Akın Eliş
Bu şehirden sonunda ayrılıyordu. Çoğu insan yaşadığı şehrin güzelliğinden, nimetlerinden bahsetse de ortaokula başladıktan sonra şehir onu boğmaya başlamıştı. Dört sene boyunca hep yaşadığı şehirden gitmek üzerine kurmuştu planlarını. Başka bir şehirde iyi bir lise kazanacak ve bir daha dönmemek üzere bu şehirden ayrılacaktı. Ailesi de bu durumu artık kabullenmişti çünkü onlarda da yaşadıkları şehre dair olumlu bir izlenim yoktu. Kış oldukça ağır geçiyordu burada. Yaz akşamları bile ceket giyilmesi gerekiyordu. Yeşillik yoktu, orman yoktu, deniz yoktu. Yine de kimileri şehrin övünülecek bazı şeylerini bulup çıkarmakta hayli yetenekliydi.
Bu şehirden sonunda ayrılıyordu. Bursa’da bir liseye yerleşmeyi hak etmişti. İlk tercihiydi bu şehir. Yeşil Bursa, ifadesi onu cezbetmişti. Tatil boyunca Bursa’nın güzelliklerini araştırarak zaman geçirmişti. Bursa, onun için gurbet değil de anavatan gibiydi. Daha görmeden sevmişti bu şehri ve işte o şehre gideceği gün, gelmişti. Bu şehirden kurtulacaktı. Son zamanlarda şairini bile bilmediği bir şiiri tekrar ediyordu durmadan:
Bu şehirden gidiyorum
Gömerek geceyi içime
Sabahın hüznünü beklemeden
Gidiyorum bu şehirden.
Arkadaşları ve akrabaları bu durumu anlamsız buluyordu. Henüz liseye geçmiş bir çocuk, il dışında tek başına ne yapar, diye düşünüyorlardı. Hadi üniversite olsa neyse… Daha lise çağında bir çocuk. Ailesi, akrabaların ve arkadaşlarının görüşlerini önemsemiyordu. Hele bir de Uğur’un tek başına Bursa’ya gideceğini bilseler ihtimal çıldırırlardı. Bunu yalnızca Uğur ve ailesi biliyordu.
Gün boyu yolculuk hazırlığını tamamlayan Uğur, akşamüzeri otogarda ailesi ile vedalaştı. Ayrılık zor derlerdi fakat onda bir hüzün ya da acı hissi yoktu. Ailesi biraz üzgün gibiydi ama Uğur’un heyecanı ve neşesi onların yüzündeki üzüntüyü gidermeye yetti.
Yanına küçük bir valiz almıştı yalnızca. Yalnızca bu şehirden değil, bu şehirdeki insanlardan da ayrılacaktı ve yeni arkadaşlarını düşündükçe sevinci daha da artıyordu Uğur’un.
Veda töreni çok uzun sürmedi. Tek kişilik koltuğuna oturduktan sonra yolda okumayı düşündüğü kitabı eline aldı Uğur ve okumaya başladı. Otobüs, bu esnada yola çıkmıştı bile. Bu kitabı okumayı çok istiyordu ama özellikle bugün okumak için bekletmişti. Sevdiği bir yazara aitti kitap. Gözünü kırpmadan sayfalarca ilerlemişti. Hatta havanın karardığını bile sonradan fark etti. Biraz yorulmuş gibiydi ve uykusu gelmişti ama uyumamalıydı. Otobüsün içini hızlıca süzdü gözleriyle. Hayli kalabalıktı ama nedense kimse konuşmuyordu. Ağlayan çocuklar ya da telefonla bağıra çağıra bir şeyler anlatmaya çalışan amcalar yoktu. Herkes sessizdi ve kimileri uykuya dalmıştı bile.
Uyumalı mıydı? Belki bir saat kadar uyursam sabaha daha dinç olurum, diye düşündü. Hem yolculuk da biraz kısalmış olurdu böylece. Koltuğunu geriye yasladı ve gözlerini kapattı. Rüyasında Bursa’yı ya da Bursa’daki yeni arkadaşlarını görmeyi umuyordu. Gözlerini kapattıktan hemen sonra derin bir uykuya daldı. Normalde evinde olsa bu saatlerde asla uyumazdı fakat sanki üzerine çöken bir ağırlık vardı. Bu ağırlığın kollarına kendisini bırakmıştı çoktan. Bir saatlik uyku yeterdi nasıl olsa.
Gözlerini açtığında güneş çoktan doğmuş, otobüste çok az insan kalmıştı ve otobüs hareket etmiyordu. Bir dinlenme tesisinde olduklarını düşündü. İnip hava almayı düşündü. Her yanı kaskatı kesilmişti. Bir saatlik uyku düşüncesiyle gözlerini kapatmıştı. Saate bakmak aklından bile geçmedi. İndi, hemen ilerdeki çeşmede yüzünü yıkadı. Hava hayli güzeldi. Bursa’ya yaklaştığını düşününce heyecanı daha da arttı. Bu, Bursa’dan önceki son mola olmalıydı. Koltuğuna yeniden oturdu. Bursa’ya iner inmez güzel bir kahvaltı yapmayı planladı ve kitabını eline alarak yeniden okumaya başladı. Otobüs hareket etmişti ama kendisini yine kitabına kaptırdığı için bunu çok geç fark etti. Kitabın son sayfasına ulaştığına otobüs yeniden durmuştu. Heyecanla etrafa baktı, Bursa’ya nihayet ulaştık, dedi içinden. Bu esnada muavin konuşmaya başladı:
-İstanbul yolcusu kalmasın.
Büyü bozulmuş gibiydi. İstanbul’a ne zaman gelmişlerdi? Bursa’yı ne zaman geçmişlerdi? Neden kendisini uyandırmamışlardı? Konuşmak, hesap sormak istedi birilerine. Bursa’ya geri dönüşü ne kadar sürerdi? Her şey birdenbire çok garip bir hâl almıştı. Muavine doğru hareket etmek ve bir şeyler sormak istedi fakat yerinden kalkamıyordu. Sanki bir ağırlıkla oturduğu yere bağlanmış gibiydi. Seslendi:
-Bakar mısınız? Ben Bursa’da inecektim. Nasıl geldim buraya kadar?
Muavin sanki onu görmüyor, duymuyor gibiydi. Sağdaki soldaki insanlara derdini anlatmaya çalıştı fakat sesi bazen çıkıyor bazen çıkmıyordu, yerinden kalkamıyordu ve insanlar sanki kendisini görmüyormuş gibi davranıyordu. Derin bir nefes alıp çığlık atmaya çalıştı.
Bir çığlık sesiyle uyandı. Çığlık kendisine aitti.
Muavin koştu ve geldi:
-İyi misin delikanlı?
Uğur muavine:
-Bursa’yı ne zaman geçtik, dedi. Muavin tebessüm etti. -Henüz yolun yarısına bile gelmedik. Bursa’ya daha çok vakit var, dedi.
Yolun kalanında uyumamalıydı Uğur. Kitabını açtı ve okumaya devam etti. Dışarısı karanlıktı.
Sonunda o şehirden ayrılmayı başarmıştı.