Ezgi Budak, Akın Eliş, İdil Karaman
Antrenmandan çıkmış, yorgun argın evine doğru gitme çabasındaydı. Haftada dört gün antrenmana katılması gerekiyordu. İlk zamanlar hayli yorucu oluyordu bu sıkı tempo fakat artık bünyesinin alıştığını hissediyordu. Önceleri, antrenman dönüşü sadece uyukluyor, uzanıyor, dinleniyordu şimdilerde ise dönüşte hayata kaldığı yerden devam edebiliyordu. Otobüs durağına yakındı spor salonu. Otobüs, yarım saatte bir ancak geliyordu. Çok kalabalık olmuyordu çünkü şehrin sakin bölgelerinden birinde oturuyordu. Hatta yürüyerek de gidebilirdi lakin akşam karanlığında bu sakinlik bazen korku verebiliyordu. Durağa ulaştığında saatine baktı. Otobüs gelmek üzereydi. Bu durağa yalnızca onun oturduğu bölgeden geçen otobüsler uğrardı ve durakta da henüz kimseler yoktu. Birkaç dakika sonra durağa yaklaşan otobüsü fark etti ve binmek için kendisini hazırladı. Otobüsün üzerindeki güzergah ve numaralara dikkat etmeden eve bir an önce ulaşmak isteğiyle otobüse bindi. Kimseler yoktu otobüste ve önce kendisine rahat bir koltuk seçti. Zaten fazla yolcu olmayacağını tahmin ediyordu. Birkaç adım attıktan sonra sağ tarafta bulunan koltuğa oturdu. Kendisinden başka binen yolcu yoktu. İhtimal ilerdeki duraklarda birkaç kişi daha binecekti, hepsi bu kadar. Otobüs, beklemeden hareket etti. Bu, onun için iyiydi. Bir an önce evine ulaşacağı anlamına geliyordu. Bir süre dışarıyı seyretti. Hava çoktan kararmış, insanlar telaşla bir yerlere gidiyordu. Tam gözleri dalacaktı ki dışarısının tamamen karardığını fark etti. Bir tünele girmişti otobüs ve her zamanki yolu üzerinde bir tünel yoktu. Acaba yanlış otobüse mi bindim, diye düşündü ama bu durağa farklı bir otobüs gelmezdi ki. Tünel hayli uzundu. Farklı bir yoldan gidiyordu demek ki şoför. Artık yorgunluğunu hatırlamaz olmuştu. Yolun uzaması demek, evine geç ulaşması demekti.
Tünel nihayet bitmişti. Otobüs yavaşladı ve daha önce hiç görmediği bir durakta durdu. Hayli kalabalıktı durak. İnsanlar otobüse hücum ediyordu. Tüm otobüs tıka basa insan dolmuştu. Kimse konuşmuyor, ses etmiyor, sadece karşıya bakıyordu. Endişesi artmıştı. Şoföre giderek otobüsün güzergahını sormak istedi fakat döndüğünde koltuğunu kaptırabilirdi. Bir süre otobüs böyle ilerledi ve yeniden bir tünele girdi. Bu kez yalnızca dışarısı değil otobüsün içi de karanlıktı. Neyse ki çok uzun sürmemişti tünel yolculuğu. Tünelden çıktıklarında otobüsün boş olduğunu fark etti. Otobüs herhangi bir yerde durmamıştı. Tünele girmeden önce tıklım tıklımdı ve tünelden çıkınca bomboş. Buna anlam veremedi.
Belki de uyumuştu yorgunluktan ve şu an bir rüyadaydı. Belki de uyandığında inmesi gereken yeri geçmiş olacaktı. Bu bir rüya ise uyanması gerekliydi. Ayağa kalkmayı düşündü. Kalkabiliyordu. Şoföre doğru ilerledi ve sordu:
-Af edersiniz, bu otobüs Kılavuz Mahallesi’ne gitmiyor muydu? Biz şu an neredeyiz? Nereye doğru gidiyoruz.
Şoför:
-Şu an çok önemli bir görevdeyim. Test sürüşü yapıyorum. Ben müsait olduğumda sizi arayacağım.
Bu, beklemediği bir cevaptı. İyice yaklaşınca şoförün elinde kocaman bir çevirmeli telefon olduğunu fark etti:
-Araç kullanırken niçin telefonla konuşuyorsunuz, ben size bir soru sordum, dedi.
Şoför, onu duymamış gibi yola bakıyordu. Hatta otobüs boşmuş gibi davranıyordu.
Yeniden oturduğu yere gitmek için arkasını döndüğünde otobüsün tıka basa insanla dolu olduğunu fark etti.
Bu esnada şoförün telefonu çalmaya başladı. Şoför elini cebine attı ve son derece şık bir cep telefonu çıkardı. Telefonun ışığından tüm otobüs aydınlanmıştı. Şoför:
-Testimiz galiba olumlu sonuçlanacak. Şu ana kadar farklı zamanlara ve farklı mekanlara ulaştım. Zaman tünellerinden başarıyla çıktım. Bu otobüsle yolculuk yapmak için insanlar servet ödeyecek, dedi.
Telefon konuşması henüz bitmişti ki yine her yer karardı. Otobüsün içi de karardı. Tünelden kısa bir süre sonra çıktı otobüs. Dışarıya baktı, Kılavuz Mahallesi’ydi burası. Otobüs, tam durağın önünde durdu. Kapı açıldı. Aşağıya indi ve hızla kaybolan otobüsün ardından uzun uzun baktı.
Belki de antrenman sayısını azaltmalıydı.