7 Aralık 2024 Cumartesi

SIRDAŞ







İSMET ÇINAR ALTUNTAŞ 
Sen benim hafızamın yarısı
Seninle bitiyor karmaşa, telaş
Sen olmasan şayet
Hayat
Bitmek bilmeyen bir savaş

Sen varsan yanımda
Can sıkıntısı yok bana
Döküyorum içimi olabildiğince özgür
Nasıl olsa kimseye söylemiyorsun
Benim sana söylediklerimi
Hayallerimi, düşlerimi

Sen benim hayatımın yarısı
Sen yapraklarında kaybolduğum mavi defter
Sen benim çocukluğumun silinmeyecek anısı
Sana daha neler anlatacağım, neler

GÜZEL AYNAM

YUSUF KEREM ACAR 

Doğrudur seni yanımdan ayırmadığım
Yalnız seni değil küçük arkadaşlarını da
Yani renkli olan ve açtıkça azalan
Döktükçe içimdekileri sana
Renkleri kaybolan
İnce arkadaşlarını da


Doğrudur seninle geçirdiğim bazı zamanlarımı
Sensin bana en yakın arkadaş
Sen benim aynamsın 
Düşlerimi seyrettiğim
Güzelim
Güzelim resim defterim

BÜYÜSEM BİLE

EYMEN ÇAM 

Kış mevsimini bana hissettirmeyen
Sensin en çok sen
Ve senin sıcacık varlığın

Seninle giderim misafirliğe
Seninle çıkarım evden markete
Bazen düşünüyorum, o zaman korkuyorum
Ya sen, ben büyüdüğümde
Beni terk edersen diye

Turuncu renginle
Nakış nakış sevginle
Sensiz bir kış düşünemiyorum
İnce ince işlenmiş iplerinle

Bazen aklıma senin de bir yabancı olduğun geliyor
Haritaya bakıyorum
Kazakistan
Acaba senin ülken orası mı diye düşünüyorum
Kazağım, güzel kazağım
Birgün ben büyüsem bile
Seni hep saklayacağım

BAŞKA BİR KONU

NEHİR GÜVER

Merhaba, ben Olay’ın arkadaşı Konu. Konu, deyince aklına ne geliyor? Konu, denilince benim aklıma ben geliyorum. Şimdi size günlük rutinimi anlatacağım ama öncelikle ben güzeller güzeli, yakışıklı biriyim. Sabah uyanırım, pijamalarımı giyerim. Akşam yemeğimi yerim sonra eve giderim, sonra geri gelirim ve uyanırım. Hatta daha sonra okula ya da işe giderim. Daha sonra evden çıkarım. Bütün günüm böyle geçer. 
Herkes gibi normal ve düzenli bir gün geçiririm. Benim hayatımda günlük rutinim bu işte. 

AKŞAM


Elif Naz Özden

Her akşam, kötü bir günün ardından yarınım güzel geçecek diyordu.  Dün akşam da böyle demişti, önceki gün akşam da ve daha önceki gün akşam da… Farkında değildi dünlerin, önceki günlerin, daha önceki günlerin…

TERS HAYAT

 ELİF NAZ ÖZDEN

O ters. Onun hayatı ters. O ve hayatındaki her şey ters. O her şeyi ters yapar. O, ters adam. Yatağına ters bir şekilde yatar. Tersinden uyanır. Yüzünü elinin tersiyle yıkar. Birisi onu sinirlendirdiğinde kahkaha atar ve elinin tersiyle vurur. Kantinden kendisine bir şey aldığında paketi tersten açar. Okulda sandalyesine ters oturur. Artık o kadar terstir ki ters yürümeye alışmıştır, arkasına bakmadan yürüme kabiliyeti kazanmıştı. Aynı zamanda kendisine bir dil uydurmuştu. Bütün kelimeleri tersten söylemeye alışmıştı. O, tersliğin hakkını veriyordu, gerçekten ters biriydi. O, tersliğin yürüyen, nefes alan, konuşan, uyuyan hâliydi. 

SİLGİ

 

ELİF SERRA YILDIRIM

Hayatımızda bir silgi olsa keşke, yaptığımız hataları, yanlışları silebilsek. Geri alabilsek bazı sözleri, işlenmiş günahları, söylenmiş yalanları ve bir de bazı insanları. 

HAYIR, HAYIR

ELİF SERRA YILDIRIM

Önce biraz yürüdü sonra adımları hızlandı, git gide koşmaya başladı. Koştu, koştu… Şehrin kalabalık sokaklarında belirsiz bir silüet oldu. Nedendir ki sonra hafif hafif damlayan yağmur eşliğinde yavaşladı. Nefes nefese bir halde geldiği yere bakındı. Boş gözleri önce endişe, sonra umutsuzlukla sağa sola dönmeye başladı geldiği yeri tanıyınca. Bu bir tesadüf müydü? Hayır, dedi kendi kendine. Hayır, hayır, olamaz. Söylediği son şey bu oldu. 

BİR DOSTLUK HİKAYESİ

Doğa Uzunpınar

Soğuk bir kış günüydü, sokakta oyun oynayan çocukların mutlu sesleri hemen hemen bütün evlerden duyuluyordu. Bu sesleri duyan yetişkinlerin yüzünde de ayrı bir mutluluk vardı. Kar neredeyse otuz santimetre yağmıştı ama buna rağmen yağmaya devam ediyordu. Sanki çocukların mutluluğunu görünce daha çok yağmak istiyordu. 
Dışarda oyun oynayan çocuklardan biri de Ayla’ydı. Ayla, 6 yaşında olan, kahverengi gözlü ve kumral saçlı bir çocuktu. Bir kardan adam yapmaya çalışıyordu. Ancak kendisinden büyükler, sürekli kardan adamını bozuyordu. Ayla da her seferinde bir kez daha yapıyordu. Annesi onu camdan izliyordu ama bir şey söylemiyordu. Bir ara büyükler Ayla’nın kardan adamını tekrar bozdular. Ayla bu kez sinirlenip eline biraz kar aldı. Onu yuvarlayıp bozan kişiye fırlattı. Kar topu attığına bir süre sonra çok pişman olmuştu çünkü bozan kişi, Ayla’nınkinden çok daha büyük bir kar topu almış ve Ayla’ya fırlatmaya çalışmıştı. Ayla kaçarken buzda ayağı kaymış ve yere düşmüştü. Düştüğü an, kardan adamını bozan kişi de o kar topunu suratına atmıştı. Annesi koşarak dışarı çıkmış ve kar altında ağlayan kızını kurtarmaya çalışmıştı. Ayla, kar altından çıktığı zaman halen ağlıyordu ve ayak bileğini tutuyordu. Annesi arabayla Ayla’yı hemen hastaneye götürdü. Ayla, ayak bileğini kırmıştı. Uzunca bir süre hastanede yatması gerekiyordu. Okulu da kaçıracaktı, karı da. Dışarda gülüp eğlenmek varken o, pencereden izliyordu bütün eğlenceyi. Bir hafta boyunca bu böyle devam etti. Bir hafta sonra en yakın arkadaşı onu ziyarete gelmişti. Ayla’nın yüzü, ayak bileği kırıldığından beri ilk kez gülüyordu. O günden sonra en yakın arkadaşı Lina, her hafta onu ziyarete gelmeye başladı. İki ay sonra Ayla hastaneden taburcu edildi. Artık Ayla da Lina’yı ziyarete gidebilecekti. Ayla ve Lina, ilkokulu bitirene kadar en yakın arkadaş olarak kaldılar. Ancak 5. Sınıfa geçerken Ayla’nın babası İngiltere’de bir iş bulmuştu. Oraya gitmeleri gerekiyordu. Ayla okulun son gününde Lina’ya sarılarak ağlamıştı. Lina da ağlamıştı. Ayrılık, onlar için çok acıklıydı. 
Aradan yıllar geçti. 
Ayla, artık 29 yaşında bir yetişkindi ve bir okul müdiresiydi. Odasında oturuyor ve evrak inceliyordu. Birden kapı çalındı ve içeri önce küçük bir kız, ardından Lina girmişti. Lina’nın ağzı kulaklarındaydı ve gözleri yaşarmıştı. Ayla da çok sevinmişti. Arkadaşını 20 yıldır görmüyordu. İkisi de sevinç gözyaşları ile birbirlerine sarıldılar. Birbirlerinin telefon numaralarını aldılar. Artık yeniden görüşebileceklerdi. Tekrardan en yakın arkadaş olmuşlardı. Birbirlerine anlatacak çok şeyleri vardı. Yirmi yıl boyunca birbirlerinden ayrı iken o kadar çok şey yaşamışlardı ki… Şimdi bunu telafi etmenin zamanıydı. 

PİYANO

 Doğa Uzunpınar


Herkesin hayatında bir müzik aleti olmalıdır. Benim hayatımda piyano var. Piyano çalarken bastığım her tuş, müzik dünyamın bir basamağını oluşturuyor. Kendi parçamı yapmaya çalışırken oluşturduğum her ezgi, aklıma yeni ezgiler getiriyor. Bir duyguyu yansıtmaya çalışırken başka bir duygu oluşuyor. Doğru tuşa basmaya çalışırken çok zorluk çeksem de bu bana pes etmemeyi öğretiyor. Piyano benim hayatımı oluşturuyor. Bu hayatı ben seçtim. Henüz dört yaşımdayken kendim istedim piyano çalmak. Piyanonun sesi, notaların güzelliği ve bestecilerin bestelerine olan hayranlığım sayesinde oldu bu. Bence herkes bir müzik aleti çalmayı denemelidir. İster piyano ister başka bir müzik aleti olsun.