20 Aralık 2024 Cuma

ÖZGÜRLÜK İÇİN BAKTIĞIMIZ HİÇBİR YER

Ezgi Budak

Özgürlük asla erişilemeyecek olandır çünkü onu hep gökyüzünde ararız. Gökyüzü özgür mü ki bize özgürlüğü sunsun? Kanatlarını gökyüzüne açmış, uçan bir kuşu özgür mü sanıyorsunuz? Gökyüzü onun için bir kaçıştır, yerdeki avcılardan kaçtığı hapishanedir. 
Özgürlük savaşılarak kazanılan bir ödül müdür, yoksa uğruna savaşılan bir sanrı mıdır? Daha önemlisi özgürlük adına ölünür mü? 
Özgürlük ne ki? Hiçbir zincire bağlı olmamak mı? İnsan zincirliyken de özgür olamaz mı? Eğer zincirsiz bir hayat yaşamaksa özgürlük, hepimiz tutsağız o hâlde. Geçmişin ve geleceğin gölgesiyle zincirliyiz. Durun ve sorun kendinize, özgür müsünüz? Doğduğumuz andan itibaren yaşam ve ölüme zincirlendik. Peki, bizi esir kılan neydi? Ölmemek için yapmadıklarımız mı, yoksa yaşamak için yaptıklarımız mı? 
Belki de katı şartlarımız yüzünden özgür olamıyoruz. Özgürlük için gökyüzü mü gerekir? Öyleyse hapisteki bir adam ne kadar özgürse biz de o kadar özgürüzdür zira içimizdeki özgürlük güdüsünü hapishanenin rutubetli duvarları gibi şartla çizilmiş bir gerekçe içine hapsetmişizdir. Özgürlük için koşul sonuç cümlesi kuruyorsanız zaten onu esaret altında tutuyorsunuzdur. Özgürlük nereye bakarsanız oradadır, sadece görmek gerekir. Ruhunuzu bir koşula bağladığınız müddetçe esirsinizdir, özgürlüğü görememeye esirsinizdir. Esaret altında olsanız bile zincirlenmiş, kelepçelenmiş olsanız dahi özgürlük budur, demediğiniz sürece özgürlük her şeydir. Kanatlı veya kanatsız, zincirli veya zincirsiz özgürlük özgür olmayı sever. Buna ulaşmanın tek yolu da içimizdeki özgürlük savaşına son vermektir. 

19 Aralık 2024 Perşembe

YILDIZLAR SUSUNCA


Merve Hoşgiz

Her gece gökyüzüne baktığında yıldızların ona bir şeyler fısıldadığını hayal ederdi Suna. Bu yüzden gündüzlerden çok geceleri severdi. Bulutlu geceleri sevmezdi çünkü yıldızlara hasret kalırdı böyle gecelerde. Yıldızlar, onun için uzaklarda yaşayan, konuşabilen, gülebilen değişik bir çiçek türüydü. Çiçek, diyemiyordu aslında ama en yakın tarif buydu. Canlıydı yıldızlar ve kendisine söylemek istedikleri bir şeyler vardı.
Yıldızlar acaba ona ne söylüyordu? Yıldızların seslerini duyduğu günden beri merak ettiği tek şey buydu. Bazı yaz gecelerinde pencere önünde uyuyakaldığı oluyordu. Keşke uzak ve yüksek dağlara çıkıp dinleyebilseydi onları. Ya da bir uçan balonla yükselebilseydi gökyüzüne doğru. Uçak ya da helikopter olmazdı çünkü bu araçların gürültüleri yıldızların fısıltısını bastırırdı. Çok merak ediyordu, yıldızlar ona ne söylüyordu?
Başka dillere merak saldı bir süre. Belki yıldızlar başka bir dilde konuşuyordu. Fakat bu fikrinden çabucak vazgeçti. Yıldızların dili Yıldızca olmalıydı. Bu dile dair de hiç kimse bir şey bilmiyordu. 
Çocukluğu böyle geçti Suna’nın. Kimselere soramadığı sorular vardı kafasında. Büyüdükçe yıldızların fısıltılarının azaldığını hissediyordu. Her yıl biraz daha uzaklaşıyordu yıldızlar ondan. Artık iyice büyüdüğünde yıldızlar ona fısıldamayı bırakmıştı. Onun için yıldızlar artık çekirdeğinde oluşan füzyon sonucunda açığa çıkan enerjiyi uzaya ışınım biçiminde yayan, ışıklı gök cisimlerinden her birinin adıydı. 

BİR ÇEŞİT HASTA

Emir Aras İmirhan

Kreş önünde çocuğunu bekleyen anne babalar gibiydi.  Endişeliydi ama belli etmiyordu. Yerinde duramıyordu ama uzağa da gidemiyordu. Gözleri aynı noktaya sabitlenmişti ama parmakları yerinde durmuyordu. Ayakları da zaman zaman hareket ediyordu. Uzaktan onu görenler büyük bir sorununun olduğunu düşünebilirlerdi. Kaygılıydı. Bu dünyada değil gibiydi. Birkaç kişi selam verdi, duymadı bile. Biri, adıyla seslendi onu da duymadı. Hatta nerede olduğunu unutmuş gibiydi. Günlerden ne olduğu sorulsa ihtimal hatırlayamazdı. 
Etrafta insanlar koşuşturuyordu, bir şeyler yapıyordu. Bir kedi, yanından geçen bir köpeği ısırmıştı. Bir karga, bir okulun bacasındaki kiremitleri yere düşürmüştü. Her şeyden habersizdi. 
Umutsuzdu. Telefonunun şarjı bitmişti. Şarja takmış olmasına rağmen hâlen telefon açılmıyordu. Kreş önünde çocuğunu bekleyen anne babalar gibiydi. Telefonun başında bekliyordu. 

İÇİMİZDEN BİRİ

 Dünya yalnızca onun etrafında dönüyordu. Her konu hakkında bir fikri vardı ve kesinlikle o fikir doğruydu. Her şeyden anlıyordu. Mesela telefonu bozulsa aslında kendisinin tamir edebileceğini ama zamanı olmadığı için servise verdiğini söylüyordu. Arabalardan çok iyi anlıyordu ve yeryüzündeki en güzel araba kendisindeydi. Kusursuzdu. 
Şiirden söz açıldığında yerinde duramıyordu. Bütün Türk şairleri tanıdığı gibi yabancı şairlerden de ezberinde şiirler olduğunu söylüyordu ve başlıyordu okumaya:
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi
Kaldırımlar, içimde yaşayan bir ….
Devamını getiremezdi. 
Okumadığı kitap yoktu yeryüzünde. Bütün kitapları okumuş, anlamıştı. Hatta henüz yazılmayan kitapları bile okuduğunu söylüyordu. 
Yalnızca şiir ve edebiyat değil matematik ve fenden de anlardı. Yani anladığını söylerdi fakat para saymakta bile başarısızdı. 
Bunu neden yapıyordu bilmiyordum. Önceleri çok hoşuma giderdi onun bu tavrı ve onu erişilmez biri olarak düşünürdüm. Boş vakitlerimde mutlaka bir bahane bulur yanına giderdim bir şeyler öğrenmek için. Ta ki hep aynı şeyleri tekrar ettiğini anlayıncaya kadar devam etti bu durum. Sonrasında yalnızca tebessüme ihtiyacım olduğu zaman yanına gitmeye başladım. O, ciddi ciddi anlatıyordu; ben, içten içe gülüyordum. 
Birgün yine etrafına birilerini toplamış yüksek sesle konuşuyordu. Böyle zamanlarda bir eli cebinde olurdu, diğer eliyle konuşmalarına destek olacak hareketlerde bulunurdu. Konuşurken mutlaka sözlerini onaylatırdı karşısındakine. Yaklaştım, çok garip şeyler anlatıyordu. Kendisinin farklı, üstün, olağanüstü özelliklerinden bahsediyordu. Akranlarından çok farklı olduğunu anlatıyordu. Zaten çocukken de farklı bir dönem yaşadığını söylüyordu. Hatta eğitim hayatı boyunca hiç ders çalışmadan ıslık çalarak sınavlara girdiğini söylüyordu. Buraya kadar zaten alışık olduğum şeylerdi fakat birdenbire aslında dünyalı olmadığını anlatmaya başladı. Etrafındaki herkes inanmış görünüyordu. Aslında atalarının başka bir gezegende yaşadığını ve dünyaya yalnızca kendisinin geldiğini söylüyordu. Hatta yıldızlarla haberleştiğini, başka başka diller bildiğini anlatıyordu. Arap, Latin ve Kiril alfabelerini bildiğini hatta Sümer tabletlerini ilk kendisinin çevirdiğini anlatıyordu. Göktürk kitabelerini de aslında onun büyük dedeleri bulmuş fakat zamanları olmadığı için okuyamamışlar. Burada bitmedi tabi. Göktürk Kitabelerinin bulunduğu alan onların bahçesiymiş geçmişte. 
Etrafında bulunanlardan biri sıkılmaya başlamıştı galiba sohbetten. İtiraz edecek oldu fakat konuşmasına fırsat verilmedi. Yorulmadan habire devam ediyordu. Tam bu esnada telefonu çaldı. Önce açmayacak oldu telefonu fakat göz ucuyla baktıktan sonra açmaya karar verdi. Herkes sessizdi. Karşıdaki ses şöyle diyordu:
-Akşam eve gelirken mutlaka yumurta al, yoksa aç kalırsın. 
Herkes duymuştu bu sözleri. Bir an, hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam edecek oldu fakat o anda kendimi tutamadım ve bastım kahkahayı. Beni gören herkes aynı tepkiyi verdi. O, hiçbir şey olmamış gibi uzaylı atalarından bahsediyordu, Göbeklitepe’nin aslında dedeleri tarafından yapıldığını anlatıyordu. 
Etrafında kimse kalmamıştı ama o hâlen devam ediyordu. 

KADERİN ŞİİRİ

Mehmet Çınar Köksal

Gökyüzüne baktığımda her şey yeniden başlar,
Sessizlikte yankılanır kalbin ince sızıları.
Bir yolculuk olur zaman, sessiz ve derinden,
Omuzlarımda dünyanın yükü, ama içimde umut parlar.

Bir adım atarım, ardımda yankılanır sesler,
Küçük bir kıvılcım büyür, hayallere ışık saçar.
Dalgalar kıyıya vurur özlemlerle dolu,
Ve biz, ufuk çizgisinde sevgiyi bekleriz.

Gece, yıldızların sırrını taşır bir fısıltıyla,
Gözlerim uzaklara dalar, rüyalar yeniden başlar.
Gökyüzü, sessiz bir şarkı gibi içimde yankılanır,
Her bulut bir hikâye, her yağmur damlası bir dua.

Kalemimden dökülür kaderin sessiz dizeleri,
Her cümlede saklıdır hayatın izi.
Kışın ortasında açan bir çiçek gibi,
Her dize, karanlığı aydınlatan bir umut olur.

Bir şarkı dolanır dudaklarıma, hiç susmaz,
Rüzgârla dans eden yapraklar gibi özgür.
Gönlümde saklı bir ateş, küllenmiş sanılsa da,
İlk kıvılcımla yeniden alev alır.

Ve her gün yeniden yazılır kaderin şiiri,
Bir ışık, geceden sabaha yol gösterir.
Ellerimde tuttuğum anılar, yıldızlar gibi parlar,
Her sabah yeniden doğarım, sevdanın nefesiyle

17 Aralık 2024 Salı

YARIM

Hayrettin Eymen Bulut

Yalnızlık, değildir tek kalmak
Yalnız kalan bir kişi
Kendini tamamlayabilir mi
Yalnızlık, değildir tek kişi kalmak
Yalnızlık yarım olmak


Yalnızlık yarım olmaktır yani
Bir kişi 
Yalnız başına bir kişi
Tam olabilir mi ki
Bir dostu bile kalmayan
Bir kişi 
Tam bir kişi sayılabilir mi

ŞİİR, MİİR İŞLERİ

Emir Kaan Şimşek

Hikâye benim kendimi daha rahat ifade edebileceğim ve hayallerimi, düşüncelerimi yazabileceğim bir tür. Şiire gelince… Gelmesek daha iyi çünkü şiiri sevmiyorum. Şairlerin isimlerini biliyorum ama onlardan da sevdiğim birileri var mı, düşünmem lazım. 
Şiirde benim hissedebileceğim bir heyecan yok, olay yok, savaş yok, çatışma yok. Üstelik paragraf sorularında da karşımıza getirip koyuyorlar garip garip şiirleri. Sonra da soruyorlar: 
Şair burada neyi anlatmak istiyor?
Verilen şiirlerin hangisinin hecesi daha fazla?
Altı çizili sözcüğün anlamı nedir?
Madem bu kadar belirsiz şeyler yazılmış, bunları neden bizim bulmamız isteniyor? 
Şiire karşı fikrim bir gün değişir mi bilmiyorum. Şimdilik şunu söylüyorum: ŞİİRİ SEVMİYORUM. 
Şiirseverlere de söyleyeceğim şeyler var aslında ama söylemek istemiyorum. Nasıl seviyorlar şiiri anlamıyorum. 

DENGE



Yalnızca aklımız mıdır hayatta gerekli olan
Bir de kalbimiz var 
Bize sormadan yerinde atan
Onunla duyuyor, onunla görüyor aslında insan
Farkında olmadan

Mesela gülmenin ya da üzülmenin
Akılla bir ilgisi yok bence
Bunlar kalbimizin tepkileri
Böyle değil mi sence

Mesela ayrılık, yalnızlık
Anlamı olmayan şeyler gibi mantıkla düşününce
Neden insan bir boşluğa düşüyor
Yurdundan gurbete gidince

Akıl ve kalp bir denge çubuğu
Yürürken incecik hayat ipinde
Ne duygular olmadan yaşayabiliyor insan
Ne de akla danışmadan 

İKİ RENKLİ ÇİÇEK

Her şey hayatın içinde 
Mutluluk da hüzün de

Birbirine benzemeyen günler gibi
Değişiyor insanın ruh hâli

Mutluluktan uçarken bulutlara
İnebiliyor insan hüzünlü kuyulara

Yalnızca mutluluk olsaydı hayatta
Yer olmasaydı, hüzne acıya

Kıymeti olmazdı güzel zamanların
Ve anlamı olmazdı yaşamanın 

Acılar ve hüzünler de yaşanmalı
Mutluluklar sevinçler de
Hayat böyle güzel
Hayatın içinde işte
Hüzünler de 
Sevinç de

15 Aralık 2024 Pazar

UMUTLA YAZIYORUM

Mehmet Çınar Köksal


Aldım elime bir kâğıt
Birde kalem
Düşünüyorum sessizlikte
Yazıyorum dizelerimi

Umutla yazıyorum 
Aynı hayatım gibi
Gün batıyor son sıcağıyla
Ben bakıyorum işte o zaman 
Puslu bir cama

Geliyorsun aklıma
İçime bir ilham doluyor
Sözcükleri derliyor, topluyor 
Yine kağıdıma yazıyorum
İşte bir umutla