Elvin Erva Koçyiğit, Elif Masal Zontul
1. Bölüm: Gölge
Adını “Gölge” koymuştu tanıyanlar. Gerçek adını yalnızca sınıf arkadaşları biliyordu ama onlar da unutmuştu neredeyse. Öğretmenleri bile ondan bahsederken “Gölge” diyordu. Bir gölge kadar sessizdi. Varla yok arasıydı. Bazen bahçede görünüyordu bazen koridorun en sonunda. Bazen kütüphanede rastlayanlar vardı ona bazen sınıfın en arka sırasında eski püskü kalın defterine bir şeyler yazarken görenler. Bazı öğrenciler onun aynı anda birkaç farklı yerde göründüğüne inanıyorlardı ama bu doğru muydu? Kimsenin bir fikri yoktu. Onun göründüğü mekânda her şey birden buza kesiyordu. Korku muydu? Belki… Gizem miydi? Evet. Gizemli biriydi Gölge. Üstelik her gün değişen bir yüzü vardı. Tanıyanlar onun ruh haline göre yüzünün renginin değiştiğini söylüyorlardı. Neşeli olduğu gün daha sarı, üzgün olduğu gün esmer…
Herkesten önce okula gelmiş oluyordu. Bunun nasıl olduğunu bilen yoktu. Öğretmenlerden bile önce okuldaydı. Bu yüzden de bir dedikodu dolaşıyordu: Gölge, geceyi okulda geçiriyor.
Bu okula geleli henüz birkaç ay olmuştu. Ailesine, geçmiş yaşantısına dair kimse bir şeyler bilmiyordu. Elindeki eski bez çantayı hiç yanından ayırmıyordu, bu çantanın içinde kalın, eski bir defter ve bir de ağaç kalemden başka bir şey yoktu. Defterin içinde neler yazılı olduğu da en az Gölge kadar merak konusuydu. Sınıf arkadaşları birkaç kez deftere bakmaya çalışmış ancak terslenmişlerdi.
Gölge, sanki bütün okulun üzerine düşmüş bir gölgeydi ve en çok da ben merak ediyordum onun hayatına dair detayları. Aslında diğer arkadaşlarım kadar bir gizem görmüyordum onun hayatına dair. Hatta onun için üzülüyordum fakat arkadaşlarımla onun hakkında konuşunca ben de diğerleri gibi düşünmeye başlıyordum yeniden. Bir şekilde onu daha yakından tanımalıydım. Keşke aynı sınıfta olsaydık işim biraz daha kolay olurdu fakat aynı katta bile değildi sınıflarımız. En iyisi kütüphanede yanına gidip bir şeyler sormalı, iletişime geçmeliydim.
Ertesi gün için planım hazırdı. Öğle arasında mutlaka Gölge kütüphaneye uğrardı. Ben de kütüphanede olacaktım ve ona yakın oturacaktım. Bir şekilde konuşmayı deneyecektim.
Ertesi gün geldi çattı ve kütüphanedeki yerimi aldım. Gölge’yi bekliyordum. Bir yandan kitap okuyormuş gibi yapıyordum ama dakikalardır aynı sayfa önümde açıktı. Düzyazı ve şiirlerden oluşan bir kitaptı bu. Önümdeki sayfada Hayatın Hayali ve Kendini Yazan Şiir adlı iki şiir vardı. Kitabın kapağına baktım: O Kapının Ardında Akşamüstü Yazılanlar. Kitabın adı güzeldi. Kapıyı merak ettim, neden akşamüstü yazılmış bunlar, diye düşündüm. Bir gözüm sürekli kütüphanenin kapısındaydı. Gölge’nin gelmeyeceği tutmuştu. Daha fazla oturmak anlamsızdı. Kitabı kütüphanedeki en güzel yere bıraktım çünkü okunmayı hak eden bir kitaptı bu. Toparlandım ve tam kapıdan çıkarken Gölge ile göz göze geldik. İlk kez bu kadar yakınındaydım. Savuşup gidecek, diye bekledim fakat o da bana bakıyordu. Gözlerinin ardında kocaman bir karanlık var gibiydi. Kısa bakışmadan sonra Gölge, içeri girdi ve benim bıraktığım kitaba uzandı. O esnada Gölge’ye karşı içimde bir sevgi oluştu ve gizem, merak gibi şeyler uzaklaştı ona dair. İstemsizce ona doğru gittim ve kütüphane boş olmasına rağmen yanına oturdum. Hangi sayfayı okuduğuna bakarken birdenbire Gölge’nin kütüphanede olmadığını fark ettim. Az önceki hislerim yeniden değişti ona karşı. Yine allak bullak olmuştu zihnim. Hangi sayfayı okuduğunu anlamak için kitabı elime aldım. Okuduğu hikayenin adı Gölge’ydi.
2. Bölüm: Harita
Gün boyu bu şaşkınlıkla dolaştım. Birdenbire nasıl da kaybolmuştu ortadan Gölge ve bunu nasıl yapmıştı? Acaba peşinde olduğumu anlamış mıydı? Artık ikna olmuştum, o bir gölgeydi.
Şaşkınlığım, dersler bitinceye kadar devam etti fakat ders zili ile yeni bir plan yapmam gerektiğini fark ettim. Takip edecektim onu. Servise binmeyecektim. Merak duygusu içimi kemiriyordu. Bu yüzden her şeyi göze alabilirdim. Yeter ki Gölge’nin sırrını çözeyim, yeter ki artık zihnimde ona dair olan sorular bir cevap bulsun.
Zil çaldı ve öğretmenin bile sınıftan çıkmasına fırsat vermeden çantamı kaptığım gibi Gölge’nin sınıfının önüne gittim. Gölge, sınıftan hatta okuldan en son çıkan kişiydi genelde. Sınıfın kenarında kendimce oylanmaya, panolara bakmaya başladım. Bir yandan da Gölge’yi arıyordu gözlerim sezdirmeden. Sınıfta kimse kalmadığını görünce uzaktan baktım. Gölge’nin önünde eski defteri vardı ve bir şeyler yazıyordu. Sabırla bekledim. Nöbetçi öğretmenler de gitmişti. Sınıfı temizlemek için gelen görevlileri görünce Gölge defterini topladı ve sınıftan ayrılmak üzere harekete geçti. O anda sırtımı döndüm ve öğretmenler odasına gidiyormuş gibi yaptım. Gölge, yanımdan geçer geçmez düştüm peşine. Çok hızlı yürüyordu. Onu takip etme uğruna nefes nefese kalmıştım. Nasıl bu kadar hızlı yürüyebiliyordu? Defteri elindeydi. O defteri elime geçirebilsem çok şey öğrenecektim onun hayatına dair, emindim. Bu düşüncelerle Gölge’nin peşinden koşuştururken birdenbire defterin arasından bir sayfa rüzgârın etkisiyle havalandı. O sayfayı mutlaka yakalamalıydım. Rüzgâr bir anlığına durdu, sayfa yere düştü. Gölge, bunun farkında değildi. Yerdeki sayfayı aldım. Heyecanla baktım fakat yazı yoktu bu sayfada. Değişik çizimler ve şekiller vardı. Bunun bir harita olduğunu anladığımda Gölge kaybolmuştu gözden. Hangi sokakta olduğumu, nereye gideceğimi bilemeden öylece birkaç dakika kaldım kaldırım ortasında. Eve ne kadar uzaklıktaydım, yürüyerek dönebilir miydim? Aileme haber de vermemiştim. Telefonumu çıkardım ve önce annemi aramaya karar verdim. Annem, benden önce davranmış ve beni yedi kez aramıştı. Bahane bularak aramalıydım annemi. Kütüphane, iyi bir bahaneydi. Annemi aradım ve:
-Anneciğim, telefon sessizdeydi duymamışım. Benim kütüphaneye uğramam gerek, o yüzden servisle dönemedim. Biraz gecikeceğim, dedim.
Annem beni dinledikten sonra:
-Yeni mi aklına geldi kütüphane? Dün akşam söylemedin bari sabah okula giderken söyle. Haydi o zaman da söylemedin, öğlen arasında işinin adı neydi? Tamam, öğlen arasında telefonun elinde yoktu diyelim, bir öğretmeninden rica edebilirdin bize haber vermesini. Bizim burada kırk türlü senaryo geldi aklımıza, yüreğimize mi indirmek istiyorsun, diyerek telefonu kapattı. Bir anlığına da olsa Gölge’yi unutmuştum fakat telefon kapanır kapanmaz yeniden aklıma geldi. Telefondan nerede olduğuma bakmak istedim. Konumuma baktığım harita, elimde tuttuğum kâğıda ne kadar benziyordu? Kardeşler Mahallesi’ne gelmişim meğer. Annemi daha fazla üzmemek için eve dönmek zorundaydım. Elimdeki kâğıt bir haritaydı ve işaretli bir yer vardı haritada. Burasının Gölge’nin evi olduğundan emindim.