nehir güver etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nehir güver etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2024 Cumartesi

2025'İN İLK GÜNÜ

 Nehir Güver

Yılbaşı sabahına bir gün kaldı. 
Bütün çocuklar Noel Baba’nın gerçek olduğuna inanıyor ama öyle bir şey olmadığını o çocuklar dışında herkes biliyor. Ben ailemdeki herkese hediye almıştım. Yarın sabah o hediyeleri birlikte açacağımız için o kadar heyecanlıydım ki heyecandan uyuyamamıştım. Gözüme uyku girmiyordu. O zaman ben de dışarıya çıkayım dedim. Dışarıya çıktığımda çok fazla kar yağmıştı ve herkesin ayak izi silinmişti. Karda yürümeye başlamıştım, uzun bir süre yürüdükten sonra kocaman ayak izlerinde kırmızı pamuk tozları görmeye başlamıştım. Ayak izleriyle pamuk tozlarını takip ettim yakınlaşınca sanki karşımda iri bir gölge duruyordu. Gölgeye yaklaştığımda bir de ne göreyim? Karşımda beyaz sakallı, koca göbekli, sırtında kambur torbasıyla Noel Baba duruyordu. Bu imkânsızdı, yani öyle biri yok. Neredeyse bayılacaktım. Bunca zamandır yanılıyormuşum. Hala nasıl ayakta durabildiğime hayret ediyorum. Bence bir rüyadaydım. Hayır, rüyada değilim. Rüyada olsam uyanırdım. Iıııgh. Şu an karşımda Noel Baba duruyorken ona sorular sormak yerine rüyada olup olmadığım konusunda kendi kendimle tartışıyordum.
Ben bunları düşünürken Noel Baba birden ıslık çaldı. Yukardan dört ren geyiği ve onlara bağlı ışıltılı, süslü ve kırmızı koltuklu bir kızak indi. Bir kere daha bayılmak üzereydim. Ağzım açık, gözlerim sonuna kadar açık, Noel Baba’ya bakıyordum. İçimde aynı sorular tekrar dönüyordu. Noel Baba karşımda bana dik dik bakıyordu o sırada. Noel Baba bana bakarken:
-Aşırdığın hediyeleri geri ver, dedi. 
Neyden bahsettiğini anlamamıştım. Ona:
-Nasıl yani diyerek cevap vermiştim çünkü hediyelerle bir alakam yoktu. Noel Baba ve ren geyikleri:
-Hediyeleri geri ver ver ver ver ver… diyordu. 
Igıııh. Sadece bir rüyaymış. Üzülmeme gerek yok. İyi ki bir rüyaymış. Bu kadar rüyaya rağmen gece bitmemişti. Of… Hemen uyuyakalmıştım. Uyandığımda bu sefer sabahtı. Hem de yılbaşı sabahı. Ben herkesten daha erken kalkmıştım. Kimseyi uyandırmadım. Onlar uyandıktan sonra hep birlikte oturma odasında toplandık. Herkes birbirine hediyeleri vermişti. Bu 2025’in ilk sabahını mutlu bir şekilde geçirmiş olduk.

7 Aralık 2024 Cumartesi

BAŞKA BİR KONU

NEHİR GÜVER

Merhaba, ben Olay’ın arkadaşı Konu. Konu, deyince aklına ne geliyor? Konu, denilince benim aklıma ben geliyorum. Şimdi size günlük rutinimi anlatacağım ama öncelikle ben güzeller güzeli, yakışıklı biriyim. Sabah uyanırım, pijamalarımı giyerim. Akşam yemeğimi yerim sonra eve giderim, sonra geri gelirim ve uyanırım. Hatta daha sonra okula ya da işe giderim. Daha sonra evden çıkarım. Bütün günüm böyle geçer. 
Herkes gibi normal ve düzenli bir gün geçiririm. Benim hayatımda günlük rutinim bu işte. 

30 Kasım 2024 Cumartesi

SIRADAN BİR OKUL


Elif Serra Yıldırım
Nehir Güver


Benim adım Mercan. Okula gidiyorum, sıradan bir okul işte. Duvarları yok, pencereleri var. Kapısı var. Tavanı yok, tabanı var. Sıradan bir okul işte. Dersler çok yoğun çünkü pazartesi, salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleri okul tatil. Cumartesi ve pazar günleri derse gitmek çok yorucu. Üstelik teneffüsler kırk dakika, dersler beş dakika. Günde üç ders boyunca sınıfta oturmak ve hemen biten teneffüsten sonra yeniden sınıfa koşmak çok büyük bir eziyet benim için. Sadece benim için değil tüm okul için büyük bir eziyet ama öğretmenler bu durumdan çok mutlu. Sınıfım zemin katta ve sınıfıma yürüyüp geçmek bile büyük bir eziyet. 
Kasım aylarını sevmiyorum çünkü bir hafta boyunca okula gidiyorum. Aynı şekilde nisan ayında da bir hafta okul var. Şubatta iki hafta boyunca okul var ve bitmek bilmiyor fakat yazın iki ay boyunca okula gidip gelmek ayrı bir sorun. Üstelik arada bayramlar da oluyor ve bayramlarda da mutlaka okulda bulunmamız gerekiyor. 
Benim adım Mercan. Okula gidiyorum, sıradan bir okul işte ve çok yorucu benim hayatım.  

OLAY, OLAYLAR

Nehir Güver

Merhaba, ben Olay. Ben dünyada gördüğünüz en normal insanım. O kadar normalim ki buz gibi havada dışarıda tişörtle gezebilirim ve üşümem. Çöl sıcaklarında kaban ve kazak giyerim ama terlemem çünkü ben çok normalim. 
Bugün çok sıcak, yarın yağmurlu olacak ve sadece tek bir pantolonum var. Bu yüzden pantolonumun bir bacağını kesip bugün giyeceğim diğer bacağını da yarın giyeceğim. Böylelikle bir parçası kuru kalmış olacak pantolonumun. 
Bir keresinde yaptığım bir şeyi sizlere anlatayım. Benim bir çift patenim vardı. İnsanlar neden pateni çift satarlar ki. Bir tanesi iş görüyor zaten. Ben de öyle yaptım. Tek patenimi bir ayağıma giydim, diğer ayağıma ayakkabımı taktım. Patenimi kaykay gibi kullandım. Zaten paten denilen şey de kaykayın kardeşi değil mi? Belki de amcası. O kadar normalim ki size anlatamam. 
Ben dünyada gördüğünüz en normal insanım ve bunu sizlere ilk defa söylüyorum. Ben, güneşli günlerde şemsiyeyle dolaşırım. Hem de yağmur şemsiyesi. Yoksa şemsiyenin aslında güneş için icat edildiğini ben de biliyorum. Ben normalim çünkü yollarda geri geri yürürüm. Bu benim olayımdır. Çünkü ben Olay’ım. Beni ilk kez görenler, yaptıklarıma şahit olanlar bunları olay olarak görüyor. Bu da normal çünkü ben Olay’ım. 

KARMAŞIK DÜŞÜNCELER

Nehir Güver

Günlerden cumartesi olunca
Bir telaş sarıyor beni usulca
Ne yazayım, ne düşüneyim
Ama gelmiyor aklıma hiçbir şey
Neden böyleyim

Kelimeler kaçışıyor birer birer
Şunu yazayım desem, bunu yazayım desem
Neyi yazayım desem olmuyor

Belki de oyunlar daha cazip benim için
Belki de sadece oynamak için varım

Bu kelimelerin benimle sorunu ne bilmiyorum
Herkes oturup yazarken tıkır tıkır bir şeyler
Ben kelimelerin peşinde yoruluyorum
Ben düşüncelerin peşinde tükeniyorum

23 Kasım 2024 Cumartesi

BESTESİZ GÜFTE

Nehir Güver

Yazıyorum yazıyorum olmuyor
Deniyorum deniyorum olmuyor
Ne yapacağımı bilmiyorum
Çaresizim bilmiyorum
Sence ne yapabiliriiim
(Söyle)

Söyle
Bana bana bana bana 
Kendi fikrini bana bana söyle
İstersen başka başka birine 
Ama yeter ki söyleee

Söyledin, tamam anladım
Duydum, tamam anladım
Biliyorum yeterince söyledin zaten

(Sakin bir şekilde)
Tamam, ilhamı kaptın
Hepsi senin sayende
Teşekkürler sana

Söyledin, söyledin benim için
Anlattın anlattın benim için
Dinledim dinledim senin için
Anladım anladım senin için

Sadece sen ve ben için

Not: Bu şiiri okuyan kişi istediği gibi besteleyebilir. 


26 Ekim 2024 Cumartesi

YENİ BİR HAYAT

Nehir Güver

Okulun bitmesine son üç gün, bir saat, yirmi iki dakika vardı. Herkes kaç saniye kaldığını bulmaya çalışıyordu. Bense saniyeyi bulup üç günü gözümde büyütmek istemiyordum. Çünkü herkese tanınan bu özgürlük, bu serbestlik, bu sivillik ve bize yapılan bu haksızlığı kocaman üç gün boyunca çekeceğimi düşünmek canımı çok sıkıyordu.  Günler geçtikçe sınıf sayımız azalıyordu: 18, 4, 4. 
Sayılar azaldıkça sınıfları birleştiriyorlardı. Kendi sınıfının dışında başka bir sınıfta ders işlemek çok bunaltıcı bir his. Üstelik son haftanın son günlerinde ders işlemek… 
Bir teneffüs bari öğretmenler etkinlik getirsin, diyoruz. Bunu dediğimiz teneffüsün dersi matematikti. Öğretmen elinde kâğıtlarla girdi sınıfa. Birkaç kişinin, ben dâhil, yüzü gülümsemeye başlamıştı. Öğretmenle selamlaştıktan sonra öğretmenimiz:
-Verdiğim testleri çözeceksiniz, dedi. 
Gülümsemeye başlayan yüzler tekrar somurtmaya başlamıştı. Herkes o testi istemsizce çözmeye başlamıştı. Çözmeye başlayınca herkes ilk ünitenin ilk konusu olduğunu fark etti ve canları daha çok sıkıldı. 

Öğretmen bize kısacık bir süre verdi ve o süreyi verdikten hemen sonra soruları çözmeye başladı. Öğretmen soruları uzun uzun çözerken birden ders bitti. Üç arkadaşımla beraber kendi sınıfımıza gittik ve sınıfımızdaki dolabın üstüne çıktık. Onlarla yıl boyunca yaşanan gizli olayları anlattım. Teneffüs bitmişti. Bu sefer derse giren öğretmen bizi serbest bırakmıştı. Bu derste herkesin yüzü gülmüştü. Ben de üç arkadaşıma teneffüste anlatmaya başladığım olayların devamını anlatmaya başladım. Derste bütün olayları anlatınca anlatacak başka bir şey kalmamıştı. Yine ders bitti ve biz sınıfımıza geçtik yine dolabın üstüne çıktık. İçimizden biri inip sıraların arasında gözlerini kapatarak geziyor ve bir sıra seçiyordu. Seçtiği sıranın sahibinin kim olduğunu tahmin edip o kişinin özelliklerini sayıyordu. Okul böylece bitmişti. Öğretmenimiz, artık dağılabilirsiniz, dediğinde çantalarımızı topladık ve okuldan ayrıldık. 
Ertesi gün karne günüydü. Bu kez bütün sınıfımız gelmişti çünkü herkes karnesini almak istiyordu. Sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. 

21 Eylül 2024 Cumartesi

TEK VALİZ

 

Doğa Uzunpınar
Ekin Akçay
Elif Serra Yıldırım
Nehir Güver
Elif Naz Özden
Elif Dağdeviren
Şeyma Ateş
Beste Kaya

Şimdilerde doğduğum topraklarda sonbahar ne güzeldir, diye düşündü. Oysa bu ülkede ve bu şehirde sonbahara dair yaşanabilecek güzellikler ne kadar azdı. Mesela ayaklarının altında hışırdayan yapraklar yoktu. Mesela göç eden leylekler yoktu. Turşu yapan, elma kurutan, salça yapan kimseler de yoktu. Okul alışverişleri ile dolup taşan caddeler, sokaklar yoktu. Ama burada olan şeyler de doğduğu şehirde yoktu. Burada kargaşa ve gürültüden başka bir şey yoktu aslında fakat kargaşanın ve gürültünün her türü vardı. Binalar gökyüzüne kadar uzanıyor bazıları bulutları sıyırıyordu. Yollarda iğne atsanız yere düşmezdi. İnsanlar yürümekten çok koşuyor gibiydi ve taşıtlar gün boyu, gece boyu vızır vızır ilerliyordu. Yalnızca yerde değil gökyüzünde de benzer bir trafik vardı. Alışılacak gibi görünmüyordu bu hayata. Bu ülkeye, bu şehre geleli henüz birkaç gün olmuştu ve buradaki yaşam tarzını henüz kavrayamamıştı. Kaç gündür doyasıya yemek yememişti. Makarna ve salata dışında hiçbir şeye yaklaşamıyordu. Çünkü kendi ülkesindeki mutfak kültürünün en küçük kırıntısı bile yoktu buralarda. Zaten insanlar tıpkı sokakta yürüdükleri gibi yemek yiyordu. Olabildiğince hızlı yiyorlardı. 
Zihninden hep düşünceler geçiyordu ve bir an bile düşünmeyi bırakamıyordu. Zihni hep meşgul olduğundan birkaç kez yanlış sokağa girmiş ve kaybolmaktan son anda kurtulmuştu. Zaten sokaklar hep birbirine benziyordu. İnsanlar da hep birbirine benziyordu. Bu kadar benzerlik içinde tek aykırı görünen kendisiymiş gibi hissediyordu. Çirkin Ördek Yavrusu masalını yaşıyor gibiydi bu ülkede. Sadece gündüzler değil geceleri de hayli yorucuydu onun için çünkü gece boyu da gürültüler bitmiyordu. Güç bela uykuya dalıyor sonra karmaşık rüyalardan kan ter içinde uyanıyordu. Bu düşünceler zihninde dolaşırken kaldığı yurdun kapısının önüne geldiğini fark etti. Yurda karşı bir aidiyet hissi yoktu. Ülkesindeki en ucuz otel bile onun için buradan daha cazipti. Buraya ait olmadığını her adımda hissediyordu. Fakat yapacak bir şey yoktu, buraya eğitim için gelmişti. Onca sınavdan geçmiş, onca başarı elde etmiş ve bu üniversiteye davet edilmişti. Pek çok arkadaşının hayaliydi bu. Kendisinin de hayali buydu fakat gerçekler hayallerindeki gibi değildi. Yurt dışını deneyimleyen bütün arkadaşları onu teşvik etmişti fakat kimse bu zorluklardan bahsetmemişti. Birdenbire acıktığını hissetti. Keşke üzerine tereyağı dökülmüş bir mercimek çorbası olsa ve yanında küçük bir salata bulunsaydı. 
Annesi ne güzel yemek yapardı. Memleketinin ekmeklerini, ekmek kokusunu bile özlemişti. Fırınların önünden geçerken burnuna gelen ekmek kokularını hatırladı. Daha ilk günlerde bu kadar memleket özlemi fazlaydı. Fazla duygusallaşmıştı. Oysa neşeyle binmişti uçağa ülkesinden ayrılırken. Kendisini toparlamalı ve bu hayata ayak uydurmalı, hayallerini gerçekleştirmek için çalışmaya başlamalıydı. Kaldığı yurdun merdivenlerinden bu düşünce ile odasına doğru ilerledi. Odasında kendisinden başka biri daha kalacaktı fakat şimdilik yalnızdı. Odasının kapısını açtığında odada yeni birini gördü. Kendisiyle aynı yaşta görünen bu genç kızı görür görmez düşünceleri dağıldı. Bir oda arkadaşına sahip olacağı için sevindi ve heyecanla:
-Merhaba, dedi. 
Bu kelimeyi duyan genç kız gülümsedi ve ayağa kalktı:
-Türk müsün? 
İkisi de heyecanlanmıştı. 
-Elbette Türk’üm. Adım, Gülce. Ankaralıyım. 
-Benim adım da Rengin. Bugün geldim buraya ve kendimi çok yalnız hissediyordum az önceye kadar. Şimdi öyle mutlu oldum ki. Sanki Aksaray’da gibi hissettim kendimi. Aksaray’dan ilk kez çıktım şehir dışına ve buraya geldim. 
Gülce:
-Tanıştığımıza sevindim, dedi. Şu birkaç gün ne kadar zor geçmişti benim için bir bilsen. Artık sen varsın ve yalnız değilim.  
Sonraki günler Gülce ve Rengin için çok fazla sıkıcı değildi. Arkadaşlarıyla da usul usul tanışıyorlar, dil öğreniyorlar ve anlaşmaya çalışıyorlardı. Hatta zaman zaman kendi aralarında bile Türkçe konuşmadıkları oluyordu. Artık Gülce ve Rengin bu şehrin yemeklerine, sokaklarına, hayatına alışmaya başlamışlardı. Günler hızla geçiyordu. Rengin, Gülce’yi ülkelerine döndüklerinde Aksaray’da misafir edecekti. Gülce de Rengin’i Ankara’ya davet etmişti. Heyecanla ülkelerine dönecekleri günü bekliyorlardı. Bir yandan da dersler sona ereceği için üzülüyorlardı. 
Nihayet okulun son günü gelmişti. Hazırlıklar yapılmıştı memlekete dönmek için. Gülce de Rengin de başarılı geçen bir seneden dolayı mutluydu. Artık bu şehrin, ülkenin yabancısı saymıyorlardı kendilerini ve çok iyi İngilizce konuşabiliyorlardı. Rengin, valizini tam olarak toplamadığı için sınıftan erken ayrılmıştı. Son ders bitmiş, herkes vedalaşmaya başlamıştı. Bu esnada dersin öğretmeni, Gülce’ye yaklaştı:
-Tebrik ederim Gülce.  Bir sene boyunca odanda tek yaşadın. Çok uzaklardan farklı bir coğrafyaya gelmene rağmen bu başarıyı elde ettin. 
Bu sözler Gülce’yi korkutmuştu. Hemen sınıftan ayrıldı. Koşarak odasına çıktı. Odasında sadece bir dolap, bir yatak ve kendisinin hazırladığı valiz vardı.