9 Mart 2024 Cumartesi

YAĞMUR

 Emir Baran İpek, Zehra Yıldırım

    Otobüs gecenin karanlığında yavaş yavaş ilerliyordu. Arada bir karşı yoldan gelen araçların ışığı otobüsün içini kısa süreliğine aydınlatıyor sonra yeniden otobüs karanlığa bürünüyordu. Gözlerini açtı, ön koltuklar boş görünüyordu. Yan koltuk da boştu. Geriye döndü ve baktı. Arka koltuklar da boştu. Kocaman otobüste tek başına kalmıştı. Yolculuğun nereye olduğunu bilmiyordu. Susamıştı, acıkmıştı da ama dinlenmiş gibiydi. Ayaklarının şiştiğini ve ayakkabının dar geldiğini hissetti. Su istemek için muavini aradı gözleri fakat ortalıkta o da görünmüyordu. Otobüs iyice yavaşlamış ve ana yol üzerinden ayrılmıştı. Mola verileceğini düşündü. Bir mola iyi gelirdi gecenin bu saatinde. Hava almaya da ihtiyacı vardı. Otobüs nihayet durdu ve kapılar açıldı.
    Kendini dışarıya hızla attı ve bir şeyler yemek için tesisin içine daldı ancak kimseler yoktu içerde. Sağda solda başka araç da yoktu. Masalar, sandalyeler boştu. Her yerin ışığı yanıyordu. İçeriye girerken gördüğü çeşme geldi aklına. Dışarıya tekrar çıktı ve çeşmeden su içmek istedi. Musluğu çevirdiğinde gıcırtıya benzeyen bir ses duydu. Musluktan önce bir hava sesi geldi ancak su gelmedi. İn cin top oynuyor dedikleri yerler buna benzer yerlerdi galiba. Aklı bir türlü almıyordu burada yaşadıklarını. İnsanlardan umudunu kesmişti ama en azından bir kedi, köpek, ağaç dallarında tünemiş bir kuş bile yok gibiydi. Zaman durmuş gibiydi ya da siyah beyaz bir resmin içine düşmüş gibiydi. Kendisinden başka her şey hareketsizdi. Başını göğe kaldırdı. Yıldızları, ayı aradı. Görünmüyordu hiçbiri. Simsiyah bulutlar vardı hareket etmeyen. Otobüse dönmekten başka çaresi kalmamıştı. Otobüse doğru yöneldiğinde otobüsün yerinde olmadığını fark etti. Bir rüya mıydı bu? Belki de şu anda evinde yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Bunun bir rüya olup olmadığını anlamak için kendi yüzüne bir tokat attı. Acısını derinden hissedince rüyada olmadığını anladı. Peki, bu otobüse ne zaman binmişti, nereye gidiyordu? Üzerindeki giysilere baktı, bir başkasının giysileri gibi emanet duruyordu üzerinde üstelik hayli büyüktü de. Yürümekten başka çaresi kalmamıştı. İlerde şehrin ışıkları görünüyordu. Yolda bir araç görür şehre kadar götürür, düşüncesiyle yeniden anayola çıktı. Anayola adım atar atmaz yüzüne düşen yağmur damlası ile irkildi. İşin sonunda ıslanmak da vardı fakat ıslanmayı, yağmurda yürümeyi, yağmurda şarkı söylemeyi severdi. Işıklara doğru yöneldi, ellerini ceplerine koydu, yakasını kaldırdı ve yürümeye başladı. Attığı her adımda yağmur biraz daha hızlanıyordu. Arada geriye dönüp bakıyor ancak gelip geçen bir araç görmüyordu. Son kez geriye dönüp baktığında olduğu yerde kaldı. Az önce ayrıldığı yer ortadan kaybolmuştu.
    Geceydi, karanlıktı, kimsecikler yoktu, yağmur yağıyordu ve önünde uzun sayılabilecek bir yol vardı. Yürümeye devam etti. Zihninde bir şarkı aradı karanlığa ve yağmura söyleyeceği. Hatırlayamadı. Oysa ne çok şarkı bilirdi, türkü bilirdi. Hatırlayamadı.
    Kaç dakika olmuştu yürümeye başlayalı, yoksa kaç saat mi? Belki de günlerdir yürüyordu. Siyah bulutlar tepesinden ayrılmıyordu. Rüzgar yoktu, ses yoktu. Sanki yola düşen yağmur damlaları tam asfalta değecekken ortadan kayboluyor ya da yavaşlıyordu çünkü yağmurun da sesi yoktu. Bu sessizlik onu çıldırtacak gibiydi. Bir şarkı bulmalıydı söylemek için geceye, yağmura, yola…
    Şehre bir türlü ulaşamıyordu. Ayaklarının altındaki yol bir yürüme bandı gibi hep aynı yerde tutuyordu onu. Daha fazla dayanamayıp koşmaya başladı. Koştukça yağmur hızlandı, hızlandı, hızlandı. Şehir bir türlü yaklaşmadı. Hiçbir araç geçmedi yanından. Bulutlar yerinden oynamadı.
    Kan ter içinde kalmıştı. Adımları artık kendini taşıyamıyordu. Önce durdu, sonra oturdu yola, sonra sırt üstü uzandı. Göğe baktı. Yağmur damlaları üzerine üzerine düşüyordu. O sırada yağmurun ritminden bir şarkı gelmeye başladı zihnine. Sözlerini hatırlamaya başladı bu şarkının. Gözlerini kapattı ve şarkıyı mırıldanmaya başladı.
    Gözlerini açtı. Otobüs gecenin karanlığında yavaş yavaş ilerliyordu. Arada bir karşı yoldan gelen araçların ışığı otobüsün içini kısa süreliğine aydınlatıyor sonra yeniden otobüs karanlığa bürünüyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder