Ezgi Budak
Belki de bizi ayık tutan şey rüyalardır. Rüya, görme isteğiyle topladığımız bilgilerdir. Bilinçaltımıza işleyen, biz farkında olmasak bile bu arzuyla yanan küçük bir istektir.
Uyku, bir kaçıştır. Hayatın somutluğunu bırakıp soyuta kaçtığın bir yoldur. Kısa sürse bile tüm iplerden ve yüklerden kurtulduğun bir eylemdir. Rüya görmek de cabası. Geçici bir süre bile olsa insanın inandığı bir sanrıdır. Yani rüya sanrı mıdır, değil midir bilmem. Ama en yakın kelime bu galiba. Peki, kabuslar da açgözlülüğün bir sonucuysa? Zaten böyle bir kaçış şansımız varken bir de farklı bir gerçeklik istememizden kaynaklanıyorsa?
Güçlü bir iradeye sahip olmadıkça göreceğimiz rüyayı seçemeyiz ya da rüya gördüğümüzü anlayamayız. Tabi kabuslar o gün veya o günler içinde gördüğümüz kötü şeylerin yansıması da olabilir. Ama zaten kötü bir gün geçirmişsek kaçış yolumuz neden bize daha çok yük olsun ki? Belki de kabusları kafamızda büyüten bizizdir. Fakat soluk soluğa uyandıktan sonra etkisini sürdürdüğü de doğrudur. Bu her ne kadar bizim hayal gücümüz olsa da.
Kabus ve rüya kavramları gerçekten garipler. Gözümüzü kullanmadan bize görüntüler gösteren soyutluğun en güzel güçlerinden biri bence. Rüya ya da bilinçaltı sanrısı anılardan da ibaret olabilir. Kaçışımızın gerçekliği ve gerçekliğin kaçışı. Rüyalar her zaman mantıklı değildir. Lakin insanlar bu kıymetli sanrıya anlam yükler. Kaybetmek istemeyecekleri bir kavram. Her sorun uyuyarak çözülmez ama sorunların çözümü uyuyarak bulunabilir. Rüyaların kısa süreli bellekte yer alması onların unutulması gerektiği anlamına gelmez. Aksine az oldukları için değerlidirler. İnsana özel oldukları için değerlidirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder