Semih Yılmaz, Ahmet Emir Koç
Aslında Ahmet ve Semih çok iyi iki arkadaştı ama konu laf
yarışına gelince gözlerini karartırlar akıllara gelmeyecek şeyler söylerlerdi.
Bir okul akşamı ikisi de iyice yorulmuştu ve koşacak güçleri kalmamıştı. Ahmet,
kantinden gelen Semih’e baktı. Bir şeyler almıştı ama kendisine uzatmıyordu.
Bunun üzerine Semih’e:
-Bir çöp poşetinin çikolata yediğini ilk kez görüyorum, dedi. Semih’in bu söz gücüne gitmedi çünkü onda da hazır cevaplar vardı:
-Bu mevsimde sivrisinek, hem de epey gürültücü, dedi. Semih, çikolatasından Ahmet’e uzattı ve sınıfa doğru ilerlediler.
Kaba konuşmadan, birbirlerini üzmeden sitemlerini ve mesajlarını birbirlerine iletmenin yolunu bulmuşlardı. Yeni bir dil konuşmak gibiydi bu onlar için. Başkaları anlamıyordu. Sınıfa girdiklerinde Semih Ahmet’e:
-Yerine otur sevgili kardeşim domates salçası, dedi. Ahmet şöyle bir baktı ve:
-Peki acılı ketçap dostum, dedi.
Bu hep böyleydi.
Yorgun oldukları zamanın belirtisiydi.
Bu onların diliydi.
-Bir çöp poşetinin çikolata yediğini ilk kez görüyorum, dedi. Semih’in bu söz gücüne gitmedi çünkü onda da hazır cevaplar vardı:
-Bu mevsimde sivrisinek, hem de epey gürültücü, dedi. Semih, çikolatasından Ahmet’e uzattı ve sınıfa doğru ilerlediler.
Kaba konuşmadan, birbirlerini üzmeden sitemlerini ve mesajlarını birbirlerine iletmenin yolunu bulmuşlardı. Yeni bir dil konuşmak gibiydi bu onlar için. Başkaları anlamıyordu. Sınıfa girdiklerinde Semih Ahmet’e:
-Yerine otur sevgili kardeşim domates salçası, dedi. Ahmet şöyle bir baktı ve:
-Peki acılı ketçap dostum, dedi.
Bu hep böyleydi.
Yorgun oldukları zamanın belirtisiydi.
Bu onların diliydi.