Güzel bir tatile çıkmayalı seneler olmuştu. Hep iş, hep
çalışma, toplantı, proje… Yaşamak için vakit kalmıyor gibiydi. Mevsimler gelip
geçiyor ama o mevsimlerin dışında yaşıyordu hayatı. Geçen sadece mevsimler
değil, gençliğiydi. Okula başladığından beri böyleydi bu. İlk zamanlar tatil
için fırsat buluyordu ama son yıllarda başını kaşıyacak vakti kalmamıştı. Zaten
başında da çok az saç kalmıştı. Nihayet bugün izine ayrılmıştı ve tatil
planları yapabilecekti. Gitmediği o kadar yer vardı ki… Karar vermek zordu. Bir
aylık tatil… Bir ay hayatın tüm karmaşasından uzak günler… Düşünmesi bile
kendisini rahatlatıyor, heyecan veriyordu ona. Bilgisayarından kalkıyor
telefonu eline alıyor, onları bırakıyor televizyondaki tur reklamlarına
odaklanıyordu. Gitmediği o kadar yer vardı ki… Karar vermek zordu. En azından
kafasında bir şeyler oluşmuştu. Sabah devam ederim, diye düşündü. Kararını
verir vermez de yola çıkacaktı.
Normalde başını yastığa koyar koymaz uyur, rüya görmeden
uyanırdı. Ancak bu gece zordu uyuması. Sırtından dağ gibi yükün indiğini hissediyordu.
Sağa sola döndü, kalktı bir şeyler içti. Tekrar yattı ve tatlı bir uykunun
kollarına kendisini teslim etti. Bebek gibi mışıl mışıl uyuyordu. Uyurken bazen
tebessüm ediyordu. İhtimal güzel bir rüya görüyordu.
Sabah uyandığında güneş doğmuştu. Telefonunu eline aldı, ne
arayan vardı ne de mesaj. Demek ki tüm iş arkadaşları kendi aralarında anlaşmış
ve rahatsız etmek istemiyorlardı. Kahvaltısını yapıp kararını vermek için
bilgisayarını açtı. Bilgisayar ekranı biraz karanlık gelmişti kendisine. Baktı,
şarj almıyordu. Fişi çıkardı, kabloda sorun var diye düşündü. Zaten bu ikinci
kabloydu. Daha önce de bozulmuştu kablosu bilgisayarının. Heyecanla dün akşam
araştırdığı sayfalar yeniden bakmak istedi ama o anda internetin olmadığını
fark etti. Evin elektriği kesilmiş, diye düşündü. Sigortalara baktı, hepsi
yerindeydi. Dış kapıyı açarak asansöre baktı. Işık yanmıyordu. Demek ki genel
bir elektrik kesintisi var diye aklından geçirdi. İşini telefondan tamamlamaya
niyetlendi fakat telefonda da şebekenin olmadığını görünce hayli morali
bozuldu. Zaten tatil için eşya filan götürmeyi düşünmüyordu. Kişisel
eşyalarının bulunduğu el çantası yeterdi. İhtiyaç duyduğu şeyleri satın alırdı
gerekirse.
Çantasını yanına alarak merdivenlerden yürüyerek binanın
dışına çıktı. İlginçti, yollarda hiç araç yoktu. Marketlerde bir sessizlik ve
tenhalık hakimdi. Biraz ilerde trafik lambaları gözüne çarptı onlar da
yanmıyordu. Çarşıya kadar yürümek zorundaydı. Yürüdü. Bir internet kafede yarım
kalan işini tamamlamak istedi ama tüm dükkanlarda elektrik yoktu. Tüm şehirde
elektrik yoktu. Daha da garip olan şey araçlar da bulundukları yerde ceset gibi
duruyordu. Bisikletler dışında hareket eden araç yoktu.
İnsanlar garip bir suskunluk içindeydi ve bazı yerlerde
küçük insan grupları kendi aralarında konuşuyorlardı. Ne haber dinleyecek
televizyon ne de radyo vardı çalışan. Gruplardan birinin yanından geçerken
adımlarını yavaşlattı. Şöyle diyordu çokbilmiş bir eda ile sakallı ve fötr
şapkalı adam:
-Dünya işte eski günlerine döndü. Elektrikli hiçbir şey
çalışmıyor, motorlar çalışmıyor. Ben bunu aylar öncesinden söylemiştim. Onu
dinleyenlerden biri şaşkın şaşkın:
-Aaa, öyle mi? Peki neden oldu bunlar, diye sordu. Çokbilmiş
adam daha da çokbilmiş bir eda ile:
-Güneş patlamalarının böyle bir felakete yol açabileceğini bilim
adamları söylemişti. Ben de çok araştırdım ve bu ihtimali düşünerek sürekli
mum, pil, batarya yedekledim. Şimdi aylarca bana yetecek malzemem var, diyordu.
Konuşulanları işitince canı sıkıldı. Bu belki de rüyaydı. Tatile
çıkacağı zamanı mı bulmuştu bu felaket günleri. İş yerindeki arkadaşları da
ister istemez tatile başlamışlardı şimdi çünkü elektriğin olmadığı, iletişimin
olmadığı bir iş yerinde ne yapacaklardı ki?
Başı döndü. Oturacak bir yerler aradı ve boş bir banka gidip
oturdu. İnsanlara baktı, ağaçlara, gökyüzüne. Acaba bütün dünya mı etkilenmişti
bu güneş patlamalarından yoksa sadece yaşadığı şehir mi? Belki de diğer
şehirlerde hayat normal olarak devam ediyordu. Fakat nasıl gidecekti diğer
şehirlere ya da nasıl onlardan haber alacaktı?
Oturduğu yerde bir acı hissetti. Önünde bir masa vardı. Oysa
banka oturmuştu. Etrafta kimse yoktu. Masadaki bardağa elini uzattı ve bir
yudum su aldı. Tekrar yürümeye başladı. İnsanlar halen sakindi. Eve gitmek,
uyumak istiyordu. Çantasını yola fırlatarak evine doğru koşmaya başladı. Kalbi
duracak gibi atıyordu, kan ter içinde kalmıştı. Merdivenleri de koşarak çıktı.
Evine geldi ve yatağına uzandı. Hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Hiçbir şey
yapmak istemiyordu.
Bir süre sonra uyandı. Ter içindeydi. Salona doğru yürüdü,
televizyon açıktı. Üstelik tur reklamları dönüyordu televizyonda. Çalışma
odasına gittiğinde bilgisayarı bataryasının son dakikalarını kullanıyordu ve
fişi çekilmişti. Telefonuna baktı, mesajlar ve aramalarla doluydu. Mutfağa
geçti, masanın kenarına oturdu. Boş bardağa baktı. Su almak için kalktığında
bir acı hissetti dizinde. Tıpkı daha önce hissettiği gibi bir acıydı.
Tekrar solana geçti. Haberler başlamıştı. Çokbilmiş,
gözlüklü ve fötr şapkalı bir adam konuşuyordu. Bu adamı tanımıştı ama nereden
tanıyordu? Sesini bile hatırlıyordu adamın, şöyle diyordu:
-Güneş patlamaları bir felakete yol açabilir.
Vatandaşlarımıza pil, mum ve batarya stoklamalarını öneriyorum.
Yıllardır rüya görmemişti. Rüya ile gerçeği karıştıracak
kadar uzaklaşmıştı rüyalardan. Evet evet, çok çalışmış, yorulmuş ve bünyesi
zayıf düşmüştü. Artık bir an önce yer, şehir, ülke seçmeden tatile koşmalıydı.