9 Aralık 2023 Cumartesi

TERS YAZILAR

Emir Celal Çat

    Sonbaharın soğuk, yağmurlu günleriydi. Küçük bir kasabada beyaz tenli, sarı saçlı gözleri elaya benzeyen bir küçük kız vardı. Adı Merve’ydi. Merve’nin garip bir özelliği vardı: Yazma işini tersinden yapmak. Mesela kitap yazacağı yere "patik" yazardı.
    Merve'nin annesi çok önce ölmüştü. Annesinden kalma hırkasını her gün sırtına giyer ve işe giderdi. Herkesin bir annesi vardı ama onun sadece babası vardı. Bunu düşünüp üzülürdü. Merve, annesizliğin de verdiği hüzünle okula gitmeyip bir şeyler satıyordu ailesine destek olmak, para kazanmak için. Satış yaptığı yerdeki insanlar da anlayışsız, kibar olmayan insanlardı. O gün Merve onların tavırlarına üzülmüştü. Merve hem üzgün hem de kızgındı. 
    Akşam olmuştu, eve gitmek içinden gelmiyordu Merve'nin. Merve nedense bir banka oturup ağlıyordu usulca. Duyguları karmaşıktı. Ne yapacağını bilemiyordu artık. Yavaş adımlarla Merve eve gitti. Babası telaşlanmıştı Merve gecikince. Merve, babasına sarıldı ve odasına geçti. 
    Babası Merve'nin üzgünlüğüne bir son vermek gerek diye düşündü. Bir saman balyası buldu evin bir köşesinden ve önce ondan kağıtlar yaptı, sonra kalın sayfaları olan bir defter çıkardı ortaya. Deftere de güzel şeyler yazarak masaya bıraktı sabaha doğru. 
    Merve, hırkasıyla tam çıkacakken sabah vakti masada biçimsiz bir defter gördü, okumaya başladı. Babası da Merve gibi ters yazmıştı kelimeleri. Duygulanıp babasının yanına vardı ve ona sarıldı. Mutluluktan ağlıyordu usulca. Merve babasına sarıldı, babası da Merve'ye sarıldı. İkisi de mutluydu. 
    Artık son bir iş kalmıştı o da gökyüzünü izleyip annesinin kalbinde yaşadığını bilmekti. 

BENİM DERDİM

 Sude Gökçe Çelen


Bir sürü oyun
Say say bitmezler
Çocuklar çok severler

Her türü var oyunların
Saklambaç 
Bezirganbaşı 
Körebe
Oyna oyna bitmezler

Çeşitleri var oyunların
Bir sürü oyun
Benim derdimse hangisini
Ne zaman oynayacağım

SIKICI HAYAT


Hanzade Eligüzel

Sıkıcı bir hayat
Nasıl olurdu acaba
Galiba
İnsanlar sürekli 
Sıkıntıdan boğulurdu
Eğlencesiz olurdu

Kimi etrafta dolaşır
Eğlenceli bir şeyler arardı
Kimi ise sıkıntıdan
Kendisini yorardı


ÖĞRENCİLER

Muhammet Aziz Toptaş

Okula giden çocuklar
Her gün çarpar gözüme
Onlar 
        yüzler    
                binlerce

Çantasını alır ve evden çıkar
Genç
    Çocuk 
        Yetişkin

Hepsi giderler
Evden 
        Okula 
Okuldan 
        Eve
Okul cennet 
Öğrenci de melektir



BULUTLAR NEYE BENZER

 

Elvin Su Topçu

Bulutlar
Bembeyaz pamuk şekeri gibi
Havada uçuşuyorlar
Görünce onları
Canım pamuk şeker çekiyor
Uzanıp uzanıp
Yiyesim geliyor
 
Onlara bakıp 
Hayaller kurarım
Bazıları eve bazıları dağa 
Bazıları benziyor hayvana
Gökyüzüne renk katıyorlar
Bulutlar
Ah
Güzel bulutlar

AYBÜKE ÖĞRETMEN

Alp Mete Akbaş

Yirmi iki yaşımda
Kozluk’ta 
Bir okul çıkışında
Şehit oldum ben

Adım Aybüke benim
Öğretmeyi severdim
Eğer ölmeseydim
Müzik öğretirdim

İnsanlar için
Ülkem için çabalardım
Kozluk’ta çalışırdım
Yirmi iki yaşımda
Şehit oldum ben

GÖKYÜZÜ NİÇİN

 
Emir Celal Çat

Çimene yeşil 
Güneşe sarı
Neden gökyüzüne
Mavi yakışıyor

Sanki mavi
Gökyüzüyle birleşiyor
Yine de aklım almıyor
Neden mavi gökyüzü
Neden mavi

BABAM

Muhammet Aziz Toptaş


Canım babam benim
Hayal gibisin
Hep doğru ol dersin
Hayatımı süslersin

Canım babam benim
Evimizin meleği
Doğruluğun direği
Canım 
Canım babam benim


KELEBEK

 Aysel Zümra Yuvacı

Kırlarda ne güzel uçuyor
Onu herkes çok seviyor
İnsanlar ona bayılıyor
Kendi rengiyle
Sevginin üstüne sevgi katıyor

Ben
Onun bilinmez doğasıyım
Saklı zamanın altında yer altıyım

Bilmece sordun 
Bilemedim
Ah 
Saklambaçta yine ben yenildim

Rüyalarıma geliyorsun hep ama hep tek
Seviyorum seni 
Çok seviyorum kelebek






ESKİ KULÜBE

 Ayça Yıldız
    Yaklaşık yirmi otuz yıldır terk edilmiş kulübenin içindeki masanın üzerinde bir kekik çayı duruyordu. Kırık camlardan giren rüzgar sanki tüm bitkilerin kokusunu kulübeye yaymıştı. Kulübenin karşısındaki dağda her türlü bitki yetişiyordu. Dışardan serçelerin cıvıltıları duyuluyordu. Durmuş büyük duvar saatinin altında bir sandık vardı. Sandığın içinde köstekli saatler, eskimiş kıyafetler, albümler, gaz lambası, dağ fotoğrafları ve bir kavanoz bal duruyordu. Balın tadı halen tazeydi. Evin dışında minik bir kedi evi bulunuyordu. Arada sırada dışardaki hayvanlar bu kulübeyi kullanıyordu. Dışardaki elma ağacında da bir yuva vardı. Yuvanın içinde ise henüz gelişmekte olan yumurtalar vardı. 
    Hava kararmıştı. 
    Serçeler elma ağacındaki yuvalarına kedi ve köpekler de dışardaki küçük evlerine dönmüşlerdi. Saat tam olarak 10'u gösteriyordu.