7 Mart 2025 Cuma

BİR BARDAK

ZEHRA YILDIRIM
ZEYNEP KARAMAN
MERYEM KATIRCI
RUKİYE TOKGÖZ

Böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Nasıl olsa toplamda on üç saatti oruçla geçirilecek süre. On üç saat yemeden, içmeden durduğum çok olmuştu. Sabah kahvaltı yapmadan okula gidip akşam yemeğine kadar aç kaldığım da çok olmuştu. Böyle olacağını hiç düşünmemiştim.
Şimdi iftara son bir saat yirmi dakika kala, bu kadar sarsılabilir miydi insan susuzluktan. Susuzluktan mıydı yaşadıklarım yoksa uykusuzluktan mı? Belki de çok fazla yemediğimden ama böyle olacağını hiç düşünmemiştim. 
İftara bir saat on dakika vardı ve ben sahurda içemediğim o son bir bardak su yüzünden bir çölde iftarı bekleyen insanlardan farksızdım. 
O bir bardak suyu içseydim şimdi ne baş ağrısı olacaktı ne de acıkma. O bir bardak suyu içmiş olsaydım uykusuz da olmayacaktım bu kadar. O bir bardak suyu ezan okunmadan önce içmiş olsaydım şimdi yaşayan bir ölü gibi olmayacaktım. Bütün çeşmelere şelaleye bakar gibi bakmayacaktım. Durup durup o şarkı dilime dolanmayacaktı:
Yandım ama susuzluktan
İçmiyorum haram diye
İftara yaklaşık bir saat vardı ve yalnız ben değil, etrafımdaki arkadaşlarım da günlerce çölde susuz kalmış gibiydiler. Boşluğa bakıyor ve serap görüyorlardı. Oysa onlar sahurda son bir bardak su yerine bir litre su içmişlerdi. Üstelik iyi de yemek yemişlerdi ama şimdi benimle aynı hisler içindeydiler. 
İftar süresi mi uzamıştı yoksa sahur süresi mi kısalmıştı, anlayamamıştık. Belki de havaların ısınmasıydı bu kadar bizi perişan eden. Hepimizi uykusuz bırakan. Oysa mart ayındaydık ve yaz sıcakları gelmemişti bile henüz. Sadece yumuşak bir bahar havası vardı dışarda ve bu hava bizi susuz düşürmeye yetmişti. 
İftara yaklaşık elli dakika vardı ve etrafımda dolaşan şeytanın ayak seslerini duymaya başlamıştım. Bazen önüme bir yemek görüntüsü düşürüyordu bazen su şişelerini getirip önüme diziyordu ve diyordu ki:
-Senin daha yaşın küçük. Yarın oruç tutma, yarın oruç tutma. 
Bu fikir bana cazip gelmeye başlamıştı. Geceden başladığım bu şanlı mücadeleye devam etmeliydim ve iftar vaktine ulaşmalıydım. Bu esnada yine bir fısıltı duymaya başlamıştım:
-Kendine eziyet etmek günahtır. Acı çekiyorsun, git ve su iç. Böyle ibadet olmaz. Kendini kandırma, git ve su iç, su iç, su iç…
Böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Oysa geçen yıl daha sıcak günlere denk gelmişti ramazan ayı ve ben üç gün hariç tüm oruçları tutmuştum. Hatta oruçlarımı dedeme satmıştım. Ona sattığım yetmemiş, amcama satmıştım. Belki de aynı orucu farklı kişilere sattığım için çekiyordum bu azabı. Belki de tekne oruçlarım yüzündendi bu azap ama benim günahım yoktu. Bana, gün ortasında bir yerlerde oruca ara verebileceğimi söylemişlerdi ve ben de yapmıştım bunu zaman zaman. 
Güneş nihayet batmaya başlamıştı ama baş ağrısı daha da artıyordu. Namaz tutup oruç kıldığımı düşünüyordum. Son yarım saat kalmıştı iftara ve hazırlıklara başlamalıydım. 
Önce beş litrelik soğuk su bulmalıydım ve bunu beş ayrı bardağa koymalıydım. Bardak yerine tasla içmek daha iyi bir fikirdi. Beş tane tas ayarladım kendime iftarda su içmek için. Yemeğe gerek yoktu. Üç beş hurma, nefsimi körlemeye yeterdi. Beş litrelik soğuk suyu bulmuştum ama tasları aramaya gidip geldiğimde su yerinde yoktu. Bu şakayı kaldıracak halim yoktu. Suyu kim götürmüştü bıraktığım yerden. Ben gün boyu onun hasretiyle beklemiştim güneşin batmasını. Suyumu yeniden buldum fakat bu kez de bardaklarım, taslarım kaybolmuştu. Saate bakıyordum fakat durmuştu. İlerlemiyordu. Batmaya yüz tutan güneşe bakıyordum fakat güneş olduğu yerde duruyor bir türlü batmıyordu. Ezan sesini bekliyordum fakat ezan da okunmuyordu. Sanki zaman durmuş gibiydi. 
İlerde, çok ilerde yemyeşil bir ışık görünüyordu. Galiba akşam karanlığı çökmüş, minarenin ışığıydı bu. Minareye doğru yöneldim. Yürümüyordum, uçuyordum sanki. 
Susuzluğum da gitmiş gibiydi. Birdenbire yüzümde, alnımda, dudaklarımda ıslaklık ile irkildim. Annem ve babam başucumda bekliyorlardı. Ellerinde beş litrelik su bidonu vardı:
-Açlıktan mı bayıldın, susuzluktan mı? Haydi, iftar vakti yavrucuğum. 
Böyle olacağını hiç düşünmemiştim.

6 Mart 2025 Perşembe

İFTARA DOĞRU YAKLAŞIRKEN

 

Bu klavye oldukça sağlam hocam, siz bilemezsiniz. Eski klavyemi yatağıma vurarak parçalamıştım. Aslında yatağa değil koltuğa vurarak parçalamıştım. Bu klavyenin üzerine ne kadar yumruk attığımı hatta kafa attığımı bilemezsiniz. Dili olsa da konuşsa gariban. Ha, bu klavye ile arkadaşlarımla yaptığım sohbetleri bilmeyin zaten. Hangi kelimeler yazıldı bununla, hangi cümleler kuruldu bilseniz. Bu kadar övdüğüme bakarak pahalı bir şey sanmayın siz bunu. Yalnızca iki bin lira. Yıl iki bin yirmi beş ve bir klavye iki bin lira. On koli yumurta ile aynı fiyat anlayacağınız ama klavye benim için daha doyurucu. Anlıyor musunuz hocam? Bu klavye benim ekmek param aslında. Emek param. Keşke bayram harçlıklarımla bir tane daha alabilsem. Zaten bayrama kaç gün kaldı. Yirmi gün filan. 

Merve Hoşgiz
Hazal Göksu
Yusuf Çağrı Ekici

Hocam, neden bir konusu olmak zorunda bazı şeylerin. Konusuz konuşulmaz mı, konusuz ders olmaz mı, konusuz hikâye yazılamaz mı? Bir konu olmadan insanlar bir araya gelip çay içemez mi? Muhabbet kuşları mesela, bir konu hakkında mı konuşuyorlar durmadan? Ya da günün ilk ışıklarıyla şamataya başlayan kargalar, serçeler mutlaka bir konu etrafında mı geziniyor. Derslerde illa bir konu anlatmak zorunda mı öğretmenler ve sınavlarda hep işlenen konular mı sorulmak zorunda? Bir şiirin temasını soruyorlar ya da bir hikâyenin, yazının konusunu… Bazen filmlerin konusunu soranlar da oluyor, dizilerin konusunu anlatanlar da. Konu olmadan dönmüyor mu dünya? Neden böyle hocam?
Bu gün birkaç kişi eksiğimiz var sanki ve bu yüzden ortam daha sakin hocam. Üstelik yapılacak ödevim de çok fazla değil. Üç tanecik soru var. Ödevler zaten matematikten verilmişse ödev, yoksa çok da ödev sayılmaz. Bu üç tanecik soru bitecek ve ben artık yarınki güne hazır olacağım. Merve’ye rağmen hazır olacağım. Merve’nin henüz bitmedi ödevi. Ne zaman biteceğini de bilmiyorum. Her ne kadar Merve ödevlerini bitirdiğini söylese de şüphelerim var hocam. Bir ders sonra fen bilgisi ödevini açabilir diye düşünüyorum. Bana sorarsanız gerçek bir öğrenci değil o. Gerçek bir öğrenci ödevlerin tümünü Pazar akşamı yapar. Hatta bazılarını okulda, teneffüste yapar. 
Hocam kurban pazarına gittiniz mi? 800 büyükbaş hayvanın 40 tanesi 6 yaşından büyükmüş. Buna göre kurban pazarındaki öğrencilerden kaçta kaçı matematiği sevebilecek?

1 Mart 2025 Cumartesi

YARININ IŞIĞI

 

Ekin Akçay

Küçücük bir kalem
Ucundaki mürekkeple
Yazılmış olan
O büyük eserler
Bazense küçük eserler
Ama yarının
Küçük eserleri
Bitmek bilmeyen
Büyük düşünceler
Devamı gelmek bilmeyen
Ufak düşünceler
Ama büyüdükçe büyüyen
Ufak ve uçsuz bucaksız
Ufak düşünceler
Küçümsemek o ufak düşünceleri
Yarının ışığını kilitlemek
Hem de bir asma kilitle
O asma kilit vardır
Aslında küçüktür ama
Koca bir ufku kaplar
Küçümsememem lazım
O küçücük düşleri

26 Şubat 2025 Çarşamba

İKİNCİ KEZ

Hayrettin Eymen Bulut

Belki giderim
Belki de hiç dönmem
Yazıyorum kim bilir bu sözleri dünden
Bir gecede 
İkinci kez ölürken

KAYIP

Emir Sabri Ünsal


Seni artık göremiyorum ya
İçimi bir hüzün kaplıyor
Unutmaya çalışıyorum
Ama hep aklıma geliyorsun
Seni kaybettiğim günden beri
Değerin bende fazlalaşıyor
Neredesin canım ciğerim
Küçücük minnacığım
Değerlim, kedim 

Bir gün karşıma çıkabileceğini düşünüyorum
Bunu kalbimde hissediyorum
En yakın zamanda evine bekliyorum
Seni hemen bulmak dileğiyle
Hoşça kal diyorum

GECE

Mehmet Çınar Köksal

Ay ile bakışıyorum geceleri
Yansıtıyor üzerime ışıltısını

25 Şubat 2025 Salı

BÜYÜYEN YALNIZLIK

Emir Sabri Ünsal

Eskiden
Çınlardı kulaklarımda bazen
Yalnızlık
    Yalnızlık
        Yalnızlık diye
Ama bugünlerde 
Bu sesi daha fazla duymaya başladım
Bilmiyorum niye

Fazla olmaya başladı bu ses
Sanki yanımda kimsem kalmadı
Artık duvarla konuşmaya başladım
Çünkü çok sıkıldım
Belki bir yerlerden 
Kendime destek almalıyım
    Kalmadı 
        Kalmadı 
            Kalmadı artık hiç sabrım

ABLAMA

Salih Taha Balta

Kalbim çok kırık
Düzeltemiyorum 
Çaresini arasam da bulamıyorum
Gecenin karanlığı sarıyor beni
Uyuyamıyorum 
Bir günlüğüne de olsa 
Lütfen kal abla

Sen varken hayatım rengârenk
Solgun bırakma beni
Sen yokken hayatımın anlamı yok
Anlamlandır lütfen
Geceler bana düşman
Aynı mutluluk gibi
Gitme dur ne olur
Mutlukla barıştır beni

Tek dostum yanımdaki duvar
Konuşsa da anlamıyorum
Sen yanımda durursan eğer
Türkülerini bile duyarım duvarın

Üzgünlüğüme çare yok
Sen gelsen bana deva olur
Kalbimin boşluğu açıldıkça açılıyor
Kurtar beni ne olur
Gideceksen şayet
Bir günlüğüne olsun yine gel
Gelirken hediyelerle gel
Bana sorma ne istediğimi
Anlattım işte sana her şeyi

BENİM GÜNÜM

 

Emir Sabri Ünsal

Günlerin arasında en sahipsizi
Salı olsa gerek diye düşünüyorum
Herkesin düşmanı pazartesi
Cuma, cumartesi, pazar herkesin sevgilisi
Çarşamba deseniz ortası haftanın
Salı öyle garip
Öyle kimsesiz
Salı benim günüm
Müsaade ederseniz

DOST


Mahmut Eray Erbaş

Kışın soğuk gecelerinde
Titrerim rüzgâr estikçe
Atarım sobaya üç beş kestane 
Pişer kestaneler ve aydınlanır gece

Dışarda kıyamet kopsa da
Şehir buzdan bir gezegene dönse de
Soba bir dost gibi ısıtır ıssızlığı
Karanlık odamda geceleri
Sobamın alevlerine tual olur tavan
Siluetler çizer sabaha kadar
Kimi korkunç kimi sevimli
Soba bir dosttur aslında
Bizlere anlatan, fısıldayan
Eski, çok eski günleri