Üner Taha Aydemir
Son yıllarda kış hep yağışsız geçiyordu. Aslında ara ara kar ya da yağmur yağıyordu ama eski kışlardaki gibi değildi yağışlar. Diz boyu yağardı kar eskiden ve bir kez toprağı tuttuğunda aylarca kalkmazdı. Yaz geldiğinde bile dağların kuytu yerlerinde, kuzeye bakan yerlerde mutlaka kar bulunurdu. Karın yağmasını izlemek, karda yürüyüş yapmak, yürürken ayaklardan çıkan seslere kendini kaptırmak başka bir histi ve özlemişti bunları. Saatlerce lapa lapa kar yağsa ve oturup izlesem pencereden, sonra çıksam dışarıya saatlerce yürüsem hiç adım atılmamış karda diye düşünüyordu son yıllarda. Oysa kar yağacak gibi değildi.
Yaşlıların kullandığı geleneksel takvime göre takip ediyordu son zamanlarda hava tahminlerini ve o takvime göre “sayılı gün” diye tabir edilen “zemheri” yakındı. Bu kez kar yağsın, hiç yağmadığı kadar yağısın, istiyordu.
Ocak ayının ortaları gelmişti ve hava tahmin raporları şiddetli yağışın yaklaştığına dair uyarılarla doluydu. Bunu her yıl yapıyorlar ancak tahminleri pek tutmuyordu son zamanlarda. Nihayet şiddetli yağış uyarısı yapılan bir günün sabahında kar yağışıyla uyandı. Lapa lapa yağıyordu. Uzun sürer miydi? Her yeri beyaz bir örtüyle kaplar mıydı?.. Telefonuna uzandı. Yoğun kar yağışı nedeniyle işe gitmemesine dair bilgilendirmeyi okudu. Sadece ilk cümlelere göz atmıştı. Uyarı hayli detaylıydı. Tipiden, sağanak yağıştan ve çığ felaketlerinden korunmayı öneriyordu uzmanlar. O sadece ilk cümleleri okumuştu yalnızca. Çok kar yağacak demek ki, dedi içinden ve yatağına yeniden uzandı. Dalmıştı. Rüyasında kar yağıyordu. Bembeyazdı her yer. Karların içinde yuvarlanıyordu. Gökler beyazdı, yerler beyazdı. Kimseler yoktu etrafında. Kaybolmuştu ıssızlığın ortasında. Nereye koşarsa koşsun çıkış yolu bulamıyordu. Kar yağıyor, nefes nefese sağa sola koşuyordu. Kan ter içinde uyandı. Durup dururken nereden çıkmıştı bu rüya şimdi. “Kış düşü, boş düşü” derdi annesi ve rüyada kar görüldüğü taktirde o rüyanın yorumlanmaması gerektiğini de söylerdi. Bunu hatırlayınca rahatladı. Pencereden dışarıya baktı. Kar epey yükselmişti. Saatine baktı, vakit öğle olmuştu bile.
Senelerdir hayalini kurduğu kış işte gelmişti. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliydi. Kahvaltısını dışarda, arazide bir yerlerde yapmalıydı. Hazırlıklara başladı. Kendisine atıştırmalık bir şeyler hazırladı ve termosla çay da almayı unutmadı. Çay yetmezdi, bir termosa da kahve koydu. Keyifle dışarıya çıktı. Kendisinden önce kimselerin çıkmadığını fark edince keyfi daha da arttı. İnsanlar, yapılan uyarıların etkisiyle dışarıya bile çıkmaya cesaret etmemişlerdi. Daha önceden hiç adım atılmamış karda keyifle yürüyor, geriye dönüp bıraktığı ayak izlerine bakıyordu. Bir ara ayak izleriyle yazı yazmayı da düşündü ama bir an önce şehirden uzaklaşmalı ve özlediği şeyleri yapmalıydı.
Aracına binmeden küçük bir temizlik yaptı. Pencereleri ve aynaları açtı. Kar yağmaya devam ediyordu, malzemelerini bagaja yerleştirdi ve yola çıktı.
Yollar kısmen açıktı ve tek tük araca rastlamak mümkündü. Yolların tenhalığı da hoşuna gitmişti. Sürat yapamadan usul usul şehrin dışına doğru ilerlemeye başladı. Büyük yollar açıktı. Büyük yollardan çıkmadan şehrin dışına kadar ulaştı. Artık araçla ilerleyemeyeceğini anladığı bir noktada durdu. Bundan sonrasını yürüyerek ilerlemeliydi. Bagajdan sandalyesini ve kahvaltı malzemelerini alarak tepeye doğru yöneldi. Kar hayli yağmıştı ve yağmaya da devam ediyordu ama hava yumuşaktı.
Her taraf bembeyazdı ve kendisine keyifli bir manzara yeri bulmak istiyordu. Bir tepeden diğerine bata çıka ilerliyor, beğenmiyor karşı tepeye gidiyordu. Sonunda yoruldu ve tepelerden birinde kendisine küçük bir alan oluşturdu. Sandalyesini yerleştirdi. Terlemişti ve acıkmıştı da epey. Çocukluğu aklına geldi, yerden bir avuç kar aldı ve yedi. Soğuk değildi yediği kar. Bir avuç daha, bir avuç daha… Sonra kahvaltısını ve çayını çıkardı. Kar, daha da yoğunlaşarak yağmaya devam ediyordu. Yakınlarda en azından ıslanmayacağı bir yer bulabilmek ve oraya eşyalarını taşımak için kahvaltıya başlamadan küçük bir keşif yapmaya karar verdi. Bir ağaç kenarı da olurdu bir kayalık dibi de… Şansı iyiyse mağara bile bulabilirdi. Yorulmuştu ama buna değerdi.
Eşyalarından küçük adımlarla uzaklaşmaya başladı. Kar yağmaya devam ediyordu. On, on beş dakika kadar sonra üç beş ağaç bulunan bir yer gözüne çarptı. Yaklaştı, burası uygundu kahvaltı için ancak kar daha da şiddetlenmişti. Bir an önce kahvaltısını yapıp dönmeliydi. Ağaçlara yanaştı, biri kurumuştu ağaçların, ondan bir düzgün dal kırarak eline sopa olarak aldı. Yürümeme yardımcı olur, dedi içinden. Eşyalarını alıp gelmek için ağaçların yanından uzaklaşmaya başladı ama artık göz gözü görmez haldeydi. Her tarafta sonsuz bir beyazlık vardı. Nereye bakarsa baksın yalnızca beyazlığı görüyordu. Ağaçların yanına gelişi on, on beş dakika sürmüştü ama saatine baktı, otuz dakika geçmesine rağmen sandalyesini ve eşyalarını bulamamıştı. Telaşlandı. Elindeki uzun sopayı karlar içine saplayarak bıraktı ve adımlarını hızlandırdı. Hiçbir şey görünmüyordu yakınlarda. Koşmaya başladı sonunda ama dizleri tutmuyordu. Birkaç kez bağırdı:
-Sesimi duyan var mı?
-Yakınlarda kimse var mı?
Sesi kayboluyordu beyaz zeminde ve gökte. Kimseler yoktu. Artık koşamaz hale geldiğinde bir saat geçmişti ağaçların yanından ayrılalı. Düştü, karlar içinde eline bir cisim değdi. Sandalyesini ve eşyalarını bulduğunu zannederek sevindi. En azından sıcak çay, kahve ve yiyecek vardı. Güç toplar sonra da dönüş yoluna geçerdi. Ancak eline gelen cismi çektiğinde yarım saat önce karlar içine sapladığı uzun sopa olduğunu gördü. Kocaman beyazlıkta farklı renkte gördüğü son şeydi bu. Gözleri ağırlaştı, kanının damarlarında yavaşladığını hissetti, uykusu gelmişti. Sabah gördüğü rüyayı hatırladı.