Üner Taha Aydemir
Kendini bildi bileli aynı sorunu yaşıyordu. Okulda, evde, sokakta, otobüste sanki kendisini yokmuş gibi hissediyordu. Yabancıydı yaşadığı dünyada, yaşadığı dünyaya yabancıydı. Aslında karışmak istiyordu hayatın kılcal damarlarına. Herkes gibi birileriyle irtibatta olmak istiyordu. Akşamın bir vakti bir arkadaşı arasın, dışarıya çağırsın istiyordu. Okuluna gittiğinde tebessümle karşılansın ve “nasılsın” diye sorulsun istiyordu. Öğretmenleri tarafından çağırılsın, geleceğe dair planları, hedefleri sorulsun istiyordu. Çok şey istiyordu, bekliyordu ancak etrafındaki herkes ona hep “yok”muş gibi davranıyordu. Okulun çiçeklerini, ağaçlarını bile düzenli aralıklarla suluyorlardı, çerçeveleri siliyorlardı. Eşya kadar bile görünür değildi hiçbir yerde.
Artık kendisinin görünmez olduğu hissine kapılıyordu ara sıra. Yanından geçtiği kuşlar ve kediler bile ürkmüyordu. Oysa başka çocuklardan kuşlar ve bazı kediler ürküyordu. Okula başlayıncaya kadar bu durumun çok farkında değildi. Okula başladığında dikkatini çekmeye başlamıştı varlığı ile yokluğunun farkının olmaması. Kendince testler bile yaptı “yokluğum fark ediliyor mu?” diye. Okulu aksattı bazı günler ama tekrar okula döndüğünde kimse “neredeydin” diye sormadı. “Nasılsın” diye zaten soran yoktu.
En yüksek notları alıyordu derslerden. Sınavlarda en iyi netleri yapıyordu ancak kendisinden daha geride olan öğrenciler bile övülürken kendisine dair kimse bir yorum yapmıyordu. İlk kez gittiği yerlerde önce ona dikkatlice bakıyorlar, hareketlerini izliyorlar sonra orda da “yok”muş gibi davranıyorlardı. Küçük çocuklar büyüklere göre sanki biraz daha bu konuda iyiydi. Her ne kadar bazıları onu gördüğünde ağlıyorsa da en azından “var” olduğunu kabul etmiş oluyorlardı bu hareketleriyle. Bazen de uzun uzun süzüyorlar, garip garip bakıyorlardı.
Hayatın içinde olup da yok sayılmak, görmezden gelinmek artık onda yaşamadığı, görünmez olduğu gibi garip hisler uyandırıyordu. Yaşıyor muydu? Belki… Var mıydı bu dünyada? Bilemiyordu.
Bu hislerin sürekli içinde olmak hayatı katlanılmaz kılmıştı. O gün de yine “yok” gibiydi herkes için. Okuldan çıktı, evine döndü. Hiçbir şey yapmak istemiyordu. Sadece insanları anlamak istiyordu. Neden kendisine karşı “öteki” gibi davrandıklarını merak ediyordu. Aslında “öteki”nin bile yeri vardı dünyada. “Var”lığından kendisi de şüphe duymaya başladı. Var mıydı?.. Bu eller, bu ayaklar kimindi eğer var değilse. Kendisini zora sokan bu beyin kimindi? Vardı, buna inanıyordu. Belki de diğer insanlar yoktu. Zihninde kara bulutlar dolaşıyor, şüpheler ve soru işaretleri peş peşe geliyordu.
Var mıydı dünyada? Vardı… Kendisini de inandırmak için aynaya bakmak istedi. Yürüdü ve salondaki aynanın önünde durdu. Aynadan kendisine bakan bir siyahiydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder