3.sınıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
3.sınıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Aralık 2023 Cumartesi

MANİLER

 
Elif Yüsra Yaralı
1
Hastayım ben kaç gündür
Annem babam üzgündür
Artık n’olur iyi et
Allah’ım beni güldür

2
Annem babam da hasta
Bütün ev sanki yasta
Keşke bir çorba olsa
Sıcacık bakır tasta

3
Saçlarım kahverengi
Bulunmaz onun dengi
Her sabah tarıyorum
Solmasın onun rengi


MANİLER

Umut Pekyiğit

Elimde var bir bere
Söyle gideyim nere
İbrahim hep zıplıyor
Sanki olmuş bir pire


Yiğit İbrahim Karain

Elime kalem aldım
Ve hayallere daldım
Umut’a sözlerim var
Başımı derde saldım

MAVİŞ


Mustafa Aktaş

Sen olmasaydın
Ne yapardım ben
Canım çok sıkılırdı
Öğle araları ve akşam
Ne yapardım sensiz

Hem çok uysal
Hem çok şirinsin
Seni çok seviyorum
Maviş

MÜNÜŞ


Mustafa Aktaş
                Babaannem Münnever’e…
Sen bize 
Dört kuzene
Her zaman baktın
Bakar gibi bir çiçeğe
Biraz büyümüş olsak da
Çok zorlansan da
Bakıyorsun bize hâlâ
 
Bırakıp pes etmedin
Bizi terk etmedin
Artık iki lafımızdan biri
Münüş
Sen olmasan nasıl büyürdük
Nasıl gelirdik bu yaşlara

MANİ

 Mustafa Aktaş
                    Babaannem Münevver için...
Babamın annesisin
Mutlu ediyor sesin
Sen nasıl sevilmezsin
İkinci annemizsin

HIRSIZ MÜŞTERİNİN SONU

 
Zeynep Gökçe Yılmaz

    Bir gün kitapçı  her zamanki gibi kitap satıyormuş. İçeriye bir müşteri girmiş. Kitapçı:
    -Hoş geldiniz, hangi tür kitaplara bakmak istersiniz, demiş. 
    Müşteri:
    -Ben bir konuyla ilgili bir kitap bulamadım, kitaplara bakmaya geldim, demiş. Kitapçı:
    -Tamam, bir şey seçerseniz lütfen beni çağırın, demiş. 
    Müşteri bir süre sonra kitapçıyı çağırmış. Kitapçı:
    -Efendim, bir konu seçtiniz mi, diye sormuş. Müşteri:
    - Ben konu belirlemedim ama bir kitap seçtim, demiş. Kitapçı:
    -Hangi kitap, diye sormuş. 
    Müşteri seçtiği kitabı göstermiş ve kasaya gidiyormuş gibi yapmış. Sonra giderken kitabın etiketini çıkarmış ve kitabın parasını ödemeden çıkmış. 
    Kitapçıdan sonra parfümcüye gitmiş. İçeri girdiğinde parfümcü:
    -Hoş geldiniz, ne tür parfüm istersiniz, diye sormuş. Müşteri gibi davranan hırsız:
    -Parfümlere bakıp seçsem olur mu, diye sormuş. Parfümcü:
    -Olur, bir parfüm seçtiğinizde beni çağırın, demiş. Müşteri gibi davranan hırsız:
    -Olur, seçtiğimde sizi çağırırım, demiş. 
    Hırsız iki tane pahalı parfüm seçmiş. Parfümcü:
    -Nasıl bir koku seçtiniz, diye sormuş. Hırsız parfümleri göstermiş ve tekrar kasaya gider gibi yapmış. Dışarı çıkmış. 
    Bir telefoncuya da aynı şekilde girip bir telefon ve tablet çalmış. Kimse görmediği için parasını ödemeden kaçmış. Kameralar kontrol edilince parfümcü polisi aramış. Polis hemen hırsızı bulmuş ve hırsız on yıl hapis yatmış. 

23 Aralık 2023 Cumartesi

GECİKME

 Yiğit İbrahim Karain, Zeynep Göktaş, Ahmet Sait Yurttaş, Aysel Zümra Yuvacı, Umut Pekyiğit

Kenan 3. sınıftaydı ablası Sinem ise 10. Sınıftaydı. Sinem oldukça sakin, saygılı ve kardeşini üzmemek için onunla zaman geçiren ödevlerine yardım eden birisiydi. Kenan ise kitap okumayı, futbol oynamayı, araştırma yapmayı çok severdi. Abla kardeş birbirlerini tamamlayan bir hayatları vardı. Anneleri de babaları da çalıştığı için işten çok geç gelirlerdi ancak onlar gelinceye kadar Sinem, Kenan’ın derslerine yardım eder, kendi ödevlerini de özenle bitirirdi. Bir yerlere ya da akrabalarına ancak hafta sonları gidebilirlerdi. Sinem ve Kenan hafta sonlarını iple çekerdi çünkü tüm aile ancak hafta sonları bir arada oluyordu.
Bu dört kişilik aileden başka bu evde yaşayan bir de küçük kedi Boncuk vardı. Boncuk, Kenan ve Sinem için ailenin bir üyesi gibiydi. Onunla oynamayı seviyorlar, gezdikleri yerlere onu da götürüyorlardı.
Kış yaklaşmıştı. Akşamları hava erkenden kararıyordu. Böyle zamanlarda anne babalarını beklemek biraz daha zor oluyordu. Onların işten gelmeleri neredeyse akşamın sekizini buluyordu.  Yine bir pazartesiydi ve yorucu okul gününden sonra Kenan da Sinem de evlerine gelmişler, ödevlerini yapmışlardı. Geriye Boncuk’la oynamak ve anne babayı beklemek kalıyordu. Hava oldukça soğuktu, dışarısı karanlıktı ve kar yağmaya başlamıştı.
Kenan:
-Abla, çok acıktım, yemeği sen yapabilir misin, dedi. Ablası:
-Biraz daha bekleyelim annem ve babam gecikirse hazırlarım elbette, dedi.
Saat sekize gelmişti ama ne anne vardı ortada ne de baba. Çaresiz Sinem mutfağın yolunu tuttu, anne ve babasının gecikeceğini anlamıştı. Bazen böyle oluyordu, trafik yüzünden ya da alışverişe gittikleri için yarım saat kadar geç geldikleri oluyordu. Sinem, kardeşine bir şeyler hazırlarken kendisi için de bir sandviç yaptı. Nasıl olsa birazdan kapı açılırdı. Sinem, mutfağın penceresinden dışarıya baktı. Göz gözü görmüyordu. Kar fena yağıyordu ve şimdiden yerler bembeyaz olmuştu. Anne babası normalde 6 gibi iş yerinden çıkıyordu ama iş yerleri uzak olduğu için eve gelmeleri iki saat sürüyordu. Abla kardeş biraz atıştırdılar. Döndüler ve Boncuk’la oynadılar, zaman geçmek bilmiyordu. Saat dokuz olmuştu ancak anne baba halen yoktu. Uykuları da gelmeye başlamıştı iki kardeşin ancak meraktan uyumaları mümkün değildi. İkisi de perdeyi araladı, anne babanın yolunu beklemeye başladı. Küçük Boncuk da onlara eşlik ediyor, pencerenin önünde dışarıda yağan karı izliyordu. Kaç dakika, kaç saat geçti böylece bilmiyorlardı. İki kardeş ve Boncuk, pencerenin önünde uyuyakalmıştı. Gece saat 11 civarıydı ki kapıdan gelen tıkırtılara önce Boncuk uyandı Sinem’i uyandırdı. Sinem önce saate baktı sonra kardeşine ve kapıya yöneldi. Anne babası nihayet gelmişlerdi ancak her tarafları karla kaplıydı. Üşümüşlerdi. Yorgunlardı. Önce Sinem’e sarıldı anne ve baba sonra uyuyan Kenan’ı yatağına götürdüler. Boncuk da ortalıkta dolaşıyordu. Sinem:
-Nerde kaldınız anne, dedi. Annesi:
-Yollar tamamen karla kaplanmıştı. Araçlar yarı yolda kalmışlardı. Bir süre zincir takılmasını bekledik ancak sonra da yollarda oluşan kazalar yüzünden araç ilerleyemedi. Daha fazla geç kalmamak için biz de yürüdük. Tam üç saattir yürüyoruz, ayaklarımız bile ıslandı. Seslere uyanan Kenan mutfağa geldi. Acıkmıştı zaten. Yorgun anne baba ve beklemekten yorulan çocuklar bir şeyler atıştırdı, çay içti. Saat gece yarısını geçmişti. O sırada televizyon kanallarında ertesi gün kar tatili nedeniyle okulların kapandığı haberi geçiyordu. Sinem ve Kenan sevindi. Anneleri:
-Zaten uykusuz kalmıştınız, iyi oldu bu tatil. Bakarsınız bizim işyerimiz de tatil olur, dedi.
Dışarda kar yağmaya devam ediyordu. Boncuk, kendisine uyumak için bir köşe bulmuştu bile.

İNSANLAR

Ömer Kerem Aydemir

İnsanları anlamak çok zor
Aynı şeyleri düşünür
Hepsi aynı şeyleri yapar
Çocuklar onlardan biraz daha akıllı
En azından farklılar
Farklı oyunları var

İnsanları anlamak gerekiyor mu
Büyüyünce onlarla yaşamak için
Şimdiden düşünüyorum bunu
Anlamalı mıyım bilmiyorum niçin






YÜCE BAYRAK

Dinçer Kara

Kırmızı renginle yıldız ve hilalinle
Dalgalanırsın göklerde
Seni görmek yükseklerde
Görmek gibi Cumhuriyet’i

İstiyorum ki bir cuma ya da pazartesi
Söylenirken İstiklal Marşı
Ben çekeyim göklere seni 

Seni gördüğüm yerde
Selam vermek boynumun borcu
Ve önünde saygıyla durmak 
Ey yüce bayrak

KIRMIZI GÖZLÜ KARGA

Ömer Asaf Koç 

Sabah okula gelirken
Karşıma bir karga çıktı
Yanından geçiyordum
Hiç korkmadı
 
İnsanlar gibi kargalar da farklıdır
Gagasına dokundum hala uçmadı
Üşümüştü sanki ıslanmıştı
Ben onu tanımadım o beni tanımadı
 
Artık kargalar ürkütücü değil
Çünkü dokundum birinin gagasına
Hatta baktım kırmızı gözlerinin içine
Neşeyle girdim sınıfıma

ATATÜRK

Zeynep Gökçe Yılmaz

Seni düşününce aklıma
Önce ülkemiz geliyor
Düşünüyorum sonra
Verdiğin savaşlar geliyor

Hastalandığında dahi unutmadın bizi
Şu an hayatta olmasan bile
Yaşayacaksın sen sonsuza kadar
Çünkü senin varlığının adı Türkiye

DOĞA SEVGİSİ


Ömer Kerem Aydemir

Yeşil en sevdiğim renktir
Çünkü doğanın dilidir
Sarıyı da severim aslında
Çünkü o da doğanın rengidir


Kuşlar, ağaçlar, kediler, köpekler
Hepsi doğadan bir parça 
Dağlar, bayırlar nehirler
Hepsi bir süs doğaya


Her şey aslında yerli yerinde
Doğanın düzeni içinde
Yalnızca insanlar bozuyor bunu
Çünkü doğa yok kalplerinde


16 Aralık 2023 Cumartesi

İYİLİK YAP İZİ KALSIN

 Yiğit İbrahim Karain


İyilik yap ve izi kalsın iyiliğin
İyiliktir hepimizi iyi eden
İyi insan olmak güzeldir
Dinimiz de iyiliği emreder
Herkes iyi olmalı, iyilik yapmalı
Doktorlar, öğretmenler, hemşireler
Çocuklar da iyilik yapmalı
Gördüğü yaralı bir kediye
Küçücük bir serçeye
İyilik en çok çocuklara yakışır
İyilikler insanlar ve dünya barışır

AĞAÇLAR

Zeynep Gökçe Yılmaz

Keşke baktığım her yerde
Ağaçlar olsa
Yollar, bahçeler, sokaklar
Ağaçlarla dolsa
Yalnız kalmasın ağaçlar
Dallarında kuşlar
Yanlarında kediler olsa

9 Aralık 2023 Cumartesi

KELEBEK

 Aysel Zümra Yuvacı

Kırlarda ne güzel uçuyor
Onu herkes çok seviyor
İnsanlar ona bayılıyor
Kendi rengiyle
Sevginin üstüne sevgi katıyor

Ben
Onun bilinmez doğasıyım
Saklı zamanın altında yer altıyım

Bilmece sordun 
Bilemedim
Ah 
Saklambaçta yine ben yenildim

Rüyalarıma geliyorsun hep ama hep tek
Seviyorum seni 
Çok seviyorum kelebek






DAĞ SERÇESİ

Zeynep Göktaş

Bir gün bir serçe yuvasında uyanmış ama annesini görememiş. Serçe:
-Annecim neredesin, diye bağırmış. Annesi:
-Buradayım yavrum, mutfaktayım, demiş. Sana güzel bir kahvaltı hazırlıyorum.
Küçük serçe şehirde yaşıyormuş ama aslında bir dağ serçesiymiş. Annesine uzak dağlardan kekik getirmek isteğini söylemiş. Oysa daha küçükmüş, henüz yedi yaşındaymış. Annesi:
-Yavrum, sen daha çok küçüksün, rüzgar seni uçurup götürür, demiş. Aradan tam on dokuz sene geçmiş. 
Sonunda küçük serçe büyümüş. Kanatları güçlenmiş. O zaman hemen yola koyulup dağlara doğru uçmuş. Oradan annesine bağırmış:
-Anne, artık ben bir dağ serçesiyim!

ALİ'NİN YOLCULUĞU

 

Umut Pekyiğit

Ali doğa yürüyüşlerini çok seviyordu. Bir gün babasıyla birlikte bir yürüyüşe çıktılar. Ali uzakta bir dağ görmüştü. Dağın ters tarafından bir rüzgar esti ve mis kokan kekik kokularını onlara kadar getirdi. Ali bu kekik kokuları arasında uçamayan bir serçe gördü. Hemen babasından yardım istedi. Serçe, yuvasından düşmüştü ve annesi telaşlıydı. Serçeyi yuvasına koydular ve yollarına devam ettiler. Ali yolda göreceği başka şeyleri düşünüyor, heyecanlanıyordu…

KAPLUMBAĞA

 Ahmet Sait  Yurttaş
    Bir gün dışarı çıktım. Yolda yürürken bir kaplumbağa gördüm. Çok tatlıydı. Onu kenara çektim yoksa yolda ezilecekti. Babam bana aferin, dedi. Çok sevindim aferin aldığıma. 
    Sonra arabaya bindim ve arabayla giderken yine bir kaplumbağa gördüm. O da çok tatlıydı ama galiba hastaydı. Hareketsiz duruyordu. Babamla inip onu aldık ve veterinere götürdük. Veteriner hasta olduğunu söyledi hayvancağızın. Kendince bazı işlemler yaptı, ilaç verdi ona.  Kaplumbağanın veterinerden gelirken hastalığı geçmişti. Çok mutlu oldum. Onu bulduğumuz yere yeniden bıraktık.  

KEKİK KOKUSU

 Yiğit İbrahim Karain

    Bir dağın yakınlarında ailesiyle yaşayan bir çocuk varmış. Dağın etrafından hep kekik kokuları geliyormuş. Bu koku hasta olduğunda kendisine çok iyi geliyormuş. Hem de kekik çayı yapıp içiyormuş.     Bir gün şehre taşınmayı düşünmüş ailesi. Bunu duyan çocuk çok üzülmüş. Bir daha kekik kokusunu alamayacağını düşünmüş ve gözleri dolmuş. O sırada çocuk camdan tak tak diye bir ses işitmiş ve cama bakmış. Küçük bir serçe onunla oyun oynamak istiyormuş bir süre oynamışlar ve kısa süre sonra şehre taşınmışlar. 
    Aylar, seneler yıllar çabucak geçmiş. Çocuk büyümüş, ortaokul, lise sonrası üniversite sınavını kazanmış. Şehir hayatına alışmış. Üniversite öğrenimi de bitince staja başlamış. 
    Bir gün staj yaptığı yerin penceresinin önüne bir serçe gelmiş. Cama tık tık vurmuş. Bu çocukken yaşadığı yerde gördüğü serçeymiş. Yıllar sonra o küçük serçeyi gördüğünde çok mutlu olmuş, adeta çocukluğuna dönmüş. Kekik kokularını ne kadar özlediğini hissetmiş.  

KAYBOLAN ÇOCUK

Reyyan Sibel Teke, Ömer Ali Çamcı, Mustafa Aktaş
    Evvel zaman içinde uzak ülkelerden birinde yaşayan bir dev varmış. Dev, insanları hiç sevmez sürekli onları gördüğünde korkutur, onlara kötülükler yaparmış. Özellikle çocukları üzmekten, onların burunlarını, kulaklarını ısırmaktan çok mutluluk duyarmış. Dev çok güçlü olduğu için çocukların anne babaları da ona bir şey yapamazmış. Devin evi ormanda, büyük ağaçların arasında kocaman bir sığınakmış. Boş zamanlarında kocaman ağaçlar keser burada evini genişletirmiş. İnsanlar ormana yaklaşamazlar ama yeşilliklerin azaldığını her geçen gün uzaktan görürlermiş. 
    İnsanlar, hem kendilerini rahatsız eden hem de ormanı yok eden bu dev karşısında çaresizlermiş. Konuşmak istiyorlarmış onunla ancak korktukları için kimse yanına gidemiyormuş. 
    Günün birinde köydeki çocuklardan biri böğürtlen toplarken köyünden uzaklaşmış, uzaklaşmış, uzaklaşmış. Vaktin nasıl geçtiğini fark etmemiş. Bir de bakmış ki hava kararmak üzere. Tam çaresizce düşünürken gök gürlemeye ve yağmur da yağmaya başlamış. Telaşla sağa sola koşmuş ama kaybolduğunu fark edince çaresiz oturmuş ıslanmayacağı bir yere. Üç beş dakika etrafı seyretmiş. O sırada uzakta bir ışık görmüş. Burada yaşayan birileri varsa beni evime, köyüme götürür düşüncesiyle ışığa doğru koşmuş. İyice yaklaşınca kocaman, ağaçtan yapılmış bir sığınakla karşılaşmış. Sığınağın kapısını cılız bir biçimde tıklatmış ve bir süre sonra gürültü ve homurtuyla kapı açılmış. Karşısında herkesin korktuğu devi görünce çocuk bir an korkmuş ve dev’e demiş ki:
    -Çok yorgunum ve kayboldum. Sana bir zararım olmaz, senin de bana zarar vermeyeceğini düşünüyorum. Beni köyüme götürür müsün? 
    Dev, önce gülmüş, kahkahalar atmış:
    -Zavallı bir insanoğlu kapıma kadar gelmiş, bu ne cesaret! Başına neler geleceğini bilmiyor musun sen? Defol git yoksa sonun iyi olmaz, demiş. 
    Küçük çocuk korkuyormuş ama yapacak bir şey de yokmuş:
    -Ne yaparsan yap, ben buradayım ve geceyi burada geçireceğim şayet beni köyüme götürmezsen, demiş. 
    Dev, kapıyı kapatarak içeri girmiş, çoluk çocukla uğraşacak zamanım yok, demiş içeri girerken. Çocuk bu duruma daha da üzülmüş. Köyüne dönmeye çalışsa ormanda yırtıcı hayvanlara yem olabilirmiş. Sığınağın kapısı önüne büzülmüş ve orada uyumuş. Uykusunun en derin yerinde dev kapıyı açmış, çocuğu halen orada görünce sinirlenmiş. Çocuğun ensesinden tutarak koşar adımlarla onu ormanın uzak bir yerine bırakmış, dönmüş. Ormanda çaresiz ve uykulu bir şekilde beklerken çocuk birden yanında bir peri görmüş. Peri ona:
    -Üzülme küçük çocuk. Şanslı günündesin. Ben bu ormanın perisiyim. Devle benim de aram hiç iyi değil. Onu değiştirecek bir iksir yaptım ama bir türlü içmeye ikna edemedim. Şimdi seninle bir plan yapalım ve bu iksiri ona içirelim, demiş. 
    Plan şöyleymiş. Peri, çocuğu yeniden sığınağın önüne koyacakmış. Bu kez sana güzel bir içecek verirsem geceyi burada geçirebilir miyim, diyecekmiş. Zaten iksiri içen dev, artık zararsız hale gelecekmiş. 
    Planı uygulamışlar. Çocuk, devin kapısını çalmış. Dev daha öfkeli ve gür sesle:
    -Senden kurtuluş yok mu? En iyisi seni sonsuza kadar susturmak, diye bağırmış. Çocuk:
    -Eğer geceyi burada geçirirsem sana güzel bir içecek verebilirim, diyerek elindeki şişeyi uzatmış. Çok güzel ve faydalı bir şuruptur bu. Köyümüzde herkes bunu severek içer, demiş. Dev şişeyi alır ve çocuğu yeniden atarım bir yerlere diye düşünmüş. Şişeyi alıp içtiği anda birden yüzü önce sararmış, sonra gözleri dönmüş, başında yıldızlar dolaşmaya başlamış ve yere devrilmiş. Bayılmış. Olayları izleyen peri, korkacak bir şey olmadığını söylemiş. Çocuk yine de endişeleniyormuş. Devin yüzüne, ellerine su serpmek için içeri girmiş. Dev’in bardak olarak kullandığı kapları kova büyüklüğündeymiş. Bu kaplarla devin yüzüne ellerine su serpmiş çocuk. Dev uyandığında yüzünde küçük bir tebessüm varmış. 
    -Haydi küçük çocuk, seni köyüne götürelim, demiş. Birlikte yola koyulmuşlar. Dev artık sevecen, iyi kalpli biriymiş. Küçük çocuğa yol boyu devlerden, perilerden bahseden güzel masallar anlatmış. Köye vardıklarında çocuğun ailesi önce korkmuş ama Dev'i değişmiş buldukları için onunla sohbet etmeye başlamışlar. Dev, köyden ayrılırken artık ağır işlerinde insanlara yardım edeceğini ve doğayı koruyacağını da söylemiş. Orman Perisi, çocuk, köylüler ve Dev çok mutluymuş.