21 Mayıs 2024 Salı

MİSAFİR

 Kadir Çağan Aydın
Hep iyimserim hayata karşı
Ve gülücükler yüzümden eksik değil
Fakat bazen düşünüyorum geçmişimi, geleceğimi
O zaman küçük bir endişe kıymığı saplanıyor zihnime
Ama ben devam ediyorum iyimserliğe

Etrafıma baktığımda insanlarda
Hep dert, üzüntü, tasa ve vahşet görüyorum
Ama umudumu yitirmiyorum
Etkileniyorum, üzülüyorum elbette görünce bu insanları
Fakat içimde ağır basıyor iyilik
Heyecanımı yitirmiyorum

Her sabah uyandığımda 
Şükürle başlıyorum güne
Mutluluk aşılıyorum kendime
Bu gökyüzü varken, bu ağaçlar, bu kuşlar, bulutlar varken
Nasıl zehir eder ki insan kendine dünyayı
Bunlar sevdiriyor bana hayatı

Üzünçler, tasalar misafirdir 
Gün gelir kurulur evimizin baş köşesine
Gün gelir yolcu edilir

DERİN DÜŞÜNCE

 Eymen Arda Aydemir

Düşünmek
Bütün yolları terk edip 
Dönmektir kendine

Düşünmek
Görmektir kendini 
Başka başka gözlerle

Düşünüyorum çoğu zaman
Düşündükçe iniyorum kendime
Kendi derinliğime 

OYUN

 Ahmet Kerem Şahin

Kendimi çok boşlukta hissettiğim zamanlar oluyor
Soruyorum kendime
Neler biliyorsun diye
Cevap alamıyorum

Aslında bildiğim şeyler var
Öğrendiğim şey çok
Fakat hepsini birden hatırlamak istediğimde
Ya da bir şeyler yazmak istediğimde
Kelimeler saklambaç oynuyor beynimde
Sonra da bildiklerim
Saymaya başlıyor üç, iki, bir sobe
Saklanmayan ebe

19.00

Ezgi Budak

On dokuz geç bir saattir.
Haberler bu saatte başlar
Ve haberler hep
Geç/mişi verir

GERÇEKLİĞİN ZIDDI

Ezgi Budak

Soyut olan şeyler çok daha komplikeler, somut olanlara göre. Çünkü göreceli bir kavram. Elma, herkes için elmadır ama hüzün bir başkası için yaşam tarzı olabilir, çoğunluk aksine yaşasa da. Yine de duyguları ifade etmek için somut şeyler kullanırız. Makine gibi karmaşık, deriz. Gerçi bu da görecelidir. Makine, herkes için karmaşık sayılmaz. Yine de somut şeyleri tanımlarken soyuttan yararlanmak her insanda farklı bir imaj bırakır. Örneğin daha önce hiç yağmur görmemiş birine anlatırken yağmuru “hüzün gibi” dersiniz, o insan bunu kendi hüznüne göre yorumlar. Bu da aslında soyutu özel kılar çünkü her açan özeldir ve her canın kendi soyutu vardır. Gerçi soyut şeyler, somuta başka bir pencere kazandırır. 
Gördüğün bir şeyi tanımlamak daha kolay, yalnız sana kalmışken düşüncelerin, duyguların ve hayalin, daha büyük bir yüktür bu. Yalnızca tanımlamaktan bahsetmiyorum, tüm bunları yönetmek de ayrı bir güçtür. Yaratan her canlıya bir güç bahşetmiş. Kuşlara uçmayı, bitkilere fotosentezi, balıklara solungaçları bizlere ise soyutluğu. Bu da özel kılar mesela. Fark ettim de ne kadar anlatsak nafile, soyutluğu. Gerçeklik ne, kim anladı da anlasın soyutluğu.

GÖLGENİN GÖLGESİ

Ezgi Budak

Gölgenizin gölgesinde kalmak. Evet. Bu iki gölgede mecazi ve soyuttu. Ama somuttu da. Gerçek gölgeniz sizi her zaman takip edemez. Onun ömrü üzerinize ışık vurduğu süredir. Ama kendi gölgeniz bir şekilde hep zincirlidir size. Duygular ve anılardan oluşan bir zincirle. Onu kıramazsınız, kırdığınız an benliğinizden vazgeçmiş olursunuz. Çünkü o zincir sizi gölgenize bağlar, yani geçmişinize. Gölgeniz yaşanmışlıkları temsil eder. Gerçek gölgeyle tek bir benzerliği vardır: Kurtulmanın tek yolu karanlıkta kalmaktır. Ya da bu tek benzerlik değildir. Her daim sizi takip eden gölgeniz sandığınız kadar kötü değildir. Bazen hata yapmamak için dönüp gölgemizin çatlaklarından süzen ışığa bakmamız gerekir. 
Her şeyde ve her yerde bir çatlak olması iyidir. İçeri ışık süzebilsin, umut her zaman olabilsin. Fakat bazı insanlar bu gölgeye fazla takılıyor. Bu da onlar fark etmeden gölgelerinin ışıklarını gölgelemesine neden oluyor. Aslında bu gölge yalnız geçmiş için geçerli değildir. Gelecek de aynı şekilde bir gölgedir. Bazı insanlar da bunun verdiği korkunun gölgesinde kalırlar. Tıpkı gözlerine ve zihinlerine bir sis çekilmiş gibi. Geleceğin gölgesi de geçmişinkine çok benzer lakin bu farklı bir zincirle bağlıdır bize. Merak, korku ve umut. Gelecek gölgesinin karşıtı ise bilinmezliktir. Boş bir kâğıt gibi. Ne çizeceğini sen belirlersin veya kalemin? Bu iki zincir ve gölge birlikte kaderi oluşturur. Bu noktada sizce o boş kâğıda kim çiziyor dersiniz? Yanıt ne olursa olsun tutmayı bildiğiniz süre boyunca o zincirler sizin elinizdedir. İzin vermediğiniz süre boyunca da sizi zincirleyemezler. Zincirleri tutmanın yolu ne mi? Biraz geçmişteki kalem lekelerime bakın derim. Yani ışık süzmelerime. 

OLMAYANIN ÜSTÜNE GİDEN SİNEĞİN YAZISI

 Ezgi Budak

Camdan bir duvar var önünüzde. Arkasını görebildiğiniz fakat erişemediğiniz gerisine. 
Olmayanın üzerine giderken kafamı çevirdim. Vızıltı,  yok mu o vızıltı.  Dikkatimi üzerine çekmeyi başarmıştı. Bir sinek. Benden bilmem kaç kat daha küçük bir beden. Bilerek yapmıştı bunu. Pencereden yukarı doğru tırmanmaya çalışıyordu. Açık olan yerden uçmaya çabalıyordu. Pencerenin arkasındaki evini, doğayı görebiliyordu. Her o pürüzsüz yüzeye tırmanmaya çalıştığında kayıyordu kıldan ince bacakları ama her seferinde de yeniden deniyordu kopuk kanatlarıyla. 
Bir duvar örmüşler önüne, hedefin gittiği yere. 
Pes etmek. Çalışıyorsunuz, çabalıyorsunuz hedefinize ulaşmak için. Çabalıyorsunuz çünkü engeller var. Kanatlarınız kırılıyor, zirveye çıkarken düşüyodrsunuz, duvarlar çekiliyor önünüze. Pes etmek yeri midir sizce? O kadar zahmetten sonra. Oysa hâlâ geliyor sineğin vızıltısı kulağıma. Tüm bunlar niye var? Sizi denemek için mi, ışığınızı söndürmek mi amaçları? Her ne olursa olsun hedefiniz bir adım ötenizde. Birbirinizi ayıran duvarın arkasında bekliyor sizi. Belki de yöntemler değişmeli. Duvarı aşamıyor musunuz? Kırın o halde. Çok mu sert geldi, aynı amaç uğrundaki diğer zincirlenmişlerle deneyin. Yardım alın. Zincirlerin kırılmasının tek yolu güven, azim ve birliktir. Hangi zincir olursa olsun, ister elmas bile kesemesin bunu, bu üç kararlılık maddesinin kesemeyeceği şey yoktur. En sert duvarlar bile dayanamaz buna. 
Sinek mi? O kurtuldu. Aynı amaç uğrunda, olmayanın üzerine giden birinden yardım aldı. Ve bu yazı olmayanın üstüne giden birinden ilhamlandı. 

11 Mayıs 2024 Cumartesi

AYRIMCILIK YAPMAM

Umut Pekyiğit 
                            Ağabeyimi ve babamı da unutmadan...

Anneciğim seni çok seviyorum
Yardım gerektiğinde hemen yardım ediyorum
Resmin bile çok güzel
Irmak gibi huzur dolu
Melek gibi iyi kalpli
Canım gibi tatlı
Ilık bir su gibi
Leylek gibi özgür
Issız senin olmadığın yerler
Koyu bir karanlık

Yanından hiç ayrılmak istemem
Aman sakın bir yerin incinmesin
Pek iyi kalplisin
Meleklerle huyların aynı
Adını her gün söylüyorum 
Melek annem, canım annem

ANNEM

 Elif Erva Öztürk

Her anne gibi
Benim annem de bir melek
Sanki altın vazodaki
Rengarenk bir çiçek

Bazen biraz kızsa da
Onu çok seviyorum

HER ÇOCUĞA AİT BİR MELEK

Yiğit İbrahim Karain

Dünyadaki her çocuğun
Kendisine ait bir meleği vardır
O melekler çocuklarının hep yanındadır
Bu meleğin adı iki heceli
Güneş gibi sıcak
Çiçeklerin en değerlisi
Çiçekler solar
Ama o çiçek solmaz
Bütün acılara ilaç gibi
Can verir her kalbe
O meleğin adı
Hiç unutulmayan bir adı vardır
Annedir, anne