10 Ocak 2025 Cuma
İYİYİM
3 Ocak 2025 Cuma
KÖR SAĞIR ARAYIŞI
SAHİCİ YALANLAR
27 Aralık 2024 Cuma
BİLMİYORUM
CEVAPSIZ SORU
İdil Karaman
Herkes suskundu. Neden konuşulmuyordu, anlayamamıştım. Oysa biz onları dinlemek için gelmiştik oraya. Onlarca kişi, saatler öncesinden koltuklardaki yerini almıştı. Ben de en ön sıraya oturmuştum. Konferans saati başlamış hatta on dakika da geçmişti fakat konuşmacılardan herhangi bir ses yoktu. Kendi aralarında bile konuşmuyorlardı. Salon zaten sessizdi. Sunum yapacak olan kişiler de ne yapacaklarını bilmiyor gibiydi. Salonda sinek uçsa kanat sesleri duyulacak bir sessizlik hâkimdi. Birkaç dakika daha sessiz kalabilirdim ama sonrasında bu sessizliği ben bozabilecek kadar gerilmiştim. Kimse bir şey söylemiyordu. Boşuna mı toplanmıştı bu kadar insan, boşuna mı zaman ayırmıştım? Bu esnada bakışların bana odaklandığını hissetmeye başladım ama bu manasızdı çünkü ben de herkes kadar sessiz ve hareketsiz bekliyordum. Tüm gürültü zihnimdeydi. Sessizce geriye dönüp baktım, yan tarafımda oturanları süzdüm ve sahnedekilere yöneldi bakışlarım. Evet, herkes bana bakıyordu. Bir süre sonra üzerimde çevrili bakışlar bir tebessümle süslenmeye başladı. Bu tebessümler ürpertici, iticiydi. Giderek tebessümler yerini pis sırıtmalara bırakmaya başladı. Terlemeye başlamıştım ve salondaki sessizlik bozulmaya dönmüştü. Gülüyorlardı artık, hem de yüksek sesle. Bana bakarak gülüyorlardı. Arkamdaki koltuklarda oturanlar, yan koltukta oturanlar, sahnedeki konuşmacalar… Hepsi bana bakıp iğrenç kahkahalar atıyorlardı.
Yerimden kalkıp salonu terk etmeyi düşündüm. İki elimi oturduğum koltuğun kenarlarına bastırarak yerimden kalkmaya çalıştım fakat kelepçelenmiş gibiydi kollarım. Pranga vurulmuş gibiydi ayaklarım. Hareket edemiyordum oturduğum yerde. Çığlık atmaya çalıştım fakat sesim içimde yankılandı. Dışarıya cılız bir ses bile çıkmadı. Ayaklarımı yere vurmak, ellerimle koltuğu yumruklamak istedim, nafileydi. Birden salon tamamen karanlığa büründü. Sesler çoğaldı, çoğaldı, çoğaldı… Sonra birden kesildi. Hiçbir şey duyamaz olmuştum. Gözlerimi ne zaman kapattığımı hatırlamıyordum. Gözlerimi aralamaya başladım. Gözlerim kamaştı önce aydınlıktan. Usul usul araladım gözlerimi. Her yer sessizdi. Tepemde bir lamba vardı etrafı fazlasıyla aydınlatan. Bir hastane odası olmalıydı burası. Yerimden doğrulmaya çalıştım. Ellerim, ayaklarım, gövdem yatağa bağlanmıştı. Yeniden gözlerimi kapatmıştım ki yanımdaki sesleri duydum ve gözlerimi açtım. Başucumdaki kişi bir doktor olmalıydı. Bana sordu:
-Bugün kendini nasıl hissediyorsun?
DUYGU ÖRTÜSÜ
29 Kasım 2024 Cuma
KARANLIKTAKİ PEMBE
NORMALLEŞME
1 Kasım 2024 Cuma
AYDINLIĞI FARK EDİŞ
İdil Karaman
ŞİZOFRENİ
İdil Karaman
BİR ÇİFT KÜRE
İdil Karaman
AKLIMDA DELİ SORULAR
11 Ekim 2024 Cuma
KIVILCIM
İdil Karaman
Saatlerdir masamın başında oturuyordum. Kelimeler birer birer tepemde uçuşuyor ancak onları tutup anlamlı bir cümle kuramıyordum. Bir kuş olsaydı zihnimde uçuşan onu tutup yazabilirdim ama kelimeleri yakalayamıyordum. Kanatları yoktu kelimelerin belki de bu yüzden yakalayamıyordum. Kuş olsaydı zihnimde uçuşan ihtimal aynı türde kuşlar olurdu fakat kelimeler öyle değil. Her biri farklı bir renk, farklı bir boyut.
Saatlerdir masamın başında oturuyordum. Kelimeleri tam tutacakken bazen bir telefon bildirimi ürkütüyordu onları bazen dışardan geçen bir araç sesi. Bazen üst kattan gelen sakin adım sesleri bazen damlatan bir musluk sesi. Dikkatimin dağılması bu kadar mı kolaydı, yoksa bende bir sorun mu vardı? Yazmak, bu kadar zor olmamalıydı.
Konuşurken ne kadar rahattım oysa. Birilerine anlatırken bir olayı, birilerine aktarırken düşüncelerimi su gibi akıyordu kelimeler ancak masamın başına elimde kalemle geçince tıkanıyordum. Trafikte sıkışmış yeşil ışığı bekleyen bir araç gibi hissediyordum kendimi. Asla yanmayan bir yeşil ışık. O ışık dakikalarca, saatlerce, günlerce, aylarca yanmayacak ve ben orada öylece kalacağım diye düşünüyordum. Belki de yeşil ışık yanıyordu lakin ben fark etmiyordum. Önümdeki büyük araçlar engel oluyordu yeşil ışığı görmeme ve o büyük araçlar park etmişti.
Yazmak zorunda mıydım? Kendimi bu kadar yormak zorunda mıydım? Yorucu muydu yazmak yoksa şimdi mi yorucu geliyordu?
Yazmak zorundaydım. Zihnimi bir yere boşaltmam gerekiyordu bu kahrolası dünyanın boğuculuğundan kurtulmak için. Bir kağıt ve bir kalem yeterliydi arınmaya bu dünyanın karanlığından. Zihnimde küçücük bir kıvılcım gerekiyordu bu karanlığı aydınlatacak bir meşaleyi tutuşturmaya. O kıvılcım aydınlatmaya da yeterdi her yeri yakıp kül etmeye de. Ama bu kıvılcım yoktu. Saatlerdir masamın başında oturuyordum ve bu kıvılcım bir türlü gelmiyordu.
Düşünüyordum ve başa dönüyordum. Düşünüyordum demek yanlış, düşünmeye çalışıyordum. Pek başarılı değildim. Hayatta başarılıydım oysa. En azından öyle olduğumu söyleyenler çoktu. Yazarken neden mağlup oluyordum? Mağlubiyet sayılır mı bu? Tek seferlik bir mağlubiyet. Yazmam gerekliydi bunu aşmak için. Sayfalar dolusu yazabiliyorken nasıl bu hale gelmiştim?
Birdenbire gelmiştim buraya. Aşama aşama olsa önlem alırdım belki de. Hazırlıksız yakalanmıştım. Gece yarısı karanlık yolda yürürken aniden bir çukura düşer gibi düşmüştüm buraya. Kendi kendime çıkamayacağım derin, zifiri bir çukur. Kökler geliyordu ellerime yukarıya doğru uzandıkça. Tutundukça kopup elimde kalan ıslak kökler. Toprak kokusu geliyordu karanlığın içinden. Dünyanın boğuculuğundan kaçmaya çalışırken daha boğucu ve karanlık bir yere hapsolup kalmak… Buraya kendi kendimi getirmiştim. Ben getirmiştim kendimi ruhumun ellerinden tutarak.
Saatlerdir masamın başında oturuyordum. Masam dikdörtgen biçimde ve siyah. Penceremin kenarındaydım. Bazen dışardaki manzara bazen de masamın üzerindeki eşyalar… Normalde bana ilham olan her şey şimdi yazmama engel olan unsurlara dönüşüyordu.
Belki de bir yazar gibi düşünmeye başlamalıydım. Bir yazar sayfalar dolusu yazı yazdığı günlerde böyle şeyleri bir engel olarak düşünmez ve yazı malzemesi olarak kullanır. Bir yazarı yazar yapan da buydu. Yazmak istiyorsam yapmam gereken de buydu. Saatlerdir masamın başında oturuyordum, oturduğum yeri değiştirerek yazmaya başlamalıydım.
Merhaba kıvılcım.
27 Eylül 2024 Cuma
ZAMAN TÜNELİ
YENİ HAYAT
21 Aralık 2023 Perşembe
SIRADAN BİRİNİN SIRADAN HİKAYESİ
En sevdiği dersler programına göre bugündü. Güzel Sanatlar Fakültesinde zaten tüm dersler güzeldi. Kafasında yine huzur ve sadelik düşünceleriyle okuluna ulaştı, derslerini dinledi ve ardından iş yerine gitmesi gerekiyordu. İş yerine ulaştığında çantasını bir kenara koyarak iş kıyafetlerini giyindi. Akşam oluncaya kadar burada çalışıyordu. Bir kafeydi burası ve kimi zaman çok yorucu kimi zaman ise tenha oluyordu. Tenha vakitlerini daha çok seviyordu burasının çünkü kendisine zaman kalıyordu. Bugün de tenha bir gün olacak gibiydi. Birkaç saat çabucak geride kaldı ve evine gitmek üzere yola çıktı. Bir süre yürüdükten sonra takip edildiğini hissetti ve aniden durup geriye doğru baktı, kimsecikler yoktu. Sağa sola dikkatle baktı yine kimseyi göremedi. Evi ile iş yerinin arası yarım saat kadardı ve daha yolun yarısındaydı. Ne yaparsa yapsın birisinin kendisine baktığı hissinden kurtulamıyordu. Adım başı geriye dönüyor, bakıyor ama kimseyi göremiyordu. Daha önce hiç yaşamadığı bir durumdu bu ama yine de korkmuyordu çünkü kendisini savunacak yetenekleri vardı. Takip edildiği hissinden uzaklaşmak için farklı şeyler düşünmeye çalıştı. Yaz mevsimini hatırladı, ailesinden ne kadar süredir uzak kaldığını düşündü. Kardeşinin lüzumsuz şakalarını hatırladı. Ne yaparsa yapsın her adımda kendisini takip eden birinin olduğu hissinden kurtulamadı.
Nihayet evine ulaşmıştı. Hızla içeriye girdi ve kapısının anahtarını üç kez döndürdü. İlk kez yapıyordu bunu. Normalde bir kere döndürürdü. Biraz dinlendikten sonra çizim ödevlerini yapması gerektiğini hatırladı ve masasına oturdu. Bir süre sonra tıkırtılar duymaya başladı. Kalktı ve odaları, mutfağı kontrol etti. Nereden geliyordu bu tıkırtılar? Dikkatle dinlediğinde pencereden geldiğini fark etti. Perdeyi araladı ve pencerenin kenarında küçük sarı bir kedinin bu sesleri çıkardığını gördü. Kedileri severdi. Pencereyi açtı ve içeriye aldı kediyi. Önüne yiyeceği bir şeyler getirdi. Üşümüştü kedi. Altına koyduğu minder üzerinde kedi uykuya dalmıştı. O da kediyi izlerken uykuya daldı.
30 Kasım 2023 Perşembe
HEDEF
Yeni bir yaşa gireceği için mutluydu çünkü 1 Ocak aynı zamanda doğum günüydü. Doğum günü kutlamasının yılbaşı kutlamaları ile aynı anda olması ona bu günü daha da anlamlı hale getiriyordu. Kendisine gelecek hediyeleri günler öncesinden merak etmeye başlamıştı bile. Yaklaşan tatil nedeniyle sınavlar peş peşe yapılıyordu. Aldığı notlardan sıkılır olmuştu. Kendisini tek mutlu eden şey tatil hevesi ve yılbaşı kutlamalarını düşünmekti. Bu düşüncelerle metroya doğru yürümüştü ve nihayet durağa gelmişti. Durak her zamanki gibi kalabalıktı ve kimse kimsenin farkında değildi. İnsanların hemen hepsinin elinde kitapları vardı ve kimileri ayakta kimileri oturur vaziyette kitaplarına dalmışlardı. Ne okuyorlardı? Okumayı onlar için bu denli gerekli kılan şey neydi? Okumak bir uyuşma biçimi miydi yoksa düşünceyi geliştirme yöntemi mi? O, kitap okumazdı, kitap okuyan insanları okurdu. Yüzlerine bakar, onların hikâyesini düşünür, yaşlarına göre tahminlerde bulunurdu. Mesela şu az ilerde elindeki kalın kitaba gömülmüş yaşlı kadın, ihtimal tek başına yaşıyordu. Evinde muhakkak kendisi gibi yaşlı bir kedisi vardı. Bu düşünceden sonra kadının ellerine baktı. Tahmini doğruydu, ellerinin üzerinde küçük çizikler vardı. Önce uğultusu ve rüzgarı ardından metronun kendisi geldi. Zaten dolu olan metroda kendisine yer bulmakta biraz zorlandı ama kendisini içeri atmayı başarmış hatta oturacak yer de bulmuştu. Yerine oturduktan sonra etrafına bakındı ve telefonuna gömüldü. Yaşlı kadınlar, erkekler ayakta yolculuk yapıyor olmaktan şikâyetçi değillerdi. Birkaç dakika sonra karşısında oturan adamdan tuhaf bir kokunun kendisine doğru yayıldığını hissetti. Adama dikkatle birkaç saniye bakınca göz göze geldiler. Garipti… Adam da kendisine garip bakıyordu. Bu bakışı bir yerlerden tanıyordu. Yolculuk boyunca bir daha bakamadığı bu yüzü nereden hatırladığını düşünerek evine ulaştı. Biraz dinlendikten sonra resim çizmeye karar verdi ve metrodaki adamın yüzü aklına geldi. Bilinçsizce kağıt üzerinde kalem hareket ediyor, anlamsız desenler çiziyordu. En sevdiği anime karakteri Douma’yı çizmekte karar kıldı. Resim son haline yaklaştığında metrodaki adamı nereden hatırladığını bulmuştu. Kalemi masaya bıraktı. Çizdiği Douma’nın resmine baktı. Evet, metrodaki adamın bakışları Douma’nın bakışlarıydı.
Ertesi gün okuluna gittiğinde bahçe kenarında dün metroda gördüğü adamı yine gördü. Adam boş boş bir tarafa bakıyordu. Merakla adamın baktığı yöne baktı o da. İlerde şapkasından yüzü görünmeyen bir adam vardı. Yüzünü merak ettiği kişi Kibutsuji Muzan’dı.
28 Eylül 2023 Perşembe
YASTIK
Bu sabah sarılma yastığıma sarılırken
Ona sordum:
Alarmın sesi sence de çok iğrenç değil mi?
Yastığım bana daha sıkı sarıldı:
O zaman gitme bugün okula, dedi.