4 Kasım 2023 Cumartesi

GERÇEK CANAVARLAR

Tayfun Tabuk

Siz hiç canavarları duydunuz mu? Hani fazladan kolları, ayakları, gözleri olan şu hayali varlıklar. Ben duydum hatta gördüm de. Nasıl diye soracaksınız. Çok normal bir şey aslında. Bence herkes canavar görmüştür. Hatta canavarlar hemen hemen her yerde. Yine nasıl, dediğinizi duyar gibiyim. Her yerde gördüğünüz, naylon atıklar, poşetler, kâğıtlar, tenekeler kısacası bütün çöpler birer canavar. Dünyamız düşünülmeden atılan çöpler yüzünden kirleniyor. Sadece dünyamıza değil hayvanlara hatta bize bile zarar veriyor bu çöpler. Çöpler yüzünden birçok bitki, hayvan ölüyor, nesli tükeniyor. İçecek içtiğiniz şişeyi eğer: “Dünyayı sadece benim geri dönüşüme attığım çöp mü kurtaracak.” Demeyin ve çöplerinizi geri dönüşüme atın. Geri dönüşüme atamıyorsanız en azından çöp kutularına atın. Dünyayı kurtarın. Dünyayı kurtarmak sizin elinizde, bizim elimizde. Küçücük bir duyarlılık yeter güzelliklerin kapısını aralamak için, dünyayı canavarlardan kurtarmak için.

YENİ KOMŞU

 Zeynep Göktaş
Okuldan eve gelirken
Kapıda birini gördüm
Tuz istiyormuş meğer
Eve girdim, ona tuz verdim
 
Nereden geldiklerini sordum
Anlattı biraz kısa
Yeni geldik buralara dedi
Bakarak tuz uzattığım tasa
Yaşımı sordu sekiz dedim
Onun da varmış çocuğu
Hem de sekiz yaşında
Biraz sonra kapı çaldı
Açtım kapıyı baktım bir çocuk
Benimle aynı boyda
Üstelik aynı yaşta
Adı da Yüsra

Artık yalnızlıktan kurtuldum
İçimde büyük bir sevinç 
Baştan başa
Hoş geldiniz komşular
Hoş geldin Yüsra

EMANET

 Yiğit İbrahim Karain
Kahramanlarız bize emanet etmiş
Bu gülden, çiçeklerden ülkeyi
Savaşmışlar uğruna bu toprakların
Yaşatmak için milleti, bizleri
 
Binlerce can kalmış toprağın bağrında
Binlerce yetim, öksüz kalmış geride
Yokluk yoksulluk sürmüş senelerce
 
Kolay olmamış bir ülke kurmak
Ve o ülkeyi yeni nesillere
Armağan bırakmak

ATAMANLI DEVLETİ (Akrostiş)

 Umut Pekyiğit

Atamanlı Devleti
Tabi ki onu severim
Ama o yıkıldı
Maalesef bu kötü oldu
Atatürk ardından Cumhuriyet’i kurdu
Ne güzel oldu
Laleler gibi ılık
Irkların en onurlusu
 
Türkler çok cesurlar
Ülkeleri çok geniş
Resimler kalmış bize onlardan
Keşke hep yaşasaydılar 
Laleler gibi kokan
Eski zamanlar
Resmen çok eski
İnanıyorum yine şahlanacak Türk milleti
 
Ne mutlu Türküm diyene

OKUL GEZİSİ

Aysel Zümra Yuvacı
Bir gün okula geldiğimde öğretmenimiz:
-Yarın okul gezisi var, dedi. Ben çok sevindim. O gün geldi nihayet. Gezi için sıra olduk. Sınıftan sıralı halde çıktık. Öğretmene sordum:
-Nereye gideceğiz. Öğretmen:
-Sinemaya, dedi. Bu kez de filmin ismini sordum.
-Renkli Dünya, dedi.
Çok merak etmiştim filmi. Film çok kısaydı. Başladı ve bitti. Okula geldiğimde çok değişik şeyler düşünüyordum. İlk düşüncem şuydu:
-Bu kısa film ne anlatıyordu?

ANNEM

 Ahmet Sait Yurttaş
Annem
Güzel annem
Sen öğrettin bana her şeyi
Sen açtın bana kucağını
Sensin evimizin çiçeği
 
Sensin benim güzel annem
Beni sen büyüttün
Beni sen ben ettin
Canım annem
 
Herkesin annesi güzel
Ama sen daha güzelsin
Çünkü
Benim annemsin

KİTAP (AKROSTİŞ)

Yiğit İbrahim Karain 

Kitaplar çok güzeller
İyi ki varlar
Türlü türlü
Artık onlar öğreticimiz
Pasta tarifleri bilim kitapları

SAKLAMBAÇ

 Elif Yüsra Yaralı
Bir zavallı köpek ama kimsesiz
Belki bir umut vardır diyerek dolaşıyor
Üstelik yollarda aç susuz 
Ve hep canı sıkılıyor

Yolda yürürken birden
Karşısına küçücük bir çocuk çıkıyor
Tıpkı kendisi gibi
Onun da canı sıkılıyor

İkisinin de yok hiç arkadaşı
İkisi de oynamaya muhtaç
Önce bakışıyorlar sesiz
Sonra anlıyorlar ki bunlar
Ruhları ikiz

Bir oyun oynamaya başlıyorlar
Bir çocuk ve kedisi daha geliyor yanlarına
Onlarla da kaynaşıyorlar
Ve oyuna başlıyorlar

Oyunun adı saklambaç
Başlıyor büyük oyun
Kedi kaç
Köpek kaç
Çocuk kaç
Oluyor saklambaç

ANNELERİN EN GÜZELİ

Zeynep Göktaş
Sensin benim güzel annem
Işığın var yanaklarında
Güzelliğin var kalbinde
Senin sesini duyunca
Kalbim ışıyor sanki

Beni dünyaya getiren
Güzel annemsin sen
Gönlümden geçenleri
Ah bir bilsen

Sayamam ki güzelliklerini 
Kaç kitap okuduğunu bilemem ki
Kitaplarla doldurmuşsun evimizi
Okumayı da sen öğrettin bana

Öğretmenimin her çağırışında
İhmal etmedin
Okuluma gelmeyi
Sınavlarıma çalıştırdın beni

2 Kasım 2023 Perşembe

GÖÇMEN SERÇE

 Atıf Kaan Salar, Metehan Ersoy

    Yumurtasını çatlatarak dışarı çıkmayı başaralı üç hafta olmuştu. Kısa mesafeli de olsa uçabiliyor, kendi ihtiyaçlarını görebiliyordu. En yakın markete gidebiliyor, arkadaşları ile küçük gezintiler yapabiliyordu. Arkadaşı olan diğer kuşlar zaman zaman uzun uçuşlar yapmayı teklif ediyordu ama kendisi daha küçüktü. Üstelik onların kanatları, bacakları uzundu. Kendisini onların yanında maskot bir kuş gibi hissediyordu. Zaten onların yediklerini de yiyemiyordu.
    Artık yaz günlerinin bunaltıcı sıcakları geride kalmaya başlamıştı. Canı hiç dondurma istemiyordu çünkü geceleri üşüyordu bile. Böyle zamanlarda annesine, kardeşlerine sokularak sabahı ediyordu.
Bir gece büyük bir gürültüyle uyandı. Yuvalarının içi buz gibiydi. Dışarda vuuu vuuu sesleri ve su sesleri duyuluyordu. Biraz ilerleyip dışarıya bakmak istedi ama yeniden savrularak yuvaya düştü. Herkes tedirgindi. Annesi:
    -İşte sonbahar geldi, artık işimiz daha zor, dedi. Minik serçe annesine:
    -Neden işimiz zor, diye sordu. Anne:
    -Sonbahar böyle yağmur ve rüzgarla geçer, ardından kış gelir. Kar yağar. Günlerce yuvamızda mahkum kalırız evladım, dedi.
    Küçük serçe korkmuştu anlatılanlardan. Gece bitti. Gece boyu bunları düşündü. Yağmur ve rüzgar durdu ve bütün aile güneşin doğması ile birlikte dışarıya çıkmaya başladılar.
Hemen yanlarındaki minareye yuva kurmuş olan leylek ailesinde bir telaş vardı. Minarenin tepesine konarak onları izlemeye başladı. Her şeylerini toplamışlardı. Leylek arkadaşının yanına gitti ve sordu:
    -Neden toparlanıyorsunuz, bu telaşınız ne?
Bir yandan valizini hazırlayan leylek:
    -Bilmiyor musun serçe kardeş, biz leyleklerin göç vakti geldi, dedi. Serçe anlamaya çalıştı:
    -İyi ama nereye, ne için gidiyorsunuz. Leylek yine başını işinden kaldırmadan:
    -Kışın buralarda kalırsak ölürüz, güneye, daha sıcak yerlere gidiyoruz ama seneye baharda görüşürüz yuvamız burada. Burası bizim yazlığımız, dedi. Gece boyu anlatılanları ve yaşananları düşününce serçe de bu leylek grubu ile göç etmeye karar verdi. Hemen bir çırpıda annesine gelerek ondan leyleklerle beraber göçmek için izin istedi. Annesi:
    -Biz her iklim koşulunda yaşarız ve çelimsiz kuşlarız evladım, dedi. O yüzden bizim göçmemize gerek yok. Küçük serçe:
    -N’olur, n’olur anneciğiiiim. Baharda geleceğim ve size gördüğüm yerleri anlatacağım, söz, dedi. Anne üzülmüştü bu duruma:
    -İyi de senin kanatların küçücük, o uzun yolun yarısına varmadan yorulursun, dedi. Bu sırada anne ve yavruyu dinleyen leyleklerden birisi:
    -Endişe etmeyin, dedi. Onu biz kanatlarımızda taşıyacağız sırasıyla. Yorulmayacak, dedi. Bu sözler serçeyi daha da ümitlendirdi. Kardeşleri ile vedalaştı ve arkadaşı olan leyleğin kanatlarına tutunarak güneye doğru uçmaya başladılar.
    Leylekler çok yukarda uçuyorlardı. Kendileri o kadar yukarıya hiç çıkmamışlardı. Bulutlara yakın gidiyorlardı. Günlerce uçtular, uçtular ve bir sabah tıpkı yaz günlerindeki gibi sıcak bir ülkeye vardılar.     Leylek ailesinin burada da evi vardı. Bu kışı minik serçe ailesinden uzakta geçirecekti ama mutluydu çünkü burada da serçeler vardı. Bahara kadar buradaki serçelerde kalacak, onlara kendi ülkesini, bölgesini anlatacaktı. Baharda tekrardan leylek ailesi ile ülkesine dönmek için biletini şimdiden ayarlamıştı.