5 Kasım 2023 Pazar

BİZ (akrostiş)

 

Muhammed Aziz Toptaş
Atatürk’ün yolunda
Türkiye'nin bağrında
Atamızdan öğrendik doğruluğu
Türk’üz atalarımız gibi
Rahatlığımızı borçluyuz ona
Ülkemiz bizim her şeyimiz
Korkusuzca savunuruz bu ülkeyi
 

KİTAPLAR (akrostiş)

 

Muhammed Aziz Toptaş
Kitaplardır en güzel dost
İsimleri de var onların
Tıpkı bizler gibi
Anne gibi şefkatli baba gibi merhametli
Pek çok şey öğretirler
 

SEN RAHAT UYU (Akrostiş)

 
Muhammet Aziz Toptaş
 
Atam canım Atam
Temiz kalbinle
Anlatırsın bize
Tüm yurdu korumayı 
Ülkemizi sevmeyi
Rahat uyu sen
Koruruz biz vatanı
 

YARAMAZ KEDİM

Yusuf Hakkı Çakır

Yemekleri beğenmez
Bazen de hasta olur
Veterinere gider
İğne görünce kaçar

Hastalığı hiç geçmez
Tırnaklarını kestirmez
Yıkayalım deyince
Gözümüze görünmez

İşi gücü haylazlık
Herkesle kavgalıdır
Bu nasıl sevimlilik
Üstelik çok nazlıdır

KÜÇÜK BİR RAMAZAN ANISI

Feyza İşbaşar
Bir gün okuldan yorgun bir şekilde eve gelmiştim. Bir yığın ödevi bitirdikten sonra sıra aileme, ev işlerine yardım etmeye gelmişti. Annem, mutfakta iftar için sofrayı hazırlarken benden yardım istedi. Gerçekten de iftar hazırlığı çok zordu. Evi önce bir turladım. Herkesin ne işle meşgul olduğuna baktım ve annemin yanına gittim. Benim dışımda herkesin bir uğraşı vardı. Daha sonra annem yemeği hazırlamaya devam ederken ben de sofrayı kurdum. Tabaklar, bardaklar, kaşık ve çatallar… Her şey yerindeydi. Tek eksik suydu. Bardaklara birer birer suları doldurdum. Bardaklara su doldururken bardağın biri çok fazla dolmuştu. Taşmak üzereydi. Bir an oruçlu olduğumu unuttum ve bardağa eğilerek suyu azalttım. Ardından annemi bana bakarken gördüm. Annemin bakışlarından bir suç işlediğim fikrine kapılmıştım. O anda aklıma geldi, ben oruçtum. Neyse ki annem bana yanlışlıkla yemenin ve içmenin oruca zarar vermediğini söyledi. Zaten iftar yakındı ve herkes masaya gelmeye başlamıştı. 
Annemin sözleri beni rahatlatmıştı. Ezan okundu, herkes orucunu açtı. Ben biraz mahcup olsam da orucum sağlamdı. İçimdeki suçluluk hissi gitmişti. 

YEMEK AŞKIM


İlker Çitgez
 
İngilizce öğretmenim
Vermişti bir ödev 
Tasarlayın demişti bir ders programı
 
Bir şeyler yaptım saatlerce
Uğraştım, didindim
Güzel de oldu bence
 
Ama beğendiremedim
Çünkü farklı şeyler istemişti öğretmenim benden
Özgün olsun, başka olsun herkesten

Düşündüm saatlerce 
Ne yapsam özgün olurdu
Hedefi on ikiden vururdu

Bir lahmacun şeklinde 
Ders programı yapmayı düşündüm
Ve üşenmedim yaptım
Bu kez de beğenilmezse ne yapardım bilmiyorum
 
Gösterdim öğretmenime ödevimi
Beğendi sonunda
Sınıfa gösterdi
Yemek aşkım ilk kez bir işe yaramıştı böylece
İnsan mutlu oluyor demek ki
Lahmacunu düşününce bile

KARDAN ADAM


Ahmet Emir Koç
 
Kaç kış mevsiminde
Kaç değişik yere yuvarlaya yuvarlaya 
Yaptık seni
Kaç kere canlandırdık
Bilmem

Havuçtan burnun
Zeytinden gözün vardı
Bazıları yıktı, bazıları yardım etti
Biz seni oraya yerleştirirken

Şimdi kar yok
Sen de yoksun
Kardan da olsan
Bizim için bir eğlence kaynağıydın
Kardan adam

4 Kasım 2023 Cumartesi

AH BENİM BU SABIRSIZLIĞIM


Semih Yılmaz 
Günlerden pazardı. Ramazan ayının yaklaşık yirminci günüydü. Babam evde bizimle olduğundan canımız hiç sıkılmıyordu. Pazar günleri bizim en yoğun günümüzdü. Evin ihtiyaçlarını almak için marketlere giderdik ve yorgun argın dönerdik. Alışveriş yorucuydu. 
O akşam, alışveriş sonrası anneannemlere iftara davetliydik. İşlerimiz bitince oraya gittik. İçeri girdiğimizde masanın üzerinde cacık duruyordu ve oruçlu olduğum için bütün kokusunu duyabiliyordum. Cacığın diğer yemekler arasında benim için ayrı bir yeri hep olmuştu çünkü ferahlık veriyordu, kokusu tadı başkaydı. Tok olsam bile cacığa yok diyemezdim, şimdi çok da açtım. Açlık hissim her şeyin önündeydi. Cacığı görünce kendimi kaybettim ve masaya bir gölge gibi yürümeye başladım. Masaya ulaşır ulaşmaz cacığa ellerim uzandı ama kaşık yoktu. Şimdi yeni bir görev beni bekliyordu. Görevim anneme görünmeden bir kaşık bulmaktı. Kaşığın olduğu çekmeceye doğru gittim. Kimseye çaktırmadan bir kaşık aldım ve masaya döndüm. Uzandım, cacık beni kendisine çağırıyordu. Dayanamadım ve kaşığı daldırdım. Kaşığı ağzıma götürürken bir yandan oruç olduğum aklıma geldi ama kendime dur, diyemiyordum. Hızla bir kase cacığı bitirdim. Kimseler farkında olmadan oturma odasına süzüldüm ve televizyonda maç açtım. Kendimi biraz suçlu hissediyordum. Ağzımdaki cacık bulaşığını silmeyi unutmuştum. Şimdi bir peçete ile suç delillerini kaybetmek gerekiyordu. Mutfağa gittim, son delili yok ederken peçete elimde annem ağzımı silerken gördü. Göz göze geldik. Annem:
-Oğlum, sen cacık mı yedin, dedi. Yalan söyleyemezdim. Zaten içime koca bir öküz oturmuştu. Suçlu hissediyordum. Ağlayacak gibiydim. Sessiz kalma hakkımı kullandım. Annem:
-Oğlum, sen oruçtun, dedi. Ben de:
-Halen oruçluyum anne, nasıl olduğunu anlamadım, kendime geldiğimde cacık bitmişti. Galiba bana melekler yedirdi bu cacığı dedim. Annem:
-Kasenin hepsini mi melekler yedirdi, ne kadar da seni severlermiş, dedi. Tebessüm etti. Bu sırada herkes sofradaydı, dışardan gelen ezan sesi ile bardak, çatal, kaşık, su sesleri birbirine karıştı. Zaten ezana birkaç dakika kalmış, aslında sabretsem daha iyi olurmuş, diye içimden düşündüm. Ne yapabilirdim ki?.. Onlar da masaya cacık koymasaydı. 

KÜÇÜK BUĞDAY BAŞAĞI

 Merve Sena Öztürk
Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlarda bir ormanın kıyısında üç kardeş buğday başağı yaşarmış. Buğday başaklarının ikisi hep güzellikleri konusunda kavga ederlermiş ama üçüncü ve küçük olan başak onlara karışmazmış. Diğerlerinden daha güzelmiş ve parlakmış oysa. Ama nedense onların kavgalarına hiç mi hiç katılmazmış. Diğer kardeşleri onu çok kıskanırmış ve onunla alay ederlermiş. Küçük buğday başağı onlara karşı çok iyi kalpliymiş. Üç kardeş yanlarında ağaçlarla beraber yaşıyorlarmış ama bir gün açlıktan neredeyse ölecek bir çocuk görmüşler. Çocuk bir deri bir kemik kalmış. Buğday başaklarını görünce ağzı sulanmış. Üçü de çok korkmuşlar. Çocuk küçük buğday başağına yönelmiş. Koparmadan onu, yere yatmış ve yemeye başlamış. Tam yarısına geldiğinde başka insanların sesleri gelmiş. Bir süre sonra çocuğun annesi ve babası gelmiş. Annesi:
-Hadi gel, bilmediğin bitkileri yeme, demiş. Babası:
-O kadar acıktıysan yemek hazır, demiş.
Hemen çalılıkların arasından dışarıya çıkmışlar. Buğday başakları çok şaşırmışlar. Kaç yıldır insan görmemişler. Kısa ve üzücü bir şey vardı. Küçük buğday başağının tam yarısını çocuk yemişti. Birkaç dakika sonra bunu fark eden kardeşler hemen alay etmeye başlamıştı. Küçük buğday başağı çok üzülmüş ve sessizce ağlamaya başlamıştı. Kendini topraktan sökmeye çalışmış. Ama böyle büyümek zorundaymış. Aradan birkaç yıl geçmiş ve büyük bir fırtına başlamış. Buğday başakları bir o yana bir bu yana sallanmışlar. Neredeyse köklerinden kopacaklarmış. Kardeşleri bir yandan kendilerini korumaya çalışıyor bir yandan da alay ediyorlarmış.

Aradan epey zaman geçmiş. Artık kardeşlerin toprağa tohumlarını saçma vakitleri gelmiş ama küçük buğday başağının tam zamanı gelmemiş. Fırtınadan sonra kurak olan topraklar verimli topraklarla buluşmuş. Rüzgar kurak toprağa doğru esmiş. İki kardeşin tohumları rüzgarda uçup kurak toprağa düşmüş bu duruma kardeşler üzülmüş.
Kardeşlerini gören küçük buğday başağı da çok üzülmüş. Yenmiş tarafıyla tohumları toplamış, kendisini verimli toprağa giden rüzgarın kollarına bırakmış. Onu örnek alan kardeşleri de o günden sonra iyi birileri olmuşlar ve mutlu yaşamışlar.


HÜZÜN MEVSİMİ (akrostiş)

 Sude Gökçe Çelen

O gün geldi
Neden geldi
Kasım ayı
Atam hasta oldu
Sonbahar sabahıydı
Islandı hep gözlerimiz
Mavi gökyüzü siyaha büründü