24 Kasım 2023 Cuma

TERS YÜZ

    Üner Taha Aydemir
    Henüz hayatın başındasın, diyordu etrafındaki insanlar. Daha neler yaşayacaksın, neler göreceksin diyorlardı. Buna benzer cümleler duymaktan usanmıştı ve susuyordu bu tarz sözler duyduğunda. Neler yaşayacaktı, neler görecekti düşünmek istemiyordu bunları. Nefes almak ayrı bir zaman dilimi gerektirseydi ona bile vakti olmayacaktı ihtimal. Günleri, geceleri hep aynı yoğunlukla geçiyordu. Ödevlerin biri bitmeden diğeri veriliyor, sınavların birinin sonucu açıklanmadan diğerinin tarihi ilan ediliyordu. Çok fazla yorulduğunda, bunaldığında yaz tatilini ya da şubat tatilini düşünüyordu ama düşünmek, hayal kurmak için bile vakti yok gibiydi. Lisenin bitmesine iki senesi vardı daha ve liseye başlayalı da iki sene olmuştu. Dik ve uzun bir merdivenin tam ortasında hissediyordu kendisini. Çıkıyor muydu merdiveni, iniyor muydu merdivenden bilemiyordu. 
    Okullar başlayalı henüz birkaç ay olmuştu ama şimdiden klasikleşmişti günler haftalar. Yine bir pazartesiydi ve yine geçen haftanın yorgunluğu üzerinde okul yoluna düşmüştü. Okula giderken ya da okuldan dönerken gördüğü araçlar, market vitrinleri, yanından geçen insanlar… hepsini zihni ezberlemişti. Yeni bir yüze rastlamak ya da yeni bir vitrin görmek bile imkansız gibiydi bu hayatın içinde. Okulu uzaktan görünmüştü, biraz sonra soldaki sokaktan aynı okulda eğitim gören iki öğrenci çıkacaktı. Okul kapısına vardığında coğrafya öğretmeni ile karşılaşacaktı. Bu düşüncelerle ilerlerken birine çarptığını hissetti. Oysa az önce yol boştu. İrkildi, geri döndü ve çarptığı kişiye baktı. Kendisiyle aynı yaşlarda biriydi. Bir yerlerden tanıyordu bu yüzü. Akraba mıydı, daha önce aynı sınıfta bulunmuş muydu? Hızlıca zihnini taradı ama sorularına cevap bulamadı. Ne kadar aşina bir yüzdü bu. Kendisini toparladı ve okula ulaştı. Arada bir geriye dönüp bakmayı ihmal etmedi ancak kaybolmuştu kendisine çarpan çocuk. Gerçekten bu olmuş muydu? Gerçekten kendisine biri çarpmış mıydı? Yoksa aşırı yorgunluğun etkisiyle mi yaşıyordu bunları? Kimdi o?
    Sırasına geçti, ilk dersi matematikti. Her şeyi unutarak yeniden günlük hayatına döndü. Sorulara cevap verdi, rakamlarla cebelleşti, problemlerle boğuştu. Teneffüslerin birine çıktıysa diğerine çıkmadı. Öğlen arasında kantinden aldığı çayı elinden kaydırarak dökmüştü ama neyse ki üzerine denk gelmemişti. Bunun dışında farklı bir şey yaşamamıştı yine gün boyu okulda. Akşam yakındı ve son zille okuldan ayrılacaktı. Yine aynı yüzler, yine aynı yollar ve manzara ile evine dönecekti. Sabah yaşadığı olay çoktan silinmişti hafızasından.
    Okul bahçesinden dışarıya çıktı birkaç adım attı. Sınavlar yaklaşmıştı. Bu sene ilk kez derslerine giren öğretmenler acaba ne sorardı, nasıl sorardı? Endişe duyacak oldu ama buna vaktinin olmadığını hissetti ve adımlarını hızlandırdı. Sabah çarpıştığı yere gelince yola, sağa sola iyice baktı. Bir kez daha aynı şeyi yaşamak istemiyordu ve ilerledi. Birkaç yüz metre sonra önündeki taşlara istemsizce bakarak ilerlerken küçük bir sarsıntıyla çantasının sırtından kaydığını hissetti. Yine birine çarpmıştı ve başını döndürüp baktığında aynı çocukla göz göze geldi. Bir yerlerden tanıyordu bu yüzü. Akraba mıydı, daha önce aynı sınıfta bulunmuş muydu? Hızlıca zihnini taradı ama sorularına cevap bulamadı. Bu küçük kaza onun için bir sorun değildi. Eve de yaklaşmıştı zaten. Birkaç adım atmıştı ki az önce kendisine çarpan çocuğun seslendiğini duydu. Döndü, ismiyle hitap ediyordu kendisine. Birkaç adım daha atıp yeniden döndü, ardında kimse yoktu. Durdu ve sağa sola baktı, etraftakiler her gün gördüğü insanlardı. 
    Evine ulaştı, ödevlerini yaptı, gece hayli ilerlemişti. Ertesi günkü derslerin hazırlığını yaptı, uyudu, uyandı, kahvaltısını hızlıca yaptı ve yeniden okul yoluna koyuldu. Okulu uzaktan görünmüştü, biraz sonra soldaki sokaktan aynı okulda eğitim gören iki öğrenci çıkacaktı. Okul kapısına vardığında coğrafya öğretmeni ile karşılaşacaktı. Boş yolda ilerlerlerken karşıdan şarkı söyleyerek gelen birini fark etti. İlk kez okul yönünün tersine doğru bu saatte gelen birini görüyordu. Şarkı söyleyen çocuk iyice yaklaşmıştı ve sanki kendisini görmüyordu. Kendisine çarpacak kadar yaklaştığında yolunu hafif değiştirmeye çalıştı ancak çok geç bir hamleydi. Çarpışmanın etkisiyle sendeledi ve yere düştü. Şarkının melodisi ve sözleri yakından, çok yakından geliyordu. Etrafta kimse yoktu. Yerden doğrulmaya çalışırken şarkının kendi kafasından geldiğini hissetti. 


23 Kasım 2023 Perşembe

SESİNİ BEĞENMEYEN KAPLAN

 Elif Erva Candan


Küçük bir Kaplancık varmış. Çok tatlı minik bir Kaplancık. Herkes çok severmiş onu ama bir eksiği olduğunun farkındaymış. Yaşı gelmiş geçiyormuş. Tüm yaşıtları kükrüyor, ava bile çıkıyormuş ama o, yavru kediyi andıran sesiyle kükreyemiyormuş. Kükremeye kalkıştığında da etrafındakiler gülüyormuş ve tatlılığının sebebi de aslında buymuş. Gerçekten bu haliyle tatlıymış ama o tatlı olmak yerine güçlü ve asil olmak istiyormuş. 

Bir gün bu duruma bir çare bulmak gerektiğini anlamış. Bu konuda bir şeyler yapmalıymış. Ormanın bilginine gitmeye karar vermiş. Yolda bir tavşanla karşılaşmış. Korkmuş açıkçası tavşandan. Kükremeye kalkmış kedi gibi sesiyle. O anda tavşan kahkaha atmış:

-Demek sen meşhur tatlı kaplansın… İlk duyduğumda inanmamıştım, gerçekmiş meğer diyerek güle güle zıplayarak uzaklaşmış. Bizim Kaplancık daha da üzülmüş bu sözlere. Neyse, demiş içinden ve bilgenin yaşadığı ağaç kovuğuna ulaşmış. Orman bilgini bir sincapmış. Orman bilgini dikkatle Kaplancık’ı dinlemiş ve sonunda ona demiş ki:

-Tatlı kaplan, sen bu halinle de güzelsin ancak kendi türünde olanlar gibi olmak istiyorsun. İki tepe ilerde bir dere var. Yedi gün boyunca o dereden gün doğarken su içersen kendi türünün sesine kavuşabilirsin, demiş. 

Kaplancık o gün geceyi uyumadan geçirmiş. Sabahın ilk saatlerinde ilk suyunu içmiş. Daha sonraki kalan altı gün için ise derenin kenarında uyumayı tercih etmiş. Bu durum ihmale gelecek gibi değilmiş kendisi için. İki, üç, dört, beş derken sonunda yedinci güne ulaşmış ve yedinci gün suyu içtikten sonra göğsüne derin bir nefes çekip kükremiş. Öyle kükremiş, öyle kükremiş ki ormanda ağaçlardan kuşlar havalanmış. Uçurumlardaki taşlar, topraklar yuvarlanmış sesinin gürültüsünden.  Az kalsın, sesinden kendisi bile korkacakmış. Çok mutlu olmuş. 

Artık eski mekânına dönmenin zamanı gelmiş. Sesi gürleşince yürüyüşüne bile bir asalet geldiğini seziyormuş. Dönüş yolunda daha önce kendisiyle alay eden tavşana rastlamış. Tavşan, dişlerini göstererek gülecek gibiyken Kaplancık derin bir nefes almış ve basmış kükreyişi.  


ON KASIM

Hanzade Eligüzel
On Kasım gelince
Atam geliyor aklıma
Sorunlarımızı çözen
Atam geliyor aklıma

On Kasım sabahı uyanınca
Hemen geldi aklıma
Bizi hep mutlu eden
Kendisi sonsuzluğa giden
Atam geldi aklıma


SANAT

 Emir Celal Çat

Resimden tut gitara
Seviyorlar sanatı
Her bir dalda kuşlar konuyor
Küçük büyük insanlar
Kurslara koşuyor
Belki bir insanın kaderi
Ya da insanlığın
Sanattır
Belki

KUMDAN SARAY

  Elif Sude Göçer
Sahile gidiyoruz
Kardeşimle oynuyoruz
Kumdan kale yaptık
Tasarlamaya başladık
Kalemiz büyüdü
Büyüdü ve büyüdü
Sanki saray olmuştu
Birçok oda oluştu
Kardeşim durmadı
İçeri girmesine az kaldı
Zor tutmuştum elinden
Ama sarayımız yıkıldı


YAŞASIN CUMHURİYET

Belinay Coşkun

Cumhuriyet tohumdu büyüdü
Bebekti şimdi yürüdü
Kalbimi onun sevgisi bürüdü
Yaşasın cumhuriyet

Kuruldu cumhuriyet 
Seslendi hürriyet
Atatürk'ündür kabiliyet
Yaşasın cumhuriyet

Sonsuza kadar yaşayacak
Bu bayrağı daha yüceye taşıyacak
Bu sevgi kalbimizi kaplayacak
Yaşasın cumhuriyet

GAZİLERİMİZ

 
 
Hanzade Eligüzel
Cepheden cepheye koştular
Nice savaşlar kazandırdılar
Belki yaraları oldu
Ama umursamadılar
 
Gaziler sayesinde özgürüz
Gaziler sayesinde mutluyuz
Onları unutmamalıyız
Çok yaşasın gazilerimiz

ÖZGÜRLÜK

 Zeynep Karaman
İnsanlar kendini özgür sanır
Belki izin yok 
Belki de yüzü yok
Böyle bir düşünce

Kimse yapmadı
Ben de yapmamalıyım
Önce bilinçaltı
Sonra da insanlar izin vermiyor
Bazı insanlar yapar istediğini
Başkası yapınca ayıplarlar
Kimse bilmiyor neden


MOLİSANA


Emir Baran İpek
Büyük büyük zorluklarla
Bir eski zaman ressamının çizdiği tablo
Yüzünde olan hüzünlü bir mutlulukla
Sen hangi dünyadan geldin Molisana

Bakanlar sana hep iki kişi görür
Sen hangisisin Molisana
Bir kez de kendini
Kendin anlatsana

Görenler dünyalar güzeli diyorlar
Aslında biraz abartıyorlar
Sonuçta yalnızca bir resimsin
Bunu galiba bilmiyorlar

BELİRSİZLİK

 Zeynep Karaman

İnsan bilemez ne olacağını
Her sabah uyandığında ne yapacağını
Uyandığında kendisini selamlayan beyaz perdeler gibi
Bir kefene sarılacağını

İnsan anlayamaz ne yapacağını
Dışına düştüğünde içindeki zamanın
Bir güzel haberle veya kötü haberle
Aniden çıkan yeni bir hayatın

İnsan yapamaz her istediğini
Özgür gibi yaşasa da dünyada
Ya yasaktır ya kısıtlı eylemleri
Kökleri yerde bir ağaç gibi
Bilmeli insan büyümeli, dal vermeli
Gökyüzüne uzatmalı yapraklarını
Şimdi başlamazsa 
Bir daha asla yapamayacağını