ekin akçay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ekin akçay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2025 Cumartesi

YARININ IŞIĞI

 

Ekin Akçay

Küçücük bir kalem
Ucundaki mürekkeple
Yazılmış olan
O büyük eserler
Bazense küçük eserler
Ama yarının
Küçük eserleri
Bitmek bilmeyen
Büyük düşünceler
Devamı gelmek bilmeyen
Ufak düşünceler
Ama büyüdükçe büyüyen
Ufak ve uçsuz bucaksız
Ufak düşünceler
Küçümsemek o ufak düşünceleri
Yarının ışığını kilitlemek
Hem de bir asma kilitle
O asma kilit vardır
Aslında küçüktür ama
Koca bir ufku kaplar
Küçümsememem lazım
O küçücük düşleri

4 Ocak 2025 Cumartesi

MİNİK BİR DÜŞÜNCE


Ekin Akçay


Bir gerçek; kimine göre sadece bir doğrudan, kimine göre sadece bir yanlıştan ibarettir. Ya da çoğu insana göre kişiden kişiye değişen gerçekler vardır değil mi? Hayır; bir gerçek, benim için bundan ibaret değil. Daha da fazlası var. Nasıl milyonlarca olasılık dururken içlerinden iki tanesinin var olduğunu düşünüp de bu iki şık arasından kendimizi seçim yapmaya zorlarız? Birisine doğru, bir diğerine ise yanlış nasıl diyoruz. Oysa düşünülmesi gereken çok şey var bu kararı verirken. Bu kararı bize verdiren nedir? Bu karar, düşüncelerle, mantıkla ya da başka insanlardan etkilenerek mi verilir? Bir gerçek, bu şekilde etkiler altında seçilebilecek, karar verilebilecek şey değildir. Doğru ya da yanlış, yanımızdaki insanların doğru veya yanlış diye kabul ettikleri şey değil ki. Bir gerçek,  bence kalplerimizin tam ortasından geçen o minik bir düşüncedir. Her şeyden bağımsız ve herkesten uzak karar verilir gerçeğin kendisine. 

28 Aralık 2024 Cumartesi

ARKADAŞ



Ekin Akçay
                        Doğa için...

Bir arkadaş olmalı
Başlangıçtan beri yanında duran
Sana sıcacık bir bakış veren
Selamı ile yüzleri güldüren

Bir arkdaş olmalı
Suluğunu her zaman yere koyan
Çantası ne zaman yırtılıcak diye bakan
Bastonuyla taklit yapan

Bir arkadaş olmalı
Her bakışında dürüstlük olan
Her kelimesinde sevgi olan
Adı Doğa olan


EKİN

Doğa Uzunpınar

                           Ekin için...
Bilsem'e başladığım ilk yılda
Tanışmıştım onunla
Gülümsemesiyle
Alıştım hemen ona

Ekin'di onun adı
Biriktirdik onunla pek çok anı
Çıkardık onunla
Yaşadığımız her anın tadını

Sırlarımızı verdik
Birbirimizi çok sevdik
Onunla yaşadığımız her anı
Mutlulukla geçirdik


BAZEN

Ekin Akçay

Ben olmak istiyorum
Bazen bir kapı
Her şeye açık bir kapı

Ben bazen olmak istiyorum
Bir bardak
Hayata dolu tarafından bakılan

Ben bazen olmak istiyorum
Bir pencere
Bütün rüzgârları içine alan

Ben bazen olmak istiyorum
Bir dolap
İnsanların özel şeylerini koyduğu

Ben bazen olmak istiyorum
Bir kamera
Bazen de sadece mutluluğu görmek istiyorum bütün diğer pişmanlıklardan nokta. 

ADI PİŞMANLIK

 Ekin Akçay


Kötülük neden bir insan tarafından başka bir şeye yapılır ki? Can sıkıntısı mı, art niyet mi yoksa bir diğerinin başının belaya girmesi mi? 
Bence her ne amaçla olursa olsun bu gerçekten de hoş karşılanacak bir şey değil. Bir düşünsenize karşıdakinin canının yanması, kalbinde derin bir iz bırakır büyüyüp gidecek olan. Karşıdaki hiç düşünmez, bir an bile. Çünkü düşünürse ne olacağını bilir. Üstelik düşünen kişi yürekliyse. Bazen fark edilmez bile karşıdaki söylemezse. Tabii bazıları vardır ki söylemez, yapanın kapılar kapandıktan sonra anladığı. Hani adı pişmanlık olan.

14 Aralık 2024 Cumartesi

HEDİYE

 

Ekin Akçay

Bir hediye nasıl olmalıdır? Kimileri için hediye anlamsız, kenara atılan bir şey. Kimileri için düşünülmesi bile yeterli olan, hayat boyu saklayacakları bir armağan. Bir düşünsenize küçük bir çocuğun aldığı ilk hediyeyi, gözlerindeki sevinci, yanaklarındaki tebessümü, duyduğu şaşkınlığı, onun için açılan ilk kapıyı, ilk köprüyü, bulacağı ilk geçidi. O yüzden küçümsememek gerek. O minicik, renkli kağıtlara sarılmış ufak tefek hediyeyi. 

10'LAR

 

EKİN AKÇAY

Minik bir çizgiyle başlar
     O koca resimler
Minik bir çizgiyle başlar
    O küçük resimler

Bazısı şöhretler üzerinde
Bazısı buzdolabının üzerinde
Bazısı bir camın altında
Bazısı bir magnetin altında

Önemli olan kimin tarafından yapıldığı mı?
Yoksa kimin onun nereye koyduğu mu?
Ya da neyden yapıldığı mı?
Acaba en çok kimin beğendiği mi?

Ben onlar ayırt etmem
Hepsi gözümde aynı
Ama bir şey var ki
Neden yapıldığı
Bence en önemlisi bu

Bana ne anlattığıdır.

23 Kasım 2024 Cumartesi

KÜÇÜK ADAM


Doğa Uzunpınar Ekin Akçay

Aslında boyu uzun olan
Ruhu çocukluğu yaşayan
Kalbi kocaman olan
Bir kişiydi Küçük Adam

Araba kullanan
Kemerini takmayan
Kurallara uymayan
Haylaz bir çocuktu Küçük Adam

Abur cubura dayanamayan
Cipse doyamayan
Kolayı su gibi yutan
Şeker bir çocuktu Küçük Adam

Zekâsını kullanan
Haklarını arayan
Adaleti savunan
Eşitlikçi bir çocuktu Küçük Adam

Miskete bayılan
Bulutlarla oynayan
Topaçlarla yarışan
Hayalperest bir çocuktu Küçük Adam

Kedilere havlayan
Köpeklere viyaklayan
Kuşlara miyavlayan 
Hayvansever bir çocuktu Küçük Adam


BULUTLAR

Ekin Akçay

Onlar mı bizim istediğimiz şekillere giriyorlar yoksa biz mi onları istediğimiz şekilde görüyoruz? Belki de anlatmak istedikleri şekle giriyorlar, bir kimsenin onlara bakıp kendilerini anlamalarını umuyorlar, umutsuzca. Onlar, çocukların kendileriyle oynadıkları benzetme yarışmalarının asıl kahramanı ya da çocukların anlattıkları öykülerdeki lezzetli bir pamuk şekerine benzetildiklerinde içlerindeki mutluluğu küçük bir çocukmuşçasına açığa çıkaran saf meleklerdir belki de. Bilemeyiz, belki birisi onları tarla niyetine sürüyor sonra da insanların en çok alerjisinin olduğu köygöçerten bitkisini dikiyordur. İşte belki bu yüzden ağlıyorlar bulutlar. 

2 Kasım 2024 Cumartesi

MERDİVEN

Ekin Akçay


Ah bu
Merdivenler
Hep var hayatımızda
İnişli, çıkışlı, kavisli, dik.
Hayat bir merdivendir aslında
Sınıflar basamağı okul merdivenin
Çıkıyoruz durmadan birer birer yukarı
Büyümek de bir merdiven, aldığımız her yaş 
Bir basamak, biz farkında olsak da olmasak da.
Yaşamak, bitmeyen merdivenlerde yürümekmiş aslında
Kimseler bunu söylemese de bize, anlıyorum attığım adımlarda. 

19 Ekim 2024 Cumartesi

SONBAHAR


Doğa Uzunpınar, Ekin Akçay


Sonbahar denildiğinde
Akla hep mi gelir yaprakları soyulmuş bir ağaç
Çizgili, sıcacık tutan atkılar
Renkli şemsiyeler, sarı botlar

Bulutlardan düşen küçük damlalar
Suyla dolmuş olan derin çukurlar
Sobanın başında ısınmaya çalışan insanlar
Kestane ne zaman çıkacak diye bekleyen küçük adamlar 


Sonbahar denen şey 
                            Bu mu
Ben mi yanlış anlıyorum
                             Bunu

12 Ekim 2024 Cumartesi

SONSUZ AYDINLIK

Ekin Akçay

Ne tuhaf şey bu gözlük dedikleri. Gözlükleri sadece gözü bozuk olanlar mı takar? Bence hayır, güneş gözlüğü gözlük değil mi? Yüzücüler, keskin nişancılar gözlük takmıyor mu? Gözlük, çoğu zaman hayatı kolaylaştıran, sağlığı koruyan bir aksesuar olarak da günlük hayatımızda yer alıyor. 
Aslında gözlük, insanlar için bakış açısını değiştiren, insanın farklı dünyaları görmesini sağlayan bir aygıt. Mesela güneş gözlüğü… Güneş gözlüğünden baktığımızda etrafımız başka, gözlüksüz baktığımızda başkadır. Gözlük, beynimizin algısını değiştirmeye yeten bir pencere. Hayat boyu gözlük takmaya mahkûm olanlar da var. Gözlük takmayanlar belki gözlükle yaşamak zorunda kalanlara göre daha şanslı, bilemeyiz. Belki de memnun çoğu insan taktığı gözlükten, gözlük numaralarından. Zaten gözlüğünü beğenmeyen de lens takıyor günümüzde. Renkli lensler de var, göz rengini beğenmeyenler için ama konumuz bu değil. Konumuz sadece gözlük. 
Gözlük ilk kez hangi çağda kullanılmaya başlandı. İlk kez gözlük takan kimdi? Gözlük takmaya acaba süs olarak mı ihtiyaç duydu yoksa gerçekten gözlerinde sorun mu vardı? Gözlüğün tarihi galiba henüz yazılmadı fakat ihtiyaç var böyle bir çalışmaya. 
Büyük ihtimalle ilk gözlükten sonra gelişti sualtı gözlüğü, güneş gözlüğü ve diğerleri. Belki de ilk gözlük astronotlar tarafından kullanıldı. Bu soruların hepsinin cevabına ulaşmak mümkün asılında fakat ben gözlüğün bendeki yerinden, çağrışımlarından memnunum ve bunlardan bahsetmeye devam edeceğim. 
Gözlüklü bir arkadaş mesela ya da gözlüklü bir nine, dede… Bunlar hayatın güzel manzaraları. Düşünün bir kere, gözlük olmasa yaşlı insanlar hayatlarına nasıl devam edebilir. Bir nine nasıl örgü örebilir. Bir öğrenci nasıl tahtayı görebilir. 
Gözlüğü icat eden her kim ise tarihe adını büyük harflerle yazmak gerek. Tamam Edison ampulü bulmuş olabilir ama gözlüğü icat eden kişi da az insanın dünyasını aydınlatmadı ve aydınlatmaya devam ediyor. Üstelik yalnızca gecelerini değil insanların gündüzlerini de aydınlatıyor. 

28 Eylül 2024 Cumartesi

CEVAPSIZ SORULAR

 

Elvin Rana Pelit, Ekin Akçay

Bizim bilmediğimiz ne çok şey var evrende
Daha ne kadar yıldızın var olmadığını bile
Kaç ışık yılı ötedeler bilmiyoruz
Galaksi neden bu kadar büyüksün

Nice kaşifler var, neler neler keşfeden
Galileolar, Armstronglar sıralasak bitmez
Hepsi büyük birer kâşif
Galaksi neden bu kadar büyüksün

Bu kadar büyük olmanın sebebi ne
Sana yetişmek için daha ne kadar zıplamam gerek
Daha ne kadar benden kaçacaksın
Galaksi neden bu kadar büyüksün

21 Eylül 2024 Cumartesi

TEK VALİZ

 

Doğa Uzunpınar
Ekin Akçay
Elif Serra Yıldırım
Nehir Güver
Elif Naz Özden
Elif Dağdeviren
Şeyma Ateş
Beste Kaya

Şimdilerde doğduğum topraklarda sonbahar ne güzeldir, diye düşündü. Oysa bu ülkede ve bu şehirde sonbahara dair yaşanabilecek güzellikler ne kadar azdı. Mesela ayaklarının altında hışırdayan yapraklar yoktu. Mesela göç eden leylekler yoktu. Turşu yapan, elma kurutan, salça yapan kimseler de yoktu. Okul alışverişleri ile dolup taşan caddeler, sokaklar yoktu. Ama burada olan şeyler de doğduğu şehirde yoktu. Burada kargaşa ve gürültüden başka bir şey yoktu aslında fakat kargaşanın ve gürültünün her türü vardı. Binalar gökyüzüne kadar uzanıyor bazıları bulutları sıyırıyordu. Yollarda iğne atsanız yere düşmezdi. İnsanlar yürümekten çok koşuyor gibiydi ve taşıtlar gün boyu, gece boyu vızır vızır ilerliyordu. Yalnızca yerde değil gökyüzünde de benzer bir trafik vardı. Alışılacak gibi görünmüyordu bu hayata. Bu ülkeye, bu şehre geleli henüz birkaç gün olmuştu ve buradaki yaşam tarzını henüz kavrayamamıştı. Kaç gündür doyasıya yemek yememişti. Makarna ve salata dışında hiçbir şeye yaklaşamıyordu. Çünkü kendi ülkesindeki mutfak kültürünün en küçük kırıntısı bile yoktu buralarda. Zaten insanlar tıpkı sokakta yürüdükleri gibi yemek yiyordu. Olabildiğince hızlı yiyorlardı. 
Zihninden hep düşünceler geçiyordu ve bir an bile düşünmeyi bırakamıyordu. Zihni hep meşgul olduğundan birkaç kez yanlış sokağa girmiş ve kaybolmaktan son anda kurtulmuştu. Zaten sokaklar hep birbirine benziyordu. İnsanlar da hep birbirine benziyordu. Bu kadar benzerlik içinde tek aykırı görünen kendisiymiş gibi hissediyordu. Çirkin Ördek Yavrusu masalını yaşıyor gibiydi bu ülkede. Sadece gündüzler değil geceleri de hayli yorucuydu onun için çünkü gece boyu da gürültüler bitmiyordu. Güç bela uykuya dalıyor sonra karmaşık rüyalardan kan ter içinde uyanıyordu. Bu düşünceler zihninde dolaşırken kaldığı yurdun kapısının önüne geldiğini fark etti. Yurda karşı bir aidiyet hissi yoktu. Ülkesindeki en ucuz otel bile onun için buradan daha cazipti. Buraya ait olmadığını her adımda hissediyordu. Fakat yapacak bir şey yoktu, buraya eğitim için gelmişti. Onca sınavdan geçmiş, onca başarı elde etmiş ve bu üniversiteye davet edilmişti. Pek çok arkadaşının hayaliydi bu. Kendisinin de hayali buydu fakat gerçekler hayallerindeki gibi değildi. Yurt dışını deneyimleyen bütün arkadaşları onu teşvik etmişti fakat kimse bu zorluklardan bahsetmemişti. Birdenbire acıktığını hissetti. Keşke üzerine tereyağı dökülmüş bir mercimek çorbası olsa ve yanında küçük bir salata bulunsaydı. 
Annesi ne güzel yemek yapardı. Memleketinin ekmeklerini, ekmek kokusunu bile özlemişti. Fırınların önünden geçerken burnuna gelen ekmek kokularını hatırladı. Daha ilk günlerde bu kadar memleket özlemi fazlaydı. Fazla duygusallaşmıştı. Oysa neşeyle binmişti uçağa ülkesinden ayrılırken. Kendisini toparlamalı ve bu hayata ayak uydurmalı, hayallerini gerçekleştirmek için çalışmaya başlamalıydı. Kaldığı yurdun merdivenlerinden bu düşünce ile odasına doğru ilerledi. Odasında kendisinden başka biri daha kalacaktı fakat şimdilik yalnızdı. Odasının kapısını açtığında odada yeni birini gördü. Kendisiyle aynı yaşta görünen bu genç kızı görür görmez düşünceleri dağıldı. Bir oda arkadaşına sahip olacağı için sevindi ve heyecanla:
-Merhaba, dedi. 
Bu kelimeyi duyan genç kız gülümsedi ve ayağa kalktı:
-Türk müsün? 
İkisi de heyecanlanmıştı. 
-Elbette Türk’üm. Adım, Gülce. Ankaralıyım. 
-Benim adım da Rengin. Bugün geldim buraya ve kendimi çok yalnız hissediyordum az önceye kadar. Şimdi öyle mutlu oldum ki. Sanki Aksaray’da gibi hissettim kendimi. Aksaray’dan ilk kez çıktım şehir dışına ve buraya geldim. 
Gülce:
-Tanıştığımıza sevindim, dedi. Şu birkaç gün ne kadar zor geçmişti benim için bir bilsen. Artık sen varsın ve yalnız değilim.  
Sonraki günler Gülce ve Rengin için çok fazla sıkıcı değildi. Arkadaşlarıyla da usul usul tanışıyorlar, dil öğreniyorlar ve anlaşmaya çalışıyorlardı. Hatta zaman zaman kendi aralarında bile Türkçe konuşmadıkları oluyordu. Artık Gülce ve Rengin bu şehrin yemeklerine, sokaklarına, hayatına alışmaya başlamışlardı. Günler hızla geçiyordu. Rengin, Gülce’yi ülkelerine döndüklerinde Aksaray’da misafir edecekti. Gülce de Rengin’i Ankara’ya davet etmişti. Heyecanla ülkelerine dönecekleri günü bekliyorlardı. Bir yandan da dersler sona ereceği için üzülüyorlardı. 
Nihayet okulun son günü gelmişti. Hazırlıklar yapılmıştı memlekete dönmek için. Gülce de Rengin de başarılı geçen bir seneden dolayı mutluydu. Artık bu şehrin, ülkenin yabancısı saymıyorlardı kendilerini ve çok iyi İngilizce konuşabiliyorlardı. Rengin, valizini tam olarak toplamadığı için sınıftan erken ayrılmıştı. Son ders bitmiş, herkes vedalaşmaya başlamıştı. Bu esnada dersin öğretmeni, Gülce’ye yaklaştı:
-Tebrik ederim Gülce.  Bir sene boyunca odanda tek yaşadın. Çok uzaklardan farklı bir coğrafyaya gelmene rağmen bu başarıyı elde ettin. 
Bu sözler Gülce’yi korkutmuştu. Hemen sınıftan ayrıldı. Koşarak odasına çıktı. Odasında sadece bir dolap, bir yatak ve kendisinin hazırladığı valiz vardı.