9 Aralık 2023 Cumartesi

AYBÜKE ÖĞRETMEN

Alp Mete Akbaş

Yirmi iki yaşımda
Kozluk’ta 
Bir okul çıkışında
Şehit oldum ben

Adım Aybüke benim
Öğretmeyi severdim
Eğer ölmeseydim
Müzik öğretirdim

İnsanlar için
Ülkem için çabalardım
Kozluk’ta çalışırdım
Yirmi iki yaşımda
Şehit oldum ben

GÖKYÜZÜ NİÇİN

 
Emir Celal Çat

Çimene yeşil 
Güneşe sarı
Neden gökyüzüne
Mavi yakışıyor

Sanki mavi
Gökyüzüyle birleşiyor
Yine de aklım almıyor
Neden mavi gökyüzü
Neden mavi

BABAM

Muhammet Aziz Toptaş


Canım babam benim
Hayal gibisin
Hep doğru ol dersin
Hayatımı süslersin

Canım babam benim
Evimizin meleği
Doğruluğun direği
Canım 
Canım babam benim


KELEBEK

 Aysel Zümra Yuvacı

Kırlarda ne güzel uçuyor
Onu herkes çok seviyor
İnsanlar ona bayılıyor
Kendi rengiyle
Sevginin üstüne sevgi katıyor

Ben
Onun bilinmez doğasıyım
Saklı zamanın altında yer altıyım

Bilmece sordun 
Bilemedim
Ah 
Saklambaçta yine ben yenildim

Rüyalarıma geliyorsun hep ama hep tek
Seviyorum seni 
Çok seviyorum kelebek






ESKİ KULÜBE

 Ayça Yıldız
    Yaklaşık yirmi otuz yıldır terk edilmiş kulübenin içindeki masanın üzerinde bir kekik çayı duruyordu. Kırık camlardan giren rüzgar sanki tüm bitkilerin kokusunu kulübeye yaymıştı. Kulübenin karşısındaki dağda her türlü bitki yetişiyordu. Dışardan serçelerin cıvıltıları duyuluyordu. Durmuş büyük duvar saatinin altında bir sandık vardı. Sandığın içinde köstekli saatler, eskimiş kıyafetler, albümler, gaz lambası, dağ fotoğrafları ve bir kavanoz bal duruyordu. Balın tadı halen tazeydi. Evin dışında minik bir kedi evi bulunuyordu. Arada sırada dışardaki hayvanlar bu kulübeyi kullanıyordu. Dışardaki elma ağacında da bir yuva vardı. Yuvanın içinde ise henüz gelişmekte olan yumurtalar vardı. 
    Hava kararmıştı. 
    Serçeler elma ağacındaki yuvalarına kedi ve köpekler de dışardaki küçük evlerine dönmüşlerdi. Saat tam olarak 10'u gösteriyordu. 

DAĞ SERÇESİ

Zeynep Göktaş

Bir gün bir serçe yuvasında uyanmış ama annesini görememiş. Serçe:
-Annecim neredesin, diye bağırmış. Annesi:
-Buradayım yavrum, mutfaktayım, demiş. Sana güzel bir kahvaltı hazırlıyorum.
Küçük serçe şehirde yaşıyormuş ama aslında bir dağ serçesiymiş. Annesine uzak dağlardan kekik getirmek isteğini söylemiş. Oysa daha küçükmüş, henüz yedi yaşındaymış. Annesi:
-Yavrum, sen daha çok küçüksün, rüzgar seni uçurup götürür, demiş. Aradan tam on dokuz sene geçmiş. 
Sonunda küçük serçe büyümüş. Kanatları güçlenmiş. O zaman hemen yola koyulup dağlara doğru uçmuş. Oradan annesine bağırmış:
-Anne, artık ben bir dağ serçesiyim!

ALİ'NİN YOLCULUĞU

 

Umut Pekyiğit

Ali doğa yürüyüşlerini çok seviyordu. Bir gün babasıyla birlikte bir yürüyüşe çıktılar. Ali uzakta bir dağ görmüştü. Dağın ters tarafından bir rüzgar esti ve mis kokan kekik kokularını onlara kadar getirdi. Ali bu kekik kokuları arasında uçamayan bir serçe gördü. Hemen babasından yardım istedi. Serçe, yuvasından düşmüştü ve annesi telaşlıydı. Serçeyi yuvasına koydular ve yollarına devam ettiler. Ali yolda göreceği başka şeyleri düşünüyor, heyecanlanıyordu…

KAPLUMBAĞA

 Ahmet Sait  Yurttaş
    Bir gün dışarı çıktım. Yolda yürürken bir kaplumbağa gördüm. Çok tatlıydı. Onu kenara çektim yoksa yolda ezilecekti. Babam bana aferin, dedi. Çok sevindim aferin aldığıma. 
    Sonra arabaya bindim ve arabayla giderken yine bir kaplumbağa gördüm. O da çok tatlıydı ama galiba hastaydı. Hareketsiz duruyordu. Babamla inip onu aldık ve veterinere götürdük. Veteriner hasta olduğunu söyledi hayvancağızın. Kendince bazı işlemler yaptı, ilaç verdi ona.  Kaplumbağanın veterinerden gelirken hastalığı geçmişti. Çok mutlu oldum. Onu bulduğumuz yere yeniden bıraktık.  

KEKİK KOKUSU

 Yiğit İbrahim Karain

    Bir dağın yakınlarında ailesiyle yaşayan bir çocuk varmış. Dağın etrafından hep kekik kokuları geliyormuş. Bu koku hasta olduğunda kendisine çok iyi geliyormuş. Hem de kekik çayı yapıp içiyormuş.     Bir gün şehre taşınmayı düşünmüş ailesi. Bunu duyan çocuk çok üzülmüş. Bir daha kekik kokusunu alamayacağını düşünmüş ve gözleri dolmuş. O sırada çocuk camdan tak tak diye bir ses işitmiş ve cama bakmış. Küçük bir serçe onunla oyun oynamak istiyormuş bir süre oynamışlar ve kısa süre sonra şehre taşınmışlar. 
    Aylar, seneler yıllar çabucak geçmiş. Çocuk büyümüş, ortaokul, lise sonrası üniversite sınavını kazanmış. Şehir hayatına alışmış. Üniversite öğrenimi de bitince staja başlamış. 
    Bir gün staj yaptığı yerin penceresinin önüne bir serçe gelmiş. Cama tık tık vurmuş. Bu çocukken yaşadığı yerde gördüğü serçeymiş. Yıllar sonra o küçük serçeyi gördüğünde çok mutlu olmuş, adeta çocukluğuna dönmüş. Kekik kokularını ne kadar özlediğini hissetmiş.  

KAYBOLAN ÇOCUK

Reyyan Sibel Teke, Ömer Ali Çamcı, Mustafa Aktaş
    Evvel zaman içinde uzak ülkelerden birinde yaşayan bir dev varmış. Dev, insanları hiç sevmez sürekli onları gördüğünde korkutur, onlara kötülükler yaparmış. Özellikle çocukları üzmekten, onların burunlarını, kulaklarını ısırmaktan çok mutluluk duyarmış. Dev çok güçlü olduğu için çocukların anne babaları da ona bir şey yapamazmış. Devin evi ormanda, büyük ağaçların arasında kocaman bir sığınakmış. Boş zamanlarında kocaman ağaçlar keser burada evini genişletirmiş. İnsanlar ormana yaklaşamazlar ama yeşilliklerin azaldığını her geçen gün uzaktan görürlermiş. 
    İnsanlar, hem kendilerini rahatsız eden hem de ormanı yok eden bu dev karşısında çaresizlermiş. Konuşmak istiyorlarmış onunla ancak korktukları için kimse yanına gidemiyormuş. 
    Günün birinde köydeki çocuklardan biri böğürtlen toplarken köyünden uzaklaşmış, uzaklaşmış, uzaklaşmış. Vaktin nasıl geçtiğini fark etmemiş. Bir de bakmış ki hava kararmak üzere. Tam çaresizce düşünürken gök gürlemeye ve yağmur da yağmaya başlamış. Telaşla sağa sola koşmuş ama kaybolduğunu fark edince çaresiz oturmuş ıslanmayacağı bir yere. Üç beş dakika etrafı seyretmiş. O sırada uzakta bir ışık görmüş. Burada yaşayan birileri varsa beni evime, köyüme götürür düşüncesiyle ışığa doğru koşmuş. İyice yaklaşınca kocaman, ağaçtan yapılmış bir sığınakla karşılaşmış. Sığınağın kapısını cılız bir biçimde tıklatmış ve bir süre sonra gürültü ve homurtuyla kapı açılmış. Karşısında herkesin korktuğu devi görünce çocuk bir an korkmuş ve dev’e demiş ki:
    -Çok yorgunum ve kayboldum. Sana bir zararım olmaz, senin de bana zarar vermeyeceğini düşünüyorum. Beni köyüme götürür müsün? 
    Dev, önce gülmüş, kahkahalar atmış:
    -Zavallı bir insanoğlu kapıma kadar gelmiş, bu ne cesaret! Başına neler geleceğini bilmiyor musun sen? Defol git yoksa sonun iyi olmaz, demiş. 
    Küçük çocuk korkuyormuş ama yapacak bir şey de yokmuş:
    -Ne yaparsan yap, ben buradayım ve geceyi burada geçireceğim şayet beni köyüme götürmezsen, demiş. 
    Dev, kapıyı kapatarak içeri girmiş, çoluk çocukla uğraşacak zamanım yok, demiş içeri girerken. Çocuk bu duruma daha da üzülmüş. Köyüne dönmeye çalışsa ormanda yırtıcı hayvanlara yem olabilirmiş. Sığınağın kapısı önüne büzülmüş ve orada uyumuş. Uykusunun en derin yerinde dev kapıyı açmış, çocuğu halen orada görünce sinirlenmiş. Çocuğun ensesinden tutarak koşar adımlarla onu ormanın uzak bir yerine bırakmış, dönmüş. Ormanda çaresiz ve uykulu bir şekilde beklerken çocuk birden yanında bir peri görmüş. Peri ona:
    -Üzülme küçük çocuk. Şanslı günündesin. Ben bu ormanın perisiyim. Devle benim de aram hiç iyi değil. Onu değiştirecek bir iksir yaptım ama bir türlü içmeye ikna edemedim. Şimdi seninle bir plan yapalım ve bu iksiri ona içirelim, demiş. 
    Plan şöyleymiş. Peri, çocuğu yeniden sığınağın önüne koyacakmış. Bu kez sana güzel bir içecek verirsem geceyi burada geçirebilir miyim, diyecekmiş. Zaten iksiri içen dev, artık zararsız hale gelecekmiş. 
    Planı uygulamışlar. Çocuk, devin kapısını çalmış. Dev daha öfkeli ve gür sesle:
    -Senden kurtuluş yok mu? En iyisi seni sonsuza kadar susturmak, diye bağırmış. Çocuk:
    -Eğer geceyi burada geçirirsem sana güzel bir içecek verebilirim, diyerek elindeki şişeyi uzatmış. Çok güzel ve faydalı bir şuruptur bu. Köyümüzde herkes bunu severek içer, demiş. Dev şişeyi alır ve çocuğu yeniden atarım bir yerlere diye düşünmüş. Şişeyi alıp içtiği anda birden yüzü önce sararmış, sonra gözleri dönmüş, başında yıldızlar dolaşmaya başlamış ve yere devrilmiş. Bayılmış. Olayları izleyen peri, korkacak bir şey olmadığını söylemiş. Çocuk yine de endişeleniyormuş. Devin yüzüne, ellerine su serpmek için içeri girmiş. Dev’in bardak olarak kullandığı kapları kova büyüklüğündeymiş. Bu kaplarla devin yüzüne ellerine su serpmiş çocuk. Dev uyandığında yüzünde küçük bir tebessüm varmış. 
    -Haydi küçük çocuk, seni köyüne götürelim, demiş. Birlikte yola koyulmuşlar. Dev artık sevecen, iyi kalpli biriymiş. Küçük çocuğa yol boyu devlerden, perilerden bahseden güzel masallar anlatmış. Köye vardıklarında çocuğun ailesi önce korkmuş ama Dev'i değişmiş buldukları için onunla sohbet etmeye başlamışlar. Dev, köyden ayrılırken artık ağır işlerinde insanlara yardım edeceğini ve doğayı koruyacağını da söylemiş. Orman Perisi, çocuk, köylüler ve Dev çok mutluymuş.