İdil Karaman
Romanlara, filmlere, efsanelere çok ilgi duyan biriydi. Ergen muhabbetlerinin yapıldığı ortamlarda o, hayali kahramanlardan bahsederdi. Arkadaşları onu pek dinlemez, anlattıklarını ilginç bulmazdı ama kendisi bundan rahatsız da değildi. Onun için bu konular çok daha ilgi çekiciydi. En azından kendisine ayrı bir dünya kurmuş ve o dünyada farklı şeyler düşünür, yaşar olmuştu. Âşık olduğu karakterlerin gerçek olmaması onun için normal bir durumdu çünkü bu dünyayı o kurmuştu.
Her gece olduğu gibi o gece de romanını okuyup yatağa uzanmıştı. Okumadan geçen gün onun için karanlık demekti. Üzerinde bir kurgusal karakter bulunan yaklaşık bir metre uzunluğundaki yastığına sarılıyordu. Bu da her gece uykuya dalmadan önce yaptığı eylemlerden biriydi. Perdesi kenara doğru sıyrılmış pencereden yıldızları, ayı seyrediyordu bir yandan. Uykuya dalacaktı ta ki pencerenin ardında ilgi çekici bir şey görünceye kadar. Pencerenin ardında hareketli bir figür vardı. İzlediği filmlerden, okuduğu kitaplardan gördüğü, bildiği bir karakterdi bu resmen. Odası kadar kanatları olan, upuzun kuyruklu bir şey… Pencereden çok uzaktaydı gördüğü bu figür ama büyükçe olduğu belliydi. Bu gördüğü şeyi yalnızca bir ejderhaya benzetebiliyordu. Dikkatlice bakmaya çalıştı; evet, matlaşmış yeşile çalan gözleriyle bu bir ejderha olmalıydı.
Artık sohbet esnasında arkadaşlarına anlatacağı yeni bir şey vardı. Ejderhayı izledi, izledi. Bir süre sonra ejderha, yerini karanlığa bırakarak kayboldu. Ejderha gözden kaybolduğunda hâlen onu düşünüyordu fakat sonunda bunu bir sır olarak saklamaya ve çevresindekilere anlatmamaya karar verdi. Ona inanmayacaklarını ve iyice kafayı bozdun sen, diyeceklerini biliyordu.
Bu anıyı kendisine sakladı. Gördüğünün gerçekliğini sorgulamaya başlamıştı ki derin bir uykuya daldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder