Akın Eliş, Ezgi Budak
Kendini çok eksik hatta yarım hissediyordu. Bir şeyler eksikti hayatında ama ne olduğunu bilmiyordu. Müzik dinliyordu fakat yarımlığını unutamıyordu. Ders çalışıyordu. Kimsenin çalışmadığı kadar çalışıyordu fakat hep bir yarımlık hissi zihninde çivi gibi batıyordu. Kitap okuyordu, parka gidiyordu, yürüyüşe çıkıyordu ama hep bir şeyler eksikti.
Zaman zaman bu hissi ailesiyle ve arkadaşlarıyla konuşmaya yeltenmişti ancak ailesi onu psikoloğa götürmeyi teklif etmişti. Arkadaşları ise az ders çalışmasını ve az kitap okumasını önermişlerdi. Ciddiye alınmamıştı kimse tarafından bu sorunu. Ne yapsa, ne etse yaptığı, ettiği her şey bir boşluğa düşüyor gibiydi. Kocaman, karanlık bir uçurumdan aşağıya yuvarlanıyordu her eylemi ve sonra bulamıyordu onları. Kayboluyordu yaptığı şeyler, kayboluyordu düşündükleri bile.
Rüyalarına bile siniyordu bu yarımlık hissi. Rüyaları da kayboluyordu. Hayatı yarım yaşadığını düşünmeye başlamıştı ve etrafını yarım gördüğünü. Her şeyi yarım görüyorum, diyemezdi. Anlatamazdı ki bunu kimseye lakin öyleydi.
Arkadaşlarının arasında gülüyor, eğleniyormuş gibi yapıyordu. Onlardan ayrı kalınca daha da derinleşiyordu önünde durduğu uçurum. Daha da karanlıklaşıyordu. Onlarla maç yapıyor, onlarla pikniğe gidiyor, yürüyüşe çıkıyordu.
Yine bir okul çıkışıydı ve herkes evine doğru ilerliyordu. Kimileri de okul önünde bekleyen servis araçlarına doğru gidiyordu.
Üç kişilerdi birlikte yürüyen. Üç kişilerdi, eve kadar birlikte gidecek olan. Okulun dışına çıkmışlardı. Vakit ikindiydi ve havada hoş bir kızıllık vardı. Gölgeler uzamıştı. Üç arkadaş güneşi arkalarına almışlar, yürüyorlardı. Bir süre sonra beş kişi yürüdüklerini fark etti. Üç kişilerdi ve önlerinde yalnızca iki gölge vardı. Adımlarını yavaşlattı. Bir süre sonra yürümeyi bıraktı. İki arkadaşı ve iki gölge ilerlemişti. Gölgesinin olmadığını fark ettiğinde olduğu yerde kalmıştı. Bir ses duydu bunu fark ettiğinde. Çıtırtıya benzeyen bir ses. Arkadaşları döndü ve yanına geldiler. Gölgeler dönmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder