hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2024 Perşembe

TATİL

 

    Güzel bir tatile çıkmayalı seneler olmuştu. Hep iş, hep çalışma, toplantı, proje… Yaşamak için vakit kalmıyor gibiydi. Mevsimler gelip geçiyor ama o mevsimlerin dışında yaşıyordu hayatı. Geçen sadece mevsimler değil, gençliğiydi. Okula başladığından beri böyleydi bu. İlk zamanlar tatil için fırsat buluyordu ama son yıllarda başını kaşıyacak vakti kalmamıştı. Zaten başında da çok az saç kalmıştı. Nihayet bugün izine ayrılmıştı ve tatil planları yapabilecekti. Gitmediği o kadar yer vardı ki… Karar vermek zordu. Bir aylık tatil… Bir ay hayatın tüm karmaşasından uzak günler… Düşünmesi bile kendisini rahatlatıyor, heyecan veriyordu ona. Bilgisayarından kalkıyor telefonu eline alıyor, onları bırakıyor televizyondaki tur reklamlarına odaklanıyordu. Gitmediği o kadar yer vardı ki… Karar vermek zordu. En azından kafasında bir şeyler oluşmuştu. Sabah devam ederim, diye düşündü. Kararını verir vermez de yola çıkacaktı.

    Normalde başını yastığa koyar koymaz uyur, rüya görmeden uyanırdı. Ancak bu gece zordu uyuması. Sırtından dağ gibi yükün indiğini hissediyordu. Sağa sola döndü, kalktı bir şeyler içti. Tekrar yattı ve tatlı bir uykunun kollarına kendisini teslim etti. Bebek gibi mışıl mışıl uyuyordu. Uyurken bazen tebessüm ediyordu. İhtimal güzel bir rüya görüyordu.

    Sabah uyandığında güneş doğmuştu. Telefonunu eline aldı, ne arayan vardı ne de mesaj. Demek ki tüm iş arkadaşları kendi aralarında anlaşmış ve rahatsız etmek istemiyorlardı. Kahvaltısını yapıp kararını vermek için bilgisayarını açtı. Bilgisayar ekranı biraz karanlık gelmişti kendisine. Baktı, şarj almıyordu. Fişi çıkardı, kabloda sorun var diye düşündü. Zaten bu ikinci kabloydu. Daha önce de bozulmuştu kablosu bilgisayarının. Heyecanla dün akşam araştırdığı sayfalar yeniden bakmak istedi ama o anda internetin olmadığını fark etti. Evin elektriği kesilmiş, diye düşündü. Sigortalara baktı, hepsi yerindeydi. Dış kapıyı açarak asansöre baktı. Işık yanmıyordu. Demek ki genel bir elektrik kesintisi var diye aklından geçirdi. İşini telefondan tamamlamaya niyetlendi fakat telefonda da şebekenin olmadığını görünce hayli morali bozuldu. Zaten tatil için eşya filan götürmeyi düşünmüyordu. Kişisel eşyalarının bulunduğu el çantası yeterdi. İhtiyaç duyduğu şeyleri satın alırdı gerekirse.

    Çantasını yanına alarak merdivenlerden yürüyerek binanın dışına çıktı. İlginçti, yollarda hiç araç yoktu. Marketlerde bir sessizlik ve tenhalık hakimdi. Biraz ilerde trafik lambaları gözüne çarptı onlar da yanmıyordu. Çarşıya kadar yürümek zorundaydı. Yürüdü. Bir internet kafede yarım kalan işini tamamlamak istedi ama tüm dükkanlarda elektrik yoktu. Tüm şehirde elektrik yoktu. Daha da garip olan şey araçlar da bulundukları yerde ceset gibi duruyordu. Bisikletler dışında hareket eden araç yoktu.

    İnsanlar garip bir suskunluk içindeydi ve bazı yerlerde küçük insan grupları kendi aralarında konuşuyorlardı. Ne haber dinleyecek televizyon ne de radyo vardı çalışan. Gruplardan birinin yanından geçerken adımlarını yavaşlattı. Şöyle diyordu çokbilmiş bir eda ile sakallı ve fötr şapkalı adam:

    -Dünya işte eski günlerine döndü. Elektrikli hiçbir şey çalışmıyor, motorlar çalışmıyor. Ben bunu aylar öncesinden söylemiştim. Onu dinleyenlerden biri şaşkın şaşkın:

    -Aaa, öyle mi? Peki neden oldu bunlar, diye sordu. Çokbilmiş adam daha da çokbilmiş bir eda ile:

    -Güneş patlamalarının böyle bir felakete yol açabileceğini bilim adamları söylemişti. Ben de çok araştırdım ve bu ihtimali düşünerek sürekli mum, pil, batarya yedekledim. Şimdi aylarca bana yetecek malzemem var, diyordu.

    Konuşulanları işitince canı sıkıldı. Bu belki de rüyaydı. Tatile çıkacağı zamanı mı bulmuştu bu felaket günleri. İş yerindeki arkadaşları da ister istemez tatile başlamışlardı şimdi çünkü elektriğin olmadığı, iletişimin olmadığı bir iş yerinde ne yapacaklardı ki?

    Başı döndü. Oturacak bir yerler aradı ve boş bir banka gidip oturdu. İnsanlara baktı, ağaçlara, gökyüzüne. Acaba bütün dünya mı etkilenmişti bu güneş patlamalarından yoksa sadece yaşadığı şehir mi? Belki de diğer şehirlerde hayat normal olarak devam ediyordu. Fakat nasıl gidecekti diğer şehirlere ya da nasıl onlardan haber alacaktı?

    Oturduğu yerde bir acı hissetti. Önünde bir masa vardı. Oysa banka oturmuştu. Etrafta kimse yoktu. Masadaki bardağa elini uzattı ve bir yudum su aldı. Tekrar yürümeye başladı. İnsanlar halen sakindi. Eve gitmek, uyumak istiyordu. Çantasını yola fırlatarak evine doğru koşmaya başladı. Kalbi duracak gibi atıyordu, kan ter içinde kalmıştı. Merdivenleri de koşarak çıktı. Evine geldi ve yatağına uzandı. Hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Hiçbir şey yapmak istemiyordu.

    Bir süre sonra uyandı. Ter içindeydi. Salona doğru yürüdü, televizyon açıktı. Üstelik tur reklamları dönüyordu televizyonda. Çalışma odasına gittiğinde bilgisayarı bataryasının son dakikalarını kullanıyordu ve fişi çekilmişti. Telefonuna baktı, mesajlar ve aramalarla doluydu. Mutfağa geçti, masanın kenarına oturdu. Boş bardağa baktı. Su almak için kalktığında bir acı hissetti dizinde. Tıpkı daha önce hissettiği gibi bir acıydı.

    Tekrar solana geçti. Haberler başlamıştı. Çokbilmiş, gözlüklü ve fötr şapkalı bir adam konuşuyordu. Bu adamı tanımıştı ama nereden tanıyordu? Sesini bile hatırlıyordu adamın, şöyle diyordu:

    -Güneş patlamaları bir felakete yol açabilir. Vatandaşlarımıza pil, mum ve batarya stoklamalarını öneriyorum.

    Yıllardır rüya görmemişti. Rüya ile gerçeği karıştıracak kadar uzaklaşmıştı rüyalardan. Evet evet, çok çalışmış, yorulmuş ve bünyesi zayıf düşmüştü. Artık bir an önce yer, şehir, ülke seçmeden tatile koşmalıydı.

30 Kasım 2023 Perşembe

HEDEF

    Yeni yıl yaklaşmıştı. Sokaklar, caddeler rengarenk ışıklarla süslenmiş insanları tatlı bir telaş almıştı. Çünkü yeni yılın kutlanacağı ilk ülkede yaşıyorlardı. 
    Yeni bir yaşa gireceği için mutluydu çünkü 1 Ocak aynı zamanda doğum günüydü. Doğum günü kutlamasının yılbaşı kutlamaları ile aynı anda olması ona bu günü daha da anlamlı hale getiriyordu. Kendisine gelecek hediyeleri günler öncesinden merak etmeye başlamıştı bile. Yaklaşan tatil nedeniyle sınavlar peş peşe yapılıyordu. Aldığı notlardan sıkılır olmuştu. Kendisini tek mutlu eden şey tatil hevesi ve yılbaşı kutlamalarını düşünmekti. Bu düşüncelerle metroya doğru yürümüştü ve nihayet durağa gelmişti. Durak her zamanki gibi kalabalıktı ve kimse kimsenin farkında değildi. İnsanların hemen hepsinin elinde kitapları vardı ve kimileri ayakta kimileri oturur vaziyette kitaplarına dalmışlardı. Ne okuyorlardı? Okumayı onlar için bu denli gerekli kılan şey neydi? Okumak bir uyuşma biçimi miydi yoksa düşünceyi geliştirme yöntemi mi? O, kitap okumazdı, kitap okuyan insanları okurdu. Yüzlerine bakar, onların hikâyesini düşünür, yaşlarına göre tahminlerde bulunurdu. Mesela şu az ilerde elindeki kalın kitaba gömülmüş yaşlı kadın, ihtimal tek başına yaşıyordu. Evinde muhakkak kendisi gibi yaşlı bir kedisi vardı. Bu düşünceden sonra kadının ellerine baktı. Tahmini doğruydu, ellerinin üzerinde küçük çizikler vardı. Önce uğultusu ve rüzgarı ardından metronun kendisi geldi. Zaten dolu olan metroda kendisine yer bulmakta biraz zorlandı ama kendisini içeri atmayı başarmış hatta oturacak yer de bulmuştu. Yerine oturduktan sonra etrafına bakındı ve telefonuna gömüldü. Yaşlı kadınlar, erkekler ayakta yolculuk yapıyor olmaktan şikâyetçi değillerdi. Birkaç dakika sonra karşısında oturan adamdan tuhaf bir kokunun kendisine doğru yayıldığını hissetti. Adama dikkatle birkaç saniye bakınca göz göze geldiler. Garipti… Adam da kendisine garip bakıyordu. Bu bakışı bir yerlerden tanıyordu. Yolculuk boyunca bir daha bakamadığı bu yüzü nereden hatırladığını düşünerek evine ulaştı. Biraz dinlendikten sonra resim çizmeye karar verdi ve metrodaki adamın yüzü aklına geldi. Bilinçsizce kağıt üzerinde kalem hareket ediyor, anlamsız desenler çiziyordu. En sevdiği anime karakteri Douma’yı çizmekte karar kıldı. Resim son haline yaklaştığında metrodaki adamı nereden hatırladığını bulmuştu. Kalemi masaya bıraktı. Çizdiği Douma’nın resmine baktı. Evet, metrodaki adamın bakışları Douma’nın bakışlarıydı.  
    Ertesi gün okuluna gittiğinde bahçe kenarında dün metroda gördüğü adamı yine gördü. Adam boş boş bir tarafa bakıyordu. Merakla adamın baktığı yöne baktı o da. İlerde şapkasından yüzü görünmeyen bir adam vardı. Yüzünü merak ettiği kişi Kibutsuji Muzan’dı. 

27 Eylül 2023 Çarşamba

UNUTULAN MAÇ


       Aydın Çınar, Semih Karataş

        Yağmur yüklü gri bulutlar iyice şehre yaklaşmıştı ama bir gün önceden kararlaştırdıkları maç için okuldan çıkmış Semihlerin mahalleye doğru ilerliyordu. Kafasında binbir düşünce vardı. Okul son günlerde çok tatsız bir hâl almıştı. Arkadaşları tarafından dışlandığını hissediyordu. Hiç kimse geçen sene okuldan ayrıldığı gibi değildi. Yaz boyu gezmişler, yeni arkadaşlar bulmuşlar üstelik büyümüşlerdi. Neyse ki semih vardı. Aydın bir yandan yürüyor bir yandan bunları düşünüyordu. Birdenbire burnuna düşen yağmur damlası ile irkildi yağmur, geliyorum, diyordu. Başını kaldırdı ve uzaklara baktı, uzaklarda bir gökkuşağı oluşmuştu bile. Hafif bir rüzgar esiyordu ama soğuk değildi. Bu sırada tek katlı ahşap eski püskü evlerden birinin duvarının dibinde titreyerek miyavlayan yavru bir kedi dikkatini çekti. Kediye yaklaştı. Kedi Aydın’ı görünce korkuya kapılarak kaçmak istedi ancak bedenine gücü yetmiyordu. Cılız sesiyle miyavlamaya devam ediyordu. İşin kötü yanı Aydın kedilerden hoşlanmaz, kedisi olan arkadaşlarından bile uzak dururdu. Kediyi o halde bırakmak da istemiyordu. Kedinin yaralı olup olmadığını anlamak için ona yaklaştı. Sol ön patisi ağır bir şekilde yaralanmıştı kedinin. Sokaktan geçen birilerinden yardım istemeyi düşündü ancak kimsecikler yoktu ortalıkta. Kedi miyavlıyor, Aydın düşünüyor, yağmur yaklaşıyor, Semih ve arkadaşları Aydın’ı beklemeye devam ediyordu. Aydın hipnotize olmuş gibi kediyi izlerken birden yanında kocaman bir başka kedi belirdi. Yaralı kedinin annesiydi bu. Aydın’ın zarar vermeyeceğini anlayınca onun ayaklarına sürünmeye ve o da miyavlamaya başlamıştı. Aydın irkildi. İlk kez bir kedi kendisine dokunuyordu. Vücudu buza kesmişti.

Semih ve arkadaşları Aydın’ı merak ettiler ve Semih onun geleceği yolu bildiği için arkadaşına doğru yola çıktı. Bu esnada yağmur başlamıştı. Aydın, saçak altına durmak istiyor ancak anne kediden dolayı hareket edemiyordu. Yağmur kendisini ıslatmaya başlamış zaten maç için hayli ince giyinmişti. Üşümeye de başlamıştı. O sırada Semih uzaktan Aydın’ı gördü ve ona doğru koşmaya, seslenmeye başladı. Aydın, suskundu. Anne kedi kaçmıştı ama yavru kedi halen oradaydı. Semih, gelince durumu anladı ve Aydın’ı sarstı:

-Aydın, sana ne oldu? Boş gözlerle bakan Aydın kekeleyerek:

-Bi.. bii.. bilmiyorum.

Kısa süre sonra Aydın kendisini toparladı ve yağmurdan kaçınmak için duvarın dibine sığındı. Semih yerde kıvranan kediyi görünce durumu daha iyi anladı. Kedinin sol ön bacağının kırık olduğunu eliyle yoklayarak fark etti. Yağmur azalmıştı.

Beklemekten usanan diğer arkadaşları evlerine dağılmıştı ama semih ve aydın’ı da merak ediyorlardı.

             Semih, Aydın’a maçı hatırlatmaya çalıştı, Aydın:

-Aaa… Ben maçı da unuttum, sizleri de… dedi. Kediyi burda bırakamayız, diye ilave etti.

O sırada ahşap evin kapısı korkunç bir gıcırtıyla açıldı. Semih ve Aydın o yöne baktılar. Kapının hemen ardında kalın kaşlı, kirli sakallı, beyaz önlüklü, saçları dağınık, burnu patates büyüklüğünde, iri kulaklı yaşlı bir adam belirdi. Semih ve Aydın’a ters ters baktıktan sonra yavru kediyi alarak hiçbir şey söylemeden kapıyı kapattı ve içeri girdi. Kedi, yalvarır gibi miyavlayarak Aydın ve Semih’e son kez baktığında kapı kapanmıştı…