28 Eylül 2024 Cumartesi

HÜZÜN YUMAĞI


Üner Taha Aydemir

Yosun tutmuş zamanın
Hareketsiz bir kıyısında duruyorsun
Rüzgâr yok, ses yok, kuş sesleri silinip gitmiş
Yaşıyor musun

Siyah beyaz bir fanus içinde dolaşan
Yedi renkli ummansın
Zamanın haşin pençesinde yıpranan
Belli belirsiz bir hüznün yumağısın
Yağmur dinse de ansızın
Sonsuzluk senin imkansızın

ÇIKIŞ

Üner Taha Aydemir

Anıtıdır yalnızlığın
Etrafımızı çeviren duvarlar
Kimi renkli, kimi alçak
Yüksek kimi her yerde duvar var

Aşmak duvarları
Bazen bir kelimeyle
Yıkmak sağlam bir duvarı
Rengarenk çiçeklerle

Hastanede, hapishanede, dershanede
Duvarlar var, yüksek, kalın duvarlar
Ve dilsiz, sessiz duvarlar
Hasret, ümit, korku saklar

Duvarın hangi yüzü özgürlük
Ne taraf duvarın arkası
Her duvarın ortasına koymuşlar
Hangisi çıkış kapısı



PALTO

Üner Taha Aydemir

Kim bilebilir ki yaz boyu unutulduğunu 
Kim anlayabilir ki kendisini eskiten yası
Kim farkına varabilir ceplerindeki hatıraların
Kim görür tam boynunda büyüyen küçücük pası

Yalnızlığın üzerinde unuttuğu deseni
Görmese de insanlar
Büyütür, konuşur onunla
Konuşur onunla kar, rüzgâr

Herkes gittiğinde bir yerlere
O kalır ve kuşanır içli bir şiiri
Kimsenin dinlemediği
Duyar kalbinden geçenleri 
Karanlığa tutunur kimi zaman
Sarılır usulca gölgesine
Sarılır gibi bir yaraya usanmadan

OYUN

 İsmet Çınar Altuntaş

Her günümün üç saati seninle geçiyor
Seni anlamaya çalışıyorum
Senin hareketlerini
Senin tarzını
Ama her gün değişiyorsun
Her gün başka bir şekilde gidiyorsun
Bazen diyorum ki kendime
Tamam, artık tanıdım onu
Fakat ertesi gün yeniden geçince karşısına
Anlıyorum yine acemisiyim onun
Ben bu satranç denilen oyunun

GÜRÜLTÜ

 Aden Mira Kartal

Aslında konuşmayı seviyorum
Fakat her yerde değil
Bu yüzden beni sessiz biri sanıyor
Yeni tanıyanlar
Oysa bilseler içimden geçenleri


Neyse ki kendimi tutabiliyorum
Tanımadığım ortamlarda susuyorum
Zaten konuşsam da 
Hiçbir şey değişmiyor
Bu kocaman gürültülü dünyada

USANDIĞIM RENK

 Ayşegül Yıldız

Aslında en sevdiğim renk sarı
Ta çocukluğumdan beri
Fakat nedense bana 
Pembe renk düşüyor her alınırsa

Mesela sarı bir kalemim olsun istiyorum
Ama olmuyor
Kalemliğim de sarı olsun istiyorum
Her yıl okul başlıyor
Geliyor çantam, kalemim, kalemliğim
Pembe
Bu kadarıyla kalsa keşke

Sarı bir elbisem olsun istedim 
Şu küçücük ömrümde
Fakat giysilerim hep pembe

Her ne kadar birileri sevse de
Benim artık usandığım renk 
Pembe

CEVAPSIZ SORULAR

 

Elvin Rana Pelit, Ekin Akçay

Bizim bilmediğimiz ne çok şey var evrende
Daha ne kadar yıldızın var olmadığını bile
Kaç ışık yılı ötedeler bilmiyoruz
Galaksi neden bu kadar büyüksün

Nice kaşifler var, neler neler keşfeden
Galileolar, Armstronglar sıralasak bitmez
Hepsi büyük birer kâşif
Galaksi neden bu kadar büyüksün

Bu kadar büyük olmanın sebebi ne
Sana yetişmek için daha ne kadar zıplamam gerek
Daha ne kadar benden kaçacaksın
Galaksi neden bu kadar büyüksün

SONSUZ GÜN



Doğa Uzunpınar

Bir dünya düşünün
Herkesin mutlu olduğu
Savaşların sonlandırılmış ve
Çocukların oyunlara doyduğu

Bir yer düşünün
Unicornların bulunduğu
Şelalenin şırıl şırıl aktığı ve
Gündüzlerin sonsuz olduğu

Bir gün düşünün
Hayallerimizin gerçek olduğu
Bizi mutlu eden her şeyin bulunduğu
Sonsuz bir gün düşünün  

SEKİZ

Agâh Taha Temizkan
Amirhossein Hamedıshahraki
Atakan Kıvanç Ağca
Fatma Beren Karatepe

Okul nihayet sona ermek üzereydi. Yoğun bir eğitim dönemi geride kalmıştı. Artık çok sorunlu bir süreç başlayacaktı eğitim hayatında. Bu sene liseye geçiş sınavına girmesi gerekecekti. Geçen yıl sekizinci sınıfta okuyanların halini hatırladıkça morali bozuluyordu. Önünde yaz tatili vardı fakat bu yıl tatil yapamayacaktı. Şimdiden bir ağırlık çökmüştü içine. Tatilin geldiğinin ilk kez farkında değildi. Artık sekizinci sınıf sayılırsın diyordu ailesi ona ve ha bire önüne kitap yığıyorlardı. Yaz boyu bunlar bitecek diyorlardı. Baktığı, duyduğu, gördüğü her yerde sekizinci sınıf olduğunu hatırlatan bir şeyler vardı. Daha çalışmaya başlamadan yormuştu onu sekizinci sınıf. 
Bu düşüncelerle gün boyu okulda vakit geçirdi. Akşam eve döndüğünde apartman girişindeki rakam gözüne ilişti: 8. Kapı numarası sekizdi oturdukları apartmanın ve bugüne kadar hiç dikkat etmemişti buna. Biraz canını sıktı kapı numarasının 8 olmasına fakat yeni bir durum değildi bu. Sadece yeni farkına varmıştı. Asansöre doğru ilerledi ve çıkacağı katın 8 olduğunu hatırladı. Sekiz, yine karşısına çıkmıştı. Bunların hepsi tesadüf olamazdı fakat bugüne kadar niçin dikkatini çekmemişti bunlar. 
Evin kapısına geldiğinde her şeyi unutmak ve biraz dinlenmek niyetindeydi. İçeriye girdi, yemeğini yemişti ki kapı çaldı. Annesi:
-Gelenler benim misafirlerim Muhittin. Sen dersine bak, dedi. 
Muhittin, en azından misafirlerin ayakkabıların düzelteyim, diye düşündü ve kapıyı açtı. Kapının önü ayakkabı ile doluydu. Ayakkabıları dizdi ve kenardan saydı: 8. Tam sekiz takım ayakkabı vardı kapıda. Artık şaşırmıyordu karşısına çıkan sekizlerden. 
Nereden aklına geldiyse mahalleye taşınalı da sekiz sene olduğunu düşündü. Yeniden mutfağa geçti. Annesi çay bardağı koymuştu masaya hiç saymadan sekiz tane olduğunu düşündü. 
Artık hayatının sayısı olmuştu sekiz. 
Ders çalışmak için masaya oturdu. Hangi kitaptan başlaması gerektiğini düşünüyordu. Kitaplara baktı, saydı, sekiz kitap vardı masada. 
Başı dönüyordu. Gözlerinin önü karardı. Kendisine geldiğinde annesi misafirleri göndermişti. Babası da yanındaydı. Neden böyle olduğunu sorduklarında onlara her şeyi anlattı ve dedi ki:
-Sekizle başım belada. Her yerde sekiz görüyorum hem de daha sekizinci sınıfa geçmeden.
Ertesi gün anne ve babası eşliğinde bir psikiyatriste gittiler. Durumu anlattılar. Psikiyatrist bir süre dinledi Muhittin’i. Ona sorular sordu ve sonunda ilaç yazarak sekiz gün sonra yeniden gelmelerini söyledi. 
Muhittin ilaçları alınıncaya kadar bekledi araç içinde. Babası elinde kocaman bir ilaç poşetiyle geldi. Poşetin üzerindeki rakamlara baktı. Daha ilaçlara başlamadan iyileşeceğini düşündü çünkü poşet üzerinde sekiz rakamı yoktu. Derin bir nefes aldı. Galiba iyileşiyorum, dedi içinden. 
İlaçların arasındaki küçük bir reklam broşürüne gözüne ilişti: Sekiz yıldır sizlere şifa dağıtmaktan gururluyuz. 
Düşünmek istemiyordu Muhittin. Hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Gözlerini kapattı. Kim olduğunu, nerede olduğunu düşünmeye çalışıyordu. Benim adım Muhittin. Mu-hit-tin. Önce heceledi, sonra harfleri saydı. 
Gözleri arabadaki saate kaydı. Saatin alarmı çalıyordu.  Saatin akrebi ve yelkovanı hızla kayıyordu. Nasıl oluyordu bu? Gözlerini açtı. Derin bir nefes alarak sağa sola baktı. Okula gitme saati gelmişti. Saat tam sekizi gösteriyordu ama umursamadı.   


 

27 Eylül 2024 Cuma

ZAMAN TÜNELİ

 Ezgi Budak, Akın Eliş, İdil Karaman
Antrenmandan çıkmış, yorgun argın evine doğru gitme çabasındaydı. Haftada dört gün antrenmana katılması gerekiyordu. İlk zamanlar hayli yorucu oluyordu bu sıkı tempo fakat artık bünyesinin alıştığını hissediyordu. Önceleri, antrenman dönüşü sadece uyukluyor, uzanıyor, dinleniyordu şimdilerde ise dönüşte hayata kaldığı yerden devam edebiliyordu. Otobüs durağına yakındı spor salonu. Otobüs, yarım saatte bir ancak geliyordu. Çok kalabalık olmuyordu çünkü şehrin sakin bölgelerinden birinde oturuyordu. Hatta yürüyerek de gidebilirdi lakin akşam karanlığında bu sakinlik bazen korku verebiliyordu. Durağa ulaştığında saatine baktı. Otobüs gelmek üzereydi. Bu durağa yalnızca onun oturduğu bölgeden geçen otobüsler uğrardı ve durakta da henüz kimseler yoktu. Birkaç dakika sonra durağa yaklaşan otobüsü fark etti ve binmek için kendisini hazırladı. Otobüsün üzerindeki güzergah ve numaralara dikkat etmeden eve bir an önce ulaşmak isteğiyle otobüse bindi. Kimseler yoktu otobüste ve önce kendisine rahat bir koltuk seçti. Zaten fazla yolcu olmayacağını tahmin ediyordu. Birkaç adım attıktan sonra sağ tarafta bulunan koltuğa oturdu. Kendisinden başka binen yolcu yoktu. İhtimal ilerdeki duraklarda birkaç kişi daha binecekti, hepsi bu kadar. Otobüs, beklemeden hareket etti. Bu, onun için iyiydi. Bir an önce evine ulaşacağı anlamına geliyordu. Bir süre dışarıyı seyretti. Hava çoktan kararmış, insanlar telaşla bir yerlere gidiyordu. Tam gözleri dalacaktı ki dışarısının tamamen karardığını fark etti. Bir tünele girmişti otobüs ve her zamanki yolu üzerinde bir tünel yoktu. Acaba yanlış otobüse mi bindim, diye düşündü ama bu durağa farklı bir otobüs gelmezdi ki. Tünel hayli uzundu. Farklı bir yoldan gidiyordu demek ki şoför. Artık yorgunluğunu hatırlamaz olmuştu. Yolun uzaması demek, evine geç ulaşması demekti. 
Tünel nihayet bitmişti. Otobüs yavaşladı ve daha önce hiç görmediği bir durakta durdu. Hayli kalabalıktı durak. İnsanlar otobüse hücum ediyordu. Tüm otobüs tıka basa insan dolmuştu. Kimse konuşmuyor, ses etmiyor, sadece karşıya bakıyordu. Endişesi artmıştı. Şoföre giderek otobüsün güzergahını sormak istedi fakat döndüğünde koltuğunu kaptırabilirdi. Bir süre otobüs böyle ilerledi ve yeniden bir tünele girdi. Bu kez yalnızca dışarısı değil otobüsün içi de karanlıktı. Neyse ki çok uzun sürmemişti tünel yolculuğu. Tünelden çıktıklarında otobüsün boş olduğunu fark etti. Otobüs herhangi bir yerde durmamıştı. Tünele girmeden önce tıklım tıklımdı ve tünelden çıkınca bomboş. Buna anlam veremedi. 
Belki de uyumuştu yorgunluktan ve şu an bir rüyadaydı. Belki de uyandığında inmesi gereken yeri geçmiş olacaktı. Bu bir rüya ise uyanması gerekliydi. Ayağa kalkmayı düşündü. Kalkabiliyordu. Şoföre doğru ilerledi ve sordu:
-Af edersiniz, bu otobüs Kılavuz Mahallesi’ne gitmiyor muydu? Biz şu an neredeyiz? Nereye doğru gidiyoruz. 
Şoför:
-Şu an çok önemli bir görevdeyim. Test sürüşü yapıyorum. Ben müsait olduğumda sizi arayacağım.
Bu, beklemediği bir cevaptı. İyice yaklaşınca şoförün elinde kocaman bir çevirmeli telefon olduğunu fark etti:
-Araç kullanırken niçin telefonla konuşuyorsunuz, ben size bir soru sordum, dedi.
Şoför, onu duymamış gibi yola bakıyordu. Hatta otobüs boşmuş gibi davranıyordu. 
Yeniden oturduğu yere gitmek için arkasını döndüğünde otobüsün tıka basa insanla dolu olduğunu fark etti. 
Bu esnada şoförün telefonu çalmaya başladı. Şoför elini cebine attı ve son derece şık bir cep telefonu çıkardı. Telefonun ışığından tüm otobüs aydınlanmıştı. Şoför:
-Testimiz galiba olumlu sonuçlanacak. Şu ana kadar farklı zamanlara ve farklı mekanlara ulaştım. Zaman tünellerinden başarıyla çıktım. Bu otobüsle yolculuk yapmak için insanlar servet ödeyecek, dedi. 
Telefon konuşması henüz bitmişti ki yine her yer karardı. Otobüsün içi de karardı. Tünelden kısa bir süre sonra çıktı otobüs. Dışarıya baktı, Kılavuz Mahallesi’ydi burası. Otobüs, tam durağın önünde durdu. Kapı açıldı. Aşağıya indi ve hızla kaybolan otobüsün ardından uzun uzun baktı. 
Belki de antrenman sayısını azaltmalıydı.