ömer ali çamcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ömer ali çamcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mayıs 2024 Cumartesi

ANNEM İÇİN

 

Ömer Ali ÇAMCI
Benim için dünyadaki
En güzel varlıksın
Varlığımın sebebi
Benim biricik annemsin

Sen benim için her şey yapıyorsun
Ben de senin için her şey yapmaya çalışırım
Yeter ki yüzünden gülücük eksik olmasın
Yeter ki oğlum diyen sesin
Hep evimizde çınlasın

Seninle anlamlı evimiz
Seninle evimiz tertemiz
Sen olmasaydın anne
Ne yapardık biz

27 Nisan 2024 Cumartesi

TAKKE



Reyyan Sibel Teke, Ömer Ali Çamcı, Ömer Asaf Koç, Mustafa Aktaş, Ömer Kerem Aydemir

1. Bölüm

Bayramları seviyordu çünkü bayram demek, şeker ve harçlık demekti. Ayrıca bayramda yemek çeşitleri artıyordu. Sarmalar, ayran çorbaları, hoşaflar, baklavalar, yufkalar, börekler… Yılın diğer günlerinde olmadığı kadar dolap doluyor, yemek masası hiç boş kalmıyordu. 

Yine bir bayram gelmişti. Bayramda sevilmeyen şeyler de vardı mutlaka. Erken kalkmak yorucuydu. Hele de kalabalığı sevmeyenler için bayram biraz sıkıntılıydı. Ne olursa olsun, kaçış yoktu ve bunlar da yaşanacaktı. Sabah erkenden uyandı, bayram elbiselerini giydi. Namaz takkesini aradı bir süre. Namaz takkesi kaybolmuştu. En son Kurban Bayramı’nda namaza giderken takmıştı başına. Bir süre aradıktan sonra annesine seslendi:

-Anne, namaz takkemi bulamıyorum. 

Annesi:

-Yatağının altına bak, dedi. 

Yatak, kocamandı ama gücü yetiyordu kaldırmaya. Yatağın altında nihayet namaz takkesini buldu. Gözüne farklı görünmüştü takke. Bıraktığı gibi değildi sanki. Hemen başına takarak namaza gitmesi gerekiyordu ancak o da ne? Takke, kafasına küçük geliyordu. Nasıl küçülmüştü ki aylar içinde bu takke? Takkeyi başından çıkardı, içine baktı. Ne olduysa o anda oldu. Takkenin içinde bir miktar kâğıt para vardı. Parayı cebine koydu. Takke, hâlen biraz küçük geliyordu başına fakat namaza gitmesi gerekiyordu. Namaza gitti, namaz sonrası bazılarıyla bayramlaştı. Kimileri harçlık verdi kimileri şeker.  Tam eve dönüş yoluna geçmişti ki takkesi yeniden başını sıkmaya başladı. Namaz da bittiğine göre artık takkeyi çıkarabilirdi. Takkeyi çıkardığı anda yerde kâğıt paralar saçıldı. Babası, olanlardan haberdar değildi. Şaşırdı, yerdeki paraları aldı ve bir kısmını caminin hemen önündeki yardım sandığına bıraktı. Oysa sabah çıkarken takkenin içindeki paraları almıştı. Biraz şaşkındı bu işten dolayı fakat belki de sabah hepsini almamışımdır takkenin içindeki paranın, diye düşündü. Eve döndüklerinde cebindeki takkeyi yeniden çıkardı ve başına taktı. Eskisi kadar sıkmıyordu bu kez. Kahvaltı yapmadan namaza gitmişlerdi. Kahvaltı yapmak için dedesine gitmeleri gerekiyordu. Yola çıktılar. Dedesine ulaştığında takke yeniden başını sıkmaya başladı ve takkeyi çıkardığında yine içinden para dökülmeye başladı. Bunu gören dedesi:

-Ooo, maşallah torunuma. Şimdiden bayram harçlıkları birikmiş. Dur, biraz da ben sana harçlık vereyim, dedi. 

Elini cebine attı ve bir miktar para da dedesi uzattı kendine. Artık ceplerinde yer kalmamıştı. Bütün cepleri parayla doluydu. Takkesini yeniden cebine koydu. Kahvaltı yaptılar, bayramlaştılar ve misafirler gelmeye başladı. Arada bir takkesini başına takıyor, takke sıkınca çıkarıyor ve paralar yerlere saçılıyordu. Durumu fark eden annesi:

-Paralarını neden cebine koymuyorsun? Takkenin içinde para saklanır mı evladım, dedi. 

Bu durumu annesine anlatamazdı. Annesi, çocuğum hayal görüyor, diye düşünürdü. Bir şey demedi annesine. Takkeyi ve paraları yeniden cebine koydu. Bir çözüm bulmalıydı bu işe. Sessizce kimsenin olmadığı bir odaya geçti. Paralarını çıkardı, saydı… Bir çocuğun yanında bulunmaması gereken çokluktaydı para. Deste yaptı ve çoraplarının kenarlarına yerleştirdi tüm parasını. Nasıl olsa sürekli takkeden para çıkıyordu. Takkesini yeniden başına taktı. Yeni misafirler gelmişti eve. Onlarla bayramlaştı. Onların büyükleri de harçlık verdi ama almak istemedi. Verilen harçlıkların takkeden çıkan paraya göre lafı olmazdı. Yine de büyükleri kırmamak için parayı aldı. 

Yaklaşık bir saat sonra başında bir rahatsızlık hisseti. Takke, dar gelmiyordu ama başına batan bir şeyler vardı içinde sanki. Takkeyi çıkardı ve elini başına götürdü. Eline gelen şeyi alarak baktı. Hayretten donakaldı. Elinde kocaman bir altın vardı bu kez. Gözlerini sildi, kapadı ve açtı. Evet, bu bir altındı. En azından kâğıt paralar kadar çok yer tutmaz, dedi içinden. 

Akşama kadar takkesini taktı ve çıkardı. Artık cepleri de altınla dolmuştu. Çoraplarının içinde zaten kâğıt paralar vardı. 

Akşam eve döndüklerinde kafasında sorular birikmişti. Bu takkeyi nereden almıştı ailesi? Daha önce kullanan var mıydı? Bu iş nereye kadar gidecekti? Ceplerini ve çoraplarının içini, çekmecesine boşalttıktan sonra babasının yanına gitti. Bir elinde takkesi vardı. Babasına:

-Bu takkeyi nereden aldınız bana, diye sordu. 

Babası, bu sorudan bir şey anlamadı. Yine de takkenin nereden geldiğini anlattı:

-Sen daha yeni dünyaya gelmiştin ve bir bayram vaktiydi. Dedene giderken yolda yaşlı bir amca bizi durdurdu. Seni biraz sevdi ve cebinden bu takkeyi çıkararak sana hediye etmek istediğini söyledi. Geçen bayrama kadar unutmuştuk takkenin yerini ancak geçen bayram bulduk ve sana verdik, dedi. 

-Peki, bu yaşlı amcayı daha sonra gördünüz mü? Tanıyor musunuz bir yerlerden, diye sordu. 

Babası:

-Tuhaf bir amcaydı, buralardan biri değildi. Zaten daha sonra da hiç görmedik, dedi. 

Kafasındaki sorular daha da çoğalmıştı. Takkeyi cebine koydu. Ailesine bunca para ve altını nasıl açıklayacaktı? Acaba inanırlar mıydı ona her şeyi anlatsa? Sustu. Odasının yolunu tuttu. Yorulmuştu. Uykusu gelmişti. 

2. Bölüm

Sabah kimseler uyanmadan önce o uyanmıştı. Takkesini yastığının altına koymuştu uyurken. Rüyasında bu takkeyi veren dedeyi görmüştü. Dede; rüyasında ona telaşlanmamasını, bu takkenin sıradan bir takke olmadığını, yaşadıklarını başkalarına anlatmaması gerektiğini söylemişti. Şayet başka insanlara bunları anlatırsa paraların kâğıda, altınların da gazoz kapağına dönüşeceğini söylemişti. Oysa o, bu sabah her şeyi annesine ve babasına anlatmayı düşünüyordu. İyice canı sıkılmıştı. Yüzünü yıkadı. Elbiselerini giydi ve mutfağa geçti. Evdekiler de uyanmışlardı. Takkesini yine başına taktı.

Annesi:

-Sen bu takkeyi çok sevdin galiba. Bugün takmasan da olurdu. İstersen yıkayalım, sonraki bayramda temiz kullanırsın, dedi. 

-Hayır, bu takke yıkanamaz anne, dedi. Bayram boyunca takacağım, belki bayramdan sonra bile kullanırım bunu, dedi. 

Annesi de babası da bu duruma anlam veremediler. Hızlıca kahvaltı yaptıktan sonra yine başında batan bir cisim hissetti. Odasına gidip takkeyi çıkardı ve kafasına elini götürdü. Bu kez eline gelen şey bir yakuttu. Nereye kadar gidecekti bu işin sonu? Bu kadar parayı, altını ne yapacaktı? Hadi onları harcadı diyelim, yakutu nasıl bozduracaktı? Artık takkeyi başına takmak istemiyordu. Takkeyi başında tuttuğu sürece hep bir şeyler çıkıyordu altından. Takkeyi cebine koydu. Yakutu, çekmecesine yerleştirdi ve içeriye döndü. Ailesinin yanına geldiğinde annesi:

-Artık takkeyi çıkarmışsın başından. Hani bunu hep takacaktın? Onu çamaşırların içine bırak da yıkayayım.

-Hayır, anne. O takkeyi bir daha hiç yıkamanı istemiyorum. Diğer bayramda da kullanacağım. Arada sırada başımda görürsen şaşırma.

Bu sözleri duyan annesi bir şeylerden şüphelendi ama boş verdi. Çocuk daha, diye düşündü. 

Akşama kadar normal hayatına devam etti fakat son yakuttan sonra biraz endişelenmeye başlamıştı. Akşam odasına girdiğinde önce servetini kontrol etti. Gerçek miydi bu yoksa sadece kendinin gördüğü bir hayal mi? Paralar, altınlar ve yakut yerindeydi. Takkesini yeniden başına taktı. Bir süre ödevlerine baktı. Bu kez takkenin içinde bir şey yoktu. Sevinmişti. Demek ki bu oyun bitiyordu. Takkesini başından çıkarmadan yatağına uzandı ve uyudu. Birkaç saat geçmişti ki başına değen bir sertlikle uyandı. Elini doğrudan takkeye attı, takkesini çıkardı. Gördüğüne inanamıyordu. Kocaman bir zümrüt… Yine başa dönmüştü işte. Zümrüdü de çekmecesine koydu. Nereye kadar devam edecekti bu iş? Uyumak istiyordu. Takkeyi görmek istemiyordu. Yatağının altına koydu. Artık gücü kalmamıştı. Bu olayı daha fazla ailesinden gizlemek de istemiyordu fakat gördüğü rüyada kimseye bu yaşadıklarını anlatmamasını söylemişti yaşlı dede. 

Uyumak istiyordu ama uyku tutmuyordu. Kendinde bir azap hissediyordu. Ailesinden gizli bir şeyler yaşıyor ve kimseye anlatamıyordu yaşadıklarını. Takkesini son kez başına taktı. Bu kez ne çıkacağını merak ediyordu. Sadece meraktan yapıyordu bunu. Yine uykuya dalmıştı ki uyandı. Takkesinin içine baktığında yine büyük bir şaşkınlık yaşadı. Gözlerine inanamıyordu. Gözlerini sildi yeniden baktı. Kocaman bir elmas vardı takkenin içinde. Bundan daha değerli bir şey nasıl olsa çıkmaz daha, diye düşündü. Vakit sabaha yaklaşmıştı. Odası aydınlanmıştı. Çekmecesinden bir makas aldı ve takkeyi makasla küçük parçalara ayırdı. 

Sabah, annesi onu çağırmaya geldiğinde makasla kesilmiş takkeyi görünce hayli korktu. Çocuğunu uyandırdı ve bunu neden yaptığını sordu. Gece boyu zaten uyumayan çocuk uykulu gözlerle annesine olup biteni anlattı. Annesi:

-Sen kötü bir rüya görmüşsün anlaşılan. Olur mu hiç böyle? Bir daha uyumadan önce saçma sapan filmler izleme, garip kitaplar okuma, dedi. 

Ne söylese annesi inanmıyordu. En sonunda annesi dayanamayarak:

-Göster bakalım öyleyse şu servetini beyefendi, dedi.

-Peki, anneciğim, diyerek çekmecesinin yanına gitti. 

Çekmeceyi usul usul açtı ve annesini çağırdı yanına:

-İşte burada, dedi. 

Annesi gözlerine inanamıyordu. Çekmece neredeyse tamamen doluydu. Gün boyu ne yapacaklarını düşündü annesi. Akşam, durumu babasına da söyleyecek ve bir çözüm bulacaklardı servete dair. 

Paralarda sorun yoktu fakat altınlar ve diğer değerli taşları nasıl harcayacaklarını düşünüyordu annesi. Evde bunları tutmak tehlikeli düşüncesiyle paraları bankaya götürmeye karar verdi. Paraları bankaya götürüp çocuğunun adına bir hesap açtırarak yatırdı. 

Artık çocuğun hesabında iyi miktarda bir para vardı fakat değerli taşlar ne olacaktı? Bunu eşiyle konuşup halletmesi gerekiyordu. 

Akşam olduğunda çocuğun babası eve dönmüştü. Annesiyle birlikte durumu hızlıca anlattılar. Baba:

-Parayı bankaya yatırmakla iyi yapmışsınız, şimdi de şu değerli taşlara bakalım, bu işten bir şey anlamadım ama, dedi. 

Çekmecenin yanına vardılar. 

Çekmeceyi açtıklarında karşılarında yalnızca renkli taşlar ve gazoz kapakları vardı. Anne, şaşırmıştı. Çocuk gözlerine inanamıyordu ki o rüya aklına geldi. Şöyle demişti ihtiyar, ona rüyasında:

-Şayet başka insanlara bunları anlatırsan paralar kâğıda, altınlar da gazoz kapağına dönüşür. 

Olayları ve rüyayı başından sonuna kadar tekrar anlattı çocuk. Ertesi gün anne ve baba yeniden bankaya gitti. Çocuğun hesabındaki para yerindeydi. 


9 Mart 2024 Cumartesi

KARINCALARDAN ÖZÜR

Ömer Ali Çamcı


Bazen sizi görmeyerek
Yanlışlıkla üzerinize basıyorum
Ama çoğu zaman yürürken
Size dikkat ediyorum

Eğer farkına varmadan
Ezmişsem birinizi
Lütfen affedin
Bu kardeşinizi

RAMAZAN DAVULCUSU

 
Ömer Ali Çamcı
Ramazanı seviyorum aslında
İftarlar, sahurlar bir başka
Ancak uykunun en güzel yerinde bir ses
Dann dann dann
Daha sahur vakti başlamadan

Açlığa zor da olsa dayanıyorum
Susuzluğa da katlanıyorum
Teravih namazları uzun da olsa keyifli
Ancak gece olmadan başlayan davul sesine
Sinir oluyorum

17 Şubat 2024 Cumartesi

GARİP BİR HİKAYE

Mustafa Aktaş Dinçer Kara Zeynep Gökçe Yılmaz Ömer Ali Çamcı Ömer Asaf Koç
 

Afatsum, Remö, Asaf, Dinçer, Gökkuş aynı sınıfta öğrenim gören beş arkadaştı. Bir türlü ortak bir konuda fikir bildiremiyorlar sürekli görüş ayrılıklarına düşüyorlardı. Birlikte bir şeyler yapmak onlar için çok zordu fakat aynı sınıfta bulundukları için çoğu zaman ortak çalışmaları gerekiyordu.
Yapmaları gereken şey ortak bir hikaye yazmaktı ancak daha kahraman isimlerini belirlerken büyük bir kriz çıktı. Öğretmenleri her öğrencinin isminin tersinden okunuşunu bir kahraman olarak yazalım dedi fakat bazı öğrenciler buna karşı çıktı. Bununla da kalmadı fikir ayrılıkları bu kez hikaye mi yazalım masal mı yazalım konusunda görüş ayrılıkları meydana geldi.
Sonunda bu beş öğrenciden bazıları kendi isimlerini bazıları isimlerinin ters çevrilmiş halini bazıları da arkadaşlarının kendisine hitap ettiği isimleri kullanmakta karar verdiler. Ancak halen ortada bir konu yoktu.
Bu esnada Afatsum, sıranın altına girmiş, olaylardan tamamen kopmuştu. Zaten cepleri de taş doluydu. Taşlarla oyun oynamayı seviyordu. Remö ise elinde lazer kalemi bazen sıkılıyor bazen olaya dahil olmaya çalışıyordu. Dinçer, yakın zaman önce takmaya başladığı gözlüklerini arada düzeltiyor, Asaf’la gülüyor, bir şeyler düşünmeye çalışıyordu. Gökkuş ise ellerini birleştirmiş, çenesini ellerinin üzerine koymuş, bir masala başlayamamanın üzüntüsünü yaşıyordu ama gülümsemeyi de ihmal etmiyordu. Aslında Gökkuş, farklı sınıftaydı ama bu sınıfta bulunmak hoşuna gidiyordu. Keşke şu masalı yazabilseydik, diye içinden geçirirken Remö kenarda esniyor ve geriniyordu.
İlk ders, üst sınıftaki öğrencilerin masallarını okumuşlar, çok keyif almışlardı. Aslında bütün amaçları onlar gibi macera dolu bir masal yazmaktı ama bir türlü olmuyordu. Masal yazmak bir ekip işiydi. Ortak düşünce işiydi. Bu esnada Gökkuş:
-Yazdıklarımız ne zaman kitap olacak, diye sordu. Öğretmen, küçük bir açıklama yaparken Dinçer:
-Ben çizgi roman yazıyorum, dedi. Öğretmen:
-Yazıyor musun, çiziyor musun, diye sordu. Dinçer:
-Çizgi roman nasıl oluyorsa öyle yapıyorum, dedi.
Remö, çizgi roman işinin boş iş olduğunu söyledi ve Dinçer’in buna biraz canı sıkıldı. Afatsum, etrafında gelişen bu konuşmaları keyifle izliyordu. Şapkasını başına örtmüş, diş macunu reklamı yapar gibi habire tebessüm ediyordu. Yalnız o değildi diş macunu reklamı yapan arada herkes gülüyordu.
Tüm bunlar olurken aslında ilk ortak hikayelerinin ortaya çıktığının farkına varan Dinçer:
-Hikaye içinde hikaye yazıyoruz, dedi.
Nihayet ilk kez ortak bir iş yapmış gibilerdi üstelik hiç zorlanmadan ve doğal bir halde. İlk ortak hikayeleri ortaya çıktığında Afatsum bazen sıranın altında bazen sandalyenin üstündeydi. Asaf, Dinçer’le yan yana, Remö her zamankinden biraz daha keyifliydi ve Gökkuş “nasıl oldu bu iş” diye düşünmekteydi.

6 Ocak 2024 Cumartesi

SEN

 Ömer Ali Çamcı
Yakınlar bulanık 
Ama uzaklar sorunsuz
Sen yokken

Sen varken net yakınlar
Bazen seni yanımda arıyorum
Bazen seni taşımak ve temizlemek
Bana zor geliyor
Yine de bir parçasısın hayatımın
O yüzden seni seviyorum
Canım
Camım
Gözlüğüm

30 Aralık 2023 Cumartesi

MİMAR SİNAN

 Ömer Ali Çamcı

Yüzyıllar geçti sen dünyadan gideli
Ancak eserlerin halen yaşıyor
Depremler, afetler, 
Rüzgarlar ve zamana karşı
Direniyor bıraktığın yapılar

Yalnız sağlam değil yaptıkların
Aynı zamanda eşsiz
Benzersiz
Anadolu’ya vurulmuş mühürsün
Eserlerinle


9 Aralık 2023 Cumartesi

KAYBOLAN ÇOCUK

Reyyan Sibel Teke, Ömer Ali Çamcı, Mustafa Aktaş
    Evvel zaman içinde uzak ülkelerden birinde yaşayan bir dev varmış. Dev, insanları hiç sevmez sürekli onları gördüğünde korkutur, onlara kötülükler yaparmış. Özellikle çocukları üzmekten, onların burunlarını, kulaklarını ısırmaktan çok mutluluk duyarmış. Dev çok güçlü olduğu için çocukların anne babaları da ona bir şey yapamazmış. Devin evi ormanda, büyük ağaçların arasında kocaman bir sığınakmış. Boş zamanlarında kocaman ağaçlar keser burada evini genişletirmiş. İnsanlar ormana yaklaşamazlar ama yeşilliklerin azaldığını her geçen gün uzaktan görürlermiş. 
    İnsanlar, hem kendilerini rahatsız eden hem de ormanı yok eden bu dev karşısında çaresizlermiş. Konuşmak istiyorlarmış onunla ancak korktukları için kimse yanına gidemiyormuş. 
    Günün birinde köydeki çocuklardan biri böğürtlen toplarken köyünden uzaklaşmış, uzaklaşmış, uzaklaşmış. Vaktin nasıl geçtiğini fark etmemiş. Bir de bakmış ki hava kararmak üzere. Tam çaresizce düşünürken gök gürlemeye ve yağmur da yağmaya başlamış. Telaşla sağa sola koşmuş ama kaybolduğunu fark edince çaresiz oturmuş ıslanmayacağı bir yere. Üç beş dakika etrafı seyretmiş. O sırada uzakta bir ışık görmüş. Burada yaşayan birileri varsa beni evime, köyüme götürür düşüncesiyle ışığa doğru koşmuş. İyice yaklaşınca kocaman, ağaçtan yapılmış bir sığınakla karşılaşmış. Sığınağın kapısını cılız bir biçimde tıklatmış ve bir süre sonra gürültü ve homurtuyla kapı açılmış. Karşısında herkesin korktuğu devi görünce çocuk bir an korkmuş ve dev’e demiş ki:
    -Çok yorgunum ve kayboldum. Sana bir zararım olmaz, senin de bana zarar vermeyeceğini düşünüyorum. Beni köyüme götürür müsün? 
    Dev, önce gülmüş, kahkahalar atmış:
    -Zavallı bir insanoğlu kapıma kadar gelmiş, bu ne cesaret! Başına neler geleceğini bilmiyor musun sen? Defol git yoksa sonun iyi olmaz, demiş. 
    Küçük çocuk korkuyormuş ama yapacak bir şey de yokmuş:
    -Ne yaparsan yap, ben buradayım ve geceyi burada geçireceğim şayet beni köyüme götürmezsen, demiş. 
    Dev, kapıyı kapatarak içeri girmiş, çoluk çocukla uğraşacak zamanım yok, demiş içeri girerken. Çocuk bu duruma daha da üzülmüş. Köyüne dönmeye çalışsa ormanda yırtıcı hayvanlara yem olabilirmiş. Sığınağın kapısı önüne büzülmüş ve orada uyumuş. Uykusunun en derin yerinde dev kapıyı açmış, çocuğu halen orada görünce sinirlenmiş. Çocuğun ensesinden tutarak koşar adımlarla onu ormanın uzak bir yerine bırakmış, dönmüş. Ormanda çaresiz ve uykulu bir şekilde beklerken çocuk birden yanında bir peri görmüş. Peri ona:
    -Üzülme küçük çocuk. Şanslı günündesin. Ben bu ormanın perisiyim. Devle benim de aram hiç iyi değil. Onu değiştirecek bir iksir yaptım ama bir türlü içmeye ikna edemedim. Şimdi seninle bir plan yapalım ve bu iksiri ona içirelim, demiş. 
    Plan şöyleymiş. Peri, çocuğu yeniden sığınağın önüne koyacakmış. Bu kez sana güzel bir içecek verirsem geceyi burada geçirebilir miyim, diyecekmiş. Zaten iksiri içen dev, artık zararsız hale gelecekmiş. 
    Planı uygulamışlar. Çocuk, devin kapısını çalmış. Dev daha öfkeli ve gür sesle:
    -Senden kurtuluş yok mu? En iyisi seni sonsuza kadar susturmak, diye bağırmış. Çocuk:
    -Eğer geceyi burada geçirirsem sana güzel bir içecek verebilirim, diyerek elindeki şişeyi uzatmış. Çok güzel ve faydalı bir şuruptur bu. Köyümüzde herkes bunu severek içer, demiş. Dev şişeyi alır ve çocuğu yeniden atarım bir yerlere diye düşünmüş. Şişeyi alıp içtiği anda birden yüzü önce sararmış, sonra gözleri dönmüş, başında yıldızlar dolaşmaya başlamış ve yere devrilmiş. Bayılmış. Olayları izleyen peri, korkacak bir şey olmadığını söylemiş. Çocuk yine de endişeleniyormuş. Devin yüzüne, ellerine su serpmek için içeri girmiş. Dev’in bardak olarak kullandığı kapları kova büyüklüğündeymiş. Bu kaplarla devin yüzüne ellerine su serpmiş çocuk. Dev uyandığında yüzünde küçük bir tebessüm varmış. 
    -Haydi küçük çocuk, seni köyüne götürelim, demiş. Birlikte yola koyulmuşlar. Dev artık sevecen, iyi kalpli biriymiş. Küçük çocuğa yol boyu devlerden, perilerden bahseden güzel masallar anlatmış. Köye vardıklarında çocuğun ailesi önce korkmuş ama Dev'i değişmiş buldukları için onunla sohbet etmeye başlamışlar. Dev, köyden ayrılırken artık ağır işlerinde insanlara yardım edeceğini ve doğayı koruyacağını da söylemiş. Orman Perisi, çocuk, köylüler ve Dev çok mutluymuş. 

2 Aralık 2023 Cumartesi

KIRILMA

 
ÖmerAli Çamcı
Kolum kırıldığında
Anladım önemini bir kolun
Hatta kapı kolunun

Şimdi iyileşti
Yine de bazen bakıp bakıp koluma
Üzülüyorum onu kırdığım için

Lütfen kolum, parmağım, bacağım
Ayağım
Bana hiç kırılma

25 Kasım 2023 Cumartesi

KIRIK

Ömer Ali Çamcı

Hayat sürprizlerle doludur
Sapasağlam gittiğiniz bir okuldan
Kırılmış bir kolla dönebilirsiniz
Benim gibi

Hiç hesapta yokken
Kırılabilir bir kol
Ve hayat zorlaşır epey

Elbise giyerken ya da
Tutunurken bir şeylere
Ya da bir iş yaparken
Tek kolla zorlaşır hayat

Ne kadar dikkat etsek de
Gelip buluyor bizi bazen kazalar
Kimi büyük kimi küçük

14 Ekim 2023 Cumartesi

OKUL

Ömer Ali Çamcı
Okul bence ne iyi ne kötü bir yer
Bilgiler öğreniyoruz bu iyi
Arkadaşlarımız var bu da iyi
Oyunlar oynuyoruz çok iyi
 
Ama sabahın er saatinde kalkmak
Mesela kışın kar yağarken sınıfta durmak
Ya da akşamları yorgun dönmek
Kötü
 
Eve gelince ödevlerle boğuşmak
Kimi zaman okuldan hastalık kapmak
Tatillerin kısa olması
Bazen arkadaşlarla tartışmak
Kötü
 
Yine de düşünüyorum
Okul olmasaydı hayat çok boş olurdu
Üstelik geleceğim de karanlık olurdu

7 Ekim 2023 Cumartesi

ARABA

 

Ömer Ali Çamcı
Arabalar seslidir
Üstelik renkli renklidir
Bir yerden bir yere
Taşır bizi hızlıca
 
Modelleri çeşit çeşit
Kimi spor kimi jeep
Ayağımızı keser yerden
Bir yerlere giderken

23 Eylül 2023 Cumartesi

KARINCAYA İYİLİK

Ömer Ali Çamcı


Bazı arkadaşlarım
Korkuyor senden nedense
Oysa ekmeğinin derdinde
Gariban bir karıncasın işte
 
Her gün çalışıyorsun durmadan
Üzülüyorum senin bu haline
Karınca kardeş
Sana bir senelik yiyeceğin benden
Biraz da sen dinlenesin diye.