına ulaştılar. Yolda yaşadıkları tecrübeyi 1. Kaan’a anlattılar ve güçlerini birleştirmeyi, düşmanın çok çetin ve kurnaz olduğunu söylediler.
2.Bölüm
BÜYÜK ANLAŞMA
Beklenen toplantı kısa sürdü. Anlaşmaya varıldı. Ebir Sabiri’nin karışışında ortak bir güç olmak zorundaydılar. Anlaşma maddeleri şöyleydi:
1. Her ne olursa olsun Ebir Sabiri’ye karşı tam birliktelik içinde savunma yapılacak yeni bir beylikle anlaşma yoluna gidilmeyecek.
2. Her üç beyliğin içinden beylik ittifakına zarar verecek bir ajan çıktığında tespit edilen ajanlar o beylik tarafından infaz edilecek.
3. Üç beylik, dış tehditlere karşı tek devlet gibi hareket edecek.
4. Üç beylikten herhangi bir tehdit karışışında ihtiyacı olana sınırsız maddi destek sağlanacak.
Anlaşmanın yalnızca bu maddeleri karşılıklı okundu. Bu maddeler dışında 9 tane gizli madde vardı, bunlar açıklanmadı.
Bu esnada Ebir Sabiri, intikam yeminleri ediyor, üç tane küçük beyliğin kendisinin büyük planlarını alt edemeyeceğini haykırıyordu. Öfke ile yeni planlar yapmaya başladı. Bu üç beyliğin ismini dünyadan, tarihten sileceğini söylüyordu. İnandığı değerler üzerine yeminler ediyordu.
3.Bölüm
BÜYÜK SAVAŞIN AYAK SESLERİ
Anlaşma yapılmış, beyliklerin temsilcileri yeniden ülkelerine dönüş yoluna düşmüştü. Ebir Sabiri bunu haber almış ikinci bir plan için düşünmeye başlamıştı. Üç beylik de derin bir nefes almış artık tehlikenin azaldığını düşünüyorlardı.
Ebir Sabiri, kısa sürede elinde kalan askerleri toparladı ve akıllıca bir plan yaptı. Askerlerinden küçük bir grup dönüş yolunda olan Muhodanlara ve Mirmunlara saldıracak, ardından onları kaçamayacakları bir kapana doğru çekeceklerdi. Kapanda asıl ordu bekleyecek böylece üçlü anlaşmaya imza atan beyliklerin ikisi imha olacaktı.
Her iki beyliğin yolunda da sarp kayaların bulunduğu, tek hat ile ilerlenebilecek yollar vardı. Ebir Sabiri askerlerine ve kendisine moral olması için önce Mirmunlar’a saldıracaktı. Saldırı için otuz kadar askerini öne sürdü. Bu otuz asker önce saldıracak sonra kaçmaya başlayacaktı. Öyle de oldu. Dar geçite geldiklerinde otuz kadar Sabiri askeri, tepelerden inerek Mirmunlar’a saldırdı. Daha sonra geri çekiliyormuş gibi yaparak Mirmunlar’ı tuzağa doğru sürükledi. Olanları Sabiri keyifle izliyordu. Mirmunlar kapana kısıldığında her yerden Sabiri askerleri çıkarak tek Mirmunlara ağır bir yenilgi yaşattılar. Mirmunlar’ın lideri 11. Miraç, birkaç askeriyle canını zor kurtardı. 11. Miraç kaçarken Sabiri’ye ağır bir darbe indirmeyi de başarmıştı. Sabiri de yaralanmıştı, kan kaybediyordu ancak küçük bir zafer elde etmenin mutluluğu ile acısını hissetmiyordu. Derhal toparlandı ve Muhodanlar’ın dönüş yoluna doğru ilerledi. Muhodanlar küçük bir mola vermek için kamp kurmuşlardı. Aynı taktik onlara da uygulanacaktı. Otuz kadar yorgun Sabiri askeri yine Muhodanlar’ı tuzağa çekmek için aynı taktiği uyguladılar fakat Muhodanlar ikiye bölünmüş bir kısmı kervanın önünde ilerliyordu. Sabiri, önden giden bu kervanı gerçek kervan zannederek küçümsedi ve saldırıyı başlattı. Öndeki askerler kaçıyor gibi yaparak bu otuz kişilik askeri asıl ordunun yanına çekti. Böylelikle Sabiri’nin askerleri kendilerinin kurdukları tuzağa benzer bir tuzakla alt edildiler. Zaten yaralı olan Sabiri bu hezimetle daha da kötüleşti ve bir süre tedavi olması gerektiğine inanmaya başladı.
Bu esnada Kaanoğulları olup biten her şeyden habersizdi. Dağda gezen çobanlardan biri posta güvercini ile durumu Kaanoğulları’na iletmişti fakat olan olmuştu çoktan. Sabiri ağır yaralıydı. Ortada görünmüyordu, nereye saklandığı belli değildi. 11. Miraç askerlerini kaybetmiş, dönüş yoluna devam ediyordu ancak onun da durumu iyi değildi. Hasar almayan tek beylik Muhodanlar’dı. Onların da topraklarına dönmelerine az bir zaman kalmıştı. Kaanoğulları’nın Beyi tüm bu olup bitenlere çok öfkelenmişti çünkü kendi beyliğinin sınırlarında gerçekleşmişti tüm bu olanlar. Hem de anlaşma yapıldıktan hemen sonra olmuştu. Artık Sabiri’nin defterini dürmenin zamanı geldi, diye söyleniyordu.
4.Bölüm
TARİHE YÖN VEREN BÜYÜK SAVAŞ
Tüm bu yaşananlardan sonra Anadolu’da iki ay kadar sessizlik yaşandı. Kimse kimseye sataşmadı. Sabiri ortalıkta görünmüyordu. Muhodanlar daha da güçlü bir beylik olmak için neler yapılabileceğini düşünüyorlardı. Kaanoğulları ise Bey’in kardeşi Kerem’in tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa yakalanmasından dolayı üzüntülüydü. 1. Kaan, Kerem öldüğü takdirde ülkedeki tek yetkili olacaktı ve saray koridorlarında bu konuşuluyordu. Halk bu durumdan tedirgindi. Zayıf bir anda saldırıya uğramaktan korkuyorlardı.
1. Kaan kardeşinin tedavisi için Muhodanlar’dan yardım istemeyi düşündü çünkü kendi şifacıları iki aydır bir sonuç elde edememişlerdi. 1. Kaan korunaklı bir ordu ile kardeşinin tedavisi için Muhodanlar’a gitmeye karar verdi. Onlarca at ve asker eşliğinde yola çıktı fakat Sabiri’nin saldırısına uğramaktan da endişe ediyordu. Askerlerini bölükler halinde ilerletiyordu. Yol güvenli ise mola vermeden devam ediyorlardı. Yolculuk iki gün sürdü ve Muhodanlar’ın sınırlardan içeri giriş yaptılar. Sabiri halen ortada yoktu. Ortada görünmemesine rağmen paralı çaşıtları beyliklerde olan biten her şeyi hasta yatan Sabiri’ye getiriyorlardı. Sabiri bu tedavinin sonucunu bekliyordu. Şayet Kerem Bey çabucak sağlığına kavuşursa Muhodanlar’ın ve Kaanoğulları’nın hekimlerini kaçırıp kendisini tedavi ettirmeyi düşünüyordu.
Mirmunlar ise iç karışıklık yaşıyordu. 11. Miraç’ın güçten düştüğünü gören yardımcıları beylik yönetimini ele geçirmek için planlar yapıyordu. Her gün ülkede isyanlar oluyor, bastırılıyor ama tez zamanda yeni bir şaki ortaya çıkıyordu. Ebir Sabiri’ye karşı yapılan anlaşmanın maddeleri bile unutulmuştu çünkü Sabiri tehdidi şu sıralar gündemde değildi.
1. Kaan’ın kardeşi Muhodanlar ve Kaanoğulları’nın hekimlerinin ortak çabası sonucu ikinci gününde toparlanmıştı. İyileşecek gibiydi. Ebir Sabiri’nin çaşıtlarından biri bu durumu kendisine ulaştırdı ve Sabiri’nin bu durum hoşuna gitmedi. Derhal Kerem’in zehirlenmesi gerektiğini söyleyerek bunu yapabilirse servet vaadinde bulundu. Servet, kelimesi hoşuna gitmişti ona haber getiren kişinin. 4. Gece artık dönüş yolu planları yapılırken Kerem odasında ölü bulundu.
Kısa süre içinde olayı gerçekleştiren çaşıt tespit edildi ve en ağır biçimde cezalandırılarak hayatına son verildi. 1. Kaan intikam yemini etmişti ve beraberindeki askerlerle beyliğine dönmeden Anadolu’yu gerekirse karış karış aramaya ve Sabiri’yi cezalandırmaya karar vermişti. Muhodanlar da bu fikri olumlu buldular. Mirmunlarda kargaşa devam ediyordu.
Muhodanlar ve Kaanoğulları hemen acil bir plan yaptılar. Önce Sabiri’yi indireceklerdi. Mirmunlara da durumu bildirip destek almak istediler. 11. Miraç bu daveti alır almaz ülkesindeki karmaşaya rağmen Ebir Sabiri üzerine yürüyecek birliklere dâhil olmak üzere yola çıktı. Halk onun bu kararından dolayı biraz yatıştı ve beylikte düzen sağlandı bir süreliğine.
Üç beyliğin askerleri nihayet Ebir Sabiri’nin saklandığı mekânı tespit etmişlerdi. Üç beyliğe de sınırı olan bir dağın ardındaki mağarada saklanıyordu Sabiri. Mağara korunaklıydı ve dar bir geçitteydi. Üç beyliğin askerleri dağı kuşattı. Sabiri’ye teslim ol çağrısı bile yapmadılar. Buldukları Sabiri askerini imha ediyorlardı. Sabiri kendisine destek vermesi için Balkanlar’daki komutanı Salihus’dan takviye birlik istemişti aksi takdirde işi zor görünüyordu.
Savaşın iki tarafı da hazırlıklarını tamamlamıştı. Mirmunlar; Muhodanlar ve Kaanoğulları’nın yanına, Salihus da Sabiri’nin sığınağına yetişmişti. Şafakla beraber Mirmunlar,Muhodanlar ve Kaanoğulları saldırıya geçecekti. Gece uzun sürdü. Her sesten, her çığlıktan ürktü askerler. Sonra asıl tedbiri unuttuklarını hatırladı komutanlar: Ya Sabiri bir müzikle saldırırsa… Bundan korunmak için tüm askerlerin kulakları kapatıldı ve kendi aralarında sabaha kadar bir işaret dili geliştirdiler.
Mirmunlar,Muhodanlar ve Kaanoğulları güneş doğmadan üç koldan Sabiri’nin sığınağına hücum ettiler. Sabiri, her zamanki gibi müzik aletine güveniyordu ve yaklaşan askerlerin duydukları sesle etkisiz hale geleceklerini düşünüyordu ancak bu olmadı. Kulakları tıkalı askerler hızla ilerliyordu. Sabiri durumu fark ettiğinde B Planına geçti. Askerlerini ilk kez ciddi bir meydan savaşına dahil edecekti ve dört ordu küçücük bir alan da olsa çarpışmaya başladı. Kılıç sesleri, ok sesleri arasında ara ara patlamalar duyuluyordu. Askerler canla başla kendi saflarını savunuyorlardı. Sabriyunlar tepeden tırnağa koyu gri bir elbise giyinmişlerdi ve uzaktan fark edilmeleri bu çorak topraklarda zordu. Yine de mücadele karşı karşıyaydı. Üç saat süren göğüs göğse çarpışmadan bir sonuç çıkmayınca Sabriyunlar biraz geriye doğru çekilmeye başladılar. Niyetleri geriye çekilip ok yağmuruna tutmaktı karşıdaki askerleri. Sabiri’nin askerlerinin kaçtığını düşünen üç beyliğin askerleri oldukları yerden ileri gitmeme kararını işaretlerle paylaştılar. O sırada olan oldu. Sabriyunlar yağmur gibi ok fırlatmaya başlamıştı. Üç beyliğin askerleri kalkanlarıyla bu saldırıdan korunmaya çalışıyordu. Mirmunlar’ın Beyi 11. Miraç karşı atakta bulunmak için hareketlendi. Bu büyük bir hataydı. Diğer Beylikler şaşkındı bu atak karşısında. 11. Miraç bu saldırıda karnına bir ok yedi. Bu askerlerinin moralini bozmak için yeterli oldu. At sırtından yere düşen 11. Miraç ölmüştü. Beylikler için büyük bir moral bozukluğuydu bu manzara. Sabiri ise keyiflenmişti.
-Hepinizin sonu böyle olacak, diye bağırıyordu.
Artık askerleri de adeta canavara dönüşmüştü. Muhodanlar ve Kaanoğulları ortak bir kararla iki yandan saldırıya geçtiler. Artık savaş ölüm kalım mücadelesine dönmüştü. Anadolu’dan sonsuza kadar silinmeleri an meselesiydi. Şayet bu üç beylik Sabiri karşısında mağlup olursa Anadolu’nun daha karanlık dönemleri yakındı.
Vakit akşama doğru ilerliyordu. Muhodanlar ve Kaanoğulları’nın askerlerine moral kaynağı olan bir gelişme yaşandı. Kaanoğulları’nın askerleri Sabiri’ye desteğe gelen Salihus’un yardımcısını yakalamışlardı. Onu konuştururlarsa düşman hakkında daha çok bilgi sahibi olacaklardı. Artık iyice yorulan her iki tarafın askerleri de yavaş yavaş dinlenmek üzere saflarına çekildiler. Ortalık yaralı ve ölü askerlerle doluydu. Muhodanlar ve Kaanoğulları savaş alanındaki yaralıları saflarına taşırken Sabiri’nin adamları kendilerinden yaralanmış olanları düşman eline geçmemesi için infaz ediyordu.
Akşam her iki taraf da dinlenmeye koyulmuştu. Nöbetçiler ön saflarda düşman tarafından hareketlilik olup olmadığına bakıyordu. Sabiri’nin tekrar sabahtan önce toparlanamayacağını düşünen Muhodanlar ve Kaanoğulları gecenin ilerleyen vakitlerinde bir taarruz düşündüler. Az sayıda askerle yapacakları bu saldırının ilk aşamasından sonra asıl ordu harekete geçecekti. Bu gece ya bu iş bitecekti ya da kendileri bitecekti. Gecenin ilerleyen saatlerinde doğadan gelen hayvan seslerinden ürkerek öncü bir birlik Sabiri’nin sığınağına sessizce yaklaştı. Sabiri ve adamları ziyafet çekmiş, ertesi gün için enerji toplamak amaçlı uyuyorlardı. Akıllarının ucundan bile baskın yiyecekleri geçmemişti. Öncü birlik ani bir hareketle Sabriyunları uykuda bastı. Sabriyunlar uyanıncaya kadar epey kayıp verdiler. Sabiri, askerlerinin çığlıklarıyla uyandıysa da geç kalmıştı. Salihus, Sabiri’ye kaçmak gerektiğini söylemek üzere huzuruna gelmişti. Ayarladığı atlarla beraber Sabiri ve Salihus gecenin karanlığında kayboldu. Sabiri askerlerinin durumu fark etmemesi için yatağına kendisine benzeyen birini bırakmıştı. Mücadeleyi kazanırsa ona büyük vaatleri vardı. Ancak böyle ikna etmişti yerine bıraktığı adamı.
Birkaç saat içerisinde Sabiri’nin askerleri direnişi bıraktı ve hayatta olanlar teslim oldular. Sabah yaklaşmıştı. Artık savaş bitmiş görünüyordu. Muhodanlar ve Kaanoğulları’nın yorgun yüzlerinde küçük tebessümler vardı. Tam savaş alanını terk etmek üzereydiler ki büyük bir gürültü ve toz bulutu dikkatlerini çekti. Bu davetsiz misafirin kim olduğunu merak ediyorlardı. Merakları uzun sürmedi. Karşıdan görünen askerlerin en önünde Salihus ve Sabiri vardı. Salihus askerlerinin tümünü ilk mücadele için getirmemiş, büyük bir kısmını geride bırakarak mücadeleye gelmişti. Şimdi getirdiği askerlerinin asıl bölümüydü ve savaşmamış oldukları için hayli dinç görünüyorlardı.
Kaanoğulları ve Muhodanlar bir süre endişe yaşadı. Sonra plan yapmaya başladılar. Ebiri’nin sığınağı yüksek bir yerdeydi. Ok atışı ve mancınık saldırısı için uygundu. Ordu ile yüz yüze mücadeleye girmeden en azından bir kısmını bu avantajı kullanarak halledebilirlerdi. Mancınıklar taşındı, okçular yerini aldı ve askerler yaklaşır yaklaşmaz uzaktan oklu taarruz başladı. Plan yolunda gidiyordu. Okçulara doğru saldıran Sabiri askerleri, okçuların kaçtığını görünce peşlerine düştüler. Aslında bu bir tuzaktı. Okçuları kovalayan askerler mancınıkların menziline girdikleri anda işleri bitmişti. Art arda tepelerine inen ateş toplarıyla ilk kez karşılaşan askerler şaşkındı. Ateş topları düştüğü yerde önce patlıyor sonra yangın çıkarıyordu. Bu korkunç manzara Sabiri’nin askerlerini oldukları yere çiviledi. Savaşın bu ikinci aşamasında da Sabiri ve Salihus şimdiden kaybetmiş görünüyordu.
Sabiri aynı gün ikinci kez askerlerini bırakarak canını kurtarma derdine düştü. Salihus’a komutayı bırakarak yanına birkaç asker alarak meydandan uzaklaştı. Salihus bir süre dayandıysa da sonunda esir düştü. Konuşmaya zorlanınca acı çekmemek için yüzüğünde sakladığı ilacı içerek kendi hayatına son verdi.
Öte yandan Sabiri birkaç adamıyla birlikte diğer sığınağına ulaştı. Bu sığınak özel bir sığınaktı ve kimse yerini bilmiyordu. Burada saklanarak kurtuluşun yolunu bulmaya niyetliydi. Saklanacağı yere gelen Sabiri rahat bir nefes aldığını düşünüyordu. Adamlarına kendisine göz kulak olmaları emrini verdi. Bunların son nefesleri olduğunun farkında değillerdi. Kulağına gelen seslerle irkildi ve iyice saklandı, adamlarına talimat üstüne talimat veriyordu. Tanımadıkları biri kendilerine doğru yaklaşıyordu. Sabiri gelen bu adamın kendilerini görmeyeceğini düşündü ancak birkaç dakika sonra iri yarı, güçlü bir adamın gölgesi yanı başlarındaydı. Neyse ki bu adam Sabiri ve askerlerini görmemişti. Sabiri’nin tanımadığı bu adam yakındaki köylerden birinde yaşayan Çınar’dı. Hayatını odunculukla temin ediyordu ve oldukça güçlü, cesur bir adamdı. Sabiri’nin sığınağını daha önceden görmüş anlam verememişti.
Çınar, aslında burada birilerinin olduğunu fark etmişti ama kalabalık olduklarını anlayınca arkadaşlarına da haber vermek için onları görmemiş gibi yaptı. Çınar, adamlarını toplayarak bir saat sonra yeniden bu sığınağa geldi. Bu esnada Sabiri ve adamları iyice rahatlamış, yaralarını sarmakla meşguldüler.
Çınar, altı adamıyla beraber sessizce sığınağa yaklaştı. Bunların tekin adamlar olmadığını anlamıştı. Kötüydü bu insanlar. Çınar, zaten günlerdir süren savaştan haberdardı. Bunun Sabiri olduğunu anladı. Çınar Muhodanlar’ı bilen ve onlardan barut da kullanmayı öğrenmiş biriydi. Sığınağın etrafına daire şeklinde barut döktü. Biraz uzaklaştıktan sonra barutu ateşledi barutun sesini duyan Sabiri yerinden kalkmak istedi ancak çok geçti. Bir anda barut alev aldı ve büyük bir patlama ile sığınağı, içindekileri yok etti.
Patlamayı duyan Kaanoğulları ve Muhodanlar olay yerini merak ederek sesin geldiği yere koştular. Ganimet toplamayı bıraktılar. Çınar, kendilerine doğru gelen Muhodanlar’ı tanıyordu ama Kaanoğulları ile ilk kez karşılaşıyordu. 1. Kaan:
-Bu ses nereden geldi, sorumlusu kim, diye bağırdı. Cevap veren olmadı. Çınar, bir süre sonra:
-Ben ve adamlarım buradaki sığınağı uçurduk, içinde garip kişiler vardı, dedi.
Sığınağa yaklaşan Kaanoğulları ve Muhodanlar, Emir Sabiri’nin ve adamlarının cesetlerini gördüler. Çınar’ın bir ödülü hak ettiğini düşündüler. Muhodanlar ve Kaanoğulları Çınar’a bundan sonra bu bölgenin güvenliğinden sorumlu olduğunu ve bir miktar asker ve malzeme vereceklerini söylediler.
Nihayet Anadolu büyük bir tehlikenin eşiğinden dönmüş ve Sabiri tarihin karanlıklarına gömülmüştü ancak Anadolu’nun karanlık günleri halen sürüyordu.
5. Bölüm
5. AYDINLIK YARINLARA DOĞRU
Sabiri tehlikesi geçmiş olsa da Anadolu’da halen dirlik ve düzenlik yoktu. Liderlerini kaybeden Mirmunlar toparlanamıyordu. Taht mücadeleleri vardı. Muhodanlar ve Kaanoğulları ise Sabiri’ye verdikleri ortak mücadelede bir hayli birbirlerine ısınmışlardı. Bu ortak zafer güç birliğine doğru gidiyordu. Ortak bir karar vererek önce Mirmunlar’ı toparlamayı düşündüler. Mirmunlara ortak bir heyet gönderdiler. Heyetin Mirmunlara mesajı şöyleydi:
Sabiri tehlikesinden önce yaptığımı anlaşma gereği iç işlerinize müdahale etmiyoruz ve sizleri eski bir müttefik olarak görüyoruz fakat son zamanlarda Anadolu’daki dağınıklığın sebebi biraz da sizlerin yüzünden. Tez vakitte beyliğinizde iç düzeni sağlamazsanız Muhodanlar ve Kaanoğulları olarak topraklarınızda düzeni sağlamak için biz yola çıkacağız.
Mirmunlar’ın yetkilileri bu mesajı alınca önce mesajı getiren heyeti rehin aldı ardından da Muhodanlar ve Kaanoğulları’na savaş ilan ettiler. Aslında Muhodanlar’ın ve Kaanoğulları’nın amacı da buydu. Mirmunlar’ı kızdırarak onların topraklarını aralarında paylaşacaklardı.
Mirmunlar’ın toplanması için fırsat bırakmadan az bir asker ile Muhodanlar ve Kaanoğulları Mirmunlar’ın topraklarına doğru yola çıktılar. Askerlerin tamamı zırhlı ve atlıydı. Kesin gibi görünen bir zafere doğru gidiyorlardı. Mirmunlar’ın düzenli bir askeri birliği kalmamıştı. Yine de elde kalan askerlerle onlar da savunma için tedbirlerini aldılar. Nihayet Uluborlu bölgesinde karşılaştılar. Bir saate yakın süren meydan savaşının sonunu tahmin etmek zor değildi. Mirmunlar’ın kalan askerleri Muhodanlar ve Kaanoğulları’na katılmıştı. Savaştan hemen sonra elde edilen topraklar iki beylik arasında paylaşıldı. Bu paylaşımdan Sabiri’nin ortadan kaldırılmasında yardımcı olan Çınar’a toprak verildi.
Artık Anadolu’da Muhodanlar ve Kaanoğulları uzlaşı içinde bir düzen çabasına girmişlerdi. Anadolu’da bahar yaklaşıyordu. Kardeşlik içinde iki beylik omuz omuza vermiş memleketin her köşesine huzur, barış ve esenlik götürmek için söz vermişlerdi. İnsanlar artık yarınlara umutla bakıyordu. Güvenlik tehdidi kalkmış, tarım ve hayvancılık yeniden gelişmeye başlamıştı. Küçük beylikler birer birer gelerek bu iki beylikten birine katılıyordu. Anadolu’nun uzağında yaşayan insanlar Anadolu’daki birlik ve dirliğin kendi topraklarına da gelmesini bekliyorlardı.