14 Şubat 2024 Çarşamba

DEVLERİN MAÇINDA BİR ÇOCUK

     Aydın Çınar Yıldırım

    Hafta sonunu dört gözle beklemişti çünkü hayatında ilk kez bir maça gidecekti. Galatasaray ve Fenerbahçe maçıydı üstelik bu. Kendini bildi bileli futbola ilgisi vardı ve Galatasaray’ın fanatiğiydi. Niçin Galatasaray’ı seçmişti takımlar arasından bilmiyordu. Belki de babası Galatasaraylı olduğu için başka hiçbir takıma sıcak bakmamış, Galatasaray formalarıyla büyümüştü. İşte ilk kez bir maçı canlı olarak izleyecek, kalbinde yer tutmuş olan bir takımın futbolcuları ile aynı havayı teneffüs edecekti.
Maç akşamüzeriydi ve akşam gelmek bilmiyordu. Galatasaray formasını giyinmiş, atkısını boynuna dolamış, eline de bayraklar almıştı. Akşama kadar maçta yapacağı tezahüratları prova etti. Komşular rahatsız olur ya da başka takımlı olabilirler diye düşünmeden avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
    -Re re re, ra ra ra, Galatasaray Galatasaray Cimbom bom. Galatasaray varken zaten başka takımı tutanlar bu sözlerden rahatsız oluyorlarsa kendi sorunlarıydı.
    Akşam yaklaştı ve şehrin kenarındaki stadyuma gitmek üzere babasıyla yola çıktı. Bütün şehir adeta stadyum tarafına akıyordu. Yolda bazen önüne Fenerbahçe bayrağı ve formasıyla insanlar çıkıyordu. Onları görünce bir an yenilme korkusu da aklına geliyordu. Galatasaray yenilmezdi gerçi ama bazen hakemler taraf tutuyordu. Yoksa Fenerbahçe, Galatasaray için minik bir kanaryaydı. Stadyuma yaklaştıklarında acıktığını hissetti. Zaten iki saat kadar da maç sürecekti, aç karnına tezahürat yapamazdı. Babasıyla yakında bir yerlerde yemek yediler. Maçın başlamasına yarım saat kalmıştı ve stadyuma girmeyi başardılar. Stadyum, tahmin ettiğinden çok büyük bir yerdi ve insanların gürültüleri karşısında biraz ürkmüştü. Ekran başında çoğu zaman bu gürültüyü duymuyordu. İnsanların sakince maç izlediğini arada bir tezahürat yaptıklarını zannediyordu fakat burada bağıran çağıran, şarkı söyleyen, kaba sözler konuşan insanlar onu ürkütmüştü. Babasının elini sıkı sıkıya tuttu ve kendilerine maç izlemek için bir yer buldular.
    Maç yarıya gelmişti ama boyu küçük olduğu için sürekli oturup kalkan, bağıran insanlardan sahayı göremiyordu. Bazen uğultu oluyor, gol beklentileri tezahüratlara yansıyordu. Gürültünün içinde güçlükle babasına maçı izleyemediğini anlatmaya çalıştı ama babası dönüp yüzüne bakmıyordu bile, gözleri hep sahadaydı. Halen gol haberi de yoktu. Evde olsaydı, ekran başında olsaydı Galatasaray çoktan gol atmıştı. Belki de izleyemediği için maçı, halen gol yoktu. Babasına tribünün biraz aşağısına inmek istediğini söyledi. Babası, gözlerini sahadan ayırmadan onay verdi. Usul usul, düşmemeye gayret ederek beş altı sıra aşağıya indi. Artık sahayı görebiliyordu. Oturacak yer bulamamıştı.
    Dakikaların nasıl geçtiğinin farkında değildi. Maç da sıkıcıydı zaten. Bir hafta boyunca beklediğine değmemişti hiç. Golsüz maçın son dakikalarıydı. İnsanlar stattan yavaş yavaş ayrılıyorlardı. Zaten çok bile kalmışlardı. Geriye dönerek babasını aradı gözleri ama göremedi. Biraz yukarıya çıkıp yine baktı, iyice baktı… Babası görünürde yoktu. İnsanlar birbirlerini iterek çıkışa doğru ilerlemeye devam ediyordu. Çıkış noktasındaki kuyruğa baktı babasını görmek ümidiyle. Babası, kendisini bırakıp da gitmezdi ki maçın ortasında. Mutlaka şimdi babası da kendisini arıyordu. Herkes birbirine benzeyen formalar ve atkılarla gelmişti. O yüzden bu kalabalıkta birilerini ayırt etmek zordu. Babası, yakınında yürüyen bir çocuğun oğlu olduğu düşüncesiyle bir yandan sahaya bakıyor, bir yandan çıkışa ilerliyordu. Maç bu esnada bitti.
    Tribünlerde yapayalnız kalmıştı. Gözleri doldu. Telefonu yanında olsa babasını arardı ama telefonu da yoktu. Belki birilerinden rica eder, babamı ararım diye düşünürken omzunun üzerinde bir el hissetti:
    -Mehmet, maç izlemeye mi geldin? Hayli sıkıcıydı, bilsem gelmezdim bende… Ses tanıdık gelmişti. Geriye dönünce sosyal bilgiler öğretmenini gördü karşısında. Şaşırdı ve sevindi. Ali öğretmen de kendisi gibi fanatik Galatasaraylıydı.
    -Tek başına gelmiş olamazsın değil mi Mehmet, baban nerede diye sordu öğretmen. Mehmet biraz da üzgün:
    -Babamı kaybettim öğretmenim. Tam üzülüyordum ki siz geldiniz, dedi.
    -Dışarıya çıkalım, ararız babanı, dedi öğretmen.
    Bir yandan yine gözleriyle babasını arayarak dışarıya çıktılar. Dışarıda, kapının hemen kenarında babasını gördü Mehmet. Babası hiç üzgün görünmüyordu. Oysa kendisi üzgündü. Hatta gülümsüyordu. Öğretmeni ile babasının yanına ulaştığında babası elleriyle arkada sakladığı formayı uzattı gülerek:
    -En sevdiğin futbolcunun imzalı maç forması Mehmet, bunu senin için aldım, dedi. Mehmet bütün üzüntüsünü unuttu. Babası, Mehmet’in bir şekilde kendisini bulacağını biliyordu zaten o yüzden hiç telaş etmemişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder