reyyan sibel teke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
reyyan sibel teke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mayıs 2024 Cumartesi

DÜNYALAR KADAR

 Reyyan Sibel Teke

Sen benim neşe kaynağım
Sevgi ışığımsın
Şu küçücük hayatımın
En güzel anlamısın

Ben çiçeklerinden bir çiçek
Ben onlarca çocuğundan biri
Seni en çok seven
Senin kızınım
Senin olduğun evde 
Huzur var, mutluluk var

Seviyorum anne seni
Dünyalar kadar


4 Mayıs 2024 Cumartesi

KEDERLİ DOĞA

Reyyan Sibel Teke

Eskiden tertemizdi hava
Normalde çok mutluydu doğa

Ama şimdi çok kirli 
Ve doğa bundan kederli

Mevsimler şaşırdı ne yapacağını
Kar ve yağmur bilmiyor ne zaman yağacağını

İnsan doğanın bir parçası
Fakat aynı zamanda doğanın düşmanı

Biz hazırladık bu sonu kendimize
Daha fazla kötü olmadan dönmeliyiz eskiye

KUŞ AĞACI

Reyyan Sibel Teke

En sevdiğim ağaç çam ağacı
Çünkü sağlam onlar bütün ağaçlardan
Üstelik tohumlarını topluyorum
Yeni ağaçlar büyütmek için

Küçük küçük tohumları
Önce saksıya dikiyorum
Biraz büyüyünce onlar
Bahçeye indiriyorum
Bir ormanım olsun istiyorum
Benimle birlikte büyüyen

Aslında çam ağaçlarını sevmemin bir nedeni de
Kuşumun en çok sevdiği ağaç 
Çam ağacı olmasından







27 Nisan 2024 Cumartesi

TAKKE



Reyyan Sibel Teke, Ömer Ali Çamcı, Ömer Asaf Koç, Mustafa Aktaş, Ömer Kerem Aydemir

1. Bölüm

Bayramları seviyordu çünkü bayram demek, şeker ve harçlık demekti. Ayrıca bayramda yemek çeşitleri artıyordu. Sarmalar, ayran çorbaları, hoşaflar, baklavalar, yufkalar, börekler… Yılın diğer günlerinde olmadığı kadar dolap doluyor, yemek masası hiç boş kalmıyordu. 

Yine bir bayram gelmişti. Bayramda sevilmeyen şeyler de vardı mutlaka. Erken kalkmak yorucuydu. Hele de kalabalığı sevmeyenler için bayram biraz sıkıntılıydı. Ne olursa olsun, kaçış yoktu ve bunlar da yaşanacaktı. Sabah erkenden uyandı, bayram elbiselerini giydi. Namaz takkesini aradı bir süre. Namaz takkesi kaybolmuştu. En son Kurban Bayramı’nda namaza giderken takmıştı başına. Bir süre aradıktan sonra annesine seslendi:

-Anne, namaz takkemi bulamıyorum. 

Annesi:

-Yatağının altına bak, dedi. 

Yatak, kocamandı ama gücü yetiyordu kaldırmaya. Yatağın altında nihayet namaz takkesini buldu. Gözüne farklı görünmüştü takke. Bıraktığı gibi değildi sanki. Hemen başına takarak namaza gitmesi gerekiyordu ancak o da ne? Takke, kafasına küçük geliyordu. Nasıl küçülmüştü ki aylar içinde bu takke? Takkeyi başından çıkardı, içine baktı. Ne olduysa o anda oldu. Takkenin içinde bir miktar kâğıt para vardı. Parayı cebine koydu. Takke, hâlen biraz küçük geliyordu başına fakat namaza gitmesi gerekiyordu. Namaza gitti, namaz sonrası bazılarıyla bayramlaştı. Kimileri harçlık verdi kimileri şeker.  Tam eve dönüş yoluna geçmişti ki takkesi yeniden başını sıkmaya başladı. Namaz da bittiğine göre artık takkeyi çıkarabilirdi. Takkeyi çıkardığı anda yerde kâğıt paralar saçıldı. Babası, olanlardan haberdar değildi. Şaşırdı, yerdeki paraları aldı ve bir kısmını caminin hemen önündeki yardım sandığına bıraktı. Oysa sabah çıkarken takkenin içindeki paraları almıştı. Biraz şaşkındı bu işten dolayı fakat belki de sabah hepsini almamışımdır takkenin içindeki paranın, diye düşündü. Eve döndüklerinde cebindeki takkeyi yeniden çıkardı ve başına taktı. Eskisi kadar sıkmıyordu bu kez. Kahvaltı yapmadan namaza gitmişlerdi. Kahvaltı yapmak için dedesine gitmeleri gerekiyordu. Yola çıktılar. Dedesine ulaştığında takke yeniden başını sıkmaya başladı ve takkeyi çıkardığında yine içinden para dökülmeye başladı. Bunu gören dedesi:

-Ooo, maşallah torunuma. Şimdiden bayram harçlıkları birikmiş. Dur, biraz da ben sana harçlık vereyim, dedi. 

Elini cebine attı ve bir miktar para da dedesi uzattı kendine. Artık ceplerinde yer kalmamıştı. Bütün cepleri parayla doluydu. Takkesini yeniden cebine koydu. Kahvaltı yaptılar, bayramlaştılar ve misafirler gelmeye başladı. Arada bir takkesini başına takıyor, takke sıkınca çıkarıyor ve paralar yerlere saçılıyordu. Durumu fark eden annesi:

-Paralarını neden cebine koymuyorsun? Takkenin içinde para saklanır mı evladım, dedi. 

Bu durumu annesine anlatamazdı. Annesi, çocuğum hayal görüyor, diye düşünürdü. Bir şey demedi annesine. Takkeyi ve paraları yeniden cebine koydu. Bir çözüm bulmalıydı bu işe. Sessizce kimsenin olmadığı bir odaya geçti. Paralarını çıkardı, saydı… Bir çocuğun yanında bulunmaması gereken çokluktaydı para. Deste yaptı ve çoraplarının kenarlarına yerleştirdi tüm parasını. Nasıl olsa sürekli takkeden para çıkıyordu. Takkesini yeniden başına taktı. Yeni misafirler gelmişti eve. Onlarla bayramlaştı. Onların büyükleri de harçlık verdi ama almak istemedi. Verilen harçlıkların takkeden çıkan paraya göre lafı olmazdı. Yine de büyükleri kırmamak için parayı aldı. 

Yaklaşık bir saat sonra başında bir rahatsızlık hisseti. Takke, dar gelmiyordu ama başına batan bir şeyler vardı içinde sanki. Takkeyi çıkardı ve elini başına götürdü. Eline gelen şeyi alarak baktı. Hayretten donakaldı. Elinde kocaman bir altın vardı bu kez. Gözlerini sildi, kapadı ve açtı. Evet, bu bir altındı. En azından kâğıt paralar kadar çok yer tutmaz, dedi içinden. 

Akşama kadar takkesini taktı ve çıkardı. Artık cepleri de altınla dolmuştu. Çoraplarının içinde zaten kâğıt paralar vardı. 

Akşam eve döndüklerinde kafasında sorular birikmişti. Bu takkeyi nereden almıştı ailesi? Daha önce kullanan var mıydı? Bu iş nereye kadar gidecekti? Ceplerini ve çoraplarının içini, çekmecesine boşalttıktan sonra babasının yanına gitti. Bir elinde takkesi vardı. Babasına:

-Bu takkeyi nereden aldınız bana, diye sordu. 

Babası, bu sorudan bir şey anlamadı. Yine de takkenin nereden geldiğini anlattı:

-Sen daha yeni dünyaya gelmiştin ve bir bayram vaktiydi. Dedene giderken yolda yaşlı bir amca bizi durdurdu. Seni biraz sevdi ve cebinden bu takkeyi çıkararak sana hediye etmek istediğini söyledi. Geçen bayrama kadar unutmuştuk takkenin yerini ancak geçen bayram bulduk ve sana verdik, dedi. 

-Peki, bu yaşlı amcayı daha sonra gördünüz mü? Tanıyor musunuz bir yerlerden, diye sordu. 

Babası:

-Tuhaf bir amcaydı, buralardan biri değildi. Zaten daha sonra da hiç görmedik, dedi. 

Kafasındaki sorular daha da çoğalmıştı. Takkeyi cebine koydu. Ailesine bunca para ve altını nasıl açıklayacaktı? Acaba inanırlar mıydı ona her şeyi anlatsa? Sustu. Odasının yolunu tuttu. Yorulmuştu. Uykusu gelmişti. 

2. Bölüm

Sabah kimseler uyanmadan önce o uyanmıştı. Takkesini yastığının altına koymuştu uyurken. Rüyasında bu takkeyi veren dedeyi görmüştü. Dede; rüyasında ona telaşlanmamasını, bu takkenin sıradan bir takke olmadığını, yaşadıklarını başkalarına anlatmaması gerektiğini söylemişti. Şayet başka insanlara bunları anlatırsa paraların kâğıda, altınların da gazoz kapağına dönüşeceğini söylemişti. Oysa o, bu sabah her şeyi annesine ve babasına anlatmayı düşünüyordu. İyice canı sıkılmıştı. Yüzünü yıkadı. Elbiselerini giydi ve mutfağa geçti. Evdekiler de uyanmışlardı. Takkesini yine başına taktı.

Annesi:

-Sen bu takkeyi çok sevdin galiba. Bugün takmasan da olurdu. İstersen yıkayalım, sonraki bayramda temiz kullanırsın, dedi. 

-Hayır, bu takke yıkanamaz anne, dedi. Bayram boyunca takacağım, belki bayramdan sonra bile kullanırım bunu, dedi. 

Annesi de babası da bu duruma anlam veremediler. Hızlıca kahvaltı yaptıktan sonra yine başında batan bir cisim hissetti. Odasına gidip takkeyi çıkardı ve kafasına elini götürdü. Bu kez eline gelen şey bir yakuttu. Nereye kadar gidecekti bu işin sonu? Bu kadar parayı, altını ne yapacaktı? Hadi onları harcadı diyelim, yakutu nasıl bozduracaktı? Artık takkeyi başına takmak istemiyordu. Takkeyi başında tuttuğu sürece hep bir şeyler çıkıyordu altından. Takkeyi cebine koydu. Yakutu, çekmecesine yerleştirdi ve içeriye döndü. Ailesinin yanına geldiğinde annesi:

-Artık takkeyi çıkarmışsın başından. Hani bunu hep takacaktın? Onu çamaşırların içine bırak da yıkayayım.

-Hayır, anne. O takkeyi bir daha hiç yıkamanı istemiyorum. Diğer bayramda da kullanacağım. Arada sırada başımda görürsen şaşırma.

Bu sözleri duyan annesi bir şeylerden şüphelendi ama boş verdi. Çocuk daha, diye düşündü. 

Akşama kadar normal hayatına devam etti fakat son yakuttan sonra biraz endişelenmeye başlamıştı. Akşam odasına girdiğinde önce servetini kontrol etti. Gerçek miydi bu yoksa sadece kendinin gördüğü bir hayal mi? Paralar, altınlar ve yakut yerindeydi. Takkesini yeniden başına taktı. Bir süre ödevlerine baktı. Bu kez takkenin içinde bir şey yoktu. Sevinmişti. Demek ki bu oyun bitiyordu. Takkesini başından çıkarmadan yatağına uzandı ve uyudu. Birkaç saat geçmişti ki başına değen bir sertlikle uyandı. Elini doğrudan takkeye attı, takkesini çıkardı. Gördüğüne inanamıyordu. Kocaman bir zümrüt… Yine başa dönmüştü işte. Zümrüdü de çekmecesine koydu. Nereye kadar devam edecekti bu iş? Uyumak istiyordu. Takkeyi görmek istemiyordu. Yatağının altına koydu. Artık gücü kalmamıştı. Bu olayı daha fazla ailesinden gizlemek de istemiyordu fakat gördüğü rüyada kimseye bu yaşadıklarını anlatmamasını söylemişti yaşlı dede. 

Uyumak istiyordu ama uyku tutmuyordu. Kendinde bir azap hissediyordu. Ailesinden gizli bir şeyler yaşıyor ve kimseye anlatamıyordu yaşadıklarını. Takkesini son kez başına taktı. Bu kez ne çıkacağını merak ediyordu. Sadece meraktan yapıyordu bunu. Yine uykuya dalmıştı ki uyandı. Takkesinin içine baktığında yine büyük bir şaşkınlık yaşadı. Gözlerine inanamıyordu. Gözlerini sildi yeniden baktı. Kocaman bir elmas vardı takkenin içinde. Bundan daha değerli bir şey nasıl olsa çıkmaz daha, diye düşündü. Vakit sabaha yaklaşmıştı. Odası aydınlanmıştı. Çekmecesinden bir makas aldı ve takkeyi makasla küçük parçalara ayırdı. 

Sabah, annesi onu çağırmaya geldiğinde makasla kesilmiş takkeyi görünce hayli korktu. Çocuğunu uyandırdı ve bunu neden yaptığını sordu. Gece boyu zaten uyumayan çocuk uykulu gözlerle annesine olup biteni anlattı. Annesi:

-Sen kötü bir rüya görmüşsün anlaşılan. Olur mu hiç böyle? Bir daha uyumadan önce saçma sapan filmler izleme, garip kitaplar okuma, dedi. 

Ne söylese annesi inanmıyordu. En sonunda annesi dayanamayarak:

-Göster bakalım öyleyse şu servetini beyefendi, dedi.

-Peki, anneciğim, diyerek çekmecesinin yanına gitti. 

Çekmeceyi usul usul açtı ve annesini çağırdı yanına:

-İşte burada, dedi. 

Annesi gözlerine inanamıyordu. Çekmece neredeyse tamamen doluydu. Gün boyu ne yapacaklarını düşündü annesi. Akşam, durumu babasına da söyleyecek ve bir çözüm bulacaklardı servete dair. 

Paralarda sorun yoktu fakat altınlar ve diğer değerli taşları nasıl harcayacaklarını düşünüyordu annesi. Evde bunları tutmak tehlikeli düşüncesiyle paraları bankaya götürmeye karar verdi. Paraları bankaya götürüp çocuğunun adına bir hesap açtırarak yatırdı. 

Artık çocuğun hesabında iyi miktarda bir para vardı fakat değerli taşlar ne olacaktı? Bunu eşiyle konuşup halletmesi gerekiyordu. 

Akşam olduğunda çocuğun babası eve dönmüştü. Annesiyle birlikte durumu hızlıca anlattılar. Baba:

-Parayı bankaya yatırmakla iyi yapmışsınız, şimdi de şu değerli taşlara bakalım, bu işten bir şey anlamadım ama, dedi. 

Çekmecenin yanına vardılar. 

Çekmeceyi açtıklarında karşılarında yalnızca renkli taşlar ve gazoz kapakları vardı. Anne, şaşırmıştı. Çocuk gözlerine inanamıyordu ki o rüya aklına geldi. Şöyle demişti ihtiyar, ona rüyasında:

-Şayet başka insanlara bunları anlatırsan paralar kâğıda, altınlar da gazoz kapağına dönüşür. 

Olayları ve rüyayı başından sonuna kadar tekrar anlattı çocuk. Ertesi gün anne ve baba yeniden bankaya gitti. Çocuğun hesabındaki para yerindeydi. 


9 Mart 2024 Cumartesi

KUŞ ARKADAŞIM

 Reyyan Sibel Teke

En iyi arkadaşlarımdan biri
Evimizin neşesi
Sensin sevgili Limon

Sen olmayınca sessiz evimiz
Sen olmayınca neşesiz hepimiz
Derslerimin başındayken sensin beni izleyen
Sensin okul dönüşü yolumu bekleyen

Sen dilini bilmeden sevdiğim
Canım arkadaşım Limon’um.

6 Ocak 2024 Cumartesi

12

    Reyyan Sibel Teke, Zeynep Gökçe Yılmaz
    Her sabah aynı saatlerde uyanıyor, kahvaltısını yapıyor ve servisle okuluna gidiyordu. On bir yaşındaydı ve beş senedir hayatı hep böyleydi. Tatiller vardı elbette ama çabucak bitiyordu. Okula giderken tatili düşünüyordu, tatildeyken de okulu düşünüyordu. Okulda bazı dersler sıkıcıydı ama yine de okulu seviyordu çünkü okulda sevdiği arkadaşları ve öğretmenleri vardı. 
    Kafasında bu düşüncelerle okula ulaştı. Bahçeden içeriye girecekti ki kapının kenarında bir kağıt parçası gördü. Özellikle oraya tutuşturulmuş bir kağıttı bu üzerinde yazılar vardı. Dikkatini çektiği için kâğıda uzandı ve okumaya başladı. Kâğıtta sadece bir cümle yazıyordu: Bugün kendine dikkat etmelisin. 
Bu cümlenin kendisiyle alakasının olmayacağını düşündü önce. Sonra kötü bir şaka olarak düşündü. Kâğıdı yere atamadı. Tam bu kâğıdın kendisiyle ilgisinin olmadığını düşünüp rahatlayacaktı ki arka yüzüne baktığında adını gördü: Duygu’ya önemli bir not.
    Birden tepesinden buz gibi bir su aktarılmış gibi hissetti kendisini. Bu notu yanına alarak öğretmenine koştu. Öğretmeni notu alıp okuyunca gülümsedi:
    -Arkadaşların sana bir şaka yapmış Duygu, dedi. Fakat bu sözler onu rahatlatmaya yetmedi çünkü arkadaşları böyle bir şey yapmazdı. Üstelik yazılar bilgisayarla yazılmıştı. 
    Öğleye kadar kafasında bin türlü hikâye yazdı ve korktu. Arada bir çıkarıp notu okuyordu. Arkadaşlarına da bu durumdan bahsetti ama arkadaşları çok umursamayan bir tavırdaydılar. Hatta gizli gizli arkadan gülenler vardı. 
    Öğlen olduğunda onun bu üzgün halini gören arkadaşları öğretmenleriyle birlikte Duygu’nun masasına geldiler. Masanın üzerine güzel ambalajlı bir kutu koydular. Duygu’nun umurunda değildi kutu. Öğretmeni açmasını istedi. Duygu istemeye istemeye kutuyu açtı. Bir hediyeydi bu ve not vardı içinde. Notu okumaya başladı: İyi ki doğdun Duygu. Bugün kendine dikkat etmelisin çünkü 12 yaşına girdin. 

30 Aralık 2023 Cumartesi

KİTAPLAR


Reyyan Sibel Teke
Kitap denince aklıma
Bilgiler geliyor
Hiç bilmediğim ama bilmek istediğim

Bu yüzden en sevdiğim yerler
Kitapçılar ve kütüphaneler

Evimi daha çok sevmek için
Ve odamı da benimsemek için
Kitaplık kuruyorum 
Aldığım kitapları
Hediye edilenleri
Okuyup kitaplığıma koyuyorum

Kitaplarla dolu bir evim olsun istiyorum

9 Aralık 2023 Cumartesi

KAYBOLAN ÇOCUK

Reyyan Sibel Teke, Ömer Ali Çamcı, Mustafa Aktaş
    Evvel zaman içinde uzak ülkelerden birinde yaşayan bir dev varmış. Dev, insanları hiç sevmez sürekli onları gördüğünde korkutur, onlara kötülükler yaparmış. Özellikle çocukları üzmekten, onların burunlarını, kulaklarını ısırmaktan çok mutluluk duyarmış. Dev çok güçlü olduğu için çocukların anne babaları da ona bir şey yapamazmış. Devin evi ormanda, büyük ağaçların arasında kocaman bir sığınakmış. Boş zamanlarında kocaman ağaçlar keser burada evini genişletirmiş. İnsanlar ormana yaklaşamazlar ama yeşilliklerin azaldığını her geçen gün uzaktan görürlermiş. 
    İnsanlar, hem kendilerini rahatsız eden hem de ormanı yok eden bu dev karşısında çaresizlermiş. Konuşmak istiyorlarmış onunla ancak korktukları için kimse yanına gidemiyormuş. 
    Günün birinde köydeki çocuklardan biri böğürtlen toplarken köyünden uzaklaşmış, uzaklaşmış, uzaklaşmış. Vaktin nasıl geçtiğini fark etmemiş. Bir de bakmış ki hava kararmak üzere. Tam çaresizce düşünürken gök gürlemeye ve yağmur da yağmaya başlamış. Telaşla sağa sola koşmuş ama kaybolduğunu fark edince çaresiz oturmuş ıslanmayacağı bir yere. Üç beş dakika etrafı seyretmiş. O sırada uzakta bir ışık görmüş. Burada yaşayan birileri varsa beni evime, köyüme götürür düşüncesiyle ışığa doğru koşmuş. İyice yaklaşınca kocaman, ağaçtan yapılmış bir sığınakla karşılaşmış. Sığınağın kapısını cılız bir biçimde tıklatmış ve bir süre sonra gürültü ve homurtuyla kapı açılmış. Karşısında herkesin korktuğu devi görünce çocuk bir an korkmuş ve dev’e demiş ki:
    -Çok yorgunum ve kayboldum. Sana bir zararım olmaz, senin de bana zarar vermeyeceğini düşünüyorum. Beni köyüme götürür müsün? 
    Dev, önce gülmüş, kahkahalar atmış:
    -Zavallı bir insanoğlu kapıma kadar gelmiş, bu ne cesaret! Başına neler geleceğini bilmiyor musun sen? Defol git yoksa sonun iyi olmaz, demiş. 
    Küçük çocuk korkuyormuş ama yapacak bir şey de yokmuş:
    -Ne yaparsan yap, ben buradayım ve geceyi burada geçireceğim şayet beni köyüme götürmezsen, demiş. 
    Dev, kapıyı kapatarak içeri girmiş, çoluk çocukla uğraşacak zamanım yok, demiş içeri girerken. Çocuk bu duruma daha da üzülmüş. Köyüne dönmeye çalışsa ormanda yırtıcı hayvanlara yem olabilirmiş. Sığınağın kapısı önüne büzülmüş ve orada uyumuş. Uykusunun en derin yerinde dev kapıyı açmış, çocuğu halen orada görünce sinirlenmiş. Çocuğun ensesinden tutarak koşar adımlarla onu ormanın uzak bir yerine bırakmış, dönmüş. Ormanda çaresiz ve uykulu bir şekilde beklerken çocuk birden yanında bir peri görmüş. Peri ona:
    -Üzülme küçük çocuk. Şanslı günündesin. Ben bu ormanın perisiyim. Devle benim de aram hiç iyi değil. Onu değiştirecek bir iksir yaptım ama bir türlü içmeye ikna edemedim. Şimdi seninle bir plan yapalım ve bu iksiri ona içirelim, demiş. 
    Plan şöyleymiş. Peri, çocuğu yeniden sığınağın önüne koyacakmış. Bu kez sana güzel bir içecek verirsem geceyi burada geçirebilir miyim, diyecekmiş. Zaten iksiri içen dev, artık zararsız hale gelecekmiş. 
    Planı uygulamışlar. Çocuk, devin kapısını çalmış. Dev daha öfkeli ve gür sesle:
    -Senden kurtuluş yok mu? En iyisi seni sonsuza kadar susturmak, diye bağırmış. Çocuk:
    -Eğer geceyi burada geçirirsem sana güzel bir içecek verebilirim, diyerek elindeki şişeyi uzatmış. Çok güzel ve faydalı bir şuruptur bu. Köyümüzde herkes bunu severek içer, demiş. Dev şişeyi alır ve çocuğu yeniden atarım bir yerlere diye düşünmüş. Şişeyi alıp içtiği anda birden yüzü önce sararmış, sonra gözleri dönmüş, başında yıldızlar dolaşmaya başlamış ve yere devrilmiş. Bayılmış. Olayları izleyen peri, korkacak bir şey olmadığını söylemiş. Çocuk yine de endişeleniyormuş. Devin yüzüne, ellerine su serpmek için içeri girmiş. Dev’in bardak olarak kullandığı kapları kova büyüklüğündeymiş. Bu kaplarla devin yüzüne ellerine su serpmiş çocuk. Dev uyandığında yüzünde küçük bir tebessüm varmış. 
    -Haydi küçük çocuk, seni köyüne götürelim, demiş. Birlikte yola koyulmuşlar. Dev artık sevecen, iyi kalpli biriymiş. Küçük çocuğa yol boyu devlerden, perilerden bahseden güzel masallar anlatmış. Köye vardıklarında çocuğun ailesi önce korkmuş ama Dev'i değişmiş buldukları için onunla sohbet etmeye başlamışlar. Dev, köyden ayrılırken artık ağır işlerinde insanlara yardım edeceğini ve doğayı koruyacağını da söylemiş. Orman Perisi, çocuk, köylüler ve Dev çok mutluymuş. 

2 Aralık 2023 Cumartesi

MUHABBET KUŞUM

 
Reyyan Sibel Teke

Yeşil ve sarı arası
Dünyalar güzeli bir kuşsun
Sesinle evimize
Mutluluk katıyorsun

Kafesin var ama esir değilsin
İstediğin yere gider gelirsin
Soframıza bile bazen konarak
Bizimle yemek yersin

Ama bazen çok korkuyorum
Seni kaybetmekten
Evimizin neşesiz kalmasından

25 Kasım 2023 Cumartesi

AYRILIK

Reyyan Sibel Teke

Şimdi seninle ayrı yollardayız
Sen başka bir sınıfta 
Ben başka bir sınıfta
Tatsız geçiyor artık her hafta

Sesim soluğum pek çıkmıyor
Yalnız teneffüslerde beraberiz ama
O da bize yetmiyor

30 Eylül 2023 Cumartesi

ANNEANNE


Reyyan Sibel Teke
Başımı dizlerine koyup
Hayallere dalıyorum
Ellerine bakıyorum pamuk gibi ellerine
Gözlerine bakıyorum mavi bir deniz gibi
Çok sessiz olunca her yer
Kalbinin sesini duyuyorum
Yüzüne baka baka
Ellerini tuta tuta
Galiba büyüyorum