Agâh Taha Temizkan
Amirhossein Hamedıshahraki
Atakan Kıvanç Ağca
Fatma Beren Karatepe
Okul nihayet sona ermek üzereydi. Yoğun bir eğitim dönemi geride kalmıştı. Artık çok sorunlu bir süreç başlayacaktı eğitim hayatında. Bu sene liseye geçiş sınavına girmesi gerekecekti. Geçen yıl sekizinci sınıfta okuyanların halini hatırladıkça morali bozuluyordu. Önünde yaz tatili vardı fakat bu yıl tatil yapamayacaktı. Şimdiden bir ağırlık çökmüştü içine. Tatilin geldiğinin ilk kez farkında değildi. Artık sekizinci sınıf sayılırsın diyordu ailesi ona ve ha bire önüne kitap yığıyorlardı. Yaz boyu bunlar bitecek diyorlardı. Baktığı, duyduğu, gördüğü her yerde sekizinci sınıf olduğunu hatırlatan bir şeyler vardı. Daha çalışmaya başlamadan yormuştu onu sekizinci sınıf.
Bu düşüncelerle gün boyu okulda vakit geçirdi. Akşam eve döndüğünde apartman girişindeki rakam gözüne ilişti: 8. Kapı numarası sekizdi oturdukları apartmanın ve bugüne kadar hiç dikkat etmemişti buna. Biraz canını sıktı kapı numarasının 8 olmasına fakat yeni bir durum değildi bu. Sadece yeni farkına varmıştı. Asansöre doğru ilerledi ve çıkacağı katın 8 olduğunu hatırladı. Sekiz, yine karşısına çıkmıştı. Bunların hepsi tesadüf olamazdı fakat bugüne kadar niçin dikkatini çekmemişti bunlar.
Evin kapısına geldiğinde her şeyi unutmak ve biraz dinlenmek niyetindeydi. İçeriye girdi, yemeğini yemişti ki kapı çaldı. Annesi:
-Gelenler benim misafirlerim Muhittin. Sen dersine bak, dedi.
Muhittin, en azından misafirlerin ayakkabıların düzelteyim, diye düşündü ve kapıyı açtı. Kapının önü ayakkabı ile doluydu. Ayakkabıları dizdi ve kenardan saydı: 8. Tam sekiz takım ayakkabı vardı kapıda. Artık şaşırmıyordu karşısına çıkan sekizlerden.
Nereden aklına geldiyse mahalleye taşınalı da sekiz sene olduğunu düşündü. Yeniden mutfağa geçti. Annesi çay bardağı koymuştu masaya hiç saymadan sekiz tane olduğunu düşündü.
Artık hayatının sayısı olmuştu sekiz.
Ders çalışmak için masaya oturdu. Hangi kitaptan başlaması gerektiğini düşünüyordu. Kitaplara baktı, saydı, sekiz kitap vardı masada.
Başı dönüyordu. Gözlerinin önü karardı. Kendisine geldiğinde annesi misafirleri göndermişti. Babası da yanındaydı. Neden böyle olduğunu sorduklarında onlara her şeyi anlattı ve dedi ki:
-Sekizle başım belada. Her yerde sekiz görüyorum hem de daha sekizinci sınıfa geçmeden.
Ertesi gün anne ve babası eşliğinde bir psikiyatriste gittiler. Durumu anlattılar. Psikiyatrist bir süre dinledi Muhittin’i. Ona sorular sordu ve sonunda ilaç yazarak sekiz gün sonra yeniden gelmelerini söyledi.
Muhittin ilaçları alınıncaya kadar bekledi araç içinde. Babası elinde kocaman bir ilaç poşetiyle geldi. Poşetin üzerindeki rakamlara baktı. Daha ilaçlara başlamadan iyileşeceğini düşündü çünkü poşet üzerinde sekiz rakamı yoktu. Derin bir nefes aldı. Galiba iyileşiyorum, dedi içinden.
İlaçların arasındaki küçük bir reklam broşürüne gözüne ilişti: Sekiz yıldır sizlere şifa dağıtmaktan gururluyuz.
Düşünmek istemiyordu Muhittin. Hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Gözlerini kapattı. Kim olduğunu, nerede olduğunu düşünmeye çalışıyordu. Benim adım Muhittin. Mu-hit-tin. Önce heceledi, sonra harfleri saydı.
Gözleri arabadaki saate kaydı. Saatin alarmı çalıyordu. Saatin akrebi ve yelkovanı hızla kayıyordu. Nasıl oluyordu bu? Gözlerini açtı. Derin bir nefes alarak sağa sola baktı. Okula gitme saati gelmişti. Saat tam sekizi gösteriyordu ama umursamadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder