7 Aralık 2024 Cumartesi

HAYIR, HAYIR

ELİF SERRA YILDIRIM

Önce biraz yürüdü sonra adımları hızlandı, git gide koşmaya başladı. Koştu, koştu… Şehrin kalabalık sokaklarında belirsiz bir silüet oldu. Nedendir ki sonra hafif hafif damlayan yağmur eşliğinde yavaşladı. Nefes nefese bir halde geldiği yere bakındı. Boş gözleri önce endişe, sonra umutsuzlukla sağa sola dönmeye başladı geldiği yeri tanıyınca. Bu bir tesadüf müydü? Hayır, dedi kendi kendine. Hayır, hayır, olamaz. Söylediği son şey bu oldu. 

BİR DOSTLUK HİKAYESİ

Doğa Uzunpınar

Soğuk bir kış günüydü, sokakta oyun oynayan çocukların mutlu sesleri hemen hemen bütün evlerden duyuluyordu. Bu sesleri duyan yetişkinlerin yüzünde de ayrı bir mutluluk vardı. Kar neredeyse otuz santimetre yağmıştı ama buna rağmen yağmaya devam ediyordu. Sanki çocukların mutluluğunu görünce daha çok yağmak istiyordu. 
Dışarda oyun oynayan çocuklardan biri de Ayla’ydı. Ayla, 6 yaşında olan, kahverengi gözlü ve kumral saçlı bir çocuktu. Bir kardan adam yapmaya çalışıyordu. Ancak kendisinden büyükler, sürekli kardan adamını bozuyordu. Ayla da her seferinde bir kez daha yapıyordu. Annesi onu camdan izliyordu ama bir şey söylemiyordu. Bir ara büyükler Ayla’nın kardan adamını tekrar bozdular. Ayla bu kez sinirlenip eline biraz kar aldı. Onu yuvarlayıp bozan kişiye fırlattı. Kar topu attığına bir süre sonra çok pişman olmuştu çünkü bozan kişi, Ayla’nınkinden çok daha büyük bir kar topu almış ve Ayla’ya fırlatmaya çalışmıştı. Ayla kaçarken buzda ayağı kaymış ve yere düşmüştü. Düştüğü an, kardan adamını bozan kişi de o kar topunu suratına atmıştı. Annesi koşarak dışarı çıkmış ve kar altında ağlayan kızını kurtarmaya çalışmıştı. Ayla, kar altından çıktığı zaman halen ağlıyordu ve ayak bileğini tutuyordu. Annesi arabayla Ayla’yı hemen hastaneye götürdü. Ayla, ayak bileğini kırmıştı. Uzunca bir süre hastanede yatması gerekiyordu. Okulu da kaçıracaktı, karı da. Dışarda gülüp eğlenmek varken o, pencereden izliyordu bütün eğlenceyi. Bir hafta boyunca bu böyle devam etti. Bir hafta sonra en yakın arkadaşı onu ziyarete gelmişti. Ayla’nın yüzü, ayak bileği kırıldığından beri ilk kez gülüyordu. O günden sonra en yakın arkadaşı Lina, her hafta onu ziyarete gelmeye başladı. İki ay sonra Ayla hastaneden taburcu edildi. Artık Ayla da Lina’yı ziyarete gidebilecekti. Ayla ve Lina, ilkokulu bitirene kadar en yakın arkadaş olarak kaldılar. Ancak 5. Sınıfa geçerken Ayla’nın babası İngiltere’de bir iş bulmuştu. Oraya gitmeleri gerekiyordu. Ayla okulun son gününde Lina’ya sarılarak ağlamıştı. Lina da ağlamıştı. Ayrılık, onlar için çok acıklıydı. 
Aradan yıllar geçti. 
Ayla, artık 29 yaşında bir yetişkindi ve bir okul müdiresiydi. Odasında oturuyor ve evrak inceliyordu. Birden kapı çalındı ve içeri önce küçük bir kız, ardından Lina girmişti. Lina’nın ağzı kulaklarındaydı ve gözleri yaşarmıştı. Ayla da çok sevinmişti. Arkadaşını 20 yıldır görmüyordu. İkisi de sevinç gözyaşları ile birbirlerine sarıldılar. Birbirlerinin telefon numaralarını aldılar. Artık yeniden görüşebileceklerdi. Tekrardan en yakın arkadaş olmuşlardı. Birbirlerine anlatacak çok şeyleri vardı. Yirmi yıl boyunca birbirlerinden ayrı iken o kadar çok şey yaşamışlardı ki… Şimdi bunu telafi etmenin zamanıydı. 

PİYANO

 Doğa Uzunpınar


Herkesin hayatında bir müzik aleti olmalıdır. Benim hayatımda piyano var. Piyano çalarken bastığım her tuş, müzik dünyamın bir basamağını oluşturuyor. Kendi parçamı yapmaya çalışırken oluşturduğum her ezgi, aklıma yeni ezgiler getiriyor. Bir duyguyu yansıtmaya çalışırken başka bir duygu oluşuyor. Doğru tuşa basmaya çalışırken çok zorluk çeksem de bu bana pes etmemeyi öğretiyor. Piyano benim hayatımı oluşturuyor. Bu hayatı ben seçtim. Henüz dört yaşımdayken kendim istedim piyano çalmak. Piyanonun sesi, notaların güzelliği ve bestecilerin bestelerine olan hayranlığım sayesinde oldu bu. Bence herkes bir müzik aleti çalmayı denemelidir. İster piyano ister başka bir müzik aleti olsun. 

KAPILAR

DOĞA UZUNPINAR  

Her yere açılan bir kapı vardır. İster odamıza ister rüyalarımıza ister sınıfımıza… Bu kapılar birbirinden çok farklıdır. Aynı marka, aynı şekil ve aynı renk olsalar bile. Birini açar okula gider, birini açar hayal dünyasına gidersiniz. Hepsini görmek zorunda da değilsiniz. Mesela benim hayallerime açılan kapılar vardır. Bu kapılarımı kimseye göstermek zorunda değilim. Siz de göstermek zorunda değilsiniz. Bazen kapılarınızı kendiniz de göremezsiniz. Böyle durumlarda yalnızca görmeyi denemelisiniz. 

BİTMEYEN DERT

 

AGÂH TAHA TEMİZKAN

Çantam her geçen yıl biraz daha ağırlaşıyor
Kitaplarım her geçen yıl biraz daha kalınlaşıyor
Yalnız çantamda değil
Masamda da kitaplar, testler, denemeler
Hayat şimdiden zorlaşıyor

Düşünüyorum bunca çaba
Ne için diye kendi kendime
Cevap bulamıyorum çoğu zaman
İnanıyor gibi yapıyorum büyüklerin söylediklerine

İyi bir okul, iyi bir gelecekmiş
Şimdi çalışırsam rahat edermişim ilerde
Fakat bakıyorum büyüklere
Onlar da çalışıyor üniversiteye

Burada bitiyor mu 
Sanmam
Kocaman ağabeyler, ablalar gördüm 
Kitapçıda
Sınava hazırlandıklarını söylüyorlardı
Ellerinde kitaplarla 






























KAYIP GÜNLER

 

FATMA BEREN KARATEPE

En sevdiğim gün galiba cumartesi
Biraz da cumanın akşamı
Çünkü bu vakitler yalnızca bana ait
Diğer zamanlar bana ait değil 

Sevmediğim günlere gelince
Pazartesi mesela
Kim sevinir ki takvimde
Pazartesiyi görünce

Pazar gününü sever insanların çoğu
Oysa pazar, pazartesinin kardeşidir
Fazla sevilmemelidir
Ödevlerin kendini hatırlatma vaktidir

Salı, çarşamba, perşembe
Bakamadan geçiyor takvime
Bazen düşünüyorum
Gerçekten bu günler var mı diye

SUÇ KİMİN

ELA EYŞAN POLAT

Yalnızca benim aklıma mı geliyor
Renkli bir oyun hamurunu görünce
Bir ısırık almak kenarından 
Hem zaten ekmek de
Yapılmıyor mu hamurdan 

Anlamadığım başka şeyler de var
Neden bütün ağaçların meyveleri yeniyor
Ama yaprakları yenmiyor
Üzüm yaprağından sarma yapan insanlar
Neden çınar yaprağını israf ediyor

Çikolatalar, gofretler, kekler, şekerler
Rengârenk hepsi
Ama rengârenk peçeteler, kâğıtlar da 
Hatta bazı kitapların kapakları da
Bu renk karmaşası 
Aklıma hep çılgın şeyler getiriyorsa
Suç benim mi

FUTBOL

AMIRHOSSEIN HAMEDISHAHRAKI

Bir futbol topu yuvarlanıp da 
Gelince ayağıma
Yerimde duramıyorum
Kendimi dünyanın en büyük oyuncusu sanıp
Topun peşinde yoruluyorum

Bir ekranda bir maç görünce
Bütün işlerimi unutuyorum
Geçip karşısına dakikalarca
Seyrediyorum, seyrediyorum

Nerede son bulacak bu futbol sevgisi
Ya da beni nereye götürecek
Bilmiyorum 
Futbolu ve Galatasaray’ı
Çok seviyorum

HER ŞEYE RAĞMEN

 ELVİN RANA PELİT

Okul güzel bir yer olsaydı
Herkese bir sınıf düşerdi kişi başı
Oda niyetine kullanırdı

Okul güzel bir yer olsaydı
Sınıflara ayakkabılarla girilmezdi
Çekyatlar olurdu pencere önünde

Okul güzel bir yer olsaydı
Kantin ücretsiz olurdu mesela
Ve servisler önce şehir turu yaptırırdı her sabah
Sonra bırakırdı bizi okula

Evet, bunlar yok belki ama
Bu küçük eksikliklere rağmen
Yine de seviyorum okulumu

SENDEN ÖTESİ

ATAKAN KIVANÇ AĞCA

Her zaman aklımdasın
Sadece acıktığım zaman değil
Daha yeni kalkmışsam sofradan
Ve dişlerimi fırçalamışsam bile
Aklıma geliyorsun aniden
Soruyorum anneme seni

Her zaman aklımdasın
Eve dönerken, okula giderken
Soru çözerken, maç yaparken
Haritaya bakarken, kitap okurken
Her zaman aklımdasın
Tamam ciğer kebabı da güzel fakat
Yok senden ötesi
Sivas köftesi