31 Ekim 2023 Salı

BELKİ

Zeynep Karaman
Bir adam vardı durakta
Belki hasta
Yasta belki
 
Garip bir gülümseme
Vardı yüzünde
Ama içi meçhul
 
Bir anda yumdu gözlerini
Belki anılara hayata belki
 
Herkes toplandı başına
Bilmeden onun ne yaşadığını
Ambulanslar geldi
Polisler geldi
Onu iyileştirecek kimdi
Orda olmayanlardan biri
Belki dostları
Belki ailesi

KARA TAHTA

Emir Baran İpek
Gelip oturuyoruz her gün sıralara
Kimin nasıl bir hayatı var bilmeden
Bir önceki akşam neler yaşandı
Mutlu mu üzgün bir an mıydı

Kimselere söylemeden
Konular gelip geçiyor
Ödevler hiç bitmiyor
Peş peşe sınavlar
Ama kimse ne yaşadığımızı sormuyor

Hepimizin içinde başka dünyalar
Hepimizin evinde başka âlem var

Sıralarda otururken aynıyız
Ama aslında farklı hayatlarımız
Ve eşit değiliz bakarken kara tahtaya

26 Ekim 2023 Perşembe

60'I AŞMAK

 Atıf Kaan Salar, Umut Bulut, Akın Eliş
Bu onun kaderiydi. Normalde boyu kısaydı ama her sene önce ilk sıralara oturuyor daha sonra öğretmenleri onu arka sıralara gönderiyordu çünkü yaramazdı. Çok yaramazdı. Sevimlilikle karışık bir yaramazlıktı onunki. Bütün öğretmenleri sever, esprilerine güler ancak onu arka sıralara göndermeyi de ihmal etmezlerdi.
Sınavlara dair kendince şöyle bir felsefe geliştirmişti:
50’den şaşma, 60’ı aşma. Ancak onun için 50 bile mucize bir nottu ve çoğunlukla sevimlilikten puan alıyordu. Geçme notu 50 ise neden 50 puanlık daha yorulayım ki, diye düşünüyordu ama yine de yoruluyordu. Geçebilecek notu yakalayabilmek onun için çok yorucuydu.
Çantası çok ağırdı ve doluydu. Çantasında tornavida, pense hatta su anahtarı bile taşırdı. Yediği çikolataların ambalajları, içtiği suyun şişesi de çantasındaydı. Onları biriktirip dönüşüme göndermeyi ihmal etmezdi. Aslında ince düşünceli biriydi ama öğretmenler onu anlamıyordu.
Yine sınav dönemi yaklaşıyordu ve yine aynı şeyleri yaşayacaktı. Bazı arkadaşları 99 aldığında öğretmenine neden 100 olmadığını sorarken kendisi 50’ye razı bir biçimde bekleyecekti. 60 da alsa fena olmazdı.
Arkadaşları çoktan yazılılara çalışmaya başlamıştı bile. O ise son günlerde hep aynı şeyleri düşünüyordu:
Dünyanın kaç yıl daha ömrü kaldı? Kış geldiğinde mahallerindeki kedi nerede uyuyacak?
İlk kez notlarından dolayı kendisinde bir eziklik de hissetmeye başladı. Tamam, öğretmenleri onu seviyordu. Daha üç gün önce okulda bozuk bir musluğu çantasındaki anahtar sayesinde tamir etmişti. Arkadaşları da seviyordu çünkü sürekli onlara tost, meyve suyu ısmarlıyor, okula gelirken bahçelerden meyve toplayarak hepsine ikram ediyordu. Ailesi üzülüyordu ama seviyordu onu. Düzelir, notları da yükselir diyorlardı. Bir şeyler yapmalı ve bu kez 60’ı aşmalıydı.
Akşam eve gidince önce sınav takvimine baktı. Üst üste yığmışlardı hepsini. Beden eğitimi dersinden bile sınav vardı. Müzikten de. Ama bu derslerin öğretmenleri de 60 üzerinde not vermemişlerdi hiç. Hatta en yüksek notları bu derslere ait olanlardı. Bu kez 60’ı aşmalıydı ve bir şeyler yapmalıydı.
Dönem başında dağıtılan kitapları aramaya başladı. Birini yatağının altında buldu, diğerini kıyafetlerinin arasında. Birini balkonda görmüştü, gitti onu da getirdi. Üst üste yığdı hepsini. Yabancı dilde yazılmış bir kitabı inceler gibi sayfaları çevirdi. Saat ilerliyordu ve sayfalar arasında dolaşmaya devam ediyordu. Annesi onun bu çabasını görmüş ve yanaklarından inen iki damla sevinç gözyaşını sessizce silmişti. Annesini görmedi ha bire kitaplara bakmaya devam ediyordu. Saat ilerliyordu ve çok yorulmuştu.
Sınava geç kalmamak için erkenden evden çıktı. Koşar adım okula vardı. Çantasındaki kalem ve silgiyi bulmak için epey zorlandı ama buldu. Yazılı kağıdı önüne konduğu zaman şaşkındı. İlk kez sınıfta kimseye bakmıyor, hatta sınav kâğıdını uzatan öğretmene bile bakmıyordu. Zaten tanımadığı bir öğretmendi. Tüm soruları cevaplaması beş dakika sürdü. Kağıdını öğretmenine teslim etti. Öğretmen, beklemesini işaret ederek kağıdı beş dakikada okudu ve kocam rakamlarla 5 yazdı kenarına da 100’ü eklemeyi unutmadı. Bu öğrencilik hayatında ilk kez oluyordu. Konuşmak istedi, bütün kelimeleri unutmuş gibiydi, çok mutluydu.
Sonra bir sesle irkildi:
-Haydi oğlum, okula geç kalıyorsun!..


İMTİHAN DÜNYASI

 Metehan Ersoy
Durmadan sınıyorlar bizi
Her gün yeni bir dersten
Sınavlar hep dizi dizi
Çoğu geçiyor iyi
Ama kötüler de var bazen
 
Anlamıyorum ne anlıyorlar
Sürekli bizi sınav yapanlar
Konular aynı
Sorular bazen aynı
Sonuçlar hep farklı
Her yıl başa dönüyoruz
Yine sınavlara gömülüyoruz
Durmadan sınıyorlar bizi
Her gün yeni bir dersten
Anlamıyorum ne anlıyorlar

ZOR

 
Hülya Doğancık
Çok direndim
Bir şiir yazmamak için
Önce konuları düşündüm
Hiç birini beğenmedim
 
Dakikalar hızla geçsin istedim
Bir şiire yakalanmamak için
Akrep yelkovan yerinde saydı
Zaman yavaş geçti anlamadım niçin
 
Aklımda hiçbir şey yokken
Geldi bu dizeler buldu beni
Bir şiir yazmak ilk kez
Bu kadar yordu beni

25 Ekim 2023 Çarşamba

SÜRPRİZ

Elif Erva Candan, Meva Vural
    Her gün okulda bir şeyler kayboluyordu ve bir daha asla bulunamıyordu.  Önce silgiler kaybolmaya başladı birer birer. Yenisi alınıyordu ama yine kayboluyordu. Nasıl oluyordu, kimse bilmiyordu. Sonra fosforlu kalemler kaybolmaya başladı. Her gün, her sınıfta birileri eve döndüğünde fosforlu kaleminin olmadığını fark ediyor, okuldadır ümidiyle okula geliyor ancak sorduğu arkadaşları da aynı şeyi söylüyordu:
    - Fosforlu kalemim kaybolmuş.
Günler geçiyor ve okulda bir şeyler kaybolmaya devam ediyordu. Bir süre sonra suluklar mekaybolmaya başladı, daha sonra kalemlikler, çantalar…
Öğretmenler bu durum karşısında çaresiz kalmışlar, toplantı üstüne toplantı yapıyorlardı. Veliler de artık kaybolan eşyaları yenilemekten usanmışlardı. Artık her akşam eve dönen her öğrenci çantasına bakıyor -tabi çantasını kaybetmedi ise- ve o gün neyi kaybettiğini hatırlamaya çalışıyordu.
Bu durum sadece o okulda oluyordu. Diğer okullarda bu tarz bir sorun, haber yoktu henüz.
Öğretmenler önce hırsızlıktan şüphelendiler ama kim ne yapsındı o kadar kalemi, silgiyi, suluğu, kaşkolü, defteri, çantayı hatta gözlüğü.
    Gözlük derecesi epeyce büyük olan bir çocuk, gözlüğünü kaybettiği gün evine gidememişti ve gözlüğünün nasıl kaybolduğunu da hatırlamıyordu. Sadece birdenbire iyi göremediğini fark etmişti. Soranlara şöyle diyordu:
    -Gözlerimi kapattım ve açtığımda gözlüklerim yoktu. Bazı veliler olayın üzerine gitmeye başladı ve sonunda okuldaki bu durum haberlere kadar yansıdı. Gazeteler manşet atıyordu: O OKULDA BİR ŞEYLER KAYBOLMAYA DEVAM EDİYOR!
    Bir süre daha kayıplar devam etti, büyükler bu kayıpların nedenini anlayamıyordu. Bir gün evine dönen bir öğrenci test kitabının kaybolduğunu fark etti. En acı kayıp onun için buydu. Her yeri aradı ama bulamadı. Ertesi gün okuluna geldiğinde herkes aynı şeyi söylüyordu:
    -Test kitabım kayboldu…
    Önce büyük bir boşluk oluştu test kitaplarının kaybolması ile beraber. Defterler daha önce kaybolmuştu. Kalemleri artık unutmuşlardı bile. Öğretmenlerin çaresizliği daha da artmıştı. Ödev veremiyorlardı, soru çözemiyorlardı. Bu durumdan en çok şikâyet eden matematik öğretmenleriydi. Beden eğitimi ve müzik öğretmenleri henüz mutsuz değildi çünkü kaybolan eşofman ya da flüt olmamıştı.
    Öğrenciler dışında herkes durumdan şikâyetçiydi, öğrenciler ise sonsuz bir tatile başlamış gibilerdi.
Bütün yetkililer okulda eğitimin devam etmesi için toplantılar düzenliyor, ha bire okula erzak, kitap gönderme kampanyaları düzenliyorlardı ama gönderilen malzemeler daha kargoda kayboluyordu.
Şubat tatiline kadar büyüklü, küçüklü kayıplar devam etti. En azından öğrenciler kaybolmuyordu, öğretmenler ve idareciler de…
    Şubat tatili boyunca büyükler ve küçükler tatil dönüşünde işlerin yoluna gireceğini umuyorlardı. Hatta okulu boyatmayı, güvenlik kameralarıyla donatmayı da düşünüyorlardı ilk fırsatta.
Tatil bitti ve tatili takip eden ilk pazartesi okulu açmak için gelen okul müdürü okulu yerinde bulamadı. Sağa baktı, sola baktı. Bu bir rüya mıydı? Bir filmin içine mi düşmüştü yoksa bir hikayenin mi? Kocaman bahçede okula dair yalnızca bir bayrak vardı. Başka hiçbir şey yoktu. Sessizce arkasını döndü, bahçe kapısına doğru yürüdü, döndü bir kez daha, bir kez daha baktı.
Okul kaybolmuştu.

NE SENİNLE NE SENSİZ

 
Meva Vural
Kimine göre derslerin en sıkıcısı kimine göre ise çok zevkli. Mesele aslında sıkıcı olması ya da zevkli olması değil. Mesela ben matematiği çok seviyorum ama problem çözmek pek hoşuma gitmiyor. Çünkü problemler matematiğin içinde ayrı dünya gibi. Sanki farklı bir dili var problemlerin, önce o dili bilmek gerekiyor.
Matematikle özel bir sorunum yok çünkü hayatın içinde matematik aslında. Marketten alışveriş yaparken, derslerin notlarını hesaplarken, yaşımızı bile hesap ederken hep matematiğe çıkıyor kapı.
Matematik her yerden çıkıyor. Türkçeden bile çıkıyor. Kitapların sayfa numaraları, içindekiler bölümleri, konu başlıklarının önü rakamlarla dolu. Hele bir de şiirde hece ölçüsü var ki tamamen matematiksel işlem.
Bunları düşünürken saate bakıyorum, rakamlar var. Sonra takvime bakıyorum yine rakamlar var. Hastaneye gidiyorum, sıra veriyorlar rakamla. Eczaneye gidiyorum, ilaç veriyorlar kimlik numarası ile. Kütüphaneye gidiyorum, kitaplar numaralandırılmış. Eve dönüyorum kapının üzerinde numara, rakamlar…
Rakamlarla, matematikle dolu bir dünyada matematikten zevk almak çok da mümkün görünmüyor ama matematiksiz de olmuyor.



YARA BANDI

 Elif Erva Candan

Kendi kendimize bir şeyleri tamir etmeye çalışırken ya da mutfakta açlığımızı gidermek için bir şeyler kesmeye kalktığımızda veya küçük bir kaza anında bir yaralanma varsa aklımıza ilk gelen şeydir yara bandı. Hemen hemen her evde, her markette bulunan bu küçük nesne kullandığımız andan itibaren kendimizi iyi hissettirir. Hatta bazılarımız yanında, çantasında, cüzdanında, kalem kutusunda bile yara bandı taşır çünkü yaranın nerde, nasıl açılacağı belli olmaz.
Yara bandı, aslında çok işlevsel bir nesne değil ancak küçük yaraların mikrop kapmasını önleyerek hayati bir değere sahip olabilir.
Ben de yanında yara bandı taşıyanlardanım ve bir olumsuzlukla karşılaştığımızda en azından kendimce faydalı olmaya çalışıyorum. Yara bandı kimi zaman yerine göre en kuvvetli ağır kesiciden bile etkili olabiliyor psikolojik olarak. Bir yarayı kapatmak insanın kendisini iyi hissetmesi için ilk adımdır.
Bir de bantla kapanmayan, saklanamayan, iyileşmeyen yaralar vardır elbette. Bunlar konumuzun dışında büyük şeyler.



AYRILIK

 

Mehmet Çınar Köksal

Herkes güz geldi diyor
Oysa dökülen yapraklar
Senin eksikliğini söylüyor
Ve kuşlar ötmüyor sen yoksun diye
 
Güneş doğmuyor yokluğunda
Evlerin bacaları tütmüyor
Herkes bu derdi bilirim diyor
Ama yaşamayan bilmiyor
 
Yalnız gecelerim değil
Gündüzlerim de karanlık
Hiç bitmeyen bir yol
Nasıl bir çile bu ayrılık

24 Ekim 2023 Salı

KAYIPLAR

 
Emir Baran İpek
 
Ne çok şey kaybediyoruz
Daha hayatın başında
Mesela akvaryumda balıklar
Bir varlar
Bir yoklar
 
Kafesini ve evimizi şenlendiren
Tatlı muhabbet kuşum
Bir gecede yok oldu
Şimdi onsuz bomboşum
 
Mesela bir de kedim vardı
Çok fazla miyavlamazdı
Kendisi de hayatın daha başındaydı
Keşke biraz daha bizimle kalsaydı
Onu da kaybettik şimdi
Kalmadı hiçbir izi
 
Bir de daha daha büyük kayıplar var
Kayıplar hep olacak
Sonsuza kadar