11 Ocak 2025 Cumartesi
ÜŞENGEÇ BANU
27 Aralık 2023 Çarşamba
BALIKSIZ BALIKÇI
Bir gün Namra uyandıktan sonra göle gitmek istemiş. Balık tutacakmış Namra ve beklemeye başlamış. Balığı beklemiş beklemiş. Her gün bir balık tutmak için gidiyor hiçbir şey tutamadan dönüyormuş. Günler böyle geçmiş halen oltasına balık düşmüyormuş. Yemlerinde bir sorun olduğunu zannetmiş ama yemini değiştirse de değişiklik olmamış. Yine balık tutamıyormuş. Bir gün yine balık tutmaya gelmiş. Bu sefer ilk defa oltasına bir şeylerin takılı olduğunu görmüş. Heyecanla oltasını çekmiş. Oltasını çekerken, epey büyük bir balık galiba bu diye içinden geçirmiş. Ancak oltayı tamamen çekince yakaladığının bir bot olduğunu görmüş. Çok üzülmüş. Hem de çok ama o da ne? Botun içinden elmas gibi parlayan bir balık fırlamış çimenlerin üzerine. Çok güzel bir balıkmış bu. Parıl parıl parlıyormuş. Namra şaşkın şaşkın balığa bakarken şaşkınlığı daha da artmış çünkü balık konuşmaya başlamış:
-Eğer istediğim üç şeyi yaparsan dile benden ne dilersen.
Namra, bu sırada bütün kelimeleri unutmuş. Ne dileyeceğini hatırlamaya çalışmış ama aklına bir şey gelmiyormuş. Balık bir yandan göle doğru zıplarken:
-Sen dileğini şimdi düşünmeyi bırak ve benim istediğim şeylere bak.
1- Yarın güneş doğmadan kuşa yem vereceksin.
2- Aynı gün öğlen karşı dağdan üç parça düz odun getireceksin buraya koyacaksın.
3- Oltayı buradan çıkaracaksın ve beni öyle bekleyeceksin.
Bunları söyledikten sonra balık göle zıplamış ve kaybolmuş.
Namra balığın kendisinden istediklerini unutmuş bile. Bir an rüyadan uyanmış gibi hissetmiş kendisini. Hani insan rüyasını anlatmak ister de sabah hepsini unutur ya… Namra da öyle hissetmiş kendisini. Oltasına ve bota bakarken birden aklına birinci isteği gelmiş balığın. Kendi kendisine:
-Galibaaaaa, yarın sabah iki serçeye yem vermem gerekiyordu. Bu tamam, bunu yaparım ancak ikincisi neydi?
İkinci isteği hatırlamış, karşı dağa gidip gelmem zaten bir gün sürer, diye düşünmüş.
Sonra bunun anlamsız olduğunu düşünmüş. Kimseye anlatmamaya karar vermiş. Zaten etrafındakiler ona garip bakıyormuş.
Olanları unutmaya çalışsa da bir türlü kafasından atamıyormuş. En son evine gidip iki serçe için yem bırakırsa pencere önüne ve yola çıkarsa ertesi gün akşama tekrardan dönebileceğini. Bu esnada dileyeceği şeye de karar veririm, demiş içinden.
Pencerenin önüne iki serçeye yetecek kadar yem koyarak dağa doğru yollanmış. Saatlerce bir şeyler yemeden, içmeden dağa ulaşmış. Çabucak üç tane düz ağaç keserek inmeye başlamış. Bu esnada vakit öğleye yaklaşmış. Serçeler yemleri yemişlerdir, bu odunları da götürünce işim tamam, demiş kendi kendine.
Yemeden, içmeden dinlenmeden akşama doğru oltasının olduğu yere gelmiş ve oltayı da kaldırmış. Bu kez daha büyük bir sorunu hatırlamış: dilek… Ne dileyeceğini bilemiyormuş bir türlü. Dakikalarca gözü gölde düşünmüş. Aklına gelen hiçbir şey yokmuş. Saatler böylece geçmiş. Hava kararmak üzereymiş. Dün gördüğü balık halen ortada yokmuş ve bir hayli de acıktığını hissetmiş. Balığın geleceğinden ümidi kesmiş ve son kez oltasını göle atmış. Bir iki dakika sonra oltaya bir şey takıldığını hissetmiş ve çekmeye başlamış. Nihayet yakaladığı şeyi akşamın ilk karanlığında uzaktan görmüş: yine bir bot. Hem sevinmiş hem üzülmüş. Çünkü balığın üçüncü isteğini yerine getirmediğini hatırlamış, üzülmüş. İçinde yine balık varsa ve kendisiyle konuşursa diye sevinmiş. Botu kenara almış. Heyecanla ters çevirmiş. İçi boşmuş botun. En ileriye bakmış eliyle… Yok. İçinde çamur ve yosundan başka bir şey yokmuş botun. Diğer botun yanına bu yeni botu da koyarak yorgunluktan oracıkta uyuyakalmış Namra.
16 Aralık 2023 Cumartesi
İYİLİK
Bir gün bir kız annesine:
-Anneciğim iyilik nedir, demiş. Annesi:
-Kızım iyilik bir kişinin bir kişiye iyi kalpli, dürüst, saygılı olmasıdır, demiş. Kızı:
-Ben size karşı öyle miyim, demiş. Annesi:
-Tabi ki sen bize karşı çok iyisin, ben ne dersem dinliyorsun, demiş. Kız annesinin bu sözlerine çok mutlu olmuş ve annesine büyüyünce annesi gibi iyi biri olacağına söz vermiş. Annesi kızına:
-Kızım her iyilik bir güzelliktir, demiş. İyilikten bahseden başka güzel sözler de söylemiş annesi. Bu sözler kıza bir masal gibi gelmiş ve oracıkta kız uyuyakalmış.
İYİLİK
Elif Erva Öztürk
Leyla artık ailesinin sevdiği, yalan söylemeyen, bağırıp çağırmayan iyi bir çocuk olmuş. İnsanları sevmeyi ve insanlar tarafından sevilmeyi öğrenmiş. Mutluymuş.
14 Aralık 2023 Perşembe
CANATAN'IN SERÜVENLERİ 2
-Yıllardır görmüyordum seni, nerelerdeydin, amma da büyümüşsün, diyerek hasret gidermeye başlamış. Canatan şaşkınlıktan susmuş. Çoban:
-Haydi seni bize götüreyim. Yıllardır seni özlüyor merak ediyoruz, nerelerdeydin, demiş. Canatan:
Tanıdın nasıl beni
Ben bilemedim seni
Evinize gidince
Konuşalım her şeyi, demiş. Çoban şiirli cevap karşısında şaşırmış.
-Böyle konuşmayı sen nereden öğrendin, demiş. Canatan:
-Ben hep böyleydim, yoksa sen biriyle mi karıştırıyorsun beni, diye cevap vermiş. Konuşa konuşa eve gelmişler ancak evin kapısı Canatan için biraz darmış. Güç bela içeriye girmiş. Ev halkı Canatan’ı görünce korkmuş ve çobana:
-Bu dev yavrusunu nereden buldun, bize niye getirdin. Devler, insanları sevmezler. Başımıza bela açarlar, demişler. Çobanın ağabeyi:
-Senin gözlük derecen iyice ilerlemiş. Akraba diye getirdiğin yaratığa gözlüklerinle baksana, diye çıkışmış.
Canatan, konuşulan her şeyi duymuş ve üzülmeye başlamış. Çoban gözyaşlarını silmesi için ona büyük bir bez uzatmış, mendil niyetine. Durumu anlayan çoban da üzülmeye başlamış ve başından geçenleri anlatmasının istemiş Canatan’dan. Hikayeyi duyan çoban ve ailesi daha da çok üzülmüş. Çobanın ağabeyi kalkarak başka bir odadan yine kilitli bir kutu getirmiş ve Canatan’a sormuş:
-Senin bulduğun kutu buna benziyor mu?
Canatan kutuyu almış bakmış kendi kutusunun aynısı imiş. Çoban:
-Yıllardır bu kutu bizim evde. Biz de açamadık içinde ne var, dedikten sonra bu kutuyu da Canatan’a vermişler. Canatan kutunun altında bir not görmüş:
Kutu kutu yan yana
Onu al getir bana
Mucizeye şahit ol
Gelince bir araya
Bu notu okuduktan sonra Canatan iki kutuyu birleştirmesi gerektiğini düşünmüş. Canatan geri dönüşün nasıl olacağını merak ederken yaslandığı duvarda bir kapı belirmiş. Kapı, kocaman bir kapıymış. Köylülerin hayatlarında gördüğü en büyük kapıymış bu. Canatan kutuyla beraber kapıyı açmış ve eski kutusunun yanında bulmuş kendisini. Artık elinde iki kutu varmış. Kutuları yan yana koymuş, izlemiş…
Rüyada mıyım, neler oluyor bana diye kendisine bir çimdik atmış. Acı duyunca bunun rüya olmadığını düşünmüş. Yine de emin olmak için etraftan bir diken bulmuş ve ayağına batırmaya çalışmış ama diken kırılmış. Bu kutularla ne yapacağını düşünürken üst üste koymayı denemiş. Ne olmuşsa o anda olmuş. Kutu ışıklar saçarak birleşmiş ve büyük bir sandığa dönüşmüş.
2. Bölümün Sonu
9 Aralık 2023 Cumartesi
GEYİK GİYİ
Ecrin Kılıç
MUTSUZ AT
Elif Sude Göçer
DAĞ SERÇESİ
Bir gün bir serçe yuvasında uyanmış ama annesini görememiş. Serçe:
-Annecim neredesin, diye bağırmış. Annesi:
-Buradayım yavrum, mutfaktayım, demiş. Sana güzel bir kahvaltı hazırlıyorum.
Küçük serçe şehirde yaşıyormuş ama aslında bir dağ serçesiymiş. Annesine uzak dağlardan kekik getirmek isteğini söylemiş. Oysa daha küçükmüş, henüz yedi yaşındaymış. Annesi:
-Yavrum, sen daha çok küçüksün, rüzgar seni uçurup götürür, demiş. Aradan tam on dokuz sene geçmiş.
Sonunda küçük serçe büyümüş. Kanatları güçlenmiş. O zaman hemen yola koyulup dağlara doğru uçmuş. Oradan annesine bağırmış:
-Anne, artık ben bir dağ serçesiyim!
KAYBOLAN ÇOCUK
Evvel zaman içinde uzak ülkelerden birinde yaşayan bir dev varmış. Dev, insanları hiç sevmez sürekli onları gördüğünde korkutur, onlara kötülükler yaparmış. Özellikle çocukları üzmekten, onların burunlarını, kulaklarını ısırmaktan çok mutluluk duyarmış. Dev çok güçlü olduğu için çocukların anne babaları da ona bir şey yapamazmış. Devin evi ormanda, büyük ağaçların arasında kocaman bir sığınakmış. Boş zamanlarında kocaman ağaçlar keser burada evini genişletirmiş. İnsanlar ormana yaklaşamazlar ama yeşilliklerin azaldığını her geçen gün uzaktan görürlermiş.
İnsanlar, hem kendilerini rahatsız eden hem de ormanı yok eden bu dev karşısında çaresizlermiş. Konuşmak istiyorlarmış onunla ancak korktukları için kimse yanına gidemiyormuş.
Günün birinde köydeki çocuklardan biri böğürtlen toplarken köyünden uzaklaşmış, uzaklaşmış, uzaklaşmış. Vaktin nasıl geçtiğini fark etmemiş. Bir de bakmış ki hava kararmak üzere. Tam çaresizce düşünürken gök gürlemeye ve yağmur da yağmaya başlamış. Telaşla sağa sola koşmuş ama kaybolduğunu fark edince çaresiz oturmuş ıslanmayacağı bir yere. Üç beş dakika etrafı seyretmiş. O sırada uzakta bir ışık görmüş. Burada yaşayan birileri varsa beni evime, köyüme götürür düşüncesiyle ışığa doğru koşmuş. İyice yaklaşınca kocaman, ağaçtan yapılmış bir sığınakla karşılaşmış. Sığınağın kapısını cılız bir biçimde tıklatmış ve bir süre sonra gürültü ve homurtuyla kapı açılmış. Karşısında herkesin korktuğu devi görünce çocuk bir an korkmuş ve dev’e demiş ki:
-Çok yorgunum ve kayboldum. Sana bir zararım olmaz, senin de bana zarar vermeyeceğini düşünüyorum. Beni köyüme götürür müsün?
Dev, önce gülmüş, kahkahalar atmış:
-Zavallı bir insanoğlu kapıma kadar gelmiş, bu ne cesaret! Başına neler geleceğini bilmiyor musun sen? Defol git yoksa sonun iyi olmaz, demiş.
Küçük çocuk korkuyormuş ama yapacak bir şey de yokmuş:
-Ne yaparsan yap, ben buradayım ve geceyi burada geçireceğim şayet beni köyüme götürmezsen, demiş.
Dev, kapıyı kapatarak içeri girmiş, çoluk çocukla uğraşacak zamanım yok, demiş içeri girerken. Çocuk bu duruma daha da üzülmüş. Köyüne dönmeye çalışsa ormanda yırtıcı hayvanlara yem olabilirmiş. Sığınağın kapısı önüne büzülmüş ve orada uyumuş. Uykusunun en derin yerinde dev kapıyı açmış, çocuğu halen orada görünce sinirlenmiş. Çocuğun ensesinden tutarak koşar adımlarla onu ormanın uzak bir yerine bırakmış, dönmüş. Ormanda çaresiz ve uykulu bir şekilde beklerken çocuk birden yanında bir peri görmüş. Peri ona:
-Üzülme küçük çocuk. Şanslı günündesin. Ben bu ormanın perisiyim. Devle benim de aram hiç iyi değil. Onu değiştirecek bir iksir yaptım ama bir türlü içmeye ikna edemedim. Şimdi seninle bir plan yapalım ve bu iksiri ona içirelim, demiş.
Plan şöyleymiş. Peri, çocuğu yeniden sığınağın önüne koyacakmış. Bu kez sana güzel bir içecek verirsem geceyi burada geçirebilir miyim, diyecekmiş. Zaten iksiri içen dev, artık zararsız hale gelecekmiş.
Planı uygulamışlar. Çocuk, devin kapısını çalmış. Dev daha öfkeli ve gür sesle:
-Senden kurtuluş yok mu? En iyisi seni sonsuza kadar susturmak, diye bağırmış. Çocuk:
-Eğer geceyi burada geçirirsem sana güzel bir içecek verebilirim, diyerek elindeki şişeyi uzatmış. Çok güzel ve faydalı bir şuruptur bu. Köyümüzde herkes bunu severek içer, demiş. Dev şişeyi alır ve çocuğu yeniden atarım bir yerlere diye düşünmüş. Şişeyi alıp içtiği anda birden yüzü önce sararmış, sonra gözleri dönmüş, başında yıldızlar dolaşmaya başlamış ve yere devrilmiş. Bayılmış. Olayları izleyen peri, korkacak bir şey olmadığını söylemiş. Çocuk yine de endişeleniyormuş. Devin yüzüne, ellerine su serpmek için içeri girmiş. Dev’in bardak olarak kullandığı kapları kova büyüklüğündeymiş. Bu kaplarla devin yüzüne ellerine su serpmiş çocuk. Dev uyandığında yüzünde küçük bir tebessüm varmış.
-Haydi küçük çocuk, seni köyüne götürelim, demiş. Birlikte yola koyulmuşlar. Dev artık sevecen, iyi kalpli biriymiş. Küçük çocuğa yol boyu devlerden, perilerden bahseden güzel masallar anlatmış. Köye vardıklarında çocuğun ailesi önce korkmuş ama Dev'i değişmiş buldukları için onunla sohbet etmeye başlamışlar. Dev, köyden ayrılırken artık ağır işlerinde insanlara yardım edeceğini ve doğayı koruyacağını da söylemiş. Orman Perisi, çocuk, köylüler ve Dev çok mutluymuş.
7 Aralık 2023 Perşembe
CANATAN'IN SERÜVENLERİ
Canatan, aslında güler yüzlü, iyi kalpli, sevecen ve söz dinleyen bir devmiş. Diğer devlere minareye bakar gibi bakarmış. Arkadaşları ona Junior Canatan derlermiş boyundan dolayı. Canatan’ın bir özelliği de kafiyeli konuşmayı sevmesiymiş. Kendisine sorulan sorulara ya tekerleme ya da mani gibi cevap verirmiş. Kendisiyle alay edenlere:
Demeyin Junior bana
Ahırda olur dana
Beni küçük görüp de
Atmayın siz yabana, dermiş.
Arkadaşlarıyla pek oynamadığı için dağda, bayırda gezer, mağaralarda resim çizer ve içine atladığı gölü taşırarak balık tutarmış. Bir gün balık tutmak için gittiği küçük gölün kenarında kumlar arasında eski bir kutu bulmuş. Kutunun sağlam bir kilidi varmış. Kilidi kurcalamış ama açılmamış. Kutuyu önüne almış ve başlamış yine söylenmeye:
Kutusun tamam bildim
Seni ben burda buldum
Açacağım diyerek
Saatlerce yoruldum, demiş. O sırada kutunun altında bir not görmüş. Notta şöyle yazıyormuş:
Arıyorsan anahtar
Onu bulmakta ne var
Döndür başını bir bak
Etrafında neler var.
Heceleye heceleye bu sözleri okuyan Canatan, etrafına bakmış, yanında birdenbire bir duvar belirmiş. Duvarın arkasına bakmak istemiş ama boyu yetişmemiş. Bu sözlerin şifreli olduğunu, kutuyu açmak için buralarda bir çözüm bulması gerektiğini düşünmüş. Bir süre duvara tırmanmaya çalışmış, sonra yerine oturup nota bir daha bakmış. Dizelerdeki harfleri saymaya başlamış. Önce sadece ünlü harfleri saymış. Tüm dizeler 7 ünlü harften oluşuyormuş. Sonra bunun bir anlamı olmadığını düşünerek tüm harfleri saymış. İlk üç dize on altışar harften son dize 17 harften oluşuyormuş. Dizeleri toplamış 65 sayısını bulmuş. Eline bir çubuk alarak kumlara 65 yazmış beklemiş. Canı sıkılmış. Hemen altına ünlü harflerin toplam sayısını yazmış: 28. Canı daha da sıkılmış. Bir süre beklemiş. 65’ten 28’i çıkarmaya çalışmış ama matematiği zaten iyi değilmiş. 65 taş toplayarak içinden 28 tanesini seçmiş, geriye kalanları sayınca 37 sayısını bulmuş. Bu sayıyı bulur bulmaz duvardan bir ses gelmiş ve bir kapı belirmiş. Kutuyu da alarak kapıya uzanmış. Kapıyı araladığında önce korkmuş sonra heyecandan kalbi duracak gibi çarpmaya başlamış.
1. Bölümün Sonu
2 Aralık 2023 Cumartesi
YAPRAKLARINI DÖKMEK İSTEMEYEN AĞAÇ
Bir zamanlar küçük bir kasabada yaşayan bir bahçıvanın üç meyve ağacı varmış. Bu üç ağaç kardeşmiş. Ağaçların en küçükleri hiçbir sonbaharda yapraklarını dökmezmiş. Bahçıvan, küçük ağaç da yapraklarını döksün diye ona her ağaçtan daha iyi bakarmış. Ama ne yaptıysa nafile… Küçük ağaç yapraklarını dökmezmiş. Aradan zaman geçmiş. Diğer iki kardeş büyümüş, yeni dalları ve budakları oluşmuş. Küçük ağaç yapraklarını dökmediği için büyüyememiş. Bahçıvan bunun üzerine bir nasihat vermiş ağaca:
-Küçük ağacım, bak beni dinle. Hiçbir sonbaharda yapraklarını dökmezsen hep böyle minik kalacaksın ve sonunda kuruyup öleceksin, demiş.
Küçük ağaç:
-Hayır, ne olursa olsun ben bu yeşil yapraklarımı dökmeyeceğim, demiş.
Bahçıvan:
-Zaten hiç meyve de vermiyorsun. Küçük ağaç cevap vermemiş. Bahçıvan gitmiş. Küçük ağaç usul usul kurumaya başlamış. Artık ölüm döşeğindeymiş. Son sözleri şunlar olmuş:
-Özür dilerim bahçıvan, özür dilerim ağabeylerim… Özür dilerim yapraklarım.
Bunları dedikten sonra bir kez daha şansını denemiş ve demiş ki:
-Uçup gidin yapraklarım, uzak diyarlara gidin. Bütün yaprakları ağaca elveda diyerek uçuşmuş. Ağaç bunu ölüm zannediyormuş, öldüğünü düşünüyormuş ama aslında kış uykusuna dalma zamanıymış.
Baharda uyandığında yeniden yapraklarının yeşerdiğini ve kendisinin de büyüdüğünü fark edince mutlu olmuş. Küçük ağaç sevincini yeni yapraklarıyla sohbet ederek onlarla paylaşmış.
28 Kasım 2023 Salı
GEZMEK İSTEYEN AĞAÇ
Sude Gökçe Çelen
Bir varmış bir yokmuş. Uzun zaman önce bilinmeyen bir ülkede yaşayan bir ağaç varmış. Bu ağaç bir elma ağacıymış. Elma ağacı bulunduğu yerde beklemekten çok sıkılırmış ve hep gezmek istermiş. Elma ağacı, etrafında uçuşan yapraklar görünce onları çok kıskanırmış. Hep o da yapraklar gibi gezmek istermiş ama başaramazmış.
Bir gün elma ağacı yaprağa sormuş:
-Siz nerelere gidiyorsunuz?
Yaprak cevap vermiş:
-Biz uçarak dünyayı geziyoruz, demiş. Bu cevap üzerine elma ağacı yaprakları daha da kıskanmış. Elma ağacı dünyayı çok merak ediyormuş. Herhangi bir yaprak yakınına düştüğünde hep aynı soruyu sorar ve aynı cevabı alırmış.
Bir gün elma ağacının da yaprakları dökülmeye başlamış. Böylelikle ağaç kendisi gezemediyse de yaprakları onun yerine dünyayı gezmiş.
Durumu anlayan, doğadaki işleyişi anlayan elma ağacı diğer yaprakları artık kıskanmaz olmuş ve onlardan özür dilemiş kıskandığı için. Çünkü kendisinden bir parça olan yapraklar da artık dünyayı gezebiliyormuş. Elma ağacı, kendisinin bir ağaç olduğunu ve güzel yapraklar yetiştirmekle görevli olduğunu anlayarak yerini daha çok sevmiş.
23 Kasım 2023 Perşembe
SESİNİ BEĞENMEYEN KAPLAN
Elif Erva Candan
Küçük bir Kaplancık varmış. Çok tatlı minik bir Kaplancık. Herkes çok severmiş onu ama bir eksiği olduğunun farkındaymış. Yaşı gelmiş geçiyormuş. Tüm yaşıtları kükrüyor, ava bile çıkıyormuş ama o, yavru kediyi andıran sesiyle kükreyemiyormuş. Kükremeye kalkıştığında da etrafındakiler gülüyormuş ve tatlılığının sebebi de aslında buymuş. Gerçekten bu haliyle tatlıymış ama o tatlı olmak yerine güçlü ve asil olmak istiyormuş.
Bir gün bu duruma bir çare bulmak gerektiğini anlamış. Bu konuda bir şeyler yapmalıymış. Ormanın bilginine gitmeye karar vermiş. Yolda bir tavşanla karşılaşmış. Korkmuş açıkçası tavşandan. Kükremeye kalkmış kedi gibi sesiyle. O anda tavşan kahkaha atmış:
-Demek sen meşhur tatlı kaplansın… İlk duyduğumda inanmamıştım, gerçekmiş meğer diyerek güle güle zıplayarak uzaklaşmış. Bizim Kaplancık daha da üzülmüş bu sözlere. Neyse, demiş içinden ve bilgenin yaşadığı ağaç kovuğuna ulaşmış. Orman bilgini bir sincapmış. Orman bilgini dikkatle Kaplancık’ı dinlemiş ve sonunda ona demiş ki:
-Tatlı kaplan, sen bu halinle de güzelsin ancak kendi türünde olanlar gibi olmak istiyorsun. İki tepe ilerde bir dere var. Yedi gün boyunca o dereden gün doğarken su içersen kendi türünün sesine kavuşabilirsin, demiş.
Kaplancık o gün geceyi uyumadan geçirmiş. Sabahın ilk saatlerinde ilk suyunu içmiş. Daha sonraki kalan altı gün için ise derenin kenarında uyumayı tercih etmiş. Bu durum ihmale gelecek gibi değilmiş kendisi için. İki, üç, dört, beş derken sonunda yedinci güne ulaşmış ve yedinci gün suyu içtikten sonra göğsüne derin bir nefes çekip kükremiş. Öyle kükremiş, öyle kükremiş ki ormanda ağaçlardan kuşlar havalanmış. Uçurumlardaki taşlar, topraklar yuvarlanmış sesinin gürültüsünden. Az kalsın, sesinden kendisi bile korkacakmış. Çok mutlu olmuş.
Artık eski mekânına dönmenin zamanı gelmiş. Sesi gürleşince yürüyüşüne bile bir asalet geldiğini seziyormuş. Dönüş yolunda daha önce kendisiyle alay eden tavşana rastlamış. Tavşan, dişlerini göstererek gülecek gibiyken Kaplancık derin bir nefes almış ve basmış kükreyişi.