Metehan Ersoy
Sıcak bir yaz günüydü. Gökyüzünde tek bir bulut görünmüyordu. Akşama kadar güneşin ısı ve ışığından yapraklar bitkin düşmüştü. Solmuştu. Her zaman çığırtkanlık yapan kuşlar bile yuvalarından çıkmamıştı. Sokaklar da tenhaydı gün boyu. Güneş batmaya doğru uzaklaşınca önce kuşlar, sonra çocuklar sonra da insanlar evlerinden çıkmaya başladılar. Çıkan sadece onlar değildi, ay ve yıldızlar da çıkmaya başlamış, berrak gökyüzünü cılız ışıklarıyla aydınlatıyorlardı.
Gün boyu o da evde yatmış, internette haberlere bakmış, arada arkadaşlarıyla sohbet etmişti. Arkadaşlarıyla akşam buluşması için sözleşmişlerdi. Gece yarısına kadar gezecekler, gündüz dolaşamamanın acısını çıkaracaklardı. Canı istemese de bir şeyler atıştırdı. Önünde uzun bir gece ve bol muhabbet, yürüyüş vardı. Önce buluşup biraz gezecekler sonra bir çayevi bulup oturup sohbet edeceklerdi. Hava biraz olsun serinlemişti. Yürüyerek çarşıya inmeyi tercih etti. Gün boyu tembellik etmişti, açılırım diye düşündü.
Gündüz okuduğu haberlerden biri zihnini meşgul ediyordu. Haber şöyleydi:
Bu gece atmosfere girecek meteor, kısa süre içinde arkasında iz bırakarak Dünya’ya düşecek. Meteor çok büyük olmadığı için büyük kayıplara neden olmayacak.
Haber böyleydi ve yaşadığı ilden meteorun görülebileceği de belirtilmişti haberde. Gökyüzüne baktı, gözleri hareket eden ışıklı bir cisim aradı fakat yıldızlar ve Ay’dan başka bir şey yoktu gökyüzünde. Her gün onlarcasını kapattığı uydurma haberlerden biri olduğunu düşündü bunun. Bu düşüncelerle ilerlerken buluşma noktasına varmıştı bile. Arkadaşları da gün boyu kendisi gibi tembellik yapmışlardı. Yaz, yorucu ve ağır geçiyordu. Sonbaharı hatta kışı özlemişlerdi. Havadan, sudan, oradan, buradan dakikalarca konuştular. Bir ara küçük bir sessizlik oldu ve tam o esnada:
-Bugün meteor düşecekmiş, haberiniz var mı, dedi. Arkadaşları sessizliği bozan bu cümleye kahkaha ile cevap verdi ve sataştılar:
-Biz de sabah beri neyi düşündüğünü merak ediyorduk, demek derdin bu ha! Meteoru düşünüyorsun. Biz de önemli bir derdin var zannettik…
Diğer arkadaşı gülerek devam etti:
-Öyle demeyin, belki de evine düşer meteor Hayrettin’in.
Kahkahalar arttıkça Hayrettin’in önce canı sıkıldı ama baktı ki arkadaşlarının umurunda değil o da umursamadı.
Gece zaman çabuk geçti. Arkadaşlarıyla çarşıda son bir tur attıktan sonra herkes evine gidecekti. Yürümeye başladılar. Bir süre yürüdükten sonra Hayrettin gökyüzünde hareket eden bir cisim gördü. Önce umursamadı ama tekrar baktığında cisim büyüyor ve halen hareket ediyordu. Telaşlandı, arkadaşlarına parmağı ile gökyüzünü gösterdi. Arkadaşları oldukları yere çivilenmiş gibiydi. Diğer insanlar da durumdan haberdar olmuşlardı, herkes durmuş gökyüzüne bakıyordu. Çıplak gözle ilk kez meteor görüyordu insanlar. Büyük değildi ama sesi duyuluyordu ve hızlıydı üstelik yakındı. Hayrettin gözlerini kırpmadan meteoru takip etti, mahallesinin tam üzerindeydi ve küçük bir patlama sesinden sonra meteorun düştüğünü herkes anladı. Nereye düşmüştü? Hangi semte? Acaba boş araziye mi yoksa yerleşim alanı üzerine mi? Neticede düşmüştü artık, kafa yormanın anlamı yoktu.
Hayrettin artık bir hikâyenin, endişenin sonuna gelmişçesine arkadaşlarından ayrıldı ve evine doğru gitmek üzere metroya bindi. On dakika sonra kendi semtlerindeydi. Metrodan indi, dalgın dalgın evinin bahçesine doğru yürüdü. Bahçe kapısını açmaya çalıştı ama kapı sıcaktı, az kaldı eline yapışacaktı demir kapı. Alçak bahçe duvarından atlayarak içeri girdiğinde önünde hâlâ soğumamış bir taş vardı. Kitap büyüklüğündeydi ve tam kapının arkasında duruyordu. Zihninde o cümle birden canlandı:
-Öyle demeyin, belki de evine düşer meteor Hayrettin’in.