Fatma Beren Karatepe
Agâh Taha Temizkan
Ela Eyşan Polat
Amırhosseın Hamedıshahrakı
Elvin Rana Pelit
Atakan Kıvanç Ağca
Zümra Şahin
Yağmurlu bir sonbahar günüydü. Güneş batmak üzereydi. Günler iyice kısalmıştı, çabucak akşam oluyordu. Yollardaki ağaçların yaprakları kaldırımlara serilmiş sarı bir halı manzarası oluşturuyordu. Güneş batar batmaz hava iyice serinleyecekti. Oysa öğle vakti sıcaktan bunalıyordu insanlar.
Aslında sonbaharı seviyordu ama sonbaharda okullar açıldığı için biraz canı sıkılıyordu. Senelerdir her sonbahar aynı şeyi yaşıyordu. İlkokula başladığı günden beri sonbaharlarda yüzü gülmemişti. Sonbahar demek evden uzak kalmak demekti, okul demekti, kantin, dersler, öğretmenler, teneffüsler, ödevler demekti. Hatta müdür demekti. Neyse ki evleri okuluna yakındı. Tam sekiz senedir gidip geldiği bu yolları ve bu yollardaki insanları ezberlemişti. Hatta bazen yol sıkıcı olmasın diye gözlerini kapatıyor biraz yürüyor sonra yeniden açıyordu. Yalnızca insanları değil hangi kaldırım taşlarının bozuk olduğunu, hangi ağacın kurumak üzere olduğunu, hangi ağacın üstünde hangi tür kuşun yuva yaptığını bile ezberden biliyordu. Çöp kutularının içinden ansızın fırlayan kedileri de tanıyordu ve her birine bir isim vermişti onların. Bunları düşünürken yolu yarılamıştı ama artık bu sene yol uzun geliyordu ona. Sıkılmıştı. Tam gözlerini kapatıp biraz da gözleri kapalı yürümek istemişti ki ilk kez farklı bir şey gördü. Önündeki yol ikiye ayrılıyordu. Oysa sekiz senedir bu yol dümdüz evlerine kadar onu ulaştırırdı. Durdu, sağa sola baktı. Gözlerini ovuşturdu. Evet, yol ikiye ayrılıyordu. Ne zaman yapılmıştı bu yol? Kim yapmıştı? Sabah görmemişti bu yolu. Üstelik sağa doğru ayrılan yol hayli karanlık ve sessiz görünüyordu. Belki de o yolu sadece kendisi görüyordu. Çünkü yanından geçen insanlardan hiç kimse o tarafa dönmüyordu. Belki de insanlar o yolu görüyor fakat girmekten korkuyordu. Birdenbire onun da içine bir korku düştü. Oysa merak ediyordu o yolun nereye çıktığını. Tek başına gidecek cesareti yoktu. Ansızın sekizinci sınıf olmanın verdiği usancı unuttu ve kafasında binbir soruyla eve doğru ilerledi. Evine ulaştığında annesi ondaki farklılığı sezmişti ama sormadı bile. Akşam yemeğini yedi. Testlerini çözmek üzere masaya oturdu fakat bir türlü okuduklarını anlayamıyordu. Gözünün önüne hep o karanlık yol geliyordu. Bir bahane bulsa da evden çıkabilse o yola girecekti fakat akşamları dışarıya çıkmaması gerekiyordu. Pencereye baktı. Dışarısı hayli karanlıktı. Sanki pencerenin arkasında kendisine bakan biri var gibiydi. Korkmaya başladı. Pencereye doğru yürüdü, pencereyi açtı. Kim olabilirdi ki bu saatte pencerenin önünde. Üstelik 8. Katta oturuyordu. Kendisini sorgulamaya başladı. Belki de psikolojisi bozulmuştu. Pencerede gördüğünü zannettiği şey belki de kendi yansımasıydı.
Düşünmekten yorulmuştu. Çabucak uykusu geldi ve sabah aniden uyandı. Rüya görmüş müydü? Belki… Hiçbir şey hatırlamıyordu sadece aklında o karanlık yol vardı. Sanki gözlerini kapatmış ve birkaç saniye sonra sabah olmuş gibiydi. Giyindi, kahvaltısını yaptı ve hızlı adımlarla okula doğru yola çıktı. Aslında o sağa ayrılan yolu merak ediyordu. Yolun ayrıldığı yere gelince gördüklerine inanamadı. Dün akşam gördüğü yol kaybolmuştu. Bir süre bekledi, gözlerini ovuşturdu. Salavat getirdi. Kaldırım taşlarından birine oturdu ve bekledi lakin yol yoktu. Okula geç kalmamak için yeniden yola koyuldu.
İlk ders, ondaki farklılığı sezen arkadaşları teneffüste ne olduğunu sordular. Biraz korkmuş biraz da şaşırmış vaziyette olan biteni anlattı. Arkadaşları da heyecanlanmıştı. Öğlen arasında yasak olmasına rağmen okuldan ayrılarak o bölgeye gitmeye karar verdiler. Hepsi birden çıkamazdı, bu dikkat çekerdi. Birer birer ayrılacaklar ve köşe başında buluşacaklardı. Plan hazırdı.
Derslerin nasıl geçtiğini de anlamadılar çünkü dinlemediler. Hepsinde büyük bir heyecan vardı. Toplam beş kişiydiler. Öğlen vakti gelince sessiz sedasız birer birer okuldan sıvıştılar. Köşede buluşup hızlı adımlarla bölgeye geldiler. Mert, olay yerine gelince yine morali bozuldu çünkü sabah gördüğü manzaranın aynısıydı burada karşılaştığı. Arkadaşlarına anlatmaya başladı. Arkadaşları Mert’e bakarken üzülmeye başladılar. Mert ne kadar heyecanla anlatsa da bu hikayeye kimse inanmadı. Arkadaşlarından Efe, Mert’e baktı ve konuştu:
-Dün sen öğlen yemeğinde ne yemiştin?
Mert, bu sorunun nedenini anlamıştı. Cevap vermedi. Bu esnada Ferdi girdi söze:
-Günde kaç saat uyuyorsun Mert?
Mert, bu soruya da cevap vermedi. Sorular peş peşe geliyordu. Meral devam etti:
-Sen buradan geçerken saat kaç oluyor akşamları?
Mert, saati hesap etmek üzereydi ki Elisa söze girdi:
-Ben sana inanıyorum Mert. Okuduğum bazı kitaplarda zaman bölünmesi, boyut değişimi gibi bazı şeylere rastlamıştım. Fantastik kitaplarda sık karşılaşırım bu durumla, dedi.
Ders saatinin yaklaştığını fark ettiler. Hızla okula yöneldiler. Okula girerken toplu halde girmişlerdi ve Müdür’ün pencereden kendilerini gördüğünü fark etmediler. Müdür, bu öğrencileri tanıdığı için sorun çıkarmadı. Mutlaka kırtasiyeye ya da benzer bir yere gitmişlerdir, diye düşündü.
Mert, öğleden sonraki dersler boyunca sustu. Arkadaşları da Mert’in yanına uğramadı. Keşke söylemeseydim, diye düşündü Mert. Belki de haklılardı. Zaten kendisi de bir kez görmüştü bu yolu.
Akşam eve dönerken bu yolu artık göremeyeceğini düşünüyordu ki yine aynı şey olmuştu. Sağ tarafta yolu yine gördü. Büyülenmiş gibi bir süre yola baktı. Tam bu esnada dün gece pencerede gördüğü yüze benzer bir yüz gördü yolun karanlığa kavuşan noktasında. Salavat getirdi. Besmele çekti. Yol karışışında duruyordu. Bu yolun gerçekten var olduğunu bir şekilde ispatlamak için birilerini aradı gözleri. Yolda kimse yoktu. Hatta bu vakitte çoğalan kuşlar bile yoktu ortada. Dünya durmuş gibiydi. Yola girip girmemekte endişeliydi. Belki de son kez görüyordu bu yolu. Bu yola girmeliydi. Bu yolda yürümeliydi. Sonucu ne olursa olsun bu tecrübeyi yaşamalıydı. Yolun ötesinde görünen silik yüz kendisini çağırıyor gibiydi. Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Cesaret toplamaya çalıştı. Yola girmek için gözlerini açtı ve ilk adımını attığında yolun kaybolduğunu gördü. Daha fazla burada bekleyemezdi. Evin yolunu tuttu.
Yolda yürürken Elisa’nın söyledikleri aklına geldi. Bu konularda yazılmış kitaplardan bahsetmişti.
Evine girdi, tüm işlerini hallettikten sonra temiz bir kağıt koydu masaya. Kalemlerini çıkardı. Bir hikaye yazmalıydı. Önce hikayenin adını yazdı kağıdın en başına büyük harflerle:
KARANLIK YOL…