9 Mart 2024 Cumartesi

BİR KURTULUŞ HİKAYESİ

    Emir Aras İmirhan, Yusuf Çağrı Ekici, Emir Subaşı

 
    Bütün dünyada bir kedi sevgisi hastalığı başlamış, çocuklar, gençler yaşlılar herkes ama herkes evinde, mahallesinde gördüğü kediyi seviyor, besliyordu. Kimsenin aklına kedilerin sinsi planı gelmiyordu. Kediler için yüzyıllardır bekledikleri fırsat doğmuştu. Artık kimse köpekleri sevmiyor, kuşlara bakmıyor herkes yalnızca kedileri seviyordu. Bazıları annesinden, babasından, kardeşinden çok kedisiyle vakit geçiriyordu. Kedilerin evcilleştirildiğini sanıyorlardı ama kediler insanları kedileştiriyordu. Kediler gibi nankör, kediler gibi mızmız ve tembel insanlar çoğalmıştı. Evlerde tıpkı kediler gibi uzanıp yatan çocuklar türemişti. Yalnızca mama vakti kalkıp, kumuna işeyen ve sonra yeniden horul horul uyuyan çocuklar. İnsanlar normal konuşmayı unutmaya başladıklarının farkında değillerdi. Konuşmaları artık miyavlamayı hatırlatıyordu. Bazıları kedilerinin konuştuğunu zannediyor bununla ilgili videolar çekiyor ve paylaşıyordu ama gerçek tam tersiydi. İnsanlar miyavlamaya yakın anlaşır hale gelmişti. Tıpkı kediler gibi insanlar da birbirlerinden hazzetmiyor, bölgelerine başkaları girdiğinde agresif tavırlar sergiliyorlardı.
    Yalnızca bu kadar olsa yine iyiydi fakat insanlar kedileri sevdikçe kuşları yiyecek olarak görüyor, köpeklerden korkuyla karışık bir nefret duyuyorlardı. Ayrıca şehirlerde balık satışları da tavan yapmıştı.
Dünyanın bu gidişatından en çok rahatsız olanlar kuşlar ve köpeklerdi. Kuşlar, zaten çoğunlukla doğada yaşıyorlardı ancak köpekler bin yıllardır hizmet ettikleri, sadakat gösterdikleri insanların nasıl bu hale geldiklerini anlamıyorlardı. Sonunda insanlığın sadık dostu, koruyucusu köpekler birer ikişer şehirlerden ayrılarak yeniden doğaya dönmeye başladılar. Dağlarda, ormanlarda kendi cinsleriyle karşılaşan köpeklerin hepsinin gözlemi aynı yöndeydi. Kediler dünyayı ele geçirmek üzerelerdi ve insanlardan sonra dünyadan kaldırmayı düşündükleri canlılar ihtimal köpeklerdi.
    Günlerce içinde bulundukları durumu şehirlerden uzaklarda değerlendiren köpekler sonunda büyük bir mücadele için karar verdiler ve K.İ.T.Y (Kedi İmha ve Toplama Yönetimi) adlı teşkilatı kurarak yeniden insanların yanlarına dönmeye başladılar. K.İ.T.Y’nin kuruluş amaçları şöyleydi:
    1- Son yıllarda değişen kedi tavırlarını ve niyetlerini anlamak.
    2- Kedilerin içinden bazılarını kendileriyle çalışmaya ikna etmek gerekirse zorlamak.
    3- Kedilerin insan davranışlarındaki etkilerini anlamak.
    4- Dünyayı yeniden eski günlerine döndürerek gerekirse dünyayı kedi türünden arındırmak.
    Kendi aralarında gizlilik anlaşması ve görev dağılımı yapan köpekler kedilerin dikkatini çekmeden yeniden şehirlere inmeye başladılar. İşleri çok zordu çünkü onlar doğadayken kediler, insanları iyice yoldan çıkarmışlardı.
    Köpeklerden biri takip ettiği kedilerden birinin davranışlarında gariplikler sezmişti. Kedi, insanların yanındayken normal bir kedi gibi davranıyor ancak dışarıya çıktığında adeta farklı bir yaratığa dönüyor ve tuhaflıklar sergiliyordu. Birkaç gün bu kediyi takip eden köpek sonunda teknolojik bir üssün önünde onlarca kediyi gördü. Bu üs dünya dışı yaratıklar tarafından yönetiliyordu ve bazı kediler de aslında bu yaratıklara çalışıyordu. Durumu diğer köpeklere haber vermek için bir toplantı talep etti. Toplantıda söylenen şeyler hep birbirinin aynısıydı. Aslında dünyayı istila eden, insanları yöneten kediler değil de kedileri de yöneten dünya dışı yaratıklardı. Köpeklerin işi iyice zorlaşmıştı. Mutlaka kendilerine yeni yardımcılar bulmaları gerekiyordu. Bunun için kuşlardan yardım almak gerektiğinde hemfikir oldular. Önce evcil kuşlardan başlamak gerekiyordu. Kedilerin tavırlarından zaten muhabbet kuşları, papağanlar, güvercinler ve kanaryalar da rahatsızdı. Önce onlara K.İ.T.Y’nin varlığından ve çalışma şartlarından bahsetti köpekler. Hepsi de birlikte çalışmayı kabul etti fakat bu kuşlar çelimsiz ve güçsüz olduklarından diğer kuşlara da durumu anlatmak gerekliliği oluşmuştu. Bir süre sonra yerde köpekler gökte tüm kuşlar kedileri ablukaya almışlardı.
    Dünya dışı yaratıklar ise bu esnada planlarının deşifre olduğunun farkına vardılar ve köpeklerle, kuşlarla büyük bir mücadele planı yaptılar. Kedilerin bir kısmı doğal kediydi, normal davranıyordu. K.İ.T.Y mensupları doğal kedilere ulaştığında facianın daha büyük olduğunu anladı çünkü bu kediler köle gibi, rehine gibi zorla çalıştırılıyorlardı. Hatta bazı kediler sahiplerine bir şeyler anlatmaya çalışmış fakat hayvan barınağına bırakılmışlar ve yerine diğer kedilerden bırakılmıştı.
Yeteri kadar doğal kediyle irtibat kuran K.İ.T.Y, dünya dışı yaratıkların üslerine tüm kedilerin giriş hakkı olduğunu öğrendiğinde büyük bir planı yürürlüğe koydu. Tıpkı bu yaratıkların insanlığı adım adım ele geçirme çabası gibi köpekler de adım adım üsse sızacak bir yandan da kuşlardan destek alacaklardı.
    Daha fazla zaman kaybetmek anlamsızdı. Kısa sürede üssün tüm krokisi ve kritik bölümleri K.İ.T.Y’nin eline geçti ve şafakla beraber taarruz kararı aldılar. Kuşlar önce etrafı kolaçan etti, ardından doğal kediler üsse birer ikişer girmeye başladı. En son köpekler uluyarak ve sert sesler çıkararak üsse saldırdı. Dünya dışı yaratıkların karşılık verecek vakitleri yoktu. Üs, bir anda sesler çıkarmaya başladı. Büyük bir patlamanın ardından üssün çekirdek bölümü ışıklar saçarak havalanmaya başladı. Cisim uzaklaştıkça doğal olmayan kedilerin önce tüyleri dökülüyordu sonra cızırtıyla küle dönüşüyorlardı.
Dünya kurtulmuştu ama insanların doğal hallerine dönmeleri için hayvanların onlara doğal davranışları hatırlatmaları gerekiyordu.
    Uzun, yorucu bir mücadele geride kalmıştı. Görevini tamamlayan K.İ.T.Y’nin artık dağıtılması gerekiyordu fakat bu kez de köpeklerin içinde değişik davranışlar sergileyenler başlamıştı.

YAĞMUR

 Emir Baran İpek, Zehra Yıldırım

    Otobüs gecenin karanlığında yavaş yavaş ilerliyordu. Arada bir karşı yoldan gelen araçların ışığı otobüsün içini kısa süreliğine aydınlatıyor sonra yeniden otobüs karanlığa bürünüyordu. Gözlerini açtı, ön koltuklar boş görünüyordu. Yan koltuk da boştu. Geriye döndü ve baktı. Arka koltuklar da boştu. Kocaman otobüste tek başına kalmıştı. Yolculuğun nereye olduğunu bilmiyordu. Susamıştı, acıkmıştı da ama dinlenmiş gibiydi. Ayaklarının şiştiğini ve ayakkabının dar geldiğini hissetti. Su istemek için muavini aradı gözleri fakat ortalıkta o da görünmüyordu. Otobüs iyice yavaşlamış ve ana yol üzerinden ayrılmıştı. Mola verileceğini düşündü. Bir mola iyi gelirdi gecenin bu saatinde. Hava almaya da ihtiyacı vardı. Otobüs nihayet durdu ve kapılar açıldı.
    Kendini dışarıya hızla attı ve bir şeyler yemek için tesisin içine daldı ancak kimseler yoktu içerde. Sağda solda başka araç da yoktu. Masalar, sandalyeler boştu. Her yerin ışığı yanıyordu. İçeriye girerken gördüğü çeşme geldi aklına. Dışarıya tekrar çıktı ve çeşmeden su içmek istedi. Musluğu çevirdiğinde gıcırtıya benzeyen bir ses duydu. Musluktan önce bir hava sesi geldi ancak su gelmedi. İn cin top oynuyor dedikleri yerler buna benzer yerlerdi galiba. Aklı bir türlü almıyordu burada yaşadıklarını. İnsanlardan umudunu kesmişti ama en azından bir kedi, köpek, ağaç dallarında tünemiş bir kuş bile yok gibiydi. Zaman durmuş gibiydi ya da siyah beyaz bir resmin içine düşmüş gibiydi. Kendisinden başka her şey hareketsizdi. Başını göğe kaldırdı. Yıldızları, ayı aradı. Görünmüyordu hiçbiri. Simsiyah bulutlar vardı hareket etmeyen. Otobüse dönmekten başka çaresi kalmamıştı. Otobüse doğru yöneldiğinde otobüsün yerinde olmadığını fark etti. Bir rüya mıydı bu? Belki de şu anda evinde yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Bunun bir rüya olup olmadığını anlamak için kendi yüzüne bir tokat attı. Acısını derinden hissedince rüyada olmadığını anladı. Peki, bu otobüse ne zaman binmişti, nereye gidiyordu? Üzerindeki giysilere baktı, bir başkasının giysileri gibi emanet duruyordu üzerinde üstelik hayli büyüktü de. Yürümekten başka çaresi kalmamıştı. İlerde şehrin ışıkları görünüyordu. Yolda bir araç görür şehre kadar götürür, düşüncesiyle yeniden anayola çıktı. Anayola adım atar atmaz yüzüne düşen yağmur damlası ile irkildi. İşin sonunda ıslanmak da vardı fakat ıslanmayı, yağmurda yürümeyi, yağmurda şarkı söylemeyi severdi. Işıklara doğru yöneldi, ellerini ceplerine koydu, yakasını kaldırdı ve yürümeye başladı. Attığı her adımda yağmur biraz daha hızlanıyordu. Arada geriye dönüp bakıyor ancak gelip geçen bir araç görmüyordu. Son kez geriye dönüp baktığında olduğu yerde kaldı. Az önce ayrıldığı yer ortadan kaybolmuştu.
    Geceydi, karanlıktı, kimsecikler yoktu, yağmur yağıyordu ve önünde uzun sayılabilecek bir yol vardı. Yürümeye devam etti. Zihninde bir şarkı aradı karanlığa ve yağmura söyleyeceği. Hatırlayamadı. Oysa ne çok şarkı bilirdi, türkü bilirdi. Hatırlayamadı.
    Kaç dakika olmuştu yürümeye başlayalı, yoksa kaç saat mi? Belki de günlerdir yürüyordu. Siyah bulutlar tepesinden ayrılmıyordu. Rüzgar yoktu, ses yoktu. Sanki yola düşen yağmur damlaları tam asfalta değecekken ortadan kayboluyor ya da yavaşlıyordu çünkü yağmurun da sesi yoktu. Bu sessizlik onu çıldırtacak gibiydi. Bir şarkı bulmalıydı söylemek için geceye, yağmura, yola…
    Şehre bir türlü ulaşamıyordu. Ayaklarının altındaki yol bir yürüme bandı gibi hep aynı yerde tutuyordu onu. Daha fazla dayanamayıp koşmaya başladı. Koştukça yağmur hızlandı, hızlandı, hızlandı. Şehir bir türlü yaklaşmadı. Hiçbir araç geçmedi yanından. Bulutlar yerinden oynamadı.
    Kan ter içinde kalmıştı. Adımları artık kendini taşıyamıyordu. Önce durdu, sonra oturdu yola, sonra sırt üstü uzandı. Göğe baktı. Yağmur damlaları üzerine üzerine düşüyordu. O sırada yağmurun ritminden bir şarkı gelmeye başladı zihnine. Sözlerini hatırlamaya başladı bu şarkının. Gözlerini kapattı ve şarkıyı mırıldanmaya başladı.
    Gözlerini açtı. Otobüs gecenin karanlığında yavaş yavaş ilerliyordu. Arada bir karşı yoldan gelen araçların ışığı otobüsün içini kısa süreliğine aydınlatıyor sonra yeniden otobüs karanlığa bürünüyordu.

RAMAZAN MANİLERİ

 



Eymen Akif Şahin

Ramazan geldi hoş geldi
Minareye kuş geldi
Eğer oruç tutmazsan
On bir ayın boş geldi


Top patlar iftar olur
Dünya bize dar olur
Eğer oruç tutmazsan
Bayram sana zor olur

BİR ÇOCUKLUK SABAHI

Alp Mete Akbaş


Bir çocukluk sabahı
Küçük bir ilçenin ortasında
Karın soğuğunda
Çocuktum

O ilçenin sabahı
Çocukluğumun anısı
Ben özlerim yine
O buz gibi sabahı

RAMAZAN GELDİ

 
Livanur Ekici

Ramazan geldi
Oruç tutma vakti
On bir ayın sultanı
Hoş geldin Ramazan

Bugün oruç tutacağız
Sahura kalkacağız
İftar yapacağız
Hoş geldin Ramazan

BİR HAFTA




Belinay Coşkun


Pazartesi yenidir
Salı güneşlidir
Çarşamba mutlu
Perşembe sevgi dolu
Cuma enseni kapa
Cumartesi git Sivas’a
Pazarla sona erdi bir hafta

BAYRAM

Belinay Coşkun
Bugün bayram günü
Ayrılıklar uçsun barış konsun evlere
Yeni giysiler giyelim
Raflardan tabaklar insin
Asık surat olmasın
Meydanlar dolsun neşeyle

RAMAZAN

 Hanzade Eligüzel

Ramazan geldi
Evlere neşe getirdi
Otuz gün oruç tutarsak
Sonunda bir bayram bekler bizi

Tüm çocuklar güzelce giyinir
Eğlenip şeker toplar
Unutmazlar hiç
Önemli olan yeni kıyafetler değil
Temiz kıyafetlerdir

RAMAZAN

Hanzade Eligüzel

Ramazan geldi
Artık oruçlar başladı
Maniler havalarda uçuşur
Artık uyanma vakti der davulcular
Zamanında kalkar herkes oruç için
Aralarında oruç tutmayan çocuklar
Namaz için okunan ezan sesine uyanırlar


ORUÇ
Oruçlar başladı
Ramazan geldi
Uzunca bir sohbet başlar oruçlar açılınca
Çünkü tüm akrabalar bir araya gelir 

ORUÇ
Oruç başladı
Yüzler güldü
Akrabalar toplandı
Bayram yaklaştı
Evde dolaşır neşeli çocuklar
Sohbeti hiç bitirmeyen
Konuşkan büyükler

KÖSEDAĞ’IN KÖSESİ

 Emir Celal ÇAT

Bir gün Köse Süleyman bir arkadaşıyla sıcak çayları yudumlarken bir diğer arkadaşı ise en rahat koltuğuna oturmuş gazete haberlerine bakıyordu. Bu, onun her zaman yaptığı işti. Bu örüntüye göre günler akıyordu. Köse, bir gün bu zaman döngüsünü kesmeyi başardı. Sırf değişiklik olsun, uçukluk olsun diye bir dağa çıkmaya karar verdi. Belki de o dağa yedi günde çıkardı belki de yedi haftada.
Köse, dağa çıkma umuduyla o gün arkadaşlarıyla belki de son çaylarını yudumluyordu. Bunu arkadaşlarına demedi. Ertesi gün olmuş Köse umutla uyanmıştı. Yola çıkmak için daha ilk adımını atmış ona göre diğer insanlar yan yatmıştı.
Artık uzun yol Köse’yi bekliyordu ama o sırada dağa çıktığını bile fark etmemişti. O gün tarih 1 Temmuz 1243’tü. Zaten çıktığı gibi inmesi de lazımdı. Köse, o dağı yavaş yavaş indi.
Ertesi gün Köse, tesadüfen arkadaşlarını görmüştü. İçindeki mutluluk umudunu taşırmıştı. Üç arkadaşın birine yaklaşan bir çocuk dedi ki:
-Ağabey, ağabey, savaş çıktı çabuk gel.
Üç arkadaş hemen oraya gidip tetiği çektiler. Moğollar Anadolu Selçuklu Devleti’ne savaş açmıştı. O günün tarihi 3 Temmuz 1243’tü.
Köse de savaşa katılmak ve tetiği çekmek için dağa çıkarken bir Moğol onu vurmuştu. O günden sonra savaşı kaybetmiştik ama Osmanlı kurulmuştu. Bu yüzden orasının ismi Kösedağı olmuştu.

DEĞİŞİK DÜNYA

 Elif Yüsra Yaralı

Bu dünya bildiğin gibi bir dünya değil!!!
Bu dünyada arkadaş diye bir şey yok, insan diye bir şey yok. Bu dünyada uzaylılar yaşıyor. Spor yok, bilsem yok, isim hiç yok. Aslında burada dünya yok. Sadece boşlukta yaşıyoruz. Ben yazmıyorum, beynim yazıyor. Burada bina yok. Özellikle hayat yok. Burada yaşamak ister miydin?

KİTAP

 Merve Sena Öztürk

Severim kitapları
Neşe bilgi yuvası
Mutluluğun dünyası
Ah canım kitaplarım

Öğrenirim her şeyi
Sevmeyi ve bilmeyi
Anlatamam kimseye
Senden aldığım zevki