26 Aralık 2023 Salı

DURAK

 
Emir Baran İpek


İlham durağı şairleri için
Yazıyorum ne yazdığımı bilmeden
Size soruyorum
Ne yazıyorum
Yazıyorum ilk kez ilhamı beklemeden
Gelmedin, hani gelecektin üçte
Yazıyorum iki ihtimalle
Ya çok dolu
Ya da gereksiz
Keşke yazsam öyle
Elimle değil
Eksiksiz de
İster sev ister sevme
Gıcık biri ilham
Yıllarca beklenip
Gelmeyen Aysuda gibi
Yine yine yine
İş işten geçti bir de
Artık olan oldu bize
Gelsen de bir gelmesen de

Sanki bir kapılı han
Gidiyor gündüz gece
Ama duvara gelince
Ferhat’a kavuşamayan şirin gibi
Sanki çok şey istedik
Bir gel diye
Her şey seninle güzel
Olmayacak şiirler için yazmak gibi
İlham sensizlik de bir ilhammış
Bugün fark ettim
Keşke o durakta 
O kadar beklemeseydim

MERHAMET


Emir Sabri Ünsal

Baktım sokakta küçük bir kedi üşüyor
Yanından geçenler onu 
Görmezden geliyor
O zaman şimdi sıra bende 
Ha gayret
İçimden bir ses:
Merhamet et merhamet

Baktım ben yaşlarda biri
Küçücük bir ağacı kırmış gidiyor
Kimse ona bir şey demiyor
Ağacın kırığını da sarmıyor
Şöyle dedim kendime
Sıra yine sende devam et
Merhamet et merhamet

BOMBOŞ ŞİİR

 Emir Baran İpek

Boşlukla dolu bir kutu
Hiçlik içinden taşıyor
Doldukça boşalan bir kutu
Bakınca dibi görünüyor
 
Denizler su dolu ama bomboş
Kalbim gibi
Ateş dolu yüreğimde
Olmayan su gibi
 
Çatlaklarla dolu ciğerim
Ve eksik hava
Dünya dolu acıyla
Ama bomboş belki

ANILARIN KARANLIK YÜZÜ

Ezgi Budak

    İki ayrı kavram: anılar ve korku. İnsanlar anılardan ibarettir çünkü onlar insanın karakterini çizen kalemlerdir. Geçmiş her şeyi belirler aynı zamanda siler.  Gelecek her nasıl sisli ve pusluysa geçmişin ne farkı var. Dünya nasıl oluştu? Biliniyor mu? Dünya nasıl yok olacak? Biliniyor mu? Dünyanın geçmişini bilmeden “vicdansız dünya” diyebilir miyiz? Ya kalemi ona karşı vicdansızsa? Pekâlâ insanlar? Birinin anılarını, geçmişini ve geleceğini bilmeden ona “vicdansız” diyebilir miyiz? Ne farkı var peki? Her iki durumda da anıları vicdansızlaştıran insanlardı. İnsan insandan çok çeker yaklaşık 70 yıllık ömürlerinde.     Bir de evimizi düşünelim 4 milyar yıldır var olan. Her gün yeni bir anı o halde. Ve bir de o günlerin çoğunda vahşete maruz kaldıysa korkuyordur, yok olmadan korkuyordur. Bu yalnızca bir etkisi hayatımız üzerinde. Sanırım biraz daha yakın bakacak olursak olaya anıların korkuya nasıl benzediğini kavramak için birkaç örnek vermem lazım gelir. Eminim ki herkes annesini kaybetmekten korkar. Peki, neden? Onunla geçirdiğiniz tatlı anlar vardır geçmişte, gelecek içinse yine aynısını isteriz veya bir iş yerinde yaklaşık yirmi yıl çalıştınız ve ayrılma vakti geldi. Anılar işi zorlaştırmaz mı? Orada verdiğiniz emekler orada kalacak ve devamını getiremeyeceksiniz. Burada anıların başka bir yüzüyle karşılaşıyoruz: Hüzün. 
    Son fakat en önemli örneğimiz bir arkadaştan uzak kalmak. Sanıyorum en neşeli anılarımız dostlarla geçirdiklerimizdir. Bir sebepten dolayı sizden uzaklaşmak zorunda kalabilir dostlar. Bu durumu hüzünlü kılan şey tabi ki anılardır. Eskisi gibi anılar biriktirememe düşüncesi insanın içini yiyor ve ardından onları soyut bir şekilde anıyoruz. Bu anmak; değil bir insanı, onunla olan anılarını hatırlamak. 
    Birçok şeyin de olduğu gibi anıların da karanlık tarafı vardır ve bunun farkına varmak insanı iyi ya da kötü fark etmeksizin etkileyebilir. 

23 Aralık 2023 Cumartesi

GİZEMLİ DOLAP


İlker Çitgez, Semih Yılmaz, Ahmet Emir Koç, Feyza İşbaşar

     1. Bölüm Sıkıcı Hayat
    Günlerdir evdekilerle tek cümle konuşmamıştım. Eve geç geliyorlardı, şayet uyanık olursam doğrudan bana sordukları tek soru vardı:
    -Ödevlerini yaptın mı? Şayet ödevlerimi yapmışsam başımı sallayarak cevap veriyordum. Başka bir soru gelmiyordu. İşin garibi kendi aralarında da konuşmuyordu annem ve babam. Hep başkalarıyla konuşuyorlardı telefonda ve kendi aralarında da işaret diliyle konuşuyorlardı sanki. Günlerdir bu böyleydi. 
    Arkadaşım yok muydu?.. Yoktu… Arkadaşlarım da çok tuhaftı. Basit şeylere gülüyorlar, birbirlerine el kol şakaları yapıyorlar, durup dururken birileri ağlıyor, birileri kahkaha atıyordu. Birileri de tırtıl gibi sürekli ellerinde yiyecekleri kemirerek dolaşıyordu. Öğretmenlerim birkaç kez benimle konuşmaya çalışmıştı ama onları da samimi bulmamıştım. Bir sorunum yok, diyordum soranlara. Gerçekten de görünürde hiçbir sorunum yoktu. Çok güzel bir evimiz vardı. Ekonomik durumumuz çok iyiydi. En güzel araba bizdeydi, en güzel yemekleri biz yiyorduk. Ama bir şeyler vardı içimde boş olan. Evet, bir boşluk vardı içimde bir türlü dolmayan. 
    Bir şeyler yapmalıydım bu boşluğu doldurmak için, ama ne?.. Odamdan çıkmaz olmuştum. Özen göstermesem de derslerim iyiydi çünkü arkadaşlarım çok ilgisizdi okulla, derslerle. 
Bir gün yatağıma uzanmış düşünürken üst katın salonundaki büyük dolabı hiç açmadığımı fark ettim. İçinde ne vardı acaba? Kendime oyalanacak bir şeyler arıyordum. Bu beni biraz da olsa oyalar, kafamı dağıtır diye düşündüm ve usul usul üst kata çıktım. Eski bir dolaptı bu. Eşyalarımız her sene yenilenir ama bu dolap hep yerinde dururdu. Bunu hatırlayınca biraz daha merak duygum arttı. Dolabın önünde durdum, çok eski bir dolaptı ve ilk kez bu kadar yakından bakıyordum ona. Kapağını açmaya çalıştım ama açılmıyordu kapak. Diğer kapakları zorladım ama onlar da açılmadı. Önüne oturdum ve anahtarı var mıdır, diye düşünürken dolabın altında bir kağıdın ucunu gördüm. Kağıdı sürükleyerek elime aldığımda üzerinde birkaç kelime olduğunu fark ettim. Şöyle yazıyordu:
Gizli bir hazine var 
Bu dolabın içinde
Merak ediyorsan eğer
Gel maceranın içine

    Önce tebessüm ettim ve ne anlamsız bir şiir dedim, kendi kendime. Yıllardır bu dolabın altında başka neler neler vardır diye aklımdan geçti. Notu bir kez daha yüksek sesle okuduğumda dolabın kapağı gıcırdayarak ardına kadar açıldı. 

    2. Bölüm: Değişik Bir Yolculuk
    Gıcırdayan kapı beni korkutmadı desem yalan olur. Kapı açılır açılmaz içeriye tuhaf bir koku yayıldı. Dolabın içine baktım, örkümcek ağları ve tozla kaplıydı. Gözüme yine tozlarla kaplı kocaman bir kitap çarpmıştı. Kitap çok ağır ve büyüktü. Elimle üzerindeki tozları temizlemeye çalışırken arasından eski bir fotoğraf düştü. Evet, bu bizim eski aile fotoğrafımızdı. Hiç görmemiştim bunu. Fotoğrafta ben henüz birkaç yaşlarımdaydım. Annem ve babam büyük bir mutlulukla bakmışlardı kameraya. Biraz duygulandım, fotoğrafı bir kenara bıraktım. İçimden bu fotoğrafı annemlere göstermek geçiyordu. Belki onlar için de eskiyi anmak iyi olurdu ancak kitap beni kendine çekiyordu. Sayfalarını araladım. Okumaya başladım. Kitap adeta beni esir almış gibiydi. On dördüncü sayfaya geldiğimde kendimi garip hissetmeye başladım. Midem ve başım kötüydü. On dört yaşımda olduğum aklıma geldi kitaptaki sayfaya baktıkça. Üstelik dış kapı numaramız da on dörttü. Gözlerim kapanırken hemen yan tarafta, dolabın içinden bir kapı daha açıldığını gördüm. İçerden ışıklar ve renkler sızıyordu. Güzel bir koku da geliyordu.  Usulca doğruldum, kuş gibi hafiftim. Bu yeni açılan kapıdan geçtiğim anda başka bir dünyaya ulaşmıştım sanki. Bu dünyada yeşiller daha yeşil, maviler daha maviydi. Hiç görmediğim kadar büyük kelebekler vardı, arılar kocaman at büyüklüğünde uçuyorlardı. Kelebeklerden birine:
    -Burası neresi, diye sordum. Kelebek ince ve güzel bir sesle cevap verdi:
Bura gizem diyarı
Her yer ayrı bir gizem
Çözmek istiyorsan eğer
Önce bana cevap ver

    Kelebeğin bana bir sorusu var diye düşündüm. O sırada kelebek kanatlarını açtı. Kanadın birinde 1, diğerinde 4 rakamı vardı. Bu, kitap okurken 14. sayfada kaldığımı anımsadım. Yeniden başım döndü, her yer karanlık oldu. Kendime geldiğimde kapalı dolabın önündeydim. 

                                    DEVAM EDECEK

ÖĞRETMENİM

                         
Yusuf Kerem Köse

                                Şenol Mustafa Aydoğan için...
Bana
En iyi öğretmen kim 
Derseniz
Bence en iyi öğretmen sizsiniz
Okuma, yazmayı, sayıları
Bize siz öğrettiniz

Okulu hiç sevmezdim
Sizi görene kadar
Okulu çok sevdim
Hem de sizin kadar

İlk tuttuğumda bir kalem
Yazacağımı bilmiyordum
Yüzlerce alem

İlk öğrendiğimde okumayı
Bilmiyordum dünyaları 
Okuyacağımı

Öğretmenler
Gelecek nesiller sizindir
Öğretmenim
Bu şiir sizin içindir

GERİ DÖNME

Yusuf Kerem Köse

Eğer
Günün birinde
Bir kapı çıkarsa önüne
Korkma
Gir içeriye
Asla bakma geriye
Senin işin önünle
Karanlık bir odanın
İçinde bulacaksın kendini
Yol ayrılacak ikiye
İlk yoldan gidersen karanlık dünyan yeşerecek
Yeşillendikçe büyüyecek
Eğer hiç düşünmezsen
Hayal etmezsen
Kapıdan çıkacak siyah bir canlı
Soracak sana
Son sözün ne
O zaman diyemeyeceğim sana
Geri 
Dönme 
Dönüşü olmayan bir yoldasın zaten

MANİ ÇALIŞMALARI

Hanzade Eligüzel

Tepemde var lambalar
Düşüyor yüzüme kar
Lambayı kapatırsam
Olur odam bana dar

Emir Celal Çat
Hep ödev var hep ödev
Gördüm şurada bir dev
Alıp götürsem onu
Yıkılır mı bizim ev

Yemek nerede pişti
Şu karnım çok mu şişti
Kurstan kursa koştum hep
Anlamadım ne işti

Bizde var mı kaydırak
Saçlarım sever tarak
Kurt gelince de vardı
Bizim şurdaki korkak


Alp Mete Akbaş
Yemekler erken pişti
Ocakta hemen taştı
Koştum hemen sofraya
Yemekten karnım şişti

Eymen Akif Şahin
Ali gördü bir kedi
Peşimden gelme dedi
Kedi kaydıraktan kay
Kayarken ayva yedi

Su bitti hayat bitti
Beni kim suya itti
Uyandım ki rüyaymış
Her şey ne çabuk bitti


Livanur Ekici
Mani yazmadım mani
Maniye her şey mani
Herkes nasıl yazıyor
Üstelik hem de ani

Pencereye kuş kondu
Annem onları kovdu
Bir tane değildi ki
Üç beş değil tam ondu

Hanzade Eligüzel
Ocakta yemekler var
Midem dolu tatlılar
Bekliyorken iştahla
Geldi bak karnabahar

Elif Sude Göçer
Babam hep yemek ister 
Annem biraz sabır der
Bir kenarda beklerim
Pişiyorken yemekler

Elvin Su Topçu
Annem yemek pişirdi
Birazcık da taşırdı
Babam sessizce girip
Yemeklerden aşırdı

NAPOLYON BONAPART

 
Tayfun Tabuk

    (Biyografi)
    18. yüzyılda Korsika adında bir ada vardı. O dönemler Korsika Cenova’nın egemenliği altındaydı. Fakat Korsikalılar özgürlük yani bağımsızlık istiyordu. Korsikalılarla başa çıkamayan Cenova Korsika’yı Fransa’ya verdi. Fransa 1768 yılında adada mutlak bir hakimiyet kazandı. Fakat Korsikalılardan bazıları Fransa’yı istemedi ve tanımadı. Ama bazıları da Fransa’yı destekledi. Onlardan biride Carlo Bonapart’tı. Carlo Bonapart bir avukattı zengin olmamasına rağmen iyi bir hayat yaşıyordu. Carlo Bonapart’ın 1769 yılında Napolyon adında bir oğlu oldu. 
    Napolyon’un babasının Fransa’yı desteklemesinin yüzünden Napolyon ile anlaşamıyor ve tartışıyorlardı. Napolyon’un babasının Fransa’ya sadakat sunması Napolyon için bir fırsat doğurmuştu. Carlo Bonapart iyi bir hayat yaşıyordu fakat zengin değildi. Bu fırsat Fransa da okuma fırsatıydı. Carlo Bonapart Napolyon’u Fransa da askeri bir okula gönderdi. Napolyon’a arkadaşları okulda çok kötü davranıyorlardı. Fakat Napolyon hakkını arıyor kendini ezdirmiyordu. Tarihteki nam salmış kişileri merak ediyordu. Matematik ve coğrafya da çok iyiydi. Daha 16 yaşında üsteğmen rütbesinde topçu alayına katıldı. Bu olayla askeri hayatı başladı. Napolyon üsteğmenlikten daha fazlasını istiyordu. Çok hırslı ve yetenekliydi. Daha da yükselmek istiyordu. Fakat onun için bu o kadar kolay görünmüyordu. Çünkü Fransa liyakate kapalıydı. Pozisyonlar yeteneğe bağlı değil torpille oluyordu. Halk isyanlardaydı. Napolyon da yeni devrimi destekledi. Daha sonra bu sistemin kalkması ve başarısıyla yüzbaşı oldu. İngilizlerin desteklediği Toulun Karşı Devrimi bastırıp biranda Tuğgeneral oldu. Paris’teki Kralcı ayaklanmayı bastırdı ve terfi ederek Tümgeneral oldu. Napolyon’ un askeri başarıları onu daha da ünlendirdi. Bu durum Devrim Hükümeti’nin dikkatini çekti ve İç Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı aldı. 26 yaşındayken emrinde bir ordu vardı ancak yetmiyordu daha fazlasını istiyordu. Fransa’daki devrim bütün Avrupa’yı tehdit ediyordu bu yüzden Avrupa da Fransa’ya baskı kuruyordu. Baskılara karşı Fransa da Avrupa’ya savaş açtı. Fransa Viyana’yı alarak savaşın kaderini değiştirmek istiyordu.         
    Fransa Jourdan, Moreau ve Napolyon dan oluşan üç tümenlik ordusuyla hazırlıklara başlamıştı. Başrolde daha çok Jourdan ve Moreau vardı . Napolyon’un tümeni ise güneydeki düşmanları oyalayacaktı. Başrolde olan 2 tümen itildi. Ancak 28 yaşında genç tümen Napolyon görevini başarıyla yaptı ve Avusturya birliklerini yenerek savaşın kaderini değiştirdi. Fransa o dönemler ekonomik sıkıntıdaydı ve Napolyon’un kazandığı ganimet Fransa’ya iyi geldi. Yıllarca maaşını eksik alan ordu maaşını tam almıştı. Napolyon askerlerinin dikkatini çektiği için ordusunda motivasyon oranı üst düzeydeydi. Fransa’daki herkes onu kahraman olarak tanıdı. Hükümet onun imparatorluk gibi fikirler edinebileceğini düşünüp onu Mısır’ a gönderdiler. Napolyon burada kalıcı bir hakimiyet için propaganda yayınladı. Fakat Osmanlı birlikleri onu yenince geri Fransa’ya döndü. Fransa da ise bir adam darbe yapmak istiyordu ve desteğe ihtiyaç duydu. Bonapart ve birkaç kişinin desteği alarak 1799 yılında hükümet devrildi. Yeni bir hükümet kuruldu. Kurulan hükümet başlangıçta 3 konsül hükümetiydi ancak Bonapart onu bir konsüle çevirdi. 
    O sıralarda Fransa Avrupalılarla savaşıyordu ve gidişat hiç iyi değildi. Napolyon bizzat ordunun başına geçerek orduları geri püskürttü. Böylece 1. Ve 2. Koalisyon Savaşları’nı kazandı. Yalnızca şu anda İngiltere olarak bildiğimiz Birleşik Krallıkla savaş devam ediyordu. Fakat 1802 yılında Birleşik Krallığın ekonomisinin batmasıyla bir barış antlaşması yapıldı. Fakat Fransa’nın ekonomisi de kötüydü. Napolyon bu duruma karşılık ilk ulusal bankayı açtı, yardımlaşmayı yaygınlaştırdı ve vergilendirme sistemini getirdi. Yolsuzluk yapan hükümet yetkililerini kovdu. Altyapıyı geliştirdi. Napolyon liyakate önem veriyordu yani torpili kaldırmıştı. Fransa’yı kaostan kurtarmak istiyordu, güçlendirmek istiyordu. Başardı da ve kendisini 1804 yılında imparator ilan etti. 3. Koalisyon Savaşı da başlamıştı. Fransa Britanya, Roma, Avusturya, Rus İmparatorluğu ve Cemen İmparatorluğu’yla savaştılar. Bu sefer Fransa’yı yenebileceklerini düşünüyorlardı ama yanıldılar. Napolyon’ u bukadar büyük bir asker yapan şeyler askerlerinin ona olan inancı ve sadakati, hızı ve çevikliği ani yani sürpriz kararlarıydı. 3. Koalisyon Savaşı’nı da kazanmışlardı ancak Ruslar ve İngilizler durmuyordu. Napolyon ise İspanya ve İngiltere’yi geçemediler. Prusya Napolyon’un yükselişinden rahatsız oldu ve 4. Koalisyon Savaşı oldu. Napolyon büyük bir zafer kazandı ve Avrupa’nın Fatihi oldu. Savaşa katılan devletlerden Britanya hariç diğerleri Fransa ile barış antlaşması imzaladı. Buna karşılık 1806 yılında Napolyon Britanya’yı kıta ticaretinden kesti ve ambargo uyguladı. Avrupa devletleri bu durumdan hoşnut değildi. İspanya’nın da dahil olduğu 5. Koalisyon Savaşı başladı ve Fransa’nın zaferiyle sonuçlandı. Rusya gizliden Britanya ile ticarete devam ediyordu. Bu durumu öğrenen Napolyon Avrupa’nın en büyük ordusunu kurdu ve 6. Koalisyon Savaşı başladı. Ancak Napolyon’un dostları ona ihanet etti. Ülkede seferberlik başlatıldı. Napolyon ‘un sürgün edileceği yenilgiyle sonuçlandı. Halk kralı istemeyince Napolyon geri tahta çıktı. Diğer ülkeler tekrar savaş ilan etti. Diğer devletler kazanan taraf oldu ve Napolyon tekrar sürgün edildi. 51 yaşında mide kanserine yenilerek hayat mücadelesini kaybetti.

HAYALLERİM

 Muhammet Aziz Toptaş


Benim de hayallerim var
Tıpkı hepiniz gibi
Uçmak gibi mesela
Herkesin hayali var

Benim de hayallerim var
Süper kahraman olmak mesela
Kurtarmak zorda kalan insanları
Yardımcı olmak onlara
Benim hayallerimde hep
Faydalı biri olmak var