Elif Erva Candan, Meva Vural
Her gün okulda bir şeyler
kayboluyordu ve bir daha asla bulunamıyordu. Önce silgiler kaybolmaya başladı birer birer.
Yenisi alınıyordu ama yine kayboluyordu. Nasıl oluyordu, kimse bilmiyordu.
Sonra fosforlu kalemler kaybolmaya başladı. Her gün, her sınıfta birileri eve
döndüğünde fosforlu kaleminin olmadığını fark ediyor, okuldadır ümidiyle okula
geliyor ancak sorduğu arkadaşları da aynı şeyi söylüyordu:
- Fosforlu kalemim
kaybolmuş.
Günler geçiyor ve
okulda bir şeyler kaybolmaya devam ediyordu. Bir süre sonra suluklar mekaybolmaya
başladı, daha sonra kalemlikler, çantalar…
Öğretmenler bu durum
karşısında çaresiz kalmışlar, toplantı üstüne toplantı yapıyorlardı. Veliler de
artık kaybolan eşyaları yenilemekten usanmışlardı. Artık her akşam eve dönen
her öğrenci çantasına bakıyor -tabi çantasını kaybetmedi ise- ve o gün neyi
kaybettiğini hatırlamaya çalışıyordu.
Bu durum sadece o
okulda oluyordu. Diğer okullarda bu tarz bir sorun, haber yoktu henüz.
Öğretmenler önce
hırsızlıktan şüphelendiler ama kim ne yapsındı o kadar kalemi, silgiyi, suluğu,
kaşkolü, defteri, çantayı hatta gözlüğü.
Gözlük derecesi
epeyce büyük olan bir çocuk, gözlüğünü kaybettiği gün evine gidememişti ve
gözlüğünün nasıl kaybolduğunu da hatırlamıyordu. Sadece birdenbire iyi
göremediğini fark etmişti. Soranlara şöyle diyordu:
-Gözlerimi kapattım
ve açtığımda gözlüklerim yoktu. Bazı veliler olayın üzerine gitmeye başladı ve
sonunda okuldaki bu durum haberlere kadar yansıdı. Gazeteler manşet atıyordu: O
OKULDA BİR ŞEYLER KAYBOLMAYA DEVAM EDİYOR!
Bir süre daha
kayıplar devam etti, büyükler bu kayıpların nedenini anlayamıyordu. Bir gün
evine dönen bir öğrenci test kitabının kaybolduğunu fark etti. En acı kayıp
onun için buydu. Her yeri aradı ama bulamadı. Ertesi gün okuluna geldiğinde
herkes aynı şeyi söylüyordu:
-Test kitabım
kayboldu…
Önce büyük bir
boşluk oluştu test kitaplarının kaybolması ile beraber. Defterler daha önce
kaybolmuştu. Kalemleri artık unutmuşlardı bile. Öğretmenlerin çaresizliği daha
da artmıştı. Ödev veremiyorlardı, soru çözemiyorlardı. Bu durumdan en çok şikâyet
eden matematik öğretmenleriydi. Beden eğitimi ve müzik öğretmenleri henüz
mutsuz değildi çünkü kaybolan eşofman ya da flüt olmamıştı.
Öğrenciler dışında
herkes durumdan şikâyetçiydi, öğrenciler ise sonsuz bir tatile başlamış
gibilerdi.
Bütün yetkililer
okulda eğitimin devam etmesi için toplantılar düzenliyor, ha bire okula erzak,
kitap gönderme kampanyaları düzenliyorlardı ama gönderilen malzemeler daha
kargoda kayboluyordu.
Şubat tatiline kadar
büyüklü, küçüklü kayıplar devam etti. En azından öğrenciler kaybolmuyordu,
öğretmenler ve idareciler de…
Şubat tatili boyunca
büyükler ve küçükler tatil dönüşünde işlerin yoluna gireceğini umuyorlardı. Hatta
okulu boyatmayı, güvenlik kameralarıyla donatmayı da düşünüyorlardı ilk
fırsatta.
Tatil bitti ve
tatili takip eden ilk pazartesi okulu açmak için gelen okul müdürü okulu
yerinde bulamadı. Sağa baktı, sola baktı. Bu bir rüya mıydı? Bir filmin içine
mi düşmüştü yoksa bir hikayenin mi? Kocaman bahçede okula dair yalnızca bir
bayrak vardı. Başka hiçbir şey yoktu. Sessizce arkasını döndü, bahçe kapısına
doğru yürüdü, döndü bir kez daha, bir kez daha baktı.
Okul kaybolmuştu.