yiğit ibrahim karain etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yiğit ibrahim karain etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mayıs 2024 Cumartesi

HER ÇOCUĞA AİT BİR MELEK

Yiğit İbrahim Karain

Dünyadaki her çocuğun
Kendisine ait bir meleği vardır
O melekler çocuklarının hep yanındadır
Bu meleğin adı iki heceli
Güneş gibi sıcak
Çiçeklerin en değerlisi
Çiçekler solar
Ama o çiçek solmaz
Bütün acılara ilaç gibi
Can verir her kalbe
O meleğin adı
Hiç unutulmayan bir adı vardır
Annedir, anne


27 Nisan 2024 Cumartesi

YABANCI

Yiğit İbrahim Karain, Umut Pekyiğit, Aysel Zümra Yuvacı, Elif Yüsra Yaralı, Zeynep Göktaş

1. Bölüm

Her zamanki gibi bir cumartesiydi. Havalar ısınmıştı. Bahçeler, yollar, piknik alanları artık doluydu. Herkesin gezdiği, piknik yaptığı bu günlerde onun Bilsem’e gelmesi gerekiyordu. Sabah erkenden uyandı, kahvaltısını yaptı ve Bilsem’e ulaştı. Dışarda havanın güzel olması, içerileri sıkıcı hale getiriyordu. Böyle havalarda koşmak, oynamak, çimenlerde yuvarlanmak, kelebekleri kovalamak istiyordu. İlk teneffüs Umut ve İbrahim yerde gördükleri böcekleri inceliyordu. Bu böcekleri daha önce hiç görmemişlerdi. Umut, böceklerden birinin gözlerini saydı, tam on iki tane gözü vardı. İbrahim’e bakarak:

-Ya senin de on iki gözün olsaydı, ne olurdu düşünsene, dedi. 

Bu sırada Zeynep, Aysel ve Elif bir oyun bulmanın çabasındaydı. Böcekler onların ilgisini çekmiyordu. Onlar, daha sakin ve bildikleri oyunlarla vakit geçirmek istiyordu. Elif bir süre sonra:

-Evcilik oynayalım, dedi. Ben sizin anneniz olayım. Aysel, küçük bebeği olsun evin. Zeynep ise evin ablası olsun. Zaten Aysel ve Zeynep gerçek abla, kardeş gibi ara sıra geçinemezdi. Tam roller dağıtılmıştı. Aysel, bebek olduğu için ceketini çıkarması gerekiyordu. Elif, bir anne şefkati ile Aysel’in ceketini çıkardı. Üşüyorum, diyerek ağlayan Aysel’e Elif çubuk kraker vererek onun susmasını sağladı. Bu esnada zil çalmıştı. Öğretmen gelene kadar oyun devam ediyordu. 

Umut ve İbrahim de sınıftaki yerlerini almışlardı fakat Zeynep, Elif ve Aysel, bahçedeki oyunlarını devam ettiriyorlardı. Bu sırada sınıfın kapısı gıcırtıyla açıldı. İçeriye daha önce görmedikleri biri girmişti. Öğretmen deseler, değildi… Öğrenci deseler, değildi çünkü bir öğrenciden büyüktü bu içeri giren kişi. İçeriye giren bu kişinin kıyafetleri farklıydı. Başka bir dünyadan, başka bir zamandan gelmiş gibiydi. Sessizce içerdeki çocukları izledi. Oturmak için kendine bir yer beğendi. Çocuklar susmuş, dikkatle bu davetsiz misafiri izliyordu. Kimdi bu adam? Sınıfa niye gelmişti? Ne anlatacaktı?

Bir süre bütün sınıf bir fotoğraf karesi gibi hareketsiz bekledi. Kimseden çıt çıkmıyordu. Umut, bu misafirin tarihî bir kahraman olmasını umut ediyordu. İbrahim ise keşke bu misafir bir robot olsaydı, diye aklından geçiriyordu. Elif, bu gelen kişinin Küçük Prens’in büyümüş hâli olmasını istiyordu. Aysel, olanlara anlam verememişti. Zeynep ise boş boş bakıyor, bu gelen kişi acaba tamirat için mi geldi sınıfımıza, diye düşünüyordu. 

Sessizlik uzun sürmedi. Davetsiz misafir, teneke kazıntısını andıran bir sesle:

-Siz burada ne yapıyorsunuz bakalım? Anlatın bana, dedi. 

Elif:

-Öğretmenimizi bekliyoruz, siz kimsiniz?

İbrahim:

-Burası sınıf, sınıfta ne yapılırsa onları yapıyoruz.

Umut:

-Bizi boş verin. Siz yoksa tarihî bir kahraman mısınız? Kıyafetlerinizi bu çağa ait değil. Hangi milletin kahramanısınız? Lütfen, sıradan bir kimseyim demeyin bize. 

Zeynep:

-Siz gelinceye kadar güzel güzel oynuyorduk. Öğretmenimizi bekliyorduk. Şimdi tek merakımız var, o da sizin kim olduğunuz?

Aysel, hâlen olanların şokundaydı. Az önce küçük bir kaza yaşamıştı ve canı yanıyordu. Gelen kişinin yüzüne bile bakmadı. Küçük bir süre yine sessizlik oldu ve yabancı konuşmaya başladı:

-Belki bir film kahramanıyım, belki Küçük Prens’tim ve büyüdüm. Umut’a bakarak:

-Belki de Asya’dan gelmiş tarihî bir kahramanım, dedi. 

Herkes sessizdi. Sorulacak soru kalmamıştı. Zeynep, kapıya baktı. Dışarıya gidip sınıfa bir yabancının geldiğini söylemek istiyordu fakat yabancı, onun niyetini anlamıştı:

-Otur yerine Zeynep, dedi. 

Zeynep, yabancının kendine adıyla hitap etmesinden korktu. 

Yabancı İbrahim’e bakarak:

-İbrahim, benim kim olduğumun önemi yok. Az önce söyledim kim olabileceğimi. Bugün buraya özel bir görev için geldim, dedi. İlave etti:

-İbrahim, ya senin de on iki gözün olsaydı. 

Bu cümleyi duyan Umut da çekinmeye başlamıştı yabancıdan. Bu yabancı her şeyi biliyor gibiydi. Öğretmen gelse ve bir an önce bu şaka bitse, diye düşündü Aysel. 

Umut’un aklına o sırada bu yabancıyı sınav yapmak geldi. 

-Madem her şeyi biliyorsunuz, Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihini bize söyler misiniz?

Yabancı:

-1299’da Söğüt’te kuruldu Osmanlı Devleti Umut’çuğum. Bana daha zor sorular sormalısın, dedi. Umut, bunun üzerine:

-İlk bilgisayarı yapan kişi kimdi ve hangi tarihte gerçekleşti bu olay, diye sordu. 

Yabancı:

-Ben o zamanlar küçük bir çocuktum. 1945’te ENIAC isimli ilk hem programlanabilir hem elektronik bilgisayar tamamlandı. 1946, John von Neumann kendi ismiyle anılan Neumann mimarisini yayınladı. 1947, Transistör icat edildi, dedi.

Zeynep, transistörün, mimarinin ne olduğunu düşünmeye başlamıştı. 

Bu esnada kapı yeniden açıldı ve öğretmen içeriye girdi. Tam öğrenciler yabancıyı gösterecek ve onun kim olduğunu soracaklardı ki yabancının yerinde olmadığını gördüler. Küçük sınıf sessizdi. Öğretmen, sınıfın bu durumunu anlamadı. Ne olduğunu, niçin sessiz durduklarını sordu fakat çocuklardan bir cevap gelmiyordu. 

Kimdi bu yabancı? Yine gelecek miydi sınıfa ansızın? Bu bir rüya mıydı? Herkes birbirine bakıyordu. Rüya olsa herkes aynı rüyayı göremezdi. Öğretmen gelince neden kaybolmuştu yabancı? Sorular üst üste çoğalıyordu çocukların zihinlerinde. 

2. Bölüm

Yiğit İbrahim Karain, Umut Pekyiğit, Ahmet Said Yurttaş, Zeynep Göktaş, Elif Erva Öztürk

Ahmet Said ve Elif Erva, sınıfa öğretmenden de geç geldikleri için olup bitenlerden haberleri yoktu. Bütün arkadaşları korkmuş gibi duruyordu. Öğretmen de durumdan habersizdi. Ahmet Said Umut’a bakarak:

-Ne oldu sana, elin yüzün bembeyaz olmuş. Biri seni mi korkuttu? Gidip hemen hesabını soralım, dedi. 

Erva’nın da dikkatini Zeynep çekmişti. Her zaman sınıfın ortasında gezen Zeynep bu kez süt dökmüş kedi gibi sakin sakin duruyordu:

-Hasta mısın Zeynep, seni hiç böyle görmemiştim. 

Zeynep, bir süre sustu. Sonra küçük bir kağıda şunları yazdı ve uzattı:

Erva, sana çok garip haberlerim var. Zil çalsın, teneffüste anlatacağım. Korkuyorum vallahi. Şu an konuşmam. 

Gerçekten çok korkmuş duruyordu Zeynep. 

İyice sessizlik sağlandıktan sonra öğretmen:

-Bir hikâye yazalım çocuklar, dedi. Hikayenin adı Yabancı olsun. 

Sınıftan ses çıkmadı. Bir süre hikayenin konusunu düşündüler ancak herkes çok sessizdi. Zil çaldı. Zeynep, Erva’nın yanına; Ahmet Said’de İbrahim ve Umut’un yanına gitti. Tam Zeynep, İbrahim, Umut yaşadıklarını anlatacaklardı ki aynı yabancı yeniden sınıfta belirdi. Öğretmenin sandalyesinde oturuyordu. Yabancının kıyafeti değişmişti bir ders içinde. Said ve Erva’ya bakarak:

-Ooo, Ahmet ve Erva da gelmiş. Hoş gelmiş. Nerelerdeymiş bu çocuklar, dedi. Ahmet:

-Bay yabancı, bana Said demediğiniz için teşekkür ederim. Ben Ahmet ismimin kullanılmasını seviyorum, dedi. 

Erva da:

-İyi ki bana Elif, demediniz. Yoksa Elif’ler karışacaktı, dedi. 

Zeynep, Erva’ya:

-Tam da bundan bahsedecektim. Geçen teneffüs yine geldi bu adam, korkuyoruz ondan, dedi. 

Bu kez biraz alışmışlardı. Üstelik Ahmet ve Erva’nın korkmaması onlara da cesaret vermişti. Umut atladı:

-Size soracaklarım bitmedi. Hemen kayboldunuz. Nereye gittiniz? Öğretmen gelince yine kaybolacak mısınız?

Yabancı Umut’a:

-Kaybolmadım ki, sadece siz göremediniz beni, dedi. 

İbrahim bu cevap karşısında yine şaşkındı. 

Umut:

-Söyler misiniz bana Büyük Hun İmparatorluğu kaç yılında kurulmuştu, dedi.

Yabancı Umut’a baktı. 

-Umut’çuğum, sen tarih kitabı mı yiyorsun kahvaltıda? Sürekli bana tarihten soruyorsun. MÖ 209’da Metehan tarafından kuruldu. O zamanlar ben küçücük bir çocuktum. Metehan’ı iyi tanırım. İyi bir ağabeydi kendisi, dedi. 

Zeynep, cesaretlendi ve:

-Bence sadece tarihle ilgili soruları cevaplıyorsunuz. Haydi benim soruma da cevap verin, dedi. Söyleyin bakalım 2023 yılının en çok izlenen filmi hangisiydi?

Yabancı Zeynep’e baktı:

- Avatar: Suyun Yolu, dedi. Hatta o filmde ben de oynamıştım. 

Aldığı cevap Zeynep’i susturmaya yetmişti. Kafası karışmıştı Zeynep’in.

Ahmet:

-Ronaldo mu Messi mi?

Yabancı:

Arda Güler, dedi. Herkes güldü. 

Dakikalar geçiyordu. İbrahim, bir an önce öğretmenin gelmesini ve bu anlamsız konuşmaların bitmesini bekliyordu. O sırada kapı açıldı. Öğretmen içeri girdi ve yabancıyı gördü. Yabancıyla tokalaştı, sarıldı:

-Nasıl gidiyor, sevdin mi bizim çocukları, diye sordu. 

Öğrenciler şaşkındı.

Yabancı:

-Canavar gibiler, beni sınav ediyorlar kendilerince, dedi. O sırada Erva:

-İyi ama siz kimsiniz, dedi. 

Yabancı:

-Belki bir zaman yolcusu, belki Küçük Prens’in büyümüş hâli… Belki kitaplardan çıkmış bir kahramanım. Nicola Tesla’yım belki. Harry Potter’daki Hermione Granger bile olabilirim, diye cevap verdi.

Sınıf sessizdi ama yabancı, öğretmenle konuşmaya devam ediyordu. Onunla konuşurken kırk yıllık arkadaş gibilerdi. Olup bitene sınıf bir anlam veremedi. 


17 Şubat 2024 Cumartesi

GARİP OLAYLAR

 Yiğit İbrahim Karain


Bir gün uyandım
Takır tukur sesler
Uyutmuyor beni
Baktım odaya
Annem babam kardeşim yok

Oturma odasına gittim
Babam telefona dalmış
Baba, baba dedim
Beni duymadı

Kardeşime baktım
Bilgisayarda oynuyor
Kardeşim kardeşim dedim
Beni duyan yok

Anneme baktım
Televizyon izliyordu
Anne anne dedim
Yine duyan yoktu

Dışarı çıktım
Arkadaşlarım dışarda
Tabletle bir şeyler izliyordu
Gelin oynayalım dedim
Beni duyan yoktu

Komşulara baktım
Herkes aynı durumdaydı
Saat sesi geldi
Uyandım
Baktım her şey rüyaymış

10 Şubat 2024 Cumartesi

YENİ HAYAT

 Yiğit İbrahim Karain, Zeynep Göktaş, Aysel Zümra Yuvacı, 
Ahmet Said Yurttaş, Elif Erva Öztürk, Umut Pekyiğit

Gece büyük bir sarsıntıyla uyanmış, anne babasını ve ablasını bile göremeden büyük bir karanlığın içinde kendisini bulmuştu. Sarsıntılar, gürültüler, bağrışmalar duyuluyordu ancak karanlıktan dolayı ne olduğunu anlayamıyordu. Bir süre sonra yerinden doğrulup el yordamıyla etrafını yoklayarak ilerlemeye çalıştı ancak kırık duvarlar ve birbirine geçmiş eşyalarla her yer doluydu. Yürüyemedi. Yatağının yanında, masasında telefonu vardı, ona ulaşmaya çalıştı ama onu da beceremedi. Biraz kendisini toparladıktan sonra bağırmaya başladı:

-Anneee, babaaa, ablaaa!

Kimseden ses gelmiyor arada sarsıntı ve çatırtılar devam ediyordu. Yatağının kenarına uzandı ve beklemeye başladı. Zaman geçmek bilmiyordu ve karanlıktan korkuyordu. Annesi, babası ve ablasını merak etti. Acaba onlar ne haldeydi? Saatler öncesini düşündü. Hiç akıllarında böyle bir şey yoktu. Neşe ile akşam yemeğini yemişlerdi, film izlemişler, çay içmişlerdi ve ödevlerini tamamlamıştı. Huzur içinde uyumuştu ama uyumasının üzerinden birkaç saat geçtikten sonra neden olmuştu bunlar?

Düşünüyor, düşünüyor, düşünüyordu. Arada cılız sesiyle:

-Annee, babaaa, ablaa diye sesleniyor ancak bir cevap alamıyordu.

Birkaç saat böyle geçti. Bazen düşünmekten yoruldu ve daldı. Uyuyor ama hemen yeniden uyanıyordu. Yine tam gözleri dalmak üzereydi ki bir ses duydu:

-Meeert, neredesin?

Hayal mi görüyorum, rüyada mıyım, diye düşündü. Ancak aynı sesi yine duydu:

-Meeert, kardeşiiim!

Ses ablasına aitti. Sevindi. Sanki birkaç saatliğine duran dünya yeniden dönmeye başladı. Var gücüyle bağırdı:

-Ablaaa, buradayım. Her yer karanlık ve bir şey görmüyorum, yerimden de çıkamıyorum. Sen neredesin?

-Çok yakınındayım, yanındaki odadaydım biliyorsun. Bekleyelim, sabaha doğru mutlaka bizi kurtaracaklar. Annem ve babamdan haberin var mı?

-Bağırdım ama cevap alamadım. Sana da seslenmiştim.

-Ben baygındım galiba yeni kendime geldim.

Bu küçük konuşma her ikisi için de bir umut ışığı olmuştu. Sanki karanlık biraz dağılır gibi olmuştu. Ablası Mert’e enerjisini tüketmemesini söyledi. Arada bir ses vermesini istedi sadece.

Bir süre böyle geçti. Anne babalarından halen ses yoktu. Vaktin sabaha yaklaşmasıyla birlikte Mert’in bulunduğu yerde küçük bir aydınlık oluştu. Ablasına bağırdı:

-Abla, burada küçük bir boşluk var ve içeriye ışık geliyor. Senin bulunduğun yerde ışık var mı?

-Hayır, burası karanlık.

Sabahın gelmesiyle sesler arttı. Mert yakınından bulduğu küçük bir parçayla duvara vuruyor, arada bağırıyordu:

-Kimse yok mu?

Birkaç saat de böyle geçti. Nihayet Mert’in sesini duyan birileri olmuştu. İçeriye ışık gelen yerden konuşmaya başladılar:

-Kaç yaşındasın, adın ne, evde kaç kişi var, gibi sorulara Mert cevap vermeye çalıştı ve ablasına da durumu bildirdi.

Birkaç saat süre çalışmadan sonra nihayet Mert’i kurtarmayı başarmışlardı. Mert dışarıya çıkar çıkmaz önce su istedi ve ardından ablasının da hayatta olduğunu söyledi. Kurtarma ekibi Mert’in gösterdiği noktada çalışarak ablasına da ulaştılar ancak anne babasından halen haber yoktu. Mert’in ablası anne ve babanın odasının bulunduğu yeri ekibe tarif ederek onları da aramalarını istedi. Kurtarma ekibi ve yardım eden insanlar o bölgede de çalışmaya başladı. Her yerde bağıran, ağlayan, yardım isteyen insanlar vardı. Bütün şehir savaştan çıkmış gibiydi, toz duman her yerdeydi.

Bir süre sonra anne babanın odasına da ulaşıldı. İkisi de baygındı ancak ilkyardım ekibi ikisinin de hayatta olduğunu söyledi ve ilk müdahaleyi yaptılar. Bir süre sonra ikisi de uyandı ve başuçlarında iki çocuklarını gördüler. Tebessüm ettiler birbirlerine, sarıldılar. Kendilerini kurtaranlara teşekkür ettiler. Tam o sırada enkazın altından çıkan beyaz muhabbet kuşu ürkek bir sıçrama hareketinden sonra Mert’in omzuna konmuştu.

Nihayet ailenin son bireyi de kurtulmuştu. Etraftaki insanlar kendileri kadar şanslı görünmüyordu. Her yer büyük bir felaketi yaşamış gibiydi. Mert’in aklına komşuları, arkadaşları, öğretmenleri, akrabaları geliyordu. Yalnızca Mert’in değil diğer aile bireylerinin de aklında olan aynı şeylerdi. Kurtuldukları için sevinçliler ancak başlarından geçen facia için üzgündüler. Artık onları yeni ve sıfırdan bir hayat bekliyordu.

30 Aralık 2023 Cumartesi

MANİLER

Umut Pekyiğit

Elimde var bir bere
Söyle gideyim nere
İbrahim hep zıplıyor
Sanki olmuş bir pire


Yiğit İbrahim Karain

Elime kalem aldım
Ve hayallere daldım
Umut’a sözlerim var
Başımı derde saldım

23 Aralık 2023 Cumartesi

GECİKME

 Yiğit İbrahim Karain, Zeynep Göktaş, Ahmet Sait Yurttaş, Aysel Zümra Yuvacı, Umut Pekyiğit

Kenan 3. sınıftaydı ablası Sinem ise 10. Sınıftaydı. Sinem oldukça sakin, saygılı ve kardeşini üzmemek için onunla zaman geçiren ödevlerine yardım eden birisiydi. Kenan ise kitap okumayı, futbol oynamayı, araştırma yapmayı çok severdi. Abla kardeş birbirlerini tamamlayan bir hayatları vardı. Anneleri de babaları da çalıştığı için işten çok geç gelirlerdi ancak onlar gelinceye kadar Sinem, Kenan’ın derslerine yardım eder, kendi ödevlerini de özenle bitirirdi. Bir yerlere ya da akrabalarına ancak hafta sonları gidebilirlerdi. Sinem ve Kenan hafta sonlarını iple çekerdi çünkü tüm aile ancak hafta sonları bir arada oluyordu.
Bu dört kişilik aileden başka bu evde yaşayan bir de küçük kedi Boncuk vardı. Boncuk, Kenan ve Sinem için ailenin bir üyesi gibiydi. Onunla oynamayı seviyorlar, gezdikleri yerlere onu da götürüyorlardı.
Kış yaklaşmıştı. Akşamları hava erkenden kararıyordu. Böyle zamanlarda anne babalarını beklemek biraz daha zor oluyordu. Onların işten gelmeleri neredeyse akşamın sekizini buluyordu.  Yine bir pazartesiydi ve yorucu okul gününden sonra Kenan da Sinem de evlerine gelmişler, ödevlerini yapmışlardı. Geriye Boncuk’la oynamak ve anne babayı beklemek kalıyordu. Hava oldukça soğuktu, dışarısı karanlıktı ve kar yağmaya başlamıştı.
Kenan:
-Abla, çok acıktım, yemeği sen yapabilir misin, dedi. Ablası:
-Biraz daha bekleyelim annem ve babam gecikirse hazırlarım elbette, dedi.
Saat sekize gelmişti ama ne anne vardı ortada ne de baba. Çaresiz Sinem mutfağın yolunu tuttu, anne ve babasının gecikeceğini anlamıştı. Bazen böyle oluyordu, trafik yüzünden ya da alışverişe gittikleri için yarım saat kadar geç geldikleri oluyordu. Sinem, kardeşine bir şeyler hazırlarken kendisi için de bir sandviç yaptı. Nasıl olsa birazdan kapı açılırdı. Sinem, mutfağın penceresinden dışarıya baktı. Göz gözü görmüyordu. Kar fena yağıyordu ve şimdiden yerler bembeyaz olmuştu. Anne babası normalde 6 gibi iş yerinden çıkıyordu ama iş yerleri uzak olduğu için eve gelmeleri iki saat sürüyordu. Abla kardeş biraz atıştırdılar. Döndüler ve Boncuk’la oynadılar, zaman geçmek bilmiyordu. Saat dokuz olmuştu ancak anne baba halen yoktu. Uykuları da gelmeye başlamıştı iki kardeşin ancak meraktan uyumaları mümkün değildi. İkisi de perdeyi araladı, anne babanın yolunu beklemeye başladı. Küçük Boncuk da onlara eşlik ediyor, pencerenin önünde dışarıda yağan karı izliyordu. Kaç dakika, kaç saat geçti böylece bilmiyorlardı. İki kardeş ve Boncuk, pencerenin önünde uyuyakalmıştı. Gece saat 11 civarıydı ki kapıdan gelen tıkırtılara önce Boncuk uyandı Sinem’i uyandırdı. Sinem önce saate baktı sonra kardeşine ve kapıya yöneldi. Anne babası nihayet gelmişlerdi ancak her tarafları karla kaplıydı. Üşümüşlerdi. Yorgunlardı. Önce Sinem’e sarıldı anne ve baba sonra uyuyan Kenan’ı yatağına götürdüler. Boncuk da ortalıkta dolaşıyordu. Sinem:
-Nerde kaldınız anne, dedi. Annesi:
-Yollar tamamen karla kaplanmıştı. Araçlar yarı yolda kalmışlardı. Bir süre zincir takılmasını bekledik ancak sonra da yollarda oluşan kazalar yüzünden araç ilerleyemedi. Daha fazla geç kalmamak için biz de yürüdük. Tam üç saattir yürüyoruz, ayaklarımız bile ıslandı. Seslere uyanan Kenan mutfağa geldi. Acıkmıştı zaten. Yorgun anne baba ve beklemekten yorulan çocuklar bir şeyler atıştırdı, çay içti. Saat gece yarısını geçmişti. O sırada televizyon kanallarında ertesi gün kar tatili nedeniyle okulların kapandığı haberi geçiyordu. Sinem ve Kenan sevindi. Anneleri:
-Zaten uykusuz kalmıştınız, iyi oldu bu tatil. Bakarsınız bizim işyerimiz de tatil olur, dedi.
Dışarda kar yağmaya devam ediyordu. Boncuk, kendisine uyumak için bir köşe bulmuştu bile.

16 Aralık 2023 Cumartesi

SEVGİ

 Yiğit İbrahim Karain

Sevgi demek barış demek
Ülkede, evde, hayatta
Sevgi demek barış demek
Bütün dünyada

Sevgi yeşertir umutları
Kovar kötülüğün karanlıklarını
Sevgi küsleri barıştırır
İnsana insan olmayı anlatır
Sevgiyle güzel dünya
Sevgiyle güzel hayat

İYİLİK YAP İZİ KALSIN

 Yiğit İbrahim Karain


İyilik yap ve izi kalsın iyiliğin
İyiliktir hepimizi iyi eden
İyi insan olmak güzeldir
Dinimiz de iyiliği emreder
Herkes iyi olmalı, iyilik yapmalı
Doktorlar, öğretmenler, hemşireler
Çocuklar da iyilik yapmalı
Gördüğü yaralı bir kediye
Küçücük bir serçeye
İyilik en çok çocuklara yakışır
İyilikler insanlar ve dünya barışır

9 Aralık 2023 Cumartesi

KEKİK KOKUSU

 Yiğit İbrahim Karain

    Bir dağın yakınlarında ailesiyle yaşayan bir çocuk varmış. Dağın etrafından hep kekik kokuları geliyormuş. Bu koku hasta olduğunda kendisine çok iyi geliyormuş. Hem de kekik çayı yapıp içiyormuş.     Bir gün şehre taşınmayı düşünmüş ailesi. Bunu duyan çocuk çok üzülmüş. Bir daha kekik kokusunu alamayacağını düşünmüş ve gözleri dolmuş. O sırada çocuk camdan tak tak diye bir ses işitmiş ve cama bakmış. Küçük bir serçe onunla oyun oynamak istiyormuş bir süre oynamışlar ve kısa süre sonra şehre taşınmışlar. 
    Aylar, seneler yıllar çabucak geçmiş. Çocuk büyümüş, ortaokul, lise sonrası üniversite sınavını kazanmış. Şehir hayatına alışmış. Üniversite öğrenimi de bitince staja başlamış. 
    Bir gün staj yaptığı yerin penceresinin önüne bir serçe gelmiş. Cama tık tık vurmuş. Bu çocukken yaşadığı yerde gördüğü serçeymiş. Yıllar sonra o küçük serçeyi gördüğünde çok mutlu olmuş, adeta çocukluğuna dönmüş. Kekik kokularını ne kadar özlediğini hissetmiş.  

2 Aralık 2023 Cumartesi

RESİMLER


Yiğit İbrahim Karain 



Resimler hayalimizi geliştiriyor
Eğer resimler olmasaydı
Solgun kalırdı duvarlar
İnsanlar resimleri sevmiyorlar
Maskotlar, çiçekler
Lazım her duvara
Evlerin en güzel süsü
Resimler insanın hayal gücü

4 Kasım 2023 Cumartesi

EMANET

 Yiğit İbrahim Karain
Kahramanlarız bize emanet etmiş
Bu gülden, çiçeklerden ülkeyi
Savaşmışlar uğruna bu toprakların
Yaşatmak için milleti, bizleri
 
Binlerce can kalmış toprağın bağrında
Binlerce yetim, öksüz kalmış geride
Yokluk yoksulluk sürmüş senelerce
 
Kolay olmamış bir ülke kurmak
Ve o ülkeyi yeni nesillere
Armağan bırakmak

KİTAP (AKROSTİŞ)

Yiğit İbrahim Karain 

Kitaplar çok güzeller
İyi ki varlar
Türlü türlü
Artık onlar öğreticimiz
Pasta tarifleri bilim kitapları

1 Kasım 2023 Çarşamba

OYUNLAR

Yiğit İbrahim Karain

Oyunlar
Ne güzeller
Oyna oyna bitmiyor
Saklambaç, ebelemece, körebe
Çeşit çeşit
Çok güzeller

Herkesin sevdiği bir oyun vardır
Her oyunun ayrı bir eğlencesi var
Oyuncaklar da güzel ama
Oynamak daha güzel
Arkadaşlarla

14 Ekim 2023 Cumartesi

MAHALLE MAÇI

Yiğit İbrahim Karain
 
Maçların en güzeli
Mahallede yapılanıdır her zaman
Yeni yeni arkadaşlıklar kurulur
Yeni dostluklara maçlarla varılır
 
Maç yapmak mahallede
Çok eğlenceli
Kendimiz yapıyoruz kaleleri
 
Top kaleden geçmesin diye
Atıyorum kendimi topun üstüne
O top kaleden bu tarafa geçmemeli
 
Her yerde maç var sahada, salonda
Ama mahalle maçının yeri başka


TARİHİN HİKAYELERİ

Yiğit İbrahim Karain
Tarihi eserler
Ne güzeller
Her birinin bir hikayesi var
Çeşit çeşit
Birisi Atatürk Kongresi
Birisi Çifte Minare
Hepsi ayrı güzel
İstersen gez gör
Hepsi tarihin ağzından
Şaşırtıcı hikâyeler
Ne güzeller
Tarihi eserler

7 Ekim 2023 Cumartesi

KUŞ CENNETİ

 Yiğit İbrahim Karain
Kuşlar çok sevimlidir
Sabahları bizden önce uyanır
Öter dururlar
Evin içinde uçarlar durmadan
Ama onların yaşamı uzun sürmez
Bir gün bakmışsınız
Kıvrılmış bir köşeye
Kaybetmiş hayatını
Ama üzülmeyin
Herkes ölecek bir gün
Ve kuşlar
Giderler ölünce
Kuş cennetine   


30 Eylül 2023 Cumartesi

ZEKİ KARGALAR

 

Yiğit İbrahim Karain

Kargalar mı zekidir yoksa çocuklar mı?
Bence kargalar çocuklardan zekidir
Çünkü onlar uçabiliyorlar her şeyden önce
Bir belgeselde izledim
Pipet kullanmayı biliyorlar
Ceviz kırmayı da
Üstelik onlar bizden çok yaşıyorlar
Bu da bir bilgelik veriyor onlara