11 Aralık 2024 Çarşamba

ADINI SEN KOY

Zeynep Akbulut

Hayat uzun diyorlar
Ama kısacık bence
Yaşarken bilmiyorlar
Biliyorlar geçince
 
Hayat belki bir rüya
Güzel ve tatlı biraz
Keşke dönmese dünya
Mevsimler olsa hep yaz
 
Neden bazı insanlar
Bilmiyor yaşamayı
Gelip geçer duygular
Öğren mutlu olmayı

BÎUMUT

ASYA ZOROĞLU

Gerçekler
Sandığın gibi değil
Beklentiler
Gerçekleşmeyecekler

İnsanlar
Gördüğün gibi değil
Umutlar
Zaten tükendiler

Baharlar
Eskisi gibi değil
Sevgililer
Sevgiden acizler

Dünya artık umuttan yoksun

HAMUŞ

ZEYNEP AKBULUT
ZEYNEP AYTEN
ASYA ZOROĞLU

On beş yaşımdayım ve bugüne kadar hiç konuşmadım. En azından kendimi bildiğimden beri konuşmadım diye düşünüyorum. Belki bebekliğimde bazı sesleri taklit etmişimdir, belki her bebek gibi anlamsız sesler çıkarmışımdır. Fakat hiç ağlamamışım. Bugüne kadar hiç konuşmadım. Konuşmayı bilmediğim için değil, konuşmaya ihtiyaç duymadım. İnsanları gördüm konuşurken, çocukları gördüm hatta kuşları ve çiçekleri gördüm. Bir çiçek hayatın kısalığından bahsediyordu. Başka bir çiçek, diğer çiçeklerin dedikodusunu yapıyordu. Çiçeklerden biri, kendinden daha güzel bir çiçeğin olmadığını haykırıyordu sağa sola. 
Bulutları, ağaçları duydum fısıldarken. Ağaçlar korkuyordu insanlardan. Yaşlı olan ağaçlar, genç fidanlara yaşadıkları şeyleri anlatıyordu. 
Başka insanların duymadığı sesleri duydum ama konuşma ihtiyacı hissetmedim. Bir kez ağzımı açsam ve bir kelime söylesem sanki dünyam değişecekti. Sanki herkes gibi olacaktım. Sanki büyü bozulacaktı. Belki de zahmetli bir şeydi konuşmak. Konuştum diyelim, insanlar anlayabilecek miydi benim söylediğim cümleleri. Çoğunlukla beni yanlış anladın, söylediklerimi anlamıyorsun, gibi cümleler kuranlar onlar değil miydi?
Çocukluğumun en güzel günleri hastanelerde testlerle geçti. Önce duymadığımı zannetti ailem. Doktorlar da öyle zannetti. Duyuyordum, kimsenin duymadığı kadar. Başımla, ellerimle, gözlerimle, mimiklerimle cevap verdim onlara. Birkaç yıl sonra ailem artık hastanelerden ve doktorlardan ümidi kesti. Beni böyle kabullendi. 
Okumayı ve yazmayı biliyorum. Okumak, derken yüksek sesle olanı kast etmiyorum. Harflerin, kelimelerin, cümlelerin anlamlarını biliyorum. Kimsenin kuramadığı cümleleri kurabiliyorum. Cümlelerimi okuyanlar çok beğendiklerini söylüyorlar. İşitiyor ve cevabımı yazarak veriyorum insanlara. Arkadaşlarım, ailem, öğretmenlerim bu durumu kanıksadı. Kimse benden sözlü bir kelime veya cümle beklemiyor.  Okulumda bütün şiir, hikâye, deneme yarışmalarını beni katıyorlar. Şimdiye kadar katılıp da derece almadığım yarışma kalmadı ve usandım sonunda yarışmalardan. 
Birgün gerçekten konuşma ihtiyacı hissedecek miyim? Bu sorunun cevabını ben de merak ediyorum. Belki gençliğe adım attığımda, belki eğitim hayatım bittiğinde, belki de yaşlandığım zaman… Şimdilik konuşma ihtiyacı hissetmiyorum. 
Konuşmak, benim için herkesleşmek belki de. Konuşularak çözülen bir meseleye hiç denk gelmedim. İnsanlar konuşa konuşa anlaşırmış ya… Ben görmedim o insanlardan. 
Bundan sonra konuşmaya ihtiyacım olacağını da çok sanmıyorum. Dinlemek yetiyor bana. Herkesi dinlemek, her şeyi dinlemek. Zaten insanların birilerine kendilerini dinletmeye ihtiyaçları var gibi hissediyorum, karşılıklı konuşmaktan ziyade. Onları dinlerken her şey yolunda görünüyor fakat ben onlara bir tepki vermeyince bu kez tavırlar değişiyor. Özellikle beni tanımayan ya da yeni yeni tanıyan insanlarda hep bir konuşmaya zorlama çabası oluyor. Beni yakından tanıyan insanlar da belki de ona konuşmayı ben öğrettim demek için halen ara sıra çaba sarf ediyor. Konuşmak yorucu bence. Çok yorucu. Yazmaktan daha yorucu. 
Aslında şu anda yaptığım şey de tam olarak bir çeşit konuşmak değil mi? Sessiz konuşma diyorum buna ben. Yani beni konuşmamakla suçlaması insanların haksızlık aslında. Konuşuyorum fakat sessiz sessiz. Düşünüyorum, sessizce.
On beş yaşımdayım ve bugüne kadar hiç konuşmadım. Konuşmayı da düşünmüyorum. Neden konuşmuyorsun, sorusuna daha fazla maruz kalmamak için elime kalemi aldım ve bu satırları karaladım. 
Sonrasında susacak mıyım? Hayır. Konuşacak mıyım? Buna da hayır. 
Aslında ben konuşan bir suskunum. Kalemiyle, defteriyle konuşan bir suskun. 


10 Aralık 2024 Salı

BİRDEN 1000’E

Emir Kaan Şimşek, Mahmut Eray Erbaş


Bin, önemlidir. Bir şeyleri anlatırken eğer sayılamayacak kadar çoksa “binlerce” deriz. Bin, sayısı masalımsı bir sayıdır. Yoksa neden Bin Bir Gece Masalları adıyla kitap olsun ki? Üç basamaklı bir sayıdan dört basamaklı bir sayıya geçmenin eşiğidir 1000. 
Bin, önemlidir ve şu an okuduğunuz yazı, blog sayfamızın 1000. yazısıdır. 
1000. yazıyı kaleme almak bize nasip olduğu için çok mutluyuz. Aslında 1000. yazının sahibi olmak için bekleyen arkadaşların olduğunu biliyoruz fakat kaderin cilvesi işte. Biz, o kadar hırs göstermemiştik.
Her ne kadar yazımızın başlığı Birden 1000’e olsa da 1000 sayısına ulaşmamız, birdenbire olmadı. 1’den başladığımız doğrudur fakat arada 999 yazı ve yüzlerce isim var. 
Biz, 1000. yazıyı eklediğimizin farkındayız ancak 100. ya da 999. Yazıların sahipleri sanırım bunun farkında değildi. Hatta 777, 555, 888. sayılar da önemliydi belki fakat bu yazıları yazanlar da farkına varmadı. 
Biz farkındayız 1000. yazıyı eklediğimizin. 
1000. yazımız kutlu olsun, herkese ibretialem olsun.

YALNIZLIK

 Salih Taha Balta

Yalnızlık nedir, bilir misiniz? Eksiklik mi yoksa yokluk mu? Ya da belki nasıl desem?.. Mutfağın boşluğu mu? Belki de kumandanın yerde olması… Ya da yaşadığın odanın boşluğu veya de her gün gördüğün üç dededen sadece ikisini görmek mi?

Sanırım anlatamayacağım yalnızlığı böyle ya da her şey yalnızlıktır. Belki de yalnızlık, düşünce boşluğudur. Hatta sadece boşluktur yalnızlık. 1 sayısı neden bu kadar önemli? Çünkü o da bir başına. Yalnızlık belki de önemli olmaktır, değerli olmaktır ve size kıymet verir. Yalnızlık, dağın zirvesi de olabilir. Etrafında hiçbir şeyin olmamasıdır yalnızlık. Arkadaş kelimesinin anlamını bile bilmemektir. Kocaman dünyada tek başına yaşadığını sanmaktır.  

KAR’AYA VE BEYAZA

Hayrettin Eymen Bulut

Kar mı dünyayı güzelleştiriyor
Yoksa rengi mi şehri sükunete bürütüyor
Beyazın masumiyeti mi
Temizliği mi

Ya da kar sessizleştirdiği için mi 
Beyaz, temiz anılıyor
Beyaz, kar sayesinde mi kazandı masumluğunu
Beyaz, kirlenmeyen saflığını kara mı borçlu 

Belki de her rengi içinde barındırdığı için
Her duyguyu kalbinde barındırdığı için
Belki 
Kar bunun sayesinde sessiz
Masum ve temiz

SONSUZLUK YURDU

Salih Taha Balta

Bir istediğim olmadı kimseden
İstek nedir bilmedim ki ben
Dünya bana bir oyundu
Şimdi neredeyim ben

Dediler bana anlamadın mı
Bir götürdüler beni
Gittim bilmeden nereye gittiğimi
Meğer sonsuzluk yurduymuş
Bütün yolların sonu

MEVLİT KANDİLİ

Salih Taha Balta

Gecenin karanlığında parladı bir nur
Aydınlandı her taraf sabah gibi
Bir mucize ki Allah’ın nimeti
Geldi yine her zaman olduğu gibi
Mevlit Kandili

O gecede yıkıldı putlar yüz üstü
Söndü ateşler 
Bilmedi insanlar, niye?
Her yerde müjdelenmişti onun gelişi
Söyledi İbrahim 
Son Peygamber, diye

Mevlit gecesi 
İnsanların en güzelinin
Dünyaya gelişi 
Ve son buluşu karanlıkların
Doğuşu
Bitmeyecek büyük nurun

AY SELAMI

Mehmet Çınar Köksal


Gün batıyor
Ay selamı, güneş sefası ile
Bitirdiğini sanıyor günü
Aslında yeni başlıyor
İşte benim günüm 

Giriyorum odama
Çıkmıyorum bir daha
Yazıyorum gün batınca
Pencereden dışarıya bakarken
Dökülüyor dudaklarımdan istemsizce sözcükler
Ay selamı, güneş sefası ile
Gün batıyor

SÖZCÜKLER

Utku Kerim Genç

1. Bölüm

Ahmet ve Mehmet, 7. sınıf öğrencisiydi ve bir sonraki dersleri Türkçeydi. Türkçe Öğretmeni, o gün herkesin sözlük getirmesini istemişti. Nihayet ders başladı. Ders başlayınca Öğretmen,”spor” sözcüğünü söyledi ve öğrencilerin sözlükten bu sözcüğü bulmalarını istedi. Sözlüğü taramaya başlayan çocuklar bir süre uğraştı fakat garip bir şeyler vardı. Bir öğretmene, bir de sözlüğe baktılar. O anda gördüklerine inanamadılar. “Spor” sözcüğü sözlükte yoktu. “Spor” sözcüğü yerinden ayrılmış başka başka sayfalarda geziyor ve diğer sözcükleri de ayaklandırıyordu. Büyük bir karmaşa vardı sözlükte. 
Sözlükteki sözcükler, “M” harfinin bulunduğu sayfayı kendilerine başkent seçmişlerdi. “M” harfinin içinde sözcükler bir konsey oluşturmuştu ve kendilerine “spor” kelimesini Başkan olarak seçmişlerdi. Ekonomi Bakanı, “para” sözcüğüydü. Eğitim Bakanı ise “kitap” sözcüğüydü. Sağlık Bakanlığına bu konsey, “doktor” sözcüğünü getirmişti. Sayfalar arasında büyük bir göç başlamıştı. Göçün adı Sözcükler Göçü’ydü. Onlar için çağ açıp çağ kapatan bir olaydı bu göç. Sözcükler heyecanla ders zilinin çalmasını bekliyorlardı. 
Zil çalınca sözcükler, sözlüğün Ahmet’in çantasından düşmesini sağladı ve ardından sözcükler birer ikişer kaçmaya başladı. Beş aylık bir karmaşadan sonra tüm sözcükler, kendilerine yeni bir yer bulmuştu. Terk edilmiş bir fabrikaydı burası. Sözcükler, bu fabrikayı çalıştırmanın yollarını arıyorlardı. “Spor” sözcüğü ABC harflerini görevlendirmişti, birilerini bulmaları gerekiyordu fabrikayı çalıştırmak için. Buldukları kişiyle fabrikayı çalıştırmak için izin alacaklardı.
Bir çözüm aramak amacıyla yola çıkan ABC, tam bir ay sonra geri döndü ve yanlarında Mustafa adlı birini getirmişlerdi. “Spor” sözcüğü Mustafa’nın da bulunduğu bir toplantı düzenledi. Mustafa’nın valiliğe giderek izin alması kararlaştırıldı. Mustafa ayın gün yola çıktı. Yeniden sözcüklerin yanına geldikten sonra dedi ki:
-İzin aldım. On gün sonra sertifikamız çıkacak. 
Fabrika açılmıştı ve buraya Mega Sözcük Fabrikası adını verdiler. Fabrika açıldığında yalnızca beş çalışan vardı ama büyüyeceklerine emindiler. Ayda elli sözlük, kırk bin sözcük üretiyorlardı ve bir de satış mağazaları vardı ama Türkçeyle ilgilenenler dışında kimse ilgilenmiyordu üretimleriyle. Bu aşamadan sonra sözcüklerin aklına yeni bir şey geldi: Kelime Aromalı Dondurma.  Hemen bir de pastane açtılar ve kelimeli pasta, kek ve dondurma satışına başladılar. Aynı zamanda diğer işletmelerinin de reklamlarını yapıyorlardı fakat çalışanların maaşı ödenemiyordu. Satışlar tavan yapmaya başlamıştı ve tüm ülkeye şubeler açmışlardı. 
Ülke artık eğitim alanında refah çağını yaşıyordu ve her şeyi sözcüklere borçlulardı. Herkes sözcüklerin önemini biliyordu ve onlar adına ülkede bir Sözcük adında bir şehir kuruldu. Bu şehir çok gelişti. M harfi sözcüklerin başkenti değildi, yeni başkent Sözcük şehriydi.